2 Ocak 2011 Pazar

İlk Yarıda Trabzonspor / Tanju Eren {altinayakkabi.blogspot.com}

İkimizin de soyadının Eren olması bir akrabalık bağı getirmiyor ama Tanju'nun kendi soyadımın en çok yakıştığı arkadaşlarımdan biri olduğunu eklemem lazım. Ben Şenol Güneş'e ve onun bu yapısına saygı duyarım, beni bilen bilir. Samsunsporluyum diyen birinin Trabzonspor'a sempati duyduğunu pek görmezsiniz ama futbolu seviyorum diyen birisi de bu Trabzonspor'a şapka çıkartır. Ben de beş büyüklerin ilk yarı değerlendirmelerine Tanju Eren ile başlıyorum, ben sordum sağolsun o cevapladı...

Ben Şenol Güneş'in büyük bir futbol filozofu olduğuna inananlardanım. Özellikle de Uzakdoğu günleri Şenol Güneş'in düşünce devrimi açısından çok büyük etki sağlamış. Eskiye oranla daha soğukkanlı bir Şenol Güneş tablosu var ve bu da doğal olarak Trabzonspor'un başarısını sağlıyor. Bugün ligin en iyi futbol oynayan takımı olmanın yanında, ilk yarıyı da lider bitirmenin getirdiği büyük bir özgüven var. Sence de bu başarının kaynağı Şenol Güneş'le mi alakalıdır, yoksa bu kadro iskeletini sağlayan Ersun Yanal'a da bir teşekkür göndermek lazım mı?


Tanju Eren: Benim daha önce gerekse 1. paylaşım alanımız haline gelen twitter, gerekse NTVSpor Yenilsen de Yensen de ekranlarında değindiğim çok önemli bir konu bu... Herkes şu an Şenol Güneş'in etkisinden bahsediyor, ki konuşulanlar az bile bu etkiyi açıklamak için.. Şenol Güneş sağlam karakterine spor hayatı boyunca kattıklarıyla bugün Türkiye'nin futbol filozofu lakabını sonuna kadar hakediyor. Şüphesiz bu takımın bugün bu noktada olmasının, bulunduğu noktayı bu kadar haketmesinin en büyük sebebi de Şenol Güneş'tir. Ama tek değildir.

Benim çok inandığım kalıplaşmış bir kanı vardır, Türk insanı unutkandır.. Ersun Yanal'ın başına gelen de bu biraz. Ya da seçici geçirgen hafızalarımızın oyunu da diyebilirim... Zira herkesin hafızasında Ersun Yanal şampiyonluğu kaçırışıyla canlanıyor ilk olarak. Halbuki bu takımın temelleri Nuri Albayrak döneminde başa getirilen Ersun Yanal'ın Sadri Şener gibi bir başkanla buluşmasıyla beraber atılmaya başlandı. Belki de Trabzonspor tarihinde bir teknik direktör için en elverişli dönemde görev alan Ersun Yanal'ın, takıma kattığı oyuncular bugün şampiyonluğu kovalayan takımın temeli. Ersun Yanal olmasa belki Trabzonspor yerine İstanbul takımlarını seçecek Selçuk İnan'ı bile şu anki kadrodan çıkarmak, Ersun Yanal'a ne kadar teşekkür edilmesi gerektiğini anlamaya yetecektir sanırım. Ki şu anki ideal 11'e bakıldığında kaleci Onur, Egemen Korkmaz, Giray Kaçar, Hrvoje Cale, Selçuk İnan, Gustavo Colman Ersun Yanal'ın takıma getirdiği isimler.

Bunun yanında Ferhat, Ceyhun gibi genç yetenekler, Alanzinho ya da ilk kez bu sezon şans bulsa da zamanında pilot takım için transfer edilen Mustafa Yumlu, henüz A takım forması göremeyen Papy de onun döneminin transferleri. Yine Ersun Yanal döneminde Trabzonspor'la imza aşamasına gelmiş ancak formaya kavuşması 1.5 sezon sonra olmuş Burak Yılmaz şu anki takımın en golcü oyuncusu olurken, Ersun Yanal'ın çok isteyip bonservisini alamadığı Engin Baytar da gönül verdiği formayla A milli takıma kadar yükselmiş durumda...

Kısacası ben katılmasam da kimilerine göre Ersun Yanal Trabzonspor teknik direktörü olarak başarısız olmuş olabilir ya da gerçekten Ersun Yanal düşüşü diye bir gerçek var olabilir. Bunlar saatlerce tartışılabilir ama bir tek şey tartışılamaz, o da bu takımın temellerini atan adamın Ersun Yanal olduğu gerçeği. Ersun Yanal'ın bu takımı kurabilmesi için doğru ortamı hazırlayan, kurduğu bu takıma Ersun Yanal sonrası bocalama dönemine rağmen geç de olsa doğru rötuşları yapacak adamı getiren yönetime de , Ersun Yanal'a da çok büyük bir teşekkür borcu vardır bu camianın..

Ben Trabzonspor'un en büyük rakibinin yine kendisi olduğunu hep düşünmüşümdür. Çünkü başarıya aç bir taraftar topluluğu var ve iyi gidişatın devamında gelen küçük sıkıntılarda bile hemen seslerini yükseltip, takım içerisinde olan iyi dengeyi bozabiliyorlar. Ayrıca Teofilo'nun habersiz takımdan ayrılması, Jaja'nın ülkesine gitmesi falan da çok konuşulan durumlar oldu. Bütün bunlara rağmen geçmiş yıllara oranla taraftarların daha soğukkanlı ve akılcı olduğunu da eklemek lazım. Sen Trabzon'un taraftar profili ve Teofilo & Jaja krizleri için neler söylemek istersin?


Tanju Eren: Trabzonspor'un taraftar profiliyle ilgili konuşmaya başlamak istemiyorum aslında, çünkü tam bir dipsiz kuyu. O yüzden Jaja ve Teofilo krizleriyle gireyim cevaba. Teofilo için söylenecek çok bir şey yok, ya da en doğru şeyi Burak Yılmaz söyledi ; 'O bir bütün olmuşken bizi takımı bırakıp giden biri'.. Trabzon'daki şartların yabancı oyuncular için çok zor olduğu tabiki kesin, hele ki ilk kez Avrupa ve kar görmüş biri için daha da zordur ama Teofilo için fazlasını söylemek gelmiyor içimden.

Bu dönemin yönetim, Şenol Güneş ve taraftar üçgeninde daha önceki benzer vakalara göre mükemmel atladılığını gönül rahatlığıyla söyleyebilirim. Bu noktadan sonra Trabzonspor'un haklarına sahip çıkmaktan başka bir mevzu kalmamalıdır Teofilo'yla ilgili. Aynen takımın yaptığı gibi, bizi bu yolda bırakana değil şampiyonluk için bizler gibi yüreklerini sahaya koyanlara odaklanmak lazım. Ama Jaja konusu daha farklı. Öncelikle Teo'ya bir çok şans verildiği gerçeği bile Jaja'ya sahip çıkmak için yeterli. Jaja'nın da takıma döndüğünde yaptığı hatayı affettirmek için elinden geleceğine eminim. Sadece bir anlaşmazlıktan ibaret kalacağını, baş öğretmen Şenol Güneş'in Teo'ya daha önce yaptığı gibi Jaja'ya sahip çıkıp sorunu çözeceğine eminim. Niyeyse bu konuda ortada Jaja gibi çok değerli bir oyuncu varken bile çok rahatım..

Şenol Güneş'in de Sadri Şener'in de olgunluk dönemlerinde olmaları, yaşadıkları tecrübelerden çıkardıkları derslerle bu yolda bu takımın kendi önüne taş koymasına izin vermeyeceklerine inanıyorum. En azından o taşları gerekirse yolun kenarına atabilecek kadar takıma ve camiaya hakim oldukları ortada...

Dananın kuyruğunun koptuğu, soruların en zor kısmına gelirsek... Trabzonspor taraftarının kaç parça olduğunu ben sayamıyorum artık. En azından 6-7 tane kendi içlerinde de bir birleriyle problemli grubu şu an sayabilirim sanırım. Bunun temelinde yıllardır Trabzon insanı futbolu çok iyi anlar poh pohlamalarının yattığına inanıyorum artık. Daha önce bir çok kez örnek verdiğim gibi, Avni Aker'de sezon öncesi açılış maçında MVV'ye karşı 6. dakikada takımın en önemli gelecek vaat eden adamı Barış Memiş'e ağza alınmayacak küfürler etmiş bir taraftar oluyor bazen Trabzonspor taraftarı. Kış da kıyamette 60 bin kişi Olimpiyat'a giden, ele güne karşı gövde gösterisi yapan bu taraftar 3-5 bin kişi gittiği Bursa deplasmanında, o 1500 kişilik yere 3-5 bin kişi sığarken şampiyonluğa giden takımı sahada en yakın rakibini yenerken 3 defa ikiye bölünüp birbirine giriyor... Olimpiyat'ta 6 gol atılan maçta sadece yedek kulübesindeki Yattara'ya , Alanzinho'ya tezahürat edenler, şampiyonlar ligi bileti alınacak 34. hafta Fenerbahçe maçının ikinci yarısında çıt çıkarmayan taraftar da 60 bin kişi gövde gösterisi yapanla aynı..

Zaten genel istatistiklere baktığınızda, Trabzonspor'un 2. olarak tamamladığı senelerin neredeyse tamamında ligin dış saha sıralamasında iç saha sıralamasından daha üstte olduğunu da görürsünüz. Malesef çok karamsar bir yorum oldu ama bu sadece de taraftar kısmı işin, bir de yerel medya boyutu var ki of of... Hani başta demiştim ya Trabzonlular futboldan çok iyi poh pohlaması diye, belki de haklılıkları bu yüzdendir Trabzonspor'u tutup Ukrayna'dan, Brezilya'dan ya da Fas'tan gelen transferi sanki defalarca izlemiş gibi yorum yapmayan yoktur... Daha topa vurmadan asılanlar bile olur.

Hakkında bu kadar fikir beyan edilen, bu kadar ilgi odağı olan bir camia aynı zamanda o şehrin en büyük şirketi,sembolü, varlığı da olursa Trabzonspor taraftarı ortaya çıkıyor. Ama bu kadar eleştiriye rağmen bir de gerçek var ki dediğiniz gibi geçtiğimiz yıllarla kıyaslanamayacak kadar soğukkanlı ve istekli görünüyor taraftar. Yine bazen huyları çıkıyor, 0-0'ken 80 dakika susup öne geçtikten sonra meksika dalgası yapıyorlar ama kendimi de ayırmadan söyleyeyim biz ,Trabzonspor taraftarı olarak şampiyonluğu sonuna kadar hakeden bu takımın üstünde gölge etmeyelim başka ihsan istemez. Transfer döneminde transfer aç gözlülüğü de huzur ortamını bozmazsa, takım kazandıkça sorun olmayacaktır zaten. Ama hala şampiyonluk yolundaki en büyük soru işareti sahaya çıkanlar değil tribünü dolduranlar olduğu inkar edilemez bir gerçek olarak duruyor sorunlar rafında...

İlk yarıyı genel olarak göz önüne aldığında, en beğendiğin, bu benim için hayal kırıklığı oldu dediğin ve beklentilerim dahilinde bir performans gösterdi dediğin {iyi veya kötü anlamda} Trabzonsporlu futbolcular kimler oldu?


Tanju Eren: Doğruyu söylemek gerekirse bireysel performanslar hakkında konuşmak şu yakalanılan takım olgusuna hakaret olacakmış gibi geliyor bana. En azından şu kötü, şu çok iyi diye yorum yaptığımda vicdanım rahat etmiyor. Zira bu takımın sırrı 20 küsur adamın bir yüreğe sığabilmesi... İ.B.B maçından sonra bütün takımın orta yuvarlakta, 60 bin taraftarın tribünde bir yürek olabilmesinde asıl sır. Bu yüzden bir ebeveyn gibi ayırt etmek gelmiyor hiç birini diğerinden..

Ama futbolun gerçeklerine dönmek zorundaysak Serkan Balcı ve Selçuk İnan'la başlamak gerekir sanırım. Sadece Trabzonspor'un değil ligin en istikrarlı şekilde bölgelerinde en yüksek performansı sergileyebilen iki isim bunlar. Selçuk'un takım için önemini anlatmak için onun Trabzonspor'da üstlendiği rolü Türkiye liginde oynayabilecek oyuncu sayısının 3'ü bulamayacağını söylemem yeterli sanırım. Zaten takım içinde de alternatifsiz. Futbolundaki değişim ve genişlemeyi gözlemlemek için Manisa yıllarına gitmek şart. Özellikle genişleme çok önemli,zira ofansif bir orta saha oyuncusu olarak başladığı futbol kariyerinde, ligin belki de tek gerçek ön liberosuz takımının, hem de sürekli hücumu düşünen bir takımın bütün saha içi koordinasyonunu, defans-ofans bağlantısını sağlayabilecek düzeyde oynayabiliyor artık oyunun iki yönünü de.

Serkan'sa ön libero başladığı kariyerinde önce kanada,sonra Fenerbahçe'de ülke futbolundaki bek sorunundan beke çekilmiş bir oyuncu olarak 2 yılda inanılmaz bir gelişim gösterdi. Günümüzün moda karşılaştırmasına göre Barcelona'da Daniel Alves'in oyuna kattığı opsiyonları düşünün, Trabzonspor için Serkan'ın değerini anlamak için. O olmadığında oyun stilinde mecburi bir değişim oluyor ,zira onun gibi bütün kanadı kullanabilen bir isim yok. Onun varlığı 4-2-3-1'in sağında uzak forvet kullanmamızı, o uzak forvetin aksiyon bölgesine daha çok girmesine de yardımcı oluyor. Kısacası Serkan bir bek olarak saha içinde takım için bir çok opsiyonu oluşturan çok önemli bir role sahip. Bu iki isme uzun uzadıya açıklama yapmadan sahadaki karakterimiz olarak gördüğüm Onur ve Egemen'i de ekleyebiliriz.

Bir de kimileri için sürpriz performanslar sergileyen ama benim ilk transferlerinde çok övdüğüm isimler var. Bunlardan biri son dönem olaylara rağmen geri dönüp performansını arttırarak devam edeceğine inandığım Jaja. Ki bence Trabzonspor tarihinin Şota'yı kenara koyarsak en iyi yabancı transferi. Oyun bilgisi muazzam, takıma kattıklarını anlayabilmek için çıplak gözle izlemek lazım. Sürekli doğru yerde, sürekli doğru yerdeki adama oynamaya çalışan, oyunun temposuna hükmedebilen, fiziksel dezavantajlarına rağmen o oyun bilgisi ve tek paslarıyla oyunu çok hızlandırabilen ve hepsinin üstüne bir de aksiyon bölgesinde kolay affetmeyen bir adam...

Lucescu'nun da dediği gibi Ukrayna'da çok iyi bir kariyere sahip, yakın dönemde bonservisi için 10+ milyon istenen böyle bir adamı takıma ucuz bir meblağa kazandırabilmekse tam bir yönetim başarısı. Bir diğeri Burak Yılmaz. İlk kez onu izlediğimde yanılmıyorsam U19'daydı. Böyle bir yeteneğin nasıl olur da bu kadar verimsiz olabildiğine hiç anlam verememiştim ,artık veriyorum. Şenol Güneş'in en büyük özelliği bu öğretmenliği. Trabzon'un küçük bir köyünden çıkıp Türk futbolunun efsanesi olmaya giderken bir yandan okuyup öğretmen olan bu adamın öğretmenliğinin de teknik direktörlüğünün de en büyük kanıtı Burak Yılmaz'dır. Özellikle istediği Burak Yılmaz'ı futbol anlamında nasıl kullanacağını da, onu futbola nasıl kazandıracağını da çok iyi biliyor Şenol öğretmen... Bir de öğretmenliği Engin Baytar'a tam olarak söktüğünde sıradaki tek meydan okuması Batuhan olacak sanırım...

Bu kadar övgünün ardından bir kaç da kötü şey söylemek lazım sanırım.. Beklentimi karşılamayanlar listemin başında Sezer Badur ve Zafer Yelen olduğunu söyleyebilirim. Mevcut kadroda Selçuk ve Colman'ın oynadıkları rollere alternatif olabilecek iki ismin de hiç düşünülmeyecek konuma gelmesi üzücü. Oyun stili itibariyle bize farklı şeyler vaadeden Ceyhun'un da tahmin edilemez düzeydeki istikrarsız performansı aslında Sezer ve Zafer'e ihtiyacımızı arttırıyor ama artık onlar için geri dönüşün pek olmadığı kanaatindeyim. Bir de Trabzonspor'un iki kafadarı, taraftarın sevgilisi iki top cambazı Alanzinho ve Yattara var. Yattara'nın da Alanzinho'nun da bu takım için alternatif olmaktan ileri gidemeyeceklerini düşünüyorum.

Takım içi rakiplerine oranla Trabzonspor'un sahaya koymak istediği futbolla ilgili eksiklikleri bir yana, genel karakterleri itibariyle de şampiyonluk mücadelesindeki bir takımın tutunacağı ilk dal olmayı haketmiyorlar bence. Şampiyonluk yolunda bazı oyuncuların keyiflerine göre oynayacakları oyuna bağlanmaktansa sahada her şeyini verdiğini gördüğünüz isimlere sarılmak daha mantıklı bir seçenek..

Forvet transferi konusunda Trabzonspor yönetiminin ısrarcı olduğunu biliyoruz ve bunun için de kesenin ağzı açıldı. Teofilo'dan beklentilerin karşılanamaması, Jaja'nın forvetten ziyade müthiş orta saha performansı hücum rotasyonunu kısıtlamış gibi. Ayrıca bir türlü de Umut Bulut'a güvenilemiyor. Oysa bu ligin pozitif etki anlamında en iyi santraforlarından birisi. Sen Trabzonspor'un devre arası transfer stratejisinin nasıl olacağını düşünüyorsun ve forvet mevzundaki düşüncelerin nelerdir?

Tanju Eren: Sorunun içeriği üzerinden gidelim öncelikle. Teofilo'nun beklentileri tam karşılamaya başlamışken, hem de stil itibariyle takımın ihtiyacı olan bir oyuncu tipiyken ayrılması çok planı devre dışı bıraktı. Ama ben zaten Jaja'nın forvet olarak değil Alanzinho'nun güven vermeyen performansı için şu anki sahte 9 rolü için alındığını düşünüyorum, ki o rolde takımdan ayrılana kadar muazzam işler çıkarttı dönem dönem. Umut Bulut'a gelince, Umut benim Trabzonspor formamın arkasına ismini yazdırmaktan gurur duyacağım adamların başında geliyor. Sahada onun verdiği mücadeleyi izlemek bana bu takıma, bu renklere niye aşık olduğumu tekrar hatırlatıyor. Bu 'adaletsiz' arenada verdiği mücadelesine aşık olduğum Trabzonspor'un sahada son gücüne kadar mücadele eden bu adamına ancak hayranlık besliyebiliyorum şahsen.

Ama... Evet ama, 'Bu yeterli mi ?' sorusunun cevabı yine de hayır. Umut çok iyi niyetli, çok özel meziyetleri olan, golü koklayan, takım arkadaşlarını rahatlatan çok değerli bir isim. Ama alternatifsiz olması küçük çaplı bir intihar. Zaten sezon başında bu övdüğüm yetileri, ve malesef eksik olan sırtı dönük oynama, pas verme, duvar olma yetileri ve son vuruş kalitesizliği sebebiyle alternatif haline gelmişti. Teofilo var olsaydı daha çok kaba taslak 4-2-3-1'in solunda uzak forvet rolünde izlemeye hazırlanmaya başlamıştık onu. Ama Trabzonspor sistemine çok daha uyumlu olan Teo'nun gidişi onun önünü açtı. Halbuki 'duvar' olmayı, arkası dönük oynamayı iyi beceren bir teo, arkasında jaja ve iki kanatta mücadeleden kesinlikle kaçmayan ve vazgeçmeyen Umut ve Burak uzak forvetleriyle daha farklı bir görüntü çizebilirdik. En azından çok daha fazla opsiyonumuz olurdu.

Dolayısıyla bir forvet transferi beklememiz bu kez transfer açlığından değil 17 hayati maça çıkarken en azından derinlik anlamında var olan ihtiyaçtan. Doğal olarak, kadrodaki alternatiflere nazaran topa daha yatkın, oyuna paslarıyla,pozisyon almasıyla daha çok katkı verecek , belki daha az yırtıcı ama daha bitirici bir forvet transferi geleceğini bekliyorum..( bugün çıkan haberlere göre tarifime uygun,aksiyon bölgesinde tilki forvet olarak muazzam işler çıkaran bir Brozek transferi cuk oturaktır.)

Çok hareketli bir transfer dönemi geçireceğimizi sanmasam da forvet transferi hariç hamleler direk olarak kaliteyi arttırmaya değil derinliği arttırıp alternatifler arasındaki kalite farkını azaltmaya yönelik olacaktır. Bu yolda hangi hamlelerin geleceğini kestirmek ekonomik dengelere pek hakim olmadığımızdan zor. Ama görünen köyün eksiklerine bakacak olursak, bence ligin en istikrarlı sol beklerinden olsa da Trabzonspor taraftarını bir türlü tatmin edemeyen Cale'ye alternatif daha hücumcu bir bek ihtiyacı olabilir. Bir hücumcu bek, bir savunmacı bek tadındaki taktik yapımıza göre kadroda Serkan'dan başka hücumu ön planda bir bek olmaması, Ferhat'ın hayal edilen gelişimi göstermemesi de bu ihtiyacı arttırıyor. Defans hattında Glowacki'nin durumuna bağlı olarak Giray kalibresinde ucuz maliyetli bir transfere de ihtiyac olabileceğine inanıyorum. Zira Glowacki toparlanamaz, ve Egemen'siz de kalmak zorunda kalırsak Giray - Mustafa Yumlu ikilisiyle korkulu rüyalar görmekten korkuyorum.

Serkan'a da kadro içinde yaşadığı ciddi sakatlıktan bu yana toparlanamayan Tayfun'dan başka gerçek bir alternatif olmasa da, Barış ve Mustafa'nın orada denenmesi böyle bir transfer planı olmadığını gösteriyor ama bu seneden sonraki planlarda oraya bir ek şart. Orta göbekte daha önceki sorularda bahsettiğim gibi farklı rollerde iki çift yönlü orta sahayla oynayan Trabzonspor'da , o iki pozisyonun hakkını gerçekten verebilen 3. bir isim olmaması sıkıntı. Sezer ve Zafer'in gözden çıkarılması, Ceyhun'un farklı stili ve istikrarsızlığı, Barış'ın yetersizliği.. Özellikle Selçuk'un yokluğunda bu isimler o boşluğu doldurabilir mi emin değilim. Ayrıca bu bölgeye yapılacak bir transfer Colman'ın geçen sezon sıkça gördüğümüz gibi gizli orta saha olarak sol çizgiye geçmesi gibi alternatif bir planın da önünü de açar. Tabi kadro içinde Engin dışında bir başka gerçek sol açık oyuncusu olmaması , Alanzinho'nun orayı sevmemesi, forvet eksikliğinde Umut'un oraya kaydırılamaması, Burak'ın oraya geçmesiyle Yattara'nın takıma montesiyle çarklarda değişiklik olması da dikkat çekici. Ama bir forvet geldiğinde Umut'un da sola kayabilmesi kolaylaşacağından çizgiye direk bir transfer lüks olabilir.

3'lünün Jaja, Alanzinho iyi bir ikili, ki eksikliklerinde orada oynamaya yatkın bir Colman'ın varlığı, sağdaysa Burak , Yattara ve en kötü ihtimalle Serkan'ın varlığı oraların transfersiz geçileceğinin göstergesi.. Toparlarsak bir forvet alınacağı net olarak gözükürken, kadroyu tamamlamak için 1-2 ekstra transferle geçilecek bir transfer dönemi tadından yenmez. Şenol Güneş etkisiyle çok özel bir oyuncu halini alabilecek, bir çok pozisyona alternatif olabilecek Yekta Kurtuluş da gönlümdeki kaplan! Soner Aydoğdu, Hasan Ali Kaldırım, Özgür Çek,Muhammed Demir gibi gelecek vaadeden isimler de şu an için kişisel hayallerim... ( Bugünkü son bilgilere göre ikiziyle transfer edilmesi beklenen Piotr Brozek de sol taraf için bahsettiğim gerekli alternatifi oluşturacak bir isim.

En büyük hedef şampiyonluk, yılların getirdiği büyük özlemi gidermek çok önemli. Oynanan futbola da baktığımızda Trabzonspor'un bu işi kolay bırakmayacağını düşünüyorum. Ligin ikinci yarısındaki Trabzonspor beklentin nelerdir ve uzun vadede Şenol Güneş yönetimindeki takım hangi hedefleri kendine belirler?

Tanju Eren: Şampiyonluk kelimesi o kadar farklı şeyler çağırıştırıyor ki bana..Trabzonspor'u şampiyonluk için tutmadım, ve gerçekten her mevzusu açılışında umrumda olmadığını söylerim. Yine değil, bu takım şampiyon da olmayabilir. Daha önce daha eksik bir kadroyla Fatih,Gökdeniz,Yattara,Szymkowiak'lı dönemde Saraçoğlu'nda nasıl şampiyonluğu kaçırdığımızı da biliriz, ya da 1996'yı..

Gerçekten şampiyonluktan daha değerli olan şey benim için her şeyiyle bana takımımla gurur duymamı sağlatabilmesi o oyuncuların,teknik heyetin ve yönetimin. Ve ben şimdiden bu hissi doyasıya yaşıyorum. Oynadıkları futbol, ya da topladıkları puanla değil, o inançları , birlik beraberlikleriyle, Şenol hocamın, Sadri Şener'in duruşlarıyla... Ama şampiyonluk kelimesi başka şeyler anlatıyor işte bana, şampiyon olmaktan çok başka şeyler... Öncelikle bu sene Şenol Güneş olsun istiyorum şampiyon, böyle bir adama looser ve karizmasız diyenler, ismi lazım değil karakteri meydanda isimleri türlü şaşalı lakaplarla pohpohlayanlar için. Ekşibeşiktaş anketine de şampiyon kim olur sorusuna Şenol Güneş olsun demiştim zaten.. Ayrıca şampiyonluk için 27 yıldır bekliyor şehir, ben dahi tam olarak anlayamam bunu. Herşeyi Trabzonspor , bütün hayali o kupa olan bir şehir , milyonlar...

O kupayı göremeden bordo mavi aşklarının peşinde giden kardeşlerimiz var.. 96'da kaçan şampiyonluğa dayanamayanlar da var. Hüsnü'müz var, Mehmet'imiz var, Kazım ağabeyimiz var, yıllarca bekleyip göremeden giden, giderken üstüne bordo mavi bayrak sarılan kardeşlerimiz var... Bir şampiyonluktan çok daha fazlası, bir yarışmayı önde bitirmekten çok daha fazlası bizim en azından benim için bu kupa. Bunca zamanın acısı, gidenlerin ruhunun huzura ermesi.. Anlatınca komik bile gelebilecek bambaşka şeyler işte. Yıllardır inatla dışlanmaya, yok sayılmaya çalışılan ama her zaman orda çok büyük varlığını sürdüren bir camianın haykırışı olacak bu kupa... O günün hayali bile yetiyor bazen bana.

Futbolun gerçeklerine göre uzun vadeli hayal ve hedeflere gelirsek. Daha önce değindiğim gibi Sadri Şener yönetimi ve Ersun Yanal teknik direktörlüğüyle girilen, her geçen zaman üstüne koyarak ilerleyen bir yapılanma var Trabzon'da. Bu sadece futbolda değil, camiada. Bu yolda şu an çok değerli ve doğru isimler de var Şenol Güneş ve Sadri Şener'in çektiği vagonlarda. Bu yapılanma bir şampiyonluğa bağlanmaması gereken bir yapılanma. Kaçırılacak bir şampiyonluğun da, gelecek bir şampiyonluğun da yönünü değiştirmemesi gereken bir yapılanma.Ne tesadüftür ki daha önceki Şenol Güneş dönemlerinde yaşanan 96'da kaçan şampiyonluğun yarattığı yıkım ve Anorthosis Famagusta'ya elenişin yarattığı yıkımın katiyetle yaşanmaması gereken bir dönem bu. Yani hedef pek tabiki şampiyonluk ve büyük bir avantajla giriyoruz son dönemece ama sadece bir yıllık değil hayaller,planlar,yatırımlar.

Şenol Güneş gibilere sahip çıkmak, her şart altında girilen bu yoldan sapmamak, Trabzonspor değer yargılarını saptamak ve kendine has kültürü yeniden oluşturmak asıl hedef.. Bunun en kolay yolu gelecek şampiyonluk, ama şampiyonluk bu büyük hedefe götüren bir parçadır benim gözümde. Zira 75-84 arasına 9 senede 6 şampiyonlukla damga vurulurken yaratılan kültür, zamanla aşınan Trabzonspor karakteri aslolan hedef. Büyük hayalse, büyük öğretmen Şenol Güneş'in başarılı bir kaç sezondan sonra kurduğu sistemin başına başkan ya da futboldan sorumlu yönetici olarak geçmesi, Trabzonspor kültürünü sürdürecek isimlerle yola devam edilmesi.. Bir nevi Şenol Güneş Cruyff olsun, kendi Guardiola'mızı getirsin.. Hayaller işte, Türkiye standartlarında ütopik ama Şenol öğretmenimi, Sadri Başkanımı 70'leri 80'leri düşününce inanılası en güzelinden bordo ve mavi hayaller...

Not: Bu söyleşiyi birkaç gün önce gerçekleştirdiğimizden, Trabzonspor'un yeni Polonyalı ikizlerini konuşma imkanı olmadı.

1 yorum:

 

Tüm Telif Hakları Sportif Cümleler 'e Aittir © 2009 -- Blogger Tarafından Desteklenmektedir