30 Haziran 2014 Pazartesi

Ufuk Ceylan'ın Vedası ve Alternatif Kaleci Sorunsalı


Ümit Milli Takım'da Onur Recep Kıvrak, Ufuk Ceylan'ın yedeğiydi ama geldiğimiz noktada Onur Recep Kıvrak için paha biçemezken, Ufuk Ceylan'ın yükselemediği potansiyeli konuşuyoruz. Değerli bir potansiyeldi ama bu maalesef kullanılamadı. Kullanılamamasında da hata Galatasaray'dan öte Ufuk Ceylan'da.

Şans buldu çünkü, geldiğinin 2. sezonu bu takımda birinci kaleciliğe kadar yükseldi. Galatasaray'ın en kötü dönemlerinden biriydi belki ama bu tip kötü sezonlarda bazı kazançlar elde edersiniz ve gelecek adına bu sizin için iyi bir göstergedir. Ama Ufuk Ceylan bunu kullanamadı, ısrar da edilmesine rağmen sergilediği kötü görüntü devamında Zapata'yı transfer ettirdi mesela.

Sonrasında da gelen Muslera, Ufuk Ceylan adına önemli bir şans olabilirdi. Bu tip önemli kalecilerden ne kazansanız kazançtır. En iyi arkadaşı da oldu Muslera'nın, birlikte çok zaman geçirdiler ama Ufuk Ceylan'a duyulmayan güven Aykut Erçetin'i geri döndürmüştü Galatasaray'a ve devamında Eray İşçan'a kaptırılan 2. kaleci pozisyonuna kadar ilerledi süreç.

5 yıllık Galatasaray kariyerinde ne verdi dersek, geçen sezon kazanılan Türkiye Kupası'nın kırılma anlarından biri olan Gaziantep Belediye maçında kurtarmış olduğu penaltılar. Belki o gün bunu düşünmedik ama kupanın kazanılmasıyla aklıma gelmişti.

Yine de güzel bir insandı, sevilen bir karakterdi. Gidişinin ardından ona veda etmek boynumuzun borcu. Ortada 5 yıllık bir geçmiş var ve Ufuk Ceylan'ın da Galatasaray'a transfer olurken gösterdiği duruşu da asla unutmam. 1 yıl futbol oynamamayı göze alıp, Manisaspor'a direnmişti ve sonunda da bu direnci kırıp Galatasaray formasını giymişti.

Galatasaray kendisi için yeni bir sözleşme önerdi mi bilmiyorum ama eğer önerdiyse ve o bu kolaya kaçmadıysa kendisi açısından müthiş bir adım atmış demektir. Oynaması lazım, Aykut Erçetin misali bir duruma düşmeden, forma giymek istiyor. Umarım güzel bir takımla anlaşır ve değerini biraz olsun törpüler..

Galatasaray açısından olaya baktığımda ise, maalesef iyi bir yerli kaleci alternatifimiz yok. Muslera sonrası uçurum. Eray İşçan'a güvenemiyorum maalesef ve o noktaya iyi bir hamle gerekli. Sinan Bolat veya Hakan Arıkan gibi tecrübeli isimler fena olmazdı..

Eski Topraklar "Flávio Conceição"


Hakkını fazlasıyla yediğimiz futbolcuların başında gelen bir isim. Hakkını yememiz ise forma giydiği dönemde bir türlü beğenilmemesinden kaynaklanıyor. Oysa bir sonraki sezon maddi imkansızlıkların bizi ittiği Saidou ile yaptıklarımızı görünce, Conceicao ile neler yapardı diyor insan. Gerets de Conceicao'nun takımda kalmasını istiyordu, hatta bir sonraki sezonun sonunda da Saidou'nun da takımda kalmasını istemişti ama o imkansızlıklar bizi Inamoto'ya kadar sürükleyecekti.

Flavio Conceicao önemli bir kariyer. Deportivo ve Real Madrid formasını uzun süre giymiş bir futbolcu. Ayrıca 45 kere giydiği Brezilya Milli Takım forması var. Bu açıdan baktığımızda da önemli bir transferdi. 

O sezon Song & Tomas uyumundan bahsederiz mesela ama o ikiliyi özel kılan isim Conceicao olmuştu. Ergün Penbe ile birlikte oluşturdukları orta saha hattında özellikle defansif katkıları oldukça iyiydi. O dönemde de ikili orta saha oynuyorduk ve o kadar defansif bir orta sahayla da iyi bir iş başardığımızı düşünüyorum. İlerleyen dönemde Selçuk İnan & Melo ikilisini gördükten sonra özellikle. Orta sahada ikili oynatacaksanız bu tip isimlere yönelirsiniz ama yine imkansızlıklardan yola çıkıp, bu tip bir ikiliyle oynamıştık.

Ama bir türlü beğenilmedi futbolu, hep eleştirildi. Beklenti ne ölçüde tutuldu bilmiyorum, belki de kariyerine bakılarak birşeyler konuşuldu ama Conceicao'nun ne kadar iyi olduğunu, onu kaybettiğimiz zaman anladık diyebilirim.

Samsunspor 49 Yaşında


Şu kulübün sadece arması bile yeter. Armasında Atatürk'ü bulunduran tek takım olan Samsunspor 49 yaşında. Şu sıralar ait olduğu noktada değil ama bu imkansızlıklar içerisinde imkan arayan bu camianın, geçen sezon kıyısından döndüğü Süper Lig'e döneceğini düşünüyorum. Başkan Emir Kar'ın ortaya koyduğu yüreğin altını çizmek lazım..

29 Haziran 2014 Pazar

O An "Wesley Sneijder"


Bunun adı yavaştan kompleks olmaya başladı. Hamza Hamzaoğlu'nun Sneijder hakkında devletin televizyonunda yaptığı yorumların ardından gelen bu golün de keyfi başka. Fatih Terim, Hasan Şaş derken Hamza Hamzaoğlu'nun da Sneijder üzerinden gitmesi, iyice bu durumun bir kompleks haline getirmeye başladı ve futbol vizyonu anlamında da nereye gittiğimizi gösterdi aslında. Bu insanlar Türk futbolunu yönetiyorlar işte.

Sneijder'e gelirsek. Hollanda'nın fazlasıyla Robben ve Van Persie üzerine kurulu olduğunu düşünüyorum. Sneijder'i hücum anlamında bu ikilinin arasına yazmamız gerekirken yazamıyorduk. Bu sistem içerisinde takımın en çok koşan futbolcusu, mücadele alanında var ama hücumda istediğini yapamıyordu, taa ki bu gole kadar. Bu golle birlikte Sneijder'in dönüşünü izleyebiliriz, aradığı coşkuyu sonunda yakalayabilir. 


Aydın Yılmaz


Boş durmadığı kesin, belli ki vücut çalışmış ve şu fotoğraf fizik anlamda sağlam bir Aydın Yılmaz geldiğinin göstergesi. En güzeli, sorunun neden kaynaklandığını bulması. Teknik özellikleriniz vardır, süratiniz de en büyük artınızdır ama günümüz futbol dünyasında fizik güç çok daha önemlisi. Aydın Yılmaz da bu sorunu fazlasıyla yaşıyordu, umarım bu sorunu aşar. Sezon öncesi hazırlık kampında neyin ne olduğunu göreceğiz, umarım toparlamıştır Aydın Yılmaz.

Galatasaray'ın Holosko'su

Transferi gerçekleştiğinde o da böyle bir konuma düşeceğini asla tahmin etmiyordur ama çok kısa bir zaman içerisinde Galatasaray'ın Holosko'su konumuna geldi.

Holosko geyiklerini bilirsiniz, Beşiktaş hangi futbolcuya yönelse para + Holosko gibisinden bir teklif yapardı ve bu espiri de aldı yürüdü. Aynı durum Salih Dursun için de oluşuyor sanki, Galatasaray hangi transfere yönelse içinde mutlaka bir para + Salih Dursun durumu oluşmuş durumda.

İleride kazanılır mı, onun adına en hayırlı yol Galatasaray'dan ayrılmasıdır bilinmez ama şu görüntü takım içerisinde ona ihtiyaç olmadığı yönünde. Semih Kaya dahi sağ bek oynamaya başladı, ayrıca Veysel Sarı ve Sabri Sarıoğlu derken sağ bek rotasyonu oldukça şişmiş durumda ve Salih Dursun'a o trafikte şans gelmesi de oldukça güç.

Joker özelliğini kullanıp belki sivrilebilir diyeceğim ama bulduğu şansları da iyi değerlendiremediğinden, ona duyulma ihtimali olan güven de birkaç maç içerisinde ortadan kalkmış durumda.

Galatasaray tarihinin önemli fiyaskolarından biri olarak tarihe geçecek bir transfer maalesef. Tarık Çamdal için 1 milyon avro vermeyip, bugün daha yüksek fiyatlar önererek peşindeyiz. Ayrıca Veysel Sarı transferi ihtimalinin doğacağı bilinse, Salih Dursun transfer edilir miydi, o da bir soru. Erken davranıldı belki ama Kayserispor'un yine istediğini aldı. Onlar bir futbolcuyu bu kadar rahat bırakıyorsa, bu işte bir iş mutlaka vardır ve akılcı bir politikayla önemli bir rakam kazandılar. Galatasaray cephesinde sorulan soru ise, Salih Dursun transferini kim istedi?

Mancini'nin istediğini hiç sanmıyorum, devre arasında gerçekleşen diğer yerli adımlar gibi. İş yine dönüp dolaşıp Mancini'ye geliyor, adam haklıydı "bu takımı ben kurmadım" derken...

David Luiz & Thiago Silva


Fotoğraftakiler onlar değil ama benzetme harika...

Harika Takım, Harika Çocuk, Harika Gol


Turnuva'nın en büyük yıldız adaylarından biri de James Rodriguez. Türkiye üzerindeki gündemi adının "Hames" mi gibisinden okunuşu üzerinde ama Dünya üzerindeki gündemine baktığımızda turnuvayı sürükleyen futbolculardan biri olduğunu görüyoruz. Özel bir takım Kolombiya. Uruguay karşısında 2-0'ın ardından gereksiz geri çekilmelerinin kötü sonuçlanmaması belki Ospina yüzünden ama genele baktığımızda rahatlıkla çeyrek finale çıktılar ve bu hücum performansları da devam edecekse Brezilya karşısında epey bir şansları var. Ayrıca bir takımın elinde James Rodriguez gibi bir yıldızın olması da o takımı daima iddialı kılabiliyor. Uruguay karşısında bana göre turnuvanın en güzel golünü attı, Muslera'ya da bu güzel gole poster olmak kaldı...

27 Haziran 2014 Cuma

Eski Topraklar "Iulian Filipescu"

 
Hagi ve Popescu gibi isimleri daha uzun yaşadık, Galatasaray tarihinin de en önemli parçalarından biri oldular ama Galatasaray ve Romanya ilişkisinde Iulian Filipescu ile Adrian İlie'yi de anmadan olmaz.

Bu futbolcuların farkı, giderken Galatasaray'a kazandırdıkları bonservislerdir. Adrian Ilie'yi Valencia'ya göndermişti Galatasaray, bir sezon sonra da Filipescu'yu Real Betis'e. O Filipescu, Real Betis formasıyla da uzun bir kariyer yaptı ve Uefa Kupası'na giden yolda "keşke kadroda olsaydı" dediğim isimlerin de başında gelmekte.

Fatih Terim'le birlikte gelen isimlerden biri Filipescu. Popescu bir sezon sonra gelmiştir mesela, bu anlamda Filipescu'nun mazisi bir sezon eski. Defansın tam bir jokeriydi, stoper veya bek, hatta orta sahada da oynamak onun için farketmiyordu. Filipescu ayrıldıktan sonra da o boşluğu doldurmak adına Capone alınmıştı aslında ve o boşluğu da doldurduğunu düşünüyorum.

Ayrıca kritik gollerin de ismiydi o. Soğuk ve agresif bir isimdi de. Bu anlamda Fatih Terim'in en önemli kozlarından da biri olmuştu ama Galatasaray'ın o dönem şartları biraz para kazanmak üstüne olduğundan, önemli teklifler affedilmedi. Filipescu'yla birlikte o sezonun ortasında Hakan Şükür'ün de transferi gündemdeydi mesela ama Hakan Şükür'ün ısrarı onu takımda tuttu.

O dönemin akıllarda iz bırakan Romanya ekolü de gelecek yıllarda Galatasaray'ın başına dert açtı aslında. Bratu, Petre, Tamas, daha sonraki yıllar Stancu'ya kadar uzanan başarısız Romanya hareketlarına da şahit olduk. Belki de bu Romanya futbolunun da yıllar içerisinde nereye geldiğinin göstergesiydi.

Yeni Sezon Formaları "Galatasaray"


Galatasaray'ın yeni sezonda giyeceği formalar bunlar deniliyor. Parçalı forma görünürde yok ama geçen sezonun parçalısı bu sezonda da olacak diye birşey duymuştum (doğruluk payını bilmiyorumama). Beyaz formalar her zaman güzeldir, Galatasaray'ın kendine has çubuklusu ve geçmiş yıllarda giyilen mor forma geri dönmüş. Sadece şunu diyebilirim, ben turuncu formanın hastasıydım ve çoğunluğun da böyle olduğunu düşünüyorum. Turuncu forma denilince Kewell gelirdi aklıma, şimdi yine olsa Sneijder'in varlığında çok anlamlı olabilirdi. Mor forma çok hoşuma giden bir forma değil..

Yaşanan Gerçek "Kaos"


Teknik direktör konusunda yaşanan kaosun bir izahı yok. 27 Haziran itibariyle gerçekleşen bir transfer yok, gönderilen bir futbolcu yok, bunları gerçekleştirmek adına da bir plan yok. Çünkü takımın teknik direktörü belli değil ve Galatasaray'ın geleceğinin nasıl şekilleneceği konusunda kimsenin bir düşüncesi olduğunu düşünmüyorum.

Çünkü, kafalarda bir c planı yoktu. Lucescu'nun geleceğine o kadar odaklandık ki, Lucescu eğer olmazsa gibisinden bir şey akıllarda dahi gelmedi. Mancini'nin gönderilme nedeni Lucescu'ydu ama şu konumda Mancini'yi Ünal Aysal'ın dahi aradığını düşünüyorum.

Lucescu gelmeyeceğini açıkladığında da ortada plansız bir durum oluştu. Alman ve Hollanda ekolleri dendi, bu uğurda da çalışmaların devam ettiği söyleniyor ama bu ne derece doğru bilmiyoruz.

Beşiktaş'ın Samet Aybaba'yı takımın başına geçirdiği bir süreç vardı. Fikret Orman, birçok teknik adamla görüşmüş ama en sonunda fazlasıyla mecburiyetten Samet Aybaba'yı takımın başına getirmişti. Bizim de fazlasıyla mecburiyetten diye kenarda tuttuğumuz isim bence Mustafa Denizli ve süreç oraya doğru ilerliyor sanki.

Benim istediğim teknik adam, genç ve dinamik bir isimdi. Simeone örneği misali şeyler herkesin hayali aslında ama Türkiye'de gerçekleşme ihtimali düşük durumlar. Tuchel bu anlamda önemli bir heyecandı ama o da olmadı ve o olmadığında da Galatasaray'ın ne kadar plansız hareket ettiğini tekrar gördük aslında.

Şimdi ise Klinsmann, Löw ve Hitzfeld üzerinde durulduğu söyleniyor. Hitzfeld teknik direktörlüğü bırakacağını açıkladı, Klinsmann desek ABD'de yaşamak için orada ve Löw de boşa çıkması halinde çok önemli takımların radarına girecektir. Yani imkansızın peşinde koşuyoruz biraz ve bu mücadele de fazlasıyla zaman kaybı demek. Oysa Galatasaray'ın kaybedecek zamanı olmamalı, söz konusu 4. yıldız ve rakipler ne yapacağını çok iyi biliyorken.

David Moyes iddiası da ortaya atıldı mesela. O durumun da Haldun Üstünel kaynaklı olduğunu düşünüyorum, Ünal Aysal'la görüşmesinin sonucunda. Bülent Tulun'ları danışman olarak kabul edeceğimize, Haldun Üstünel'e danışmanın çok daha faydalı olacağını düşünüyorum. Moyes iyi bir teknik adam, Everton'dan doğru buraya gelse herkesin destanlar yazacağı ama Manchester United kariyeri sonrası herkesin yerin dibine soktuğu teknik direktör.

Ama anlaşılan Moyes de öncelik değil ve asıl öncelik kim bunu bilen yok. Tek bildiğimiz çok geç kaldığımız ve ortada müthiş bir kaosun olduğu..

İade-i İtibar


"Galatasaray benim evim gibi. Her zaman gönlümde yatan kulüp. Bana gel derlerse hem maddi hem de manevi anlamda, hiç düşünmeden kapıdan gireriz. Ama bu konuda karar başkan ve yöneticilerimizin. Bunlar anlık şeyler. Süreç ne getirir bilemeyiz. Olabilir, anlık gelişen durumlar. En son Galatasaray'a geldiğimde istediklerini kabul ettim ve her şey hemen oldu. Galatasaray'a mâl olmuş bir oyuncu olarak ne zaman çağırırlarsa hazırım; ama sonuçta bu benim istememle olacak bir şey değil"

Son 15-20 yıla inip bakalım, Galatasaray'da en çok kimin hakkını yedik diye. Benim vereceğim cevap, Necati Ateş olur. Bir forvet için attığı gol sayısına bakarsınız, istatistik olayı futbol dünyasında daha çok forvetler için geçerli aslında ve attığı gollerle de Necati Ateş başı çeker ama ısrarla her dönem hakkı yenmiş bir adam.

Kalli zamanında neden gönderildiğine aklım ermemişti mesela. Devamında Kalli gitti, belki bir şansı olur dedik ama Real Sociedad'a kadar süren bir sürgün dönemi yaşadı, sürekli kiralık gönderildi, takımda tutulması hiç akla gelmedi belki de ve 29 yaşında gittiği Antalyaspor'dan 32 yaşında geri dönmeyi başardı Galatasaray'a.

Gelen şampiyonlukta da gösterdiği katkıyı hepimiz hatırlarız, yakın tarih. Ama o Necati Ateş'e iade-i itibar vermek yerine Eskişehirspor'a gönderdik ve bu adam hala ben Galatasaray'ın evladıyım, orası benim yuvam diyebiliyor.

Böyle bir futbolcuya artık iade-i itibar vermek zorundayız. Tecrübesiyle yine katkı vereceği anlar mutlaka olur ama en azından bir ağabey rolüyle, bu takımın içerisinde yerinin olduğunu düşünüyorum. Herkesin saygı duyduğu, inandığı bir isim. Özellikle de Galatasaraylı futbolcular arasındaki yerini haberlerde görüyoruz zaten.

Duygusal bakmayı seviyorum futbola ve Necati Ateş'i de tekrar Galatasaray forması altında görmek istiyorum...

26 Haziran 2014 Perşembe

Eski Topraklar "Ismael Bouzid"

İsmael Bouzid'in Rangers'e transfer olacağını öğrenince biraz nostalji yapasım geldi. Nostaljiyi seviyorum, eskiyi hatırlamak benim için futbolun en güzel yanı ve bu nostalji olayını da blogda daha sık yapmak istiyorum. Eski Topraklar adında bir yazı dizisi altında, benim izlediğim futbolcuları anmak istiyorum. Bir dönem de yapmıştık zaten bunu.

Bouzid'e dönersek, Galatasaray'ın yeni Popescu arayışlarını hatırlamamız gerekiyor. Her iyi futbolcudan sonra, o futbolcunun yerini doldurmak elbette zor ama daha zoru giden futbolcuyu her fırsatta anıp yeni bir ismi almak. Bu da yeni transferin önünde büyük bir engel oluşturuyor ve o engeli aşayım derken genellikle transfer bir başarı getirmiyor.

Bu yüzden de her gelen futbolcunun kendi tarzını yaratması, yerine düşünüldüğü ismin gölgesinde kalmaması önemli.

Bouzid, Popescu'nun yerine gelen bir isim değil elbette, Popescu'nun yarattığı tarzın yerine gelen isimdi. Bu uğurda Almaguer denenmişti geçmiş yıllarda mesela, Frank De Boer gibi bir marka da getirilmişti, devamında Song & Tomas'la uyum yakalanmıştı ama her vakit "defanstan top çıkaran, olumlu top kullanan, pas özelliği olan" stoper hasreti bitmemişti.

Bouzid de bu yaraya ilaç olması düşünülen bir isimdi. Kalli'nin transferlerinden, Serkan Çalık ve Barış Özbek örneklerinde olduğu gibi. Bir anlamda az paraya büyük işler başarabilme düşünceleri ama Bouzid de tutmamıştı. Öncesinde Servet Çetin & Song, sonrasında da Emre Güngör & Servet Çetin ikilisinin yakaladığı uyum Bouzid'e o şansı bir türlü tanımadı ve bir sezon sonunda da takımdan ayrıldı zaten.

Galatasaray'a geldiğinde de 25 yaşındaydı, genç bir futbolcu da diyemezdik. Galatasaray'dan sonra bir dönem Ankaragücü'nde de forma giydi mesela ama orada da tutmadı bu aşı. Sonrasında da gezdi durdu, son durak anlamında Rangers'la yolları kesişti.

Kendisi de Galatasaray tarihinin hayal kırıklıkları arasında yerini aldı..

Melo'nun Askerleri


Doğum günün kutlu olsun, Galatasaray'ın yıkılmaz son kalesi. Gidecek yol, kazanılacak başarılar var daha önümüzde ve bu özel zamanlarda da hepimiz Melo'nun askerleri olmaya devam edeceğiz..

Büyük Usta ve Onun İzinden Giden

Muslera her fırsatta, Buffon'a olan hayranlığını dile getirir. Bizler de Buffon'u yaşayan nesil olarak, Muslera misali kendimizi şanslı hisseden insanlardanız. Kaleciliği severim, futbol dünyasında idol kabul ettiğim çoğu isim de kalecilerdir. Peter Schmeichel'den, Oliver Kahn'lara, Buffon'lara, Rüştü Reçber'e, şimdi ise onu Galatasaray'da yaşadığımız için kendimizi şanslı hissettiğimiz Muslera'ya..

Muslera da Buffon'un izinden gidiyor ve değişen devir içerisinde usta Buffon'u yenmeye de başladı. Bu sezon üç kere karşılaştılar ve 2 galibiyet, bir beraberlik. 

Muslera'nın bu yükselişine şahit olmak çok güzel..

24 Haziran 2014 Salı

Gerçekçi Yaklaşım

Erhan Altın demek, pozitif ve göze hoş gelen bir futbol demek. Böyle bir futbol tarzıyla da, beklenen başarıların gelmemesi bazen çok fazla göz önüne gelmez. Samsunspor'un da denemek istediği bu olabilir. Elbette hedefler bitmez ama gerçekçi yaklaşmak gerekirse, yaşanan maddi bir sıkıntı var ve transfer yapmanın dahi çok zor olduğu bir dönem. 

Şu ana kadar da transferde atılmış bir adım yok ama geçen sezonun paylayan isimlerine gelen teklifler var. Musa Sinan Yılmazer Sivasspor'a gitti mesela, 450 bin tl ve bir futbolcu gibi bir kazanç elde edilerek. Umar'a da önemli teklifler var ve gelecek transferlerden öte, maddi imkan sağlanabilecek isimlerle yolların ayrılmask şimdilik ön planda. 

Devamında da transfer yapılır ama Samsunspor'un şu aşamada yapması gereken biraz daha gerçekçi yaklaşım. Geçen sezonun play-off finali önemli bir eşikti ve bu geçilmedi. Geçilememesi durumunda da neler olabileceğini herkes biliyordu. 

Bir anlamda atımlık kurşundu o ve isabet sağlanamadı ama bir şekilde Samsunspor'un yeniden Emir Kar'la devam etmesi, bir yapı kurmak anlamında da gerçekçi ve güzel adımlar atması yeni sezon adına bir heyecan kaynağı..

Johan Elmander Brondby'de


Her nereye giderse gitsin, Galatasaray tarihinin unutulmayacak bir ismi olacak ve bizler de onu yakından takibe devam edeceğiz..

Neymar'ın Gol Vuruşu


23 Haziran 2014 Pazartesi

Karim Benzema & Zinedine Zidane


Gol Yemeden 100. Maç, Yaş 22


Gol yemeden 100. maçı devirmen birşey değil de, bu adam henüz 22 yaşında. Kalecilik için tecrübe işi deriz, kaleciler yıllanmış şaraplardır diye söylenir ama Courtois'in şu yaşında inanılmaz işlere imza atıyor diyebiliriz. Miguel Angel Moya'yı transfer etti Atletico Madrid ama kesinlikle Courtois'in yerini dolduramayacaklar. Atletico Madrid formasıyla 3 sezonu kiralık geçirdi, bugünlerde ise Chelsea formasıyla Cech'in yerine göz dikmiş durumda. Atletico Madrid için büyük kayıp ama futbol dünyası adına çok önemli değerlerden biri. Dünya Kupası'nda da bu çizgisini devam ettiriyor. Belçika 6 puana ulaştı ve 2. turu garantiledi ama oynadıkları futbol itibariyle, sahip oldukları müthiş jenerasyona ihanet ettiklerini düşünüyorum. O kötü görüntü içerisinde, Courtois'in yaptıklarının çok büyük olduğunu söyleyelim..

22 Haziran 2014 Pazar

Xavi'siz Barcelona


34 yaşına geldiyseniz, bugüne kadar futbol dünyasında almadık kupa bırakmadıysanız ve oynadığınız futbol itibariyle de büyük bir düşüş yaşıyorsanız Katar doğru adrestir. Futbol hedef işidir sonuçta ve Xavi'nin Dünyası'nda da yeniden kendini kanıtlamak yerine, kariyerinin son vurgununu yapmanın adı da bir kariyer tercihidir ve saygı duyulması gereken bir durumdur. Barcelona ve Xavi birbirleriyle çok yakışan ve özdeşleşen olgulardı ama futbol dünyasında olacakların önünde durulamıyor. Pirlo misali bir kariyer de yaşayabilirsin ve 35 yaşında takımın seninle sözleşme yeniler, Xavi gibi 34 yaşına geldiğinde ve bir kariyer hedefin kalmadığında bu tip değişimler de sağlayabilirsin. Kabul edelim ki, yeni kurulan Barcelona düzeninde Xavi'ye çok yer yoktu..

Thomas Tuchel "Hırs"

Milli Takım'da Xabi Alonso Dönemi de Bitti


Kendi pozisyonunda Dünya'nın en iyisi olduğunu düşündüğüm bir isim Xabi Alonso. Bu dün de böyleydi, hatta bugün bile öyle diyebilirim ama devri biten her büyük imparatorluğun ardından yeni bir yapı oluşur ve bu yeni yapı içerisinde de bazı efsaneler de ceketini asar. Xabi Alonso da böyle yaparak, Dünya Kupası'nın ardından İspanya Milli Takım'ını bıraktığını açıkladı. Xabi Alonso'yla birlikte, bıraktıklarını açıklamasalar da Casillas, Xavi gibi isimlerin de Milli Takım dönemlerinin biteceğini göreceğiz. David Villa da yanılmıyorsam, Milli Takım'ı bıraktığını açıklamıştı. Yani İspanya dönemini de kapattık, Barcelona dönemini kapattığımız gibi. Bu iki futbol tarzının yerine yeni bir tarz gelecek ve Barcelona'nın yeni yapısı için attığı büyük adımların ardından İspanya'nın neler yapacağı merak konusu...

21 Haziran 2014 Cumartesi

Galatasaray Euroleague'de


Herkes kendi penceresinden bakıyor olaya. Benim penceremden gördüğüm, Galatasaray'ın doğru bir duruş gösterdiği ve yeni bir devri başlatmış olmasıydı. Bir maçlık mevzu da değil bu, ilerleyen dönemlerde çok daha farklı biçimlerde karşımıza çıkabilecek bir durum.

Önce şunu söyleyelim, Galatasaray ve Fenerbahçe artık maç yapamayacak duruma geldiyse bazı şeyleri konuşmanın bile anlamı yok ama yazıyoruz yine de. Gelişen spor dünyası düzeninde yaşanan çatışmaların, ülke sporuna büyük zararlar verebileceğini görüyoruz. 

Futbolla yatıp kalkan ama Galatasaray & Fenerbahçe çekişmesinin olduğu her alanda da ilgili bir kesimiz. Bu ilgiye de futbol dozu fazlasıyla bulaştı, hatta basketbolun yapısal şartları içerisinde gösterilen tepkinin oynanan sporu çok daha etkilediğini görüyoruz.

Bu rekabetin ülke sporunu çok daha yukarıya taşıması gerekirken, maalesef lokal mücadelemiz sporu ileri götürmesi geçtim, bizleri bizlere kırdırmaya başladı. Bu da en vahim durum.

Ama bu final serisinde adaletsiz tabloyu yaratanın Galatasaray olmadığına inanıyorum. 5. maçta yaşanan durumlardan ötürü Fenerbahçe'nin de sahasının kapatılması gerekiyordu. Final maçı için Recep Ankaralı & Emin Moğulkoç hakem tercihi de sanki Galatasaray'a "sen bu maça çıkma" mesajı taşır gibiydi ve Galatasaray da bu maça çıkmayarak, kendince bu adaletsiz düzene böylesine bir tepki koymuştur.

Şahsen ben, Galatasaray & Fenerbahçe rekabetinden artık keyif almayanlardanım. Bu rekabetin kin ve öfke dışında bir insana katabileceği bir değer kalmadığını düşünüyorum. En azından şu ortamda.

Bu sezonu değerlendirmek gerekirse, Galatasaray başarılı bir sezon geçirmiştir ve bu başarıda da Ergin Ataman'ın payı çok büyüktür. Hakan Üstünberk'le başlayan ve Ünal Aysal'la vizyon devrimi yapan Galatasaray basketbolunun şu günlerinde payı olan tüm isimlere teşekkür ediyorum. Şampiyonluk mücadelesi anlamında nefes almamıza izin verilen son ana kadar vardır, Euroleague'de son 8 yaparak ülkenin en başarılısı olduk ve umarım bu çıta aşağıya çekilmeyerek yükselmeye devam edilir.

Bu yükselişin taçlandığını da Euroleague, Galatasaray'ı tekrar davet ederek göstermiştir..

20 Haziran 2014 Cuma

Özlenen Arsenalliler


Bugün, Berkamp'ın Arsenal'e transferinin yıldönümü. Futbol hayatımıza müthiş renk katmış bir isim Berkamp, onu izleyebilen biri olarak kendimi şanslı hissediyorum. İzleyemeyen nesil ise üzücü, özellikle de günümüzün Arsenal futbolcularını gördükçe. Arsenal'den ayrılıp transfer yapmak yeni moda, şu futbolcu Arsenal'in evladıdır demek çok güç. Berkamp zamanında ise durum böyle değildi..

Madem günlerden Berkamp, onu attığı en iyi 10 golle hatırlayalım;

Kim Der Ki Mondragon 42 Yaşında


Turnuvanın en iyi ve en renkli takımlarından biri Kolombiya. Falcao'suz olmak onları durdurmadı ve 3. maçlar öncesinde adlarını 2. tura yazdırdılar. Fotoğrafta da eski bir yüz var, kim der ki Mondragon 42 yaşında..

19 Haziran 2014 Perşembe

Yeni Nesil Futbol Devri


Yeni futbol dönemine hepimiz hoşgeldik. Barcelona'yla bitirmeye başladığımız bu yeni düzeni, İspanya'nın da yıkılmasıyla geride bırakmış oluyoruz. Geride kalan yıllarda, bu iki ekolün aslında bir olduğunu ve her başarıda onların adının olduğu bir dönem ama yıkılmaz denilen herhangi bir düzen olmuyor futbolda. 2008 ve 2012 Avrupa ve 2010 Dünya Şampiyonu henüz ikinci maçlar sonunda turnuvaya veda etmiş oluyor. Üstelik iki hezimet diyebileceğimiz skorlarla. Bir anlamda varlık bile gösteremediler.


18 Haziran 2014 Çarşamba

11 Tane Alpay Özalan


Milli Marş konusunda Amerika Kıtası'ndan Dünya Kupası'na katılan ekipleri tek geçiyorum. Müthiş bir coşkuyla marşlarını okuyorlar ama ev sahipliği avantajından mı yoksa inanmışlıktan mı bilinmez, Brezilya bu konuda çok farklı bir noktada. Aklımıza da, 2006 Dünya Kupası baraj ikinci maçında İsviçre karşısında Alpay Özalan'ın söylediği İstiklal Marşı geliyor. Zaten hırslı bir futbolcuydu ama en hırslı olduğu nokta da oydu. Brezilya'da da Milli Marş okurken 11 tane Alpay Özalan görüyoruz aslında ama David Luiz çok farklı bir noktada...

Bal Yapmayan Arı Dos Santos, Alemci Jo


0-0'lık bir maçtan ancak bu kadar zevk alınabilirdi. Tempo ve pozisyon anlamında üst düzey bir maç izlediğimizi düşünüyorum. Hatta şu ana kadar turnuvada izlediğimiz en iyi maçtı bile diyebilirim. Brezilya'nın yaratıcı futbolcu sıkıntısı yaşadığı ve Neymar & Oscar gibi isimlerin piyasada olmadığı bir kaşılaşmada ancak bu kadar pozisyona girebileceğini düşünüyorum ama Ochoa duvarına çarptılar. 

İlk maçta beğenilmeyen Hulk'u aradılar mesela, Ramires'le maça başlamak çok yanlış bir tercihti. Fred ise kötü futboluna devam etti, Diego Costa'yı bu anlamda ne kadar yuhalasalar az. Bu hücum görüntüsünde de Brezilya'nın işi zor, başarı gelecekse bunu savunmaları getirecek diyebilirim.

Meksika cephesinden olaya baktığımızda da bol bol ceza sahasının dışından çalıştılar ama bir maçta bu kadar fazla az farkla auta giden şut görünebilir. Sonuç olarak her iki takım da 2. tur adına avantajı ceplerine koydular ve aralarında Hırvatistan'ı harcadılar bir anlamda.

Maça damgasını vuran isim Ochoa. Hep derim, bu turnuvalar piyasa arenalarıdır. Bir maçta değerinizi katlarsınız. Ochoa'yı Fm'den biliriz, potansiyelli bir kaleciydi ama yıllar onu iyi kılmadı. Biraz da yaşadığı kişisel durumlar bunda etkiliydi ama bir şekilde sivrilmeyi başardı ve Fm günlerinin hakkını ancak bugün verebildi. Bonservisi elinde ve bu performansıyla da iyi bir transfer onu bekler. 

Diğer bir hikaye de, Giovani Dos Santos ve Jo'yu aynı anda sahada görmek oldu. Bir zamanların Galatasaray forması altında altın ikili olması beklenen isimleri. Haldun Üstünel izlerken ne düşünüyordu acaba. Onun namını yürütmesinde çok önemli adımlar olmuştu bu futbolcular. O Giovani Dos Santos'un bonservisini almayıp, birkaç ay sonra Stancu'ya 5.5 milyon avro vermekte ayrı bir hikaye. Bal yapmayan arı Giovani Dos Santos ve alemci Jo. Unutulmaz..

16 Haziran 2014 Pazartesi

Bu Ayrılık Doğal ve Yerinde


Teknik direktör mevzusunda baltayı taşa vurduk desek yeridir. Uzun zamandan bu yana düşündüğümüz, hatta kesin gözüyle baktığımız Lucescu'nun Shakhtar'da kalması kimsenin beklemediği bir durumdu sanırım. Yönetimin de Lucescu haricinde bir b planı olduğunu düşünmüyorum, nitekim Mancini'nin ayrılması adına yaratılan süreçte de Lucescu gelecek gözüyle bakılıyordu.

Lucescu gelmediğine göre de neden Mancini ile yollar ayrıldı sorusu bir daha akıllara geldi. Galatasaray'da bu işlere kim bakıyor bilmiyorum ama bahsedilen Almanya & Hollanda ekolleri içerisinde başarı garantili bir teknik adam olduğunu düşünmüyorum ama bizim kısa vadede 4. yıldıza ulaşmamız gerekiyor.

Bunun için de en kısa vadeli çözüm Mustafa Denizli'ydi aslında ama yönetim yabancı bir teknik adamla anlaşacaktır. Umarım bu süreç fazla uzamadan bitirilir ve yeni sezon adına konuşmaya başlarız. Yeni teknik direktör gelmeden transfere de başlanamıyor, bu durum da geç kalmak anlamına gelir. Fenerbahçe ve Beşiktaş'ın başında geçen sezonki teknik adamlar var ve bu anlamda bir adım öndeler.

Galatasaray ise yeni sezona yönelik ne düşündüğünü bilmiyor. Kim gelecek, kim transfer edilecek, kim gidecek gibi soruların cevabı yok. Lucescu'ya çok fazla kanalize olduk ama 2002'nin intikamını da almış oldu Lucescu.

Konuya gelirsek, Mancini'nin ardından Tugay Kerimoğlu da takımdan ayrıldı. Tugay Hoca'nın futbolculuğuna, müthiş kariyerine ve duruşuna asla yorum getiremeyiz ama iş teknik direktörlüğe geldiğinde de vasat kaldığını düşünenlerdenim. Hagi döneminde de böyleydi, Mancini döneminde de. 

Fatih Terim gibi bir ismin yanında bile Ümit Davala ve Hasan Şaş'ın ne kadar agresif hareket ettiklerini görebiliyorduk ama Tugay Kerimoğlu çok sessiz kaldı ve akıllarda kalan bir icraat anlamında da beklenen katkıyı veremedi. Bu anlamda ayrılık doğal ve yerinde.

Tugay Kerimoğlu'nun da artık kariyeri anlamında risk alma vakti gelmiştir. Yardımcı hocalık yerine, yöneteceği takımın bir numarası olmayı düşünmesi gerekli, alt tarafta kendisini çok geliştiremediği açık. Bu yüzden de risk alıp, herhangi bir takımın başına geçmesi onun teknik adamlık kariyeri açısından daha değerli.

14 Haziran 2014 Cumartesi

Yeni Transfer "Bruma"

 
Lucescu üzerine yoğunlaştık ve yeni teknik direktörün Lucescu olmasını bekliyoruz. Eğer Lucescu olmazsa, kimsenin kafasında bir b planı yok, sıkıntı bu olabilir ama Lucescu'nun geleceğine inanıyorum ve yorumlarımı da onun üzerinden değerlendiriyorum.

Lucescu'nun gelişi, gözden çıkarılmış gibi düşündüğümüz birçok futbolcu için şans olacak. Lucescu belli bir sistemin teknik adamı değildir, eldeki imkanlardan en iyi sistemi yaratır. Galatasaray'da da nasıl bir sistem yaratacağını ancak o geldikten sonra değerlendirebiliriz.

Bruma'nın eline de bu şans geçmiş durumda. Kendisi Hamit Altıntop gibi yeni bir transferdir. Geçen sezon istediğimiz gibi kullanamadık sakatlıklar yüzünden ama yeni sezonda bu kadronun değişmez isimlerinden biri olacağına inanıyorum.

Lucescu, çalışkan futbolcuyu sever. Özellikle de genç futbolcuysa onu nasıl parlatabildiğini özellikle Shakhtar günlerinde gördük. Sayısız Brezilyalıyı kazandırdı futbol dünyasına. Bruma'nın da bu açıdan şansı büyük ve yabancı kontenjanına da takılacağını düşünmediğim bir isim.

O da bunun farkında olmalı ve herkesin tatil yaptığı dünyada çalışmalarına devam ediyor, sakatlığın tüm etkilerini atmaya çalışıyor. Sakatlık yaşamasaydı, bugün Dünya Kupası'nda olacaktı ve onun adına büyük bir tecrübe olabilirdi bu ama yaşı daha genç, önünde zaman uzun.

Yeter ki böyle çalışmaya devam etsin. Hem Galatasaray'ın hem de Portekiz'in vazgeçilmezi olabilir..

Uçan Hollandalılar

 
Mourinho & Casillas arasındaki çatışmadan bugüne kadar geldik. O zamandan bu zamana baktığımızda da Casillas'ın eski Casillas olmaktan çok uzakta olduğunu görüyoruz. Hollanda maçıyla da dip seviyeyi gördüğünü düşünüyorum, çok büyük hatalar yaptı ama bu hatalar Hollanda'nın bizlere tarihe tanıklık ettirmesinin de önüne geçemez.

İspanya narkoz etkili takım, bol pas ve uyuşturdukları anda sonuca gidiyorlar. Yıllarca izledik bunu, bu futbol onlara büyük başarılar kazandırdı ama bu futbolun ilacı var artık. Hollanda karşısında da ilk etapta bu ili iyi yaptılar, Diego Costa'yı mükemmel kullandılar (Diego Costa'yla birlikte sahte 9 numarayla oynama zorunluluğu da bitti) ama Diego Costa'yı unuttukları anda Van Persie kendini hatırlattı.

İspanya savunmasının arkasına atılan uzun toplar ve Hollanda'nın yaşattığı tehlikeler. Bu futbolun ilacı bu ve Hollanda da bunu güzel uyguladı. Casillas'ın da hatalarını eklediğimizde Hollanda açısından tarihi bir galibiyet izledik. Robben'in attığı son golde de Ramos'a tur bindirmesi, Casillas'ı yerde sürüklemesi İspanya adına iflasın göstergesiydi diyebilirim.

 
Sneijder'in varlığıdır Hollanda'yı tutma sebebim ve Sneijder sevindiği için ben de seviniyorum. Gol yollarında bugün şanssızdı Sneijder ama 5 golün 2'sinin asisti ona ait.

 
Bir de şunu ekleyeyim, bu tip şampiyonalar büyük piyasa arenalarıdır. Burada oynanacak iki iyi maçın, transfer piyasasına nasıl yön verdiğini yıllarca izledik. Takımdan gitmesini beklediğimiz isimlere de bu gözle bakıyoruz. 2010 Dünya Kupası'nda Elano'yu izlediğim gibi, Chedjou ve Dany'e odaklandım ama Kamerun o kadar kötü takım ki, Chedjou ve Dany'i değerlendirmenin hiç alemi yok..

13 Haziran 2014 Cuma

Keita'dan Eboue'e


Bacary Sagna Manchester City'de


Şu Dünya'da Arsenal'i terketmeyecek bir futbolcu yok mu?

Ve Dünya Kupası..


Son ana kadar Dünya Kupası moduna giremedim ama turnuvanın mükemmel başlaması, beni anında o moda soktu. Bu turnuvada favorim Brezilya (tuttuğum takım Hollanda), ilk maçlar her zaman favoriler adına sıkıntılı geçebildiğinden oynanan futbola çok takılmamak lazım. Benim takıldığım nokta, futbolun geldiği pazarlama noktası. Neymar'ın hakkını yemeden, David Luiz'i es geçmeden, maçın adamının tartışmasız Oscar olduğunu düşünüyordum ama Neymar pazarlama avantajı ve attığı iki golle maçın adamı seçildi. Oysa, Brezilya'nın her ihtiyaç duyduğu ve iyi olduğu anda sahne Oscar'ındı. Attığı bu golle de kalitesini bizlere gösterdi, bir gol ancak bu kadar soğukkanlı atılabilir. Müthiş bir zeka, olağanüstü bir gol vuruşu..


12 Haziran 2014 Perşembe

10'lar


Fabregas Chelsea'de


İhanetlerin takımı oldu Arsenal, futbol tabiriyle ihanet eden edene. Para çoğu futbolcunun ilgisini çekiyordu da, bir zamanların genç Arsenal kaptanı Fabregas'ın da bu yola girmesi üzdü. Barcelona transferini para ile asla yorumlayamayız ama Chelsea'e gidişinin fazla bir açıklaması yok. Chelsea açısından önemli bir adımdır, Barcelona açısından önemli bir kayıp değildir, Arsenal açısından ise alışkanlık kazanılmış bir durumdur.


Barcelona kariyeri de çok büyük bir hayal kırıklığı oldu Fabregas'ın. Transfer olduğu dönemde, Premier Lig'in en gözde çocuğu olan Fabregas'ın, Barcelona sistemi içerisinde rotasyon futbolcusu ötesine geçemediğini gördük. Önce muhteşem giden sistemin içerisinde kayboldu, o muhteşem sistemin bozulduğu dönemde de beklenen etkiyi yaratmadı, Barcelona'nın da ondan vazgeçmesi çok kolay oldu. Akıllarda kalan ise, Fabregas'ın aklını çelmek adına Barcelona'lı futbolcuların giriştiği oyunlar...

Neden Lucescu?


Ünal Aysal'ın iki tane beklentisi var. Birincisi başarı, ikincisi ise az paraya büyük işler başarmak. Bir önceki sezon sadece Bruma'nın bonservisi için 12 milyon avro veren takım, bu sezon tüm transferler adına 12 milyon avro'luk bir bütçeyle yola çıkıyor ve bu ortamda da Galatasaray'a yarar verebilecek isimler aslında, özellikle ülke şartlarını bilen teknik adamlar.
 
Galatasaray'ın mevcut kadrosu, Türkiye açısından yeterli bir kadro aslında. Eldeki imkanlarla bile, Türkiye için başarıya yürümek mümkün ama söz konusu Şampiyonlar Ligi olduğunda kalite farkı ortaya çıkıyor. Hem 5+3 kuralı, hem de mevcut bazı yabancıların yetenek ayarının Şampiyonlar Ligi gerisinde olması Galatasaray'ı transfere itiyor ama imkanlar bu sefer sonsuz değil.

Ünal Aysal'ın Lucescu'yu istemesinin nedeni de, Lucescu'nun yaşadığı 2001-2002 sezonu. O sezonun bir önceki sezonunda da başarı vardı aslında, gelen Süper Kupa, Şampiyonlar Ligi çeyrek finali önemliydi ama Fatih Terim ve Uefa Kupası kadrosunun gölgesi Lucescu'nun üstüne çökmüştü. 

Bir sonraki sezon ise dağılan Uefa Kadrosu ve yaşanan ekonomik sıkıntıların üzerine Lucescu'nun kurduğu kadronun ligde şampiyonluk yaşaması, Avrupa'da kök söktürmesi Galatasaray tarihinin en başarılı dönemlerinden birini yaşattı.

O sezonun özeti ise az paraya büyük işler başarmasıydı.

Son 15 yıla baktığımızda, Türk futbolunun iki tane dönüm noktası var. Galatasaray'ın Lucescu'yla yollarını ayırması birincisi, Beşiktaş'ın da Lucescu ile yollarını ayırması ikincisi. Türk futboluna damga vurabilecek bu teknik adama o zaman gereken değeri veremedik ama bugüne geldiğimizde Lucescu'nun ne kadar değerli bir noktaya geldiğini tartışamayız.

Lucescu çok büyük bir teknik direktör olduğunu kurduğu Shakhtar İmparatorluğuyla görebiliyoruz. Belki imkanlar sınırsız, belki Ukrayna Ligi'nin kalitesi yetersiz ama o Shakhtar'ı Avrupa'nın en iyi kulüplerinden biri yapmayı da başarmıştır. İstikrar denildiğinde akıllara gelebilecek ilk isimlerden biridir Lucescu ve bu seviyeler adına da tartışılamayacak bir isim.

Sıkıntı ise şu. Galatasaray'ın Lucescu'yu neden istediğini bilemiyorum. Çok büyük bir teknik adam olduğu için mi yoksa az paraya büyük işler başarmasını beklediği için mi?

Uzun vadeli bir adım atmaya gerek olmadığını düşünüyorum, aslında olması gereken o ama maalesef sabrın Ünal Aysal'ın yakınlarından geçtiğine inanmıyorum. Bu yüzden de kısa vadeli, sizi başarıya uzandırabilecek bir teknik direktör en sağlıklısı olacak. Lucescu'yu da bu açıdan düşündüğümüzde çok uygun bir tercih oluyor. Belki uzun zamandır Türkiye'den uzak ama ülke şartlarını, ülke insanını ve Galatasaray'ı çok iyi bilen bir isim. Hepsinin ötesinde de tüm camianın saygı duyduğu bir teknik adam, taraftarından yöneticisine herkes onun arkasında rahatlıkla birleşebilir.

Ama söz konusu az paraya büyük işler başarmaksa, artık buna Lucescu'nun sabrı olduğunu düşünmüyorum. 2002'lerde bıraktığımız Lucescu artık yok, Shahtar ile sınırsız imkanlarla bizlerin Fm'lerde bile yaşamayacağı bir kariyer yaşadı. Bugün ise o imkanlardan büyük imkansızlıklara geldiğinde o sabrı (belki de yaşı itibariyle) gösteremeyebilir ve bu felsefe varsa eğer Lucescu çok kötü bir hamle olacaktır.

Şartları Lucescu'yu Galatasaray'a getirmek için oluşturan Ünal Aysal'ın da ikinci görüşte olduğunu düşünmüyorum ve imkan ayarlamasını Lucescu'nun istediği ölçüye getirmesini bekliyorum. Tabii Lucescu değil de x bir tercihte olabilir ama atılacak adım, uzun vadeli bir düşünceden öte kısa vadeli, direkt başarıya odaklı bir hamle olacaktır.

11 Haziran 2014 Çarşamba

Güle Güle "Karakterli" Adam

Galatasaray'da dengeler çabuk değişiyor, Ünal Aysal'ın tarzı çok farklı. Dün Mancini kalıyor üzerinden devam ediyorken, bugün Mancini'nin istifa haberini alıyoruz. Belli ki Ünal Aysal'ın bir planı var ve plan dahilinde yola devam ediyor ama doğru bir yol, doğru bir plan mı dersek, bunu zaman gösterecek.
Ben bir sezon daha kalması taraftarıydım, bu şansı ona vermeliydik. Galatasaray için şampiyon olunamayan her sezon başarısızlıktır belki ama içinden çıkılan kaos ve Mancini'nin ülke şartlarına uyum sağlama sürecini de göz önüne almamız lazım.

Mancini geldiğinde ilk yorumum, onun başarısız olabileceği yönündeydi. Çünkü son dönemlerine baktığımızda büyük paraları yönettiğini görüyoruz, Inter ve Manchester City kariyerleri bize bunu verdi. Türkiye şartları, burada oynanan futbol, yabancı kontenjanı ve Fatih Terim gibi bir ismin ardından gelmesi Mancini'nin işini zorlaştırıyordu ve o dönem ülke ve Galatasaray şartlarını bilen bir teknik adamın gelmesini bekliyordum.

Mancini'nin Galatasaray günlerine baktığımızda, Juventus'u geçip Şampiyonlar Ligi'nde 2. tura çıkması büyük olaydı. İlk maçta kendi sahanızda Real Madrid'den 6 tane yemişsiniz ama o ortamdan kaldırdı Galatasaray'ı. Türkiye Kupası'nı da yabana atmamak lazım, 9 senedir kazanılamayan bir kupa ve bu anlamda değerli olduğunu düşünüyorum. Ayrıca takımı 2. yapıp, Şampiyonlar Ligi bileti alması da bu kötü sezon için çok olumlu.

Ülke şartlarını artık tanıdığını düşündüğüm Mancini'nin de bu sezon başarılı olabileceğini düşünüyordum ama hazırlanan ortamda Aysal, Mancini'yi istifaya zorladı bana göre. Roberto Mancini ise çok karakterli bir isim olduğunu göstererek, tazminat talep etmeden, dostça bir veda yaşattı. Başarılıydı, başarısızdı bunu tartışırız, bu anlamda her görüşe saygım sonsuz ama Mancini'nin çok özel ve güzel bir karakter olduğunu düşünüyorum, bu anlamda kendisini asla unutmayacağım.

Gelelim Galatasaray'ın geleceğine. İki tane aday var ama Aysal döneminde neyin ne olacağını da kestiremiyorum. Mircea Lucescu ve Mustafa Denizli. Lucescu'yu aylardır konuşuyoruz zaten, ateş olmayan yerden duman çıkmayacağını düşünüyorum ama Mustafa Denizli'nin de apar topar Azerbaycan ayrılığı da kafamda soru işareti yaratmıyor değil.

Ünal Aysal, az paraya büyük işler başarmanın peşinde. Lucescu, 2001-2002 sezonunda bu işi mükemmel yapmıştı, dağılan Uefa Kupası kadrosunun üzerine kiralık yabancılarla (Fleurquin, Perez, Victoria) gibi isimlerle bana göre destan yazmıştır. Ama o Lucescu bugün bunu başarabilir mi bilmiyorum. Shakhtar'da sınırsız imkanlarla yarıştı. Shakhtar destanını da yazmıştır ama büyük imkanları olduğunu söylemek lazım. Ayrıca uzun süredir de Türk futbolundan uzak, 5+3 falan derken kafamda soru işareti yaratıyor ama Lucescu diyoruz, bir yandan tartışmakta yersiz.

Türk futbolunun son yıllarda iki tane dönüm noktası varsa, birincisi Galatasaray'ın Lucescu ile yollarını ayırması, ikincisi ise Beşiktaş'ın Lucescu ile yollarını ayırmasıydı.

Mustafa Denizli'nin ise Beşiktaş ve Fenerbahçe'de de çalışmış olmasına rağmen Galatasaray'dır onu Mustafa Denizli yapan ve o da önemli bir isim. Ama dönem onun dönemi mi, devri geçti mi? Bu da kafama takılan sorular, Türk futbolcular açısından ideal ama Galatasaray'ın mevcut yapısında da eski günlerini yaşayamayabilir, bunu da unutmamak lazım. 

Fikret Orman başkan seçildiğinde, Beşiktaş'la transfer bütçesi yüzünden anlaşamamıştı. Şimdi de Galatasaray'ın maddi sıkıntılarından bahsediliyor ama Galatasaray'ın mevcut kadrosuyla da o dönemin Beşiktaş'ını kıyaslamamak lazım.

Bakarsınız 3. bir isim olur, Gerets midir ya da Aysal'ın bahsettiği Almanya & Hollanda ekolünden bir isim mi? Ünal Aysal, b planı hazır diyordu ve mutlaka yeni teknik direktörü bellidir. Onu da 1-2 güne öğreniriz, hakkımızda hayırlısı...

10 Haziran 2014 Salı

Galatasaray İçin Transfer Kazanı Kaynamaya Başlamıştır

Gelecek yönünde en büyük engellerden biri, Galatasaray'ın geleceğinin belli olmamasıydı. 9 Haziran itibariyle, Mancini ile devam edilecek mi yoksa yeni bir teknik direktör mü sorusunu hala soruyorduk. Sezon biteli çok olmuş, diğer rakiplere baktığımızda yola nasıl devam edeceklerini biliyor haldeler ama Galatasaray'ın maalesef gelecek sorunsalı vardı.

10 Haziran itibariyle, bu gelecek sorusuna cevap vermiş bulunmaktayız. Mancini ile yola devam ediliyor, 12 milyon avro gibi bir transfer bütçesi var ve takımdan gidecek futbolculardan kazanılacak gelir transfer bütçesine aktarılacak.

Burada önemli nokta, Ünal Aysal ve Mancini'nin anlaşmış olması. Bütçe azdı, çoktu tartışmaları üzerinden gitmeye hiç gerek yok. En kötü karar bile kararsızlıktan iyidir mantığından yola çıkarak, artık ne yapacağını bilen bir Galatasaray olduğunu düşünüyorum.

Mancini ile yola devam kararı alınması doğru, onunla bir sezon daha geçirmek istikrar anlamında gerekliydi. Artık "bu takımı ben kurmadım" gibisinden bir dayanağı da yok ve ülke şartlarını da çok iyi öğrendiğini düşünüyorum. Mancini başarılı olacaktır, yeter ki kafalarda oluşan her soru işaretine bir cevap bulmak zorunluluğu doğmasın.

Gelelim yeni sezonda nasıl bir Galatasaray izlememiz gerektiğine. Öncelikle Sneijder'in olduğu bir takımda, tüm sistemi Sneijder üzerine kurma gerekliliği var. 4-2-3-1 formasyonu Sneijder'i çok daha değerli kılacağından yapılmak istenen hamleler de aslında bu yönde. Sneijder'i merkezde kullanıp, kanatlara iki tane yerli isim düşüncesi var. Bu düşüncenin de odak noktasında Olcan Adın var.

Olcan Adın transferi önemli. Taliplerine bakıp, oluşacak psikolojik üstünlük önemli bir avantaj. Geçtiğimiz sezona damga vuran 3 yerli futbolcudan biri Olcan Adın. Geçen sezon Trabzonspor'un Avrupa Ligi'nde önemli işler yaptığını düşünüyorum ve Olcan Adın'ın da bu arenada gösterdiği performans, büyük maçlarda nasıl oynaması gerektiğini göstermiştir, büyük maçları oynayabilen bir futbolcu. Bu yüzden de Galatasaray'ın Şampiyonlar Ligi arenasında Olcan Adın gibi bir değere ihtiyacı var.

Bu formasyonda forvet transferi diğer bir soru olacak ama Burak Yılmaz'la devam edilmesi gerektiğini düşünüyorum, öyle de olacaktır. 5+3 için yabancı forvet fazlasıyla lüks. Mevlüt Erdinç transferini de gerçekleştirip, Burak Yılmaz, Umut Bulut ve Mevlüt Erdinç'li bir forvet hattının Galatasaray'ı taşıyabileceğini düşünüyorum.

Stoper konusunda ise Chedjou'nun durumu önemli. Dünya Kupası aynı zamanda piyasa arenası, orada oynanacak iki iyi maçın bir futbolcu değeri üzerinde nasıl etki yaptığını iyi biliyoruz. Chedjou'nun da piyasasına göre stoper transferi netleşir. Chedjou kalırsa eğer yeni bir yabancı alınmaz ama gitmesi durumunda da Astori vari bir hamle yapılmak istenir. Ayrıca Koray Günter isminin üzerinde durmak gerekliliği var, bu kamp döneminde büyük aşama kaydetmesini beklediğim bir isim.
Satılacak futbolculardan gelen gelirin de transfer bütçesine aktarılacağını düşünürsek, Amrabat ve Hajroviç gibi piyasası olan futbolculardan gelecek ücretler olacaktır. Bu açıdan gayet iyi bir bütçemiz olduğunu düşünüyorum.
İşin özü, gün itibariyle Galatasaray için transfer kazanı kaynamaya başlamıştır...

9 Haziran 2014 Pazartesi

Mourinho'nun Böyle Güldüğünü Çok Görmezsiniz

Bugün Günlerden; Wesley Sneijder

Ne büyük gurur, Wesley Sneijder'in Galatasaray için savaştığına şahit olmak. Aynı zamanda Sneijder'in Galatasaray'a transferi söz konusu olduğunda, ''gelmez'' gibisinden bir peşin hüküme sahip olmamak. Gelir, geliyor da. Galatasaray'ın şanlı tarihidir bize bu güveni veren ve o zaman "gelmez" diyen o Avrupa, bugün Sneijder'i Galatasaray forması altında izliyor.

Daha yapacak çok şey, kazanacak çok kupa var. Sneijder'i Galatasaray formasıyla izlemek, Galatasaraylı Sneijder'i Dünya Kupası'nda izleyecek olmak. Ne büyük olaylardır bunlar.

Doğum günün kutlu olsun Sneijder, yol uzun. Galatasaray forması altında daha çok doğum gününü kutlamak dileğiyle..

7 Haziran 2014 Cumartesi

Teknik ve Scout Ekibinin Gösterdiği Vizyon

Röportaj dizisinde sırayı Alex Telles alıyor. Geçtiğimiz sezonun ara transfer döneminde kadroya kattığımız isimler içerisinde en büyük transferimiz ve en çok şans bulan isim. Hem Alex Telles'in dünü, bugünü ve yarını hem de Felipe Melo'nun Brezilya Milli Takım'a seçilmeme durumuyla ilgili işin uzmanına gittik ve sevgili Alper Öcal'dan bizlere yardımcı olmasını istedik. Kendisine çok teşekkür ediyoruz..
Galatasaray'da scout ağından bahsediliyor ve başarılı işler de yaptıklarını düşünüyorum. Mancini'nin de genç futbolcu konusunda ne kadar istekli ve bu tip transferlere açık olduğunu biliyoruz. Alex Telles de bu tarz transferlerden biri ve önemli bir yatırım olarak görünüyor. Alex Telles'in transfer olduğunu öğrendiğinizde siz neler düşündünüz ve bu transfer Türkiye şartlarının neresinde?
Alper Öcal:  Alex Telles benim izlediğim ilk maçından itibaren birinci sınıf potansiyel gördüğüm bir oyuncu ve bunu henüz ismi dahi Galatasaray ile anılmaz, Lig Tv'de maçlarını anlatırken sabaha karşı izleyenlerin bileceği üzere pekçok defa dile getirmişliğim var. Türkiye'ye bırak transfer olmayı, isminin dahi geçmesi beni çok heyecanlandırmış ve şaşırtmıştı. Alex Telles transferinin önemini sorduğun bağlamda anlamak için birden fazla boyutta irdelemek lazım.

Trend futbolda oyun artık çok dar alanda oynanıyor, takımlar daha kompakt olmak zorunda. Takım savunmasında hücumcuların katkısı bu yüzden ne kadar önemli hâle geldiyse ve forvetlerin rolleri dönüşüp gol atmak dışına çıktıysa savunmacılar için de aynısı geçerli. Zira hücumda başarılı olabilmenin yolu hareket kabiliyetiyle, alan yaratmakla ve o alanı en çabuk şekilde değerlendirmekle doğru orantılı. Savunma yapmak, oyunda topsuz da mümkün. Hücum değil. Daha fazla yetenek ve beceri istiyor. Bunu kendi kalesine en yakın yerde oynayan oyuncularda bulmak daha zor. Topu oyuna sokabilen, pasör stoperler bu yüzden çok değerli hale geldi. Kanat beklerinden de hücuma genişlik ve derinlik sağlamak için kat etmeleri, adam eksiltmeleri isteniyor. Oyunda fark yaratmanın en kestirme yolu bu ve Brezilya bu bağlamda  global bir marka. Sistemleri bunun üzerinden yükseliyor. Türk futbolu ise bu bilince henüz ulaşabilmiş değil. Galatasaray' teknik ve scout ekibinin gösterdiği vizyon hem taktik hem de adres açısından takdir edilmeli. 

Alex Telles özelinde bakarsak durum daha dramatik. 20 yaşında, sadece 1 sezon birinci lig tecrübesi olan, milli takım kariyeri bulunmayan ve Türkiye'de tanınmayan yıldız statüsünden yoksun bir futbolcuya, devre arasına 8 puan geride girip Şampiyonlar Ligi'nde Chelsea ile oynayacakken 6 milyon € verilmesi büyük risk ve cesaret işiydi. Brezilya liginin en iyi beki seçilmiş olması, ileride çok daha fazla paraya satılabilme ihtimali yüksek olmasına rağmen ülkenin ortalama taraftar profiline ve futbol otoritelerine bunu anlatmak çok zordu. Transfer uzadıkça riskin çapı daha da genişledi, beklenti de yükseldi.

Kısacası Shakhtar ya da Benfica için rutin ama Türkiye için her açıdan transferde bir ilkti. Alex Telles'in başarısı sadece kendisi ve Galatasaray için değil toplamda bir transfer modelinin de başarısı ya da başarısızlığı olacağı için çok önemliydi.
Bu yaşta bir futbolcu için erken bir değerlendirme olabilir ama Alex Telles'in ara transferler arasında en çok forma şansı bulan futbolcu olduğunu görüyoruz. Sizce Galatasaray formasıyla nasıl bir dönem geçirdi ve şu aşamada beklentilerinizin neresinde?
Alper Öcal: Alex Telles az önce belirttiğim hususta beklentimin ötesinde, umut vadeden, çok parlak bir başlangıç yaptı. Hemen kalitesini gösterdi. Hazır gelmesi, Galatasaray'ın o mevkide çektiği sıkıntı en büyük avantaıydı ama daha sonra dezavantaja dönüştü. Zira Gremio'da 50 maç oynadığı bir sezondan sonra hiç dinlenmeden Süper Lig sertliği ve Şampiyonlar Ligi temposuna girip yine dinlenmeden devamlı oynayınca sezonun son bölümünde düşüşe geçti. Takımın genel oyun kalitesi de açıkçası onu bir üst seviyeye çıkaracak ya da  formsuzken hatasını taşıyacak düzeyde değildi.  Yine de toplamda iyi bir sezon geçirdiğini düşünüyorum. Teknik ve taktik açıdan katkısı bir yana mental açıdan da Galatasaray tribünlerinin baskısıyla iyi mücadele etti. Ezilmedi. 

Alex Telles'in Galatasaray'daki geleceğini nasıl görüyorsunuz, bu futbolcunun potansiyeli ölçüsünde gelebileceği en iyi nokta sizce neresi?
Alper Öcal: Alex Telles'in atletik çatısını geliştirmesi, çabukluğunu ve esnekliğini kaybetmeden kaslanması, güçlenmesi, kalınlaşması gerekiyor. Chelsea eşleşmesinde Ivanovic karşısında vücut vücuda oyunda bu eksiği fazlasıyla göze çarptı. Bu gelişimini tamamladığı zaman tempo ve devamlılık sorunu kalmayacağı için hücumcu beklerin en büyük sorunu olan savunmaya dönüş ve kademe konusundaki görünen eksikleri de bağlı olarak minimuma inecektir. İtalyan bir teknik adamla çalışması savunma ve pozisyon anlamında taktik bilgisini maksimuma çıkarmak için büyük şans. 

Konumuz Alex Telles ama çok sorulduğu için bu konuyu da size sormak istedim. Felipe Melo'nun Brezilya Milli Takım'ına çağrılmaması en azından ülkemizde çok konuşuldu. Siz bu tercih için ne düşünüyorsunuz, Felipe Melo'nun bu sezon geçirdiği sezon Milli Takım adına yeterli miydi?
Alper Öcal: Felipe Melo tempo, fizik, sertlik ve devamlılık olarak ligimizin en iyi merkez oyuncusu. Galatasaray'ın da mevcut kadroda mevki gözetmeksizin en iyisi. Ligdeki performansıyla bunu gösterdi zaten. Öte yandan Brezilya'nın mutlak şampiyonluk istediği kupada, gruplar sonrası birinci sınıf takımlarla oynayacağı maçlar için ölçü olabilecek, Şampiyonlar Ligi'nde temponun zirve yaptığı Real Madrid ve Chelsea maçlarında rakiplerine göre birebirde o bile vasat göründü. Kaldı ki, o mevkide Fernandinho, Ramires, Hernanes gibi çok daha iyi liglerde, zirve kovalayan takımlarda düzenli oynayıp iyi sezon geçirmiş futbolcular dahi Scolari'nin rotasyonunda zor forma buluyor, kenarda bekliyor. 2010 çeyrek finalinde, Hollanda maçında Brezilya baskıyı kurmuş ve beraberliği yakalayacak oyunu oynarken Robben'e yaptığı gaddarca, sorumsuz faul sebebiyle atıldıktan sonra da çok tepki toplamıştı. Sırf Santos'ta oynadı diye Sao Paulo'nun stadında oynanan maçta Neymar'ı yuhalayacak kadar kindar bir taraftardan bahsediyorum. Melo'nun çağırılmaması her açıdan gayet doğal ve mantıklı. Galatasaray taraftarının tepkisi duygusal.
 

Tüm Telif Hakları Sportif Cümleler 'e Aittir © 2009 -- Blogger Tarafından Desteklenmektedir