Bu aralar sıklıkla 2003/2004, 2004/2005 sezonlarını ve Ergun Gürsoy'u hatırlıyorum. Bildiğim kadarıyla, Hagi'yi de o dönemler takımın başına kendisi getirmişti ve yaptığı da doğru bir hamleydi demek mümkün. Yani o imkansızlıklar içerisinde, Hagi'nin başarılı olduğunu düşünüyorum.
Bir de tabii Ergun Gürsoy'un aklıma takılan transfer tanımı var. Herkes büyük bir hevesle yıldız isimler beklerken, kötü geçen bir dönemin ardından büyük transferler beklerken Ergun Görsoy'un takımdan ayrılan futbolcuları da transferden sayması. Hatırlayın 2004/2005 sezon başlangıcını. Takıma katılan tek yerli isim İbrahim Yavuz'du ve yabancı futbolcular içerisinde de Saidou'dan falan bahsediyorduk. Bunlar da kendisinin hamleleriydi. Conceicao ve Song farklı hamleler oldu ama asıl güzel transferlerin ligin devre arasında gerçekleştiğini gördük. Yani, Hagi takımı tamamen kontrolü altına alana kadar. O kontrol de bizlere Ribery, Hasan Kabze gibi nokta atışlı transferleri kazandırdı.
Ergun Gürsoy'un o zamanlar yaptığı transfer tanımının aslında bugüne baktığımızda ne kadar doğru olduğunu görüyoruz. Bugün Galatasaray'la adı geçen birçok futbolcu var ve büyük de bir revizyon olacak, bu belli. Çok fazla futbolcu gelip gidecek, ligin devre arası ve sonu bu açıdan büyük bir harekata şahit olacak diyebiliriz. Ama bugün çoğu transfer bizlere kadrodan Mustafa Sarp'ın, Ayhan Akman'ın, Barış Özbek'in, Servet Çetin'in, Serdar Özkan'ın ve bu tip bazı isimlerin ayrılması kadar mutlu etmez. Ramiz Dayı moduna girecek olursak ''mesele yapacağın transferler değil, asıl mesele kendi takımın içerisinde transfer gerçekleştirmek'' söylemini kullanırız.
Bu takım içerisinde transfer olayı da; kadrodan gitmesi gereken isimleri göndermek ve devşirme piyangosunu bulmak üzerinedir. Mesela, forvetsiz zamanda Pino'yu forvet olarak kazanmak ya da Hakan Balta'yı, Neill'i orta saha olarak kullanmak gibi.
Ayrıca eskiden transfer olsun taştan olsun mantığı da vardı. Aslında transfer de bir bakıma heyecan demektir. Aldığın futbolcu kariyerli de olsa, kariyeri olmasa da, takıma geldiğinde büyük ihtimal patlayacağını bilsen de, beklentilerinin aşağısında da olsa bir yanın ya tutarsa der ve kafanın içerisinde kadro kurguların başlar. Bu adam şurada oynar, burada oynar gibi. Bir anda internetinin başında sohbetlerin başlar, her yeri takip edersin, videolarını izlersin, blog yazıyorsan yazını hazırlarsın. Eskiden bu durum daha fazla heyecan vericiydi ama şimdi bile bu mantığın işlediği zamanlar olur.
Ama bu anlattıklarım rakip takımlar için, bu iş biraz Galatasaray'ın dışında. Çünkü bizlerin içerisinde bulunduğu sendromun adı, Mustafa Sarp sendromudur.
Bahsedilen Hürriyer Güçer transferi de bu sendrumun tetikleciyi isimlerinden. Ankaragücü'nün bile kadrosunda düşünmediği ve yolları ayırdığı bu futbolcuya Galatasaray talip deniyor. Bonservisi yok, baldan tatlı deyimi de işlemez bu sefer. O hata Mustafa Sarp'la bir kere yapıldı ve Hürriyet'le umarım yapılmaz. Zaten şimdiden herkesi büyük bir korku saldı, bana 50 yerde bu haber soruluyor ve nolur bu adam alınmasın deniyor. Keşke Adnan Sezgin'in yerinde ben olsaydım dediğim anlardan biri daha.
Şu kadro revizyonunu, kimlerin alınıp alınmayacağını bende merak ediyorum. Medyaya çıkan bazı isimler var, kafalarda kurulan planlar var, Aslantepe açılışı var, Sami Yen'e veda var derken tarihin en çok kafa bulandırıldığı zamanları yaşıyoruz.
28 Aralık 2010 Salı
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder