31 Mayıs 2016 Salı

Galatasaray'da Beğenilmeyen Dzemaili Euro 2016'da, Peki Ya Transferi İstenen Gökhan İnler?


Leicester City'de şampiyonluk gören Gökhan İnler, İsviçre'nin Euro 2016 kadrosunda yok. çünkü düzenli forma şansı bulamadı. Galatasaray'ın gözden çıkararak Genoa'ya kiraladığı (ücretini kendi ödeyerek) Dzemaili ise Euro 2016 kadrosunda yerini aldı. Oysa biz yaz döneminde transfer için Gökhan İnler'in peşinden çok koşmuştuk değil mi?

Gökhan İnler iyi bir futbolcudur ayrı da Galatasaray'ın Dzemaili'yi bu şartlarda gözden çıkarması büyük bir ön yargının neticesiydi. Dün Ontivero için kamp kadrosunda yer almalıydı diyordum da Dzemaili 2. kamp döneminde yer aldı ama sadece bir hazırlık maçında 10 dakika şans buldu, ısrarla gönderilmek istendi ve son gün parası da ödenerek gönderildi.

Oysa biten sezona bakıyoruz, Galatasaray'ın kadro rotasyonuna ve Dzemaili bu kadroda şans bulamaz mıydı sorusu ister istemez soruluyor. Hadi Hamza Hoca'nın 4-2-3-1'ine uyan bir orta saha tipi değil diyelim, iyi de oynasalar Selçuk İnan & Bilal Kısa ikilisiyle devam ettin, alternatifini de Jose Rodriguez olarak belirleyerek. Aynı şey Bruma ve Telles'in pozisyonları için de geçerli. Sonra da gördüğüm şey, varlık içerisinde kendimizi yoksullaştırdığımız. 

Neyse, kötü kadro planlaması ve ön yargının kurbanı oldu Dzemaili. Transferi yanlıştı dersiniz ki haklı da olabilirsiniz, aldığı 2.2 milyon avro Kadlec tadında ve bir alternatif için fazla demek de mümkün ama parasını siz ödeyerek göndermezsiniz, Kadlec misali kadroda tutup, ihtiyaç olduğu an kullanabilirdiniz. 

Sizin düşünmediğiniz Dzemaili Euro 2016'da, Gökhan İnler ise kadronun dışında kaldı. Gökhan İnler'in takımı Premier Lig'de tarih yazdı ama Dzemaili ise Genoa'da ısrarla şans buldu, sezonun ikinci yarısından itibaren de takımı adına damga vuran isimlerdendi. Sevindiğim nokta takıma geri dönmesi olacak ya da Euro 2016'da yeniden kendini göstermesi durumunda belki yeni bir piyasa imkanı. Parasını biz ödedik ama kiraladık, sözleşmesini de fesh edebilirdik oysa. Kötünün daha da kötü ve olması imkanlı durumları vardı yani.

Peki ya bundan sonra diyelim, asıl önemli konu bu. Dzemaili, Telles ve Bruma gibi futbolcular yeni birer transfer tadında olacaklar. Dzemaili için söylemek gerekirse, yeni teknik adamı ve onun uygulayacağı sistemi görmek gerekecek. 4-2-3-1 için ideal bir orta saha değil ama üçlü orta sahalar için ideal bir tamamlayıcı. Dikine oynamayı seven, daha çok hücumcu, rakip ceza sahasının etrafında gol kovalayan bir orta saha. Bizim böyle dikine oynayan bir orta sahamız olmadı bu sezon, bence eksikliğini de yaşadık.

Nihayetinde Kadro Bu, Bizlere de Desteklemek Düşecek


Önce hayırlısı olsun diyelim. Eleştirilecek noktalar elbette var ve bunları yazıp konuşacağız ama Milli Takım bu, bizlere de desteklemek düşecek. Fatih Terim'e inanıyor ve güveniyorum, onun olduğu yerde de daha ilerisi hayalden öte hedef olacaktır. Şartları zorlayacağız, umarım Euro 2016'da iyi bir netice alırız.

Stoper konusu konuşulacak tabii, belki en iyi olabileceğimiz rotasyon şu an en sıkıntılı noktamız gibi görünüyor. Mehmet Topal artık stoper, bu kesinleşti. Çağlar Söyüncü liste dışı kalan isim, oysa ben kadroda olur diye bekliyordum. Semih Kaya'nın 23 kişilik kadroda yer alması ise en büyük sürpriz. Onu en iyi tanıyan Fatih Terim ama Semih Kaya kadroda yer almayı asla hak etmedi, hele ki stoper rotasyonuyla. Oysa son haftalarda Galatasaray'da oynadığı pozisyon sağ bek bir de. 

Serdar Aziz ise sakatlığı nedeniyle yok, onun olmaması da hem Milli Takım hem de Bursaspor için kayıp. Bursaspor onun satışından önemli bir rakam bekliyordu ki Euro 2016'yı bekliyorlardı, büyük bir piyasa imkanıydı. Oradan kayıpları olacak, ayrıca Milli Takım'ın açıklanan geniş kadrosunda da yer alan belki en iyi stoperdi. Ömer Toprak, Yalçın Ayhan, Aytaç Sulu, Ersan Gülüm gibi isimler ise ayrı nokta. 

Gökhan Töre'nin olmaması şaşırtıcı değil. Cezası bir yana form durumuyla da şu an için burada olmayı hak etti diyemem ki 23 kişinin dışında kalması doğal. Ama Gökhan Töre'yi bahane ederek Ömer Toprak'ı bu şampiyonanın dışında tutmak çok büyük bir hata oldu. 

Stoper konusu dışında da doğal kadro. Emre Mor'u sürpriz görmüyorum, Karadağ karşısında bulduğu ve iyi değerlendirdiği şans onu bu turnuvaya taşıdı. Nuri Şahin mi Alper Potuk mu sorusu sorulabilir bir tek, performans anlamında Nuri Şahin'in de hak ettiğini düşünmüyorum ama sağlıklı olduğunda hocanın her daim yanında tuttuğu isimlerden biri. 

Babacan
G.Gönül Topal H.Balta Caner
Selçuk Ozan Oğuzhan
Çalhanoğlu Cenk Arda

Bu 11'le de başlayacağımızı, sonra duruma göre hamlelerin gelebileceğini düşünüyorum. Hayırlısı olsun, iyi ya da kötü kadro bu. Bizlere de desteklemek düşecek. Daha derinlere insek her pozisyon için "şu neden yok, bu neden var" tartışmasına girer ve işin içinden çıkamayabiliriz. Bu kadrolar böyle tartışmalar adına çok müsait..

Türkiye'nin Ömer Toprak Gibi Bir Stoperi Var, Peki Ya Milli Takım'ın?


Güncel haberle başlayalım, sonra Milli Takım'a bağlarız. Hummels sonrası Dortmund'un bir numaralı adayı durumundaydı ama Leverkusen bu transfere pek yanaşmıyordu. Bild'in haberine bakarsak 22 milyon avro gibi bir bonservise bu transfer bitmek üzere ki Arda Turan'ın ardından Türk Milli Takım formasını giymiş en pahalı 2. futbolcu olacak. 

Kariyeri yaşadığı sakatlıklar sonrası dip noktasını da gördü ama oradan yükselmeyi başardı ve devam ediyor. Geçen sezona bakınca da uzun bir sakatlıktan döndü ama Bundesliga'nın en iyi performanslarından birini gösterdi. Lider özellikli bir futbolcu, Dortmund'un da Hummels sonrası bir numaralı tercihi yapma nedeni bu. Doğru da bir hamle diye düşünüyorum, 26 yaşında ve mutlaka daha da yükselecek. Leverkusen onu birçok maçta orta sahada da kullandı ki Hummels'e oranla yaratacağı özelliği ise hızı olacak. Merakla ve heyecanla bekliyorum bu hamleyi.

Milli Takım noktasına gelince. Zamanında Gökhan Töre kaynaklı yaşanan olayda suçu yoktu, bana göre haklı da bir duruş göstererek "o varsa ben yokum" noktasına getirdi işi. Hakan Çalhanoğlu da ilk etapta olaya bu açıdan yaklaşırken sonra vazgeçti ama Ömer Toprak görüşünü hiç değiştirmedi. Ama umutluydum, Fatih Terim'in her Almanya ziyaretinde Ömer Toprak da vardı ve hocanın gurbetçi isimlere ön yargılı baktığını asla düşünmüyorum. 

Yunus Mallı'yı ikna için çok uğraştı, hala da yeni isimler üzerinde devam ediyor. Ömer Toprak'ı da o ziyaretlerde görmek beni heyecanlandırmıştı ve geri dönecek diye beklerken Fatih Terim'in "Gökhan Töre var diye çağırmayı doğru bulmadık" söylemi bence büyük bir hataydı.

Kimse kimseyi sevmek zorunda değil ama Fatih Terim'in herkesi ortak paydada birleştirmesini bekliyordum, hala da bekliyorum. Ömer Toprak bizim adımıza vazgeçilmez bir isim olmalı, onu kadroya almamanın büyük bir lüks olduğunu düşünüyorum.

Zamanında Hiddink'in uğraştığı ve Milli Takım'a kazandırdığı isimlerden biriydi. Gurbetçi isimlerle çok ilgileniyordu ve maçlarını sık sık izlemeye gidiyordu, Ömer Toprak'la da bu sayede tanıştık, sonrasında da Türkiye adına oynamaya başladı ama bir süredir kendisini düşünmüyoruz bile. Ortada futbolcunun haklı olduğu bir konu var ama adım atılmıyor.

Şu an Euro 2016 kadrosuna bakınca takımın en iyi stoperi Mehmet Topal, durumu buradan düşünmek mümkün. Diğer isimler ise Hakan Balta, Ahmet Çalık, Çağlar Söyüncü ve Semih Kaya gibi isimler. Yalçın Ayhan, Aytaç Sulu gibi hak eden stoperleri de düşününce aslında en güçlü olabileceğimiz pozisyonda kendimizi zora sokarak zayıf kılıyoruz. Ömer Toprak kaliteyi en az 3 seviye yükseltir, Mehmet Topal da en iyi olduğu pozisyona geçerek orta sahanın kalitesini arttıracak ama biz bir tercihte iki pozisyonu birden öldürdük.

Gökhan Töre'ye gelirsek, ileride mutlaka katkı verecek ama form anlamında onun da Euro 2016'yı hak ettiğini düşünmüyorum, ayrıca cezası da var. Hatta onun 23 kişilik kadroda olmayacağını düşünenlerdenim. Gökhan Töre için Ömer Toprak'ı çağırmadık söylemine tekrar dönüyorum ve büyük hatalar zinciri olduğunu düşünüyorum.

Karadağ maçını izledik, Ahmet Çalık olmadı. Çağlar Söyüncü çok genç, Hakan Balta ideal alternatif ama o da sezonu ne derece iyi geçirdi tartışılır ve Semih Kaya'nın burada olması bence adaletsiz. Biz ise Mehmet Topal'ı stoper kullanıyoruz hatta Ozan Tufan'ı stoper alternatifi gibi görüyoruz. Euro 2016'da da en çok başımızı ağrıtacak konu bu..

30 Mayıs 2016 Pazartesi

Yer; Westfalenstadion, Yol İse Uefa Kupası


99-2000 sezonunda kazanılan Uefa Kupası yolculuğunda devrilen takımlardan biri de Dortmund'du. Çeyrek finalden bir öncesi, tabii o dönem gurbetçiler bu tip maçlarda stadın en az yarısını dolduruyorlardı ve Westfalenstadion'da da olan buydu. 2-0 kazanmıştık o gün, Hakan Şükür ve Hagi'nin muhteşem golleriyle. Fotoğraf da o maçın son dakikalarından, Fatih Terim & Hagi hepsi bir karede toplanmış ki paylaşmadan edemedim..

Ontivero, Drogba'dan Bir Şeyler Kapar Mı Dersiniz?


Geçtiğimiz günlerde Lucas Ontivero'nun bir golüne şahit oldum. Attığı golden de ziyade, fizik yapısı ilgimi çekti. Türkiye'deki dönemini hatırlarım, kutu kola kıvamındaydı ama toparlamış, ilk kez fit duruyor. Drogba'dan bir şeyler kapabilse ne ala diyeyim hatta. Aklıma da takılan şu, biten sezonun yaz döneminde Ontivero'ya hiç şans verilmemesi. Tutunamayacakları bilinmesine rağmen Umut Gündoğan, Dany, Furkan Özçal gibi isimler ilk kamp dönemine alınan isimlerin yanında Ontivero da denenebilirdi, kafadan olmaz yargısı hata. İlk kamp döneminde herkesi görmek meseleyse, Endogan Adili de dahil olmak üzere herkes yer alır, olmuyorsa da ikinci kamp döneminde kadro azalır zaten. Çok da ümitli değilim kendisinden, umarım opsiyonu kullanılır ve temelli gider, o ayrı da ön yargılı yaklaşımları sevmiyorum..

Mustafa Denizli'nin Benitez'den Önceki Prensi Emre Mor


Fatih Terim'in bu tarz turnuvalar öncesi bir sürprizi olur, bunu daha önce de yazmıştım. Kadrolar açıklandığında bu isimlerden birinin Emre Mor olabileceğini düşünüyordum. Bana göre kadroda olması şu aşamada sürprizdi, erken olduğunu düşünüyordum ama kadroya alındı, Karadağ karşısında bulduğu şansı da iyi değerlendirerek Euro 2016 vizesini aldığını düşünüyorum. Turnuvada sürprizi o olacak, önemli bir potansiyel, büyük bir yetenek olduğu açık. İsmini duyuyorduk ama bizler videolardan aşinayız ama izlemek, futbolcuyu tanımak başka. Bu anlamda Emre Mor'un galası bizler adına Karadağ karşısındaydı, Euro 2016'da devamını görebiliriz. Galatasaray'la da ilgisi vardı aslında, Mustafa Denizli'nin Benitez'den önceki prensi Emre Mor'du ama Galatasaray tüm şartları zorlamasına rağmen bu transferi gerçekleştiremedi. Şimdi ise Dortmund'un listesinde olduğu söyleniyor, umarım bu transferi gerçekleştirir ki Emre Mor Türkiye'ye uğramaması durumunda kendisini çok iyi bir kariyerin beklediğini biliyor olmalı..

Podolski & Selçuk İnan, Son Dönemin Popüler Tepkilerine Güzel Cevap


Son dönemin popüler taraftar tepkilerinden biri, Galatasaray'da yerli & yabancı ayrımı, kutuplaşma var ve sorumlusu Selçuk İnan. Doğrudur arkadaşlığın zayıfladığı, kutuplaşma dahi olabilir de Selçuk İnan'ın yabancı isimleri sevmediği ya da yabancıların Selçuk İnan'ı sevmediği hikaye. Bu fotoğraf çok hoşuma gitti, bu yazdıklarıma cevap verir nitelikte. Bu meselelerin sorumlusu Selçuk İnan olamaz, dönemin teknik adamlarına bakmamız gerekecek ve Riekerink sonrası nasıl bir iletişim kurulduğunu düşünerek. Riekerink'in bizlere gösterdiği ve hatırlattığı en önemli olgu, "iletişim"..

29 Mayıs 2016 Pazar

Önce Hakkım Helaldi, Şimdi Minnet Duyuyorum


Kupa finali öncesinde yazmıştım, şimdi bir de kupa finali sonrası yazayım. Kupanın gelmiş olması da fikrimi değiştirmedi, yine aynı şeyleri yazacaktım. Önemli bir iş başarmıştır, takımın üzerinden ölü toprağını atması, mazeret üretmemesi, ekstra taleplerinin olmaması, aldığı sorumluluk, takımı hiç tanımamasına rağmen çözümü takım içinden bulması, yeniden futbol oynatmayı hatırlatması ve çalıştırdığı duran top organizasyonlarına kadar çok güzel bir imza attı.

Bu süreç başarısız da geçebilirdi, bu durumda (asıl işi bu olmamasına rağmen) taraftarın gözünde çok kötü bir isim gibi de anılabilirdi. Bu kumardır aslında, teknik direktörlük kariyeri çok fazla olmayan, daha çok altyapılarda ve ikinci adam olarak çalışmış bir isim. Kumardır yani bu, ateşten bir gömlek. Ama o başardı, hiç kolay bir iş değildi. Sezon başında kötü kurulan, kötü çalışmış, devamında Mustafa Denizli ile futbolu unutmuş bir takım. Riekerink başardı.

Göreve ilk geldiğinde onun için söylenen "çok sevilmediği, tutucu olduğu, belli kalıpların dışına asla çıkmadığı ve insan ilişkilerinin de çok iyi olmadığı" üzerineydi ama gördüğümüz şu ki kurulan büyük bir ön yargının esiri olunmuş. İnsan ilişkilerinin bu kadar iyi olduğu bir antrenör az tanıdım. Emre Çolak'la vedalaşmasını izledim de, belki de bu başarısının en büyük silahı "insan ilişkileri" oldu. Birbirinden kopmuş, kutuplaşmaların yaşandığı bir takımı aldı ve Sneijder, Podolski, Selçuk İnan ya da Koray Günter'ine kadar herkesin nasıl kenetlendiğini gördük. Hocanın sevmeyeni yok.

Taffarel için derim ki "kaleci antrenörü olmanın ötesinde bir isim". Öyle, onun Galatasaray içerisinde varlığını kaleci hocalığı ile ölçemezsiniz, pozitif yapısı, yine insani ilişkileriyle önemli bir isim. Galatasaray'da teknik direktörler değişir ama Taffarel kalır, kalma nedeni de Muslera'nın varlığı ya da kaleci hocalığından öte. Riekerink için de bu geçerli, iyi bir karakter kazandığımızı düşünüyorum. Yeni görevi ne olur bilmem, altyapıya mı döner yoksa futbol operasyonunda başka bir görev mi alır ama ne zaman ihtiyaç duysak koşacak bir isim kendisi. Varlığı da mutlaka bir pozitif etki yaratacak.

Yine yazıyorum, teknik direktörlük başka bir iş. Şu tablonun ardından herhangi bir eleştiri getirmem (asıl işi de bu olmadığı için) ama bir eleştiri getirilecek taraf varsa o da oyunu okuması oldu mesela, oyuncu değişiklikleri. Bu da teknik direktörlük tecrübesi biraz, Riekerink'in olayı başka. Bu yüzden de yeni sezonda Riekerink teknik direktör olsun fikrine asla katılmam. İşi bu olursa hocayı da kaybederiz, bu olmamalı. Ama altyapının yanında 2. adamlık görevi verilebilir, takımı tanıyor ve dengeleri çok iyi biliyor. Bu işi de müthiş yapar mesela, düşünülebilir.

Daha önce de yazdım, benim hakkım kendisine helaldi, kupanın gelmesinin ardından minnet de duymaya başladım. Avrupa cezasının bir yıla düşmesi önemliydi, bu kamburdan bizi Riekerink kurtardı.

Real Madrid & Galatasaray, Yeni Bir İstatistik Daha


Twitter'da Şampiyonlar Ligi'nin resmi hesabı Real Madrid - Atletico Madrid finalinin devre arasında güzel bir bilgi geçti, bizleri yakın geçmişe götüren. Real Madrid, Şampiyonlar Ligi'nde ilk yarısını önde kapattığı son 47 maçta sadece Galatasaray'a yenilmiş, bu finalle birlikte de 48 oldu. Güzel şeyler bunlar, Avrupa kimliğini belli eden. Bu tarz unuttuğumuz kim bilir hangi istatistikler var, Lazio maçının öncesinde de İstanbul'da İtalyanlara karşı uzun yıllardır kaybetmememiz gibi.

28 Mayıs 2016 Cumartesi

Boekamp'ın Dortmund İle Sözleşme Uzattığı Haberini Okuyunca Aklıma Geldi


Galatasaray'ın son yıllarda çok önemli futbol adamlarını bünyesinde barındırdığını söyleyebilirim. Teknik direktör anlamında yazmıyorum, onların ekipleri için bu söylediklerim. Mancini ve Prandelli dönemlerini bu anlamda çok konuştuk, bir de Skibbe döneminde onun yardımcılığını yapan Edwin Boekamp vardı ki kendisi önemli bir futbol adamıydı ama Galatasaray'ın bu isimler için ortak noktası kendilerinden yararlanamamak üzerineydi. O sezona da istenilen gibi başlanamayınca Boekamp ve Ümit Davala sadece 2 ay sonra kovulmuşlardı. Geçen twitter'da gezerken Dortmund'un Boekamp ile sözleşme uzatıldığı haberini okudum. Sonra öğrendim ki Ricken ile birlikte Dortmund altyapısının başında olan isimlermiş. Zaten kendisinin de geçmişte büyük bir Dortmund kariyeri vardı, hemen hemen her yaş grubunda yer almıştı, A takım dahil. Galatasaray ise 2 ayda vazgeçmişti, büyükü ihtimalle kim olduğunu da bilmiyorlardı zaten.

İster İstemez Futbol Akılları Kim Sorusu Soruluyor


Osmanlıspor'un futbol aklı kim sorusu ister istemez soruluyor. Biten sezonu müthiş geçirdiler ve Avrupa hakkını elde ettiler. Şimdi üzerine koyuyorlar, hedef bir adım ilerisi. Şunu ekleyeyim, çünkü itirazların geleceğinden net eminim. "Arkasında belediye desteği var" diyeceksiniz, Başakşehir'i de yazınca bu yorum gelmişti ki Osmanlıspor dediğimde bu yüzde yüz yazılacak. 

O kısım tartışılır, ne kadar doğrudur yanlıştır bilmiyorum, açıkçası çok da ilgilenmiyorum ama burada anlatmak istediğim nokta bir destek geliyorsa bile bunun ne kadar iyi kullanıldığı. Bunu kullanamayanlar ve dibe batanlar da var, büyük harcayıp büyük kaybedenler. Başakşehir ve Osmanlıspor'un ise ortaya doğru bir futbol aklı koydukları kesin.

Jürgen Röber ismi ön plana çıkıyor, Osmanlıspor'un sportif direktörü. Zamanında kulübün adı Ankaraspor'ken teknik direktördü ama kulüp küme düşürüldüğü için ayrıldı, şimdi yeniden burada. Kendisi önemli bir tecrübe, iyi bir teknik direktörlük kariyeri var ki Hertha Berlin macerası en unutulmaz olanı. Son teknik direktörlük deneyimi Ankaraspor'daydı, şimdi futbol aklı olarak çalışıyor ki tablo ortada. Mutlaka başka isimler de var, Mustafa Reşit Akçay'ın ve ekibinin de katkısı büyük. Mesela zaten plan, program ve doğru futbol aklı.

Umar, Badou N'Diaye gibi önemli piyasa kazanmış futbolcuları var ellerinde. Bu adamları da hemen hemen bedavaya getirdiler ki Umar'ın hikayesini yazdım zaten. Geçen sezonun devre arasında Lawal boşa çıktı, affetmediler ve büyük katkı aldılar. Oysa Galatasaray 4 yaş daha büyük Donk'u alıp, 2.5 milyon avro da bonservis ödedi ve sıfır katkı. Yeni sezona girerken de aynı nokta atışları görüyoruz.

Karcemarskas mesela. Alan Anadolu takımı ihya olacak, umarım ülkeden ayrılmaz derken Osmanlıspor'a imza attı. Bonservisi elinde, kalitesi ve tecrübesi kanıtlanmış bir kaleci. Böylelikle arkayı güvene aldılar ki alabilecekleri en iyi kaleciyle. Forvet hamleleri ise bence daha çok ses getirir, Cheick Diabate. Yine bonservisi elinde, kalite anlamında da kendisini kanıtlamış bir isim. Tarz anlamında da bu ülkede fark yaratabilecek bir isim. Pivot ve teknik özelliği ön planda. Sakatlık sorunları var ama her sezon belli bir çizgiyi tutturan, asla aşağısına düşmemiş bir isim ki Ligue 1'in de önde gelen forvetlerindendi. Nereden bakarsak bakalım nokta atışları.

Emre Çolak Deportivo La Coruna'da


Emre Çolak'ın geleceği burada önemli olan. Onun için sürekli "istikrar yakalayamadı" deriz. Zaten istikrar yakalamış olsaydı bu adımı çok daha önce Deportivo değil de daha büyük bir takım atardı. İstikrar yakalayan Arda Turan'dı işte, onu bile yerden yere vurduk, çok eleştirdik. O daha erken gitti ve bugün geldiği nokta.

Emre Çolak istikrarı yakalayamadı, Fatih Terim döneminin ardından çok düştü, hatta kayboldu. Ta ki geçen sezona kadar, yeniden rotasyona dahil olduğu dönem. Bu sezon ise yine kayıplardaydı, Riekerink onun için ısrar edene kadar. Israr etti, inadına oynattı, bence kazandı da. Galatasaray'ın şu son dönem ölü toprağını üzerinden atmasında ve Türkiye Kupası'na giden yolda Emre Çolak'ın payı var. Kabul edin veya etmeyin, değişmez.

Yukarıda da dedim, geleceği önemli olan. Yaş 25, bu fırsat önemli. Mesele oynadığın takımdan ziyade biraz zihniyet, o ligin havası, yapısı. Yabancı kontenjanının genişlemesi böyle güzel işte, fırsatı yakalayan gidiyor, daha da büyümek adına. Caner Erkin'in Inter'e gitmesi kadar Emre Çolak'ın da Deportivo transferi konuşulmalı bence.

Umarım çok başarılı olur, önemli işlere imza atar ve Deportivo kendisi için bir basamak olur. Ben gurur duyarım, sonuçta Galatasaray altyapısının yetiştirdiği bir isim daha La Liga'da. Deportivo da önemli bir yetenek alıyor, Emre Çolak'ın Galatasaray kariyeri hiç de boş değil. Alınan tonla kupa, o da bu takımın bir parçasıydı.

Burada eleştiriliyordu, nedense herkes ilk onu görüyor. Galatasaray'da gitmesi gereken isimler diye bir liste yapsam ve bunu fiyat - performans ekseninde yürütsem Emre Çolak'ı listeye dahil etmem. Takımın en az kazanan futbolcularından biri ama aldığına oranla gösterdiği faydaya bakınca bu takımda kalması gereken isimlerden biriydi. Galatasaray'ın rotasyonu adına kayıp olarak görüyorum, çünkü yerine düşünülen isimler Emrah Başsan ve Engin Bekdemir niteliğinde. Emre Çolak'dan da bonservis kazanamıyorsunuz, bunu da ekleyelim. Elinizde daha yetenekli olandan olup, yine aynı paraya ya tutarsa üzerinden hamle yapıyorsunuz. Bu hata.

Kendisi açısından hayırlı olan kararı verdi, gidip orada denesin. Gelişme, büyüme imkanı var. En azından içine gireceği zihniyette rahat bir nefes alacak. Emre Çolak'ın aradığı şey yetiştirici teknik adamdı, Fatih Terim mesela. Ya da Şenol Güneş ve Riekerink'in elinde de kendisini gördük. Galatasaray açısından konuya baktığımda ise hata görüyorum, takımda tutulması gereken bir isimdi. Puel vari bir teknik direktör takımın başına gelirse eğer bu ayrılığa daha da üzülmüş olacağım. Hakkında hayırlısı diyelim, kendisini takibe devam..

27 Mayıs 2016 Cuma

Fenerbahçe'ye Karşı Oynadığı Müthiş Futbolla Galatasaray'a Veda Ediyor


Geçtiğimiz sezonu Celtic'de kiralık geçirdi, bu sezonu ise Galatasaray. Şampiyonlar Ligi dedi ve tercihi Galatasaray oldu. Tabii istediğini aldı mı sorusuna cevabım yok, mutlaka beklentisi çok daha yukarıdaydı. Stoper olarak yükselmeyi hayal etti, çarpık kadro yapılanması onu sağ bek'e itti. O pozisyonda da başarılı oldu aslında ama stoper işte, oynamak istediği pozisyon bu. Sonrasında sakatlık rüzgarı, herkesi olduğu gibi onu da vurdu. Hamza Hamzaoğlu ve Mustafa Denizli için de ilk tercih asla olmadı ama Riekerink de kendisinden vazgeçmedi. Müthiş başlamadı belki sezona ama çok iyi bitirdiğini düşünüyorum. Sezon içerisinde de Denayer hakkında uzun uzun çok şey yazdım, bu yüzden şimdi uzatmayayım. Keşke kalsaydı tabii, bir sezon daha kiralamanın imkanı olsaydı. Guardiola'nın kendisinden vazgeçtiği söyleniyor ama önümüz Euro 2016 ki Denayer de 11'de olacak gibi görünüyor. Piyasasını bu turnuva belirler, ben Premier Lig'de bir takıma kiralanır diye bekliyorum. Satılsa dahi önemli rakamlardan bahsedilecek ki şu Galatasaray'ı aşan bir durum. Büyük bir potansiyel, orası net. Yolu açık olsun, her şey için teşekkürler. Türkiye Kupası finalinde Fenerbahçe'ye karşı oynadığı müthiş futbolla Galatasaray'a veda ediyor..

Jose Mourinho Manchester United'da


Mourinho için Premier Lig özel, daima olmak istediği lig. Chelsea için evi denir ama onun hayali, hedefi ve kızıl elması Manchester United'dı. Alex Ferguson sonrası bunu istiyordu, hatta Ferguson da kendisinden sonra Mourinho'yu işaret ediyordu ama biraz gecikmeli de olsa gerçekleşmesi gereken birliktelik nihayetlendi. Bu birlikteliği kıymetli görüyorum, Mourinho'nun hayatı boyunca kendisini odakladığo yer burası. İşi zor, rakipler hiç olmadığı kadar güçlü ama Manchester United'ı da biri ayağa kaldıracaksa bu Mourinho olacaktı, iki "kazanan" kimlik. Bir teknik direktör de bir kulübe ancak bu kadar yakışır, heyecanlıyım. Yeni sezonu büyük bir heyecanla bekliyorum. Manchester United'ın da Mourinho'nun da ölü toprağını üzerinden atması gerekecek ve bilinmeli ki bu savaşın kesin favorisi Guardiola değil. İspanya onun çöplüğüydü ama İngiltere Mourinho'nun.. 

Galatasaray'ın "Kazanan" Kimliği Altında Güzel Ezberleri Var


Bana göre tarihin en kötü yönetilen sezonu ama böyle bir sezonun finali dahi kupayla bitebiliyor. Bu "kazanan", "finallerin takımı" olma özelliği de Galatasaray'a ait olmalı, şartlar ne olursa olsun böyle finallerin favorisi Galatasaray.

Kazanılan kupa ve finalde Fenerbahçe'yi yenmiş olmakta da değilim, Avrupa cezasını bir yılda tutmuş olmak en büyük kazanım. Bu ceza iki yıl olmuş olsaydı, bunun anlamı gelecek sezonu da çöpe atmaktı ama şimdi bir hedef dahilinde ilerlemek mümkün. Lig'de en kötü 5. olarak bu işi bitirmek en kolay olanıydı ama zoru seçtik, Türkiye Kupası'yla sezonu tamamlamış olduk. Böylesine kötü sezonda iyi bir teselli belki de.


Riekerink'e bir parantez açayım, açılmalı ki bugün veya ondan önce de yazdım, benim hakkım helal diyerek. Kötü kurulan, doğru yükleme yapılmayan, sakatın bol olduğu ve üzerine Mustafa Denizli dönemi enkazının eklendiği bir sezon. Bu takım önce futbol oynamayı yeniden hatırladı. Futbolun doğasıdır pas, Galatasaray'ın da mevcut kadrosuyla tek çıkar yolu. Bunu yaptı, sonra hücumu hatırladı, belki savunma kurgusunu bir türlü oturtamadı ama takımın üzerinden ölü toprağı atıldı. 

Üstelik ne bir gün mazeret üretti, ne ekstra bir talebi oldu. Futbolcularla da etkileşimi malum ve Carole, Denayer gibi isimlerin gelişimi. Fenerbahçe maçına çıkarken de güvenliydik, sırf bu yüzden. Oyuncu değişikliklerini konuşuruz da bu adam teknik direktör değil, antrenör. Bu farkı unutmadan. Riekerink büyük iş başarmıştır, büyük teşekkürü hak etmiştir ki Galatasaray'ın futbol bünyesinde kendisinden kazanacağı çok şey var daha.

Maça gelirsek, Galatasaray kendisi adına sezonun en önemli maçına iyi hazırlanmış. Duran top organizasyonlarına kadar bunu gördük ve Galatasaray adına maçın da anahtarı bu oldu aslında. Fenerbahçe'yi şaşırttık, böyle de golü bulduk. Fenerbahçe'nin bir planı yoktu, klasik ve işlemeyen bir düzenleri olduğunu herkes söylüyor, yine aynı ezberle çıktılar, ikinci yarının da belki tek hakimi oldular ama bir tane organize atak sayamayız. Son pasları yapamayan, bulduğunu bitiremeyen, fazlasıyla bireysel yeteneklere bakan. Volkan Şen dışında da çabalayan bir hücumcuları olmadığında da sonuç gelmiyor.

Topa sahip olmak, pas yapmak Galatasaray'ın anahtarı. Hep söylediğim gibi, bu takım savunarak kazanamaz, çünkü savunma kurgusu yok. Pas yapmak zorunda, topa sahip olmak. Sneijder'i ilk yarıda işin içine sokamadık belki ama sahadaki varlığı ikinci yarıda yerine Chedjou girdiğinde çok fark etti. Sneijder, Selçuk, Emre Çolak, Podolski o pas hattını iyi kontrol etti, hatta Podolski'nin Sneijder'in bölgesini de süpürdüğünü gördük. Gezerek oynuyor, bu da Fenerbahçe savunmasının dengesini biraz bozdu ama organize atak anlamında Galatasaray da yoktu belki ama çalışılmış duran top organizasyonları ilk yarıda büyük fark yarattı.

Sneijder & Chedjou değişikliği hataydı, bu değişiklik biz çekiliyoruz anlamı taşır ki çekildiğimizde savunamadık, oyunu hücumda tutamadık, büyük baskı yedik. Bilal Kısa hamlesi bekliyordum, ayrıca kontra imkanını yakalayacakken Sinan Gümüş & Sabri Sarıoğlu değişikliği de diğer anlamsız nokta. Chedjou ve Sabri Sarıoğlu Galatasaray savunmasını daha güçlü kılmadı, rakip yine rahat geldi. Bizim şansımız Fernandao & Van Persie değişikliği, Fenerbahçe oyunu tutmak istediği anlarda Van Persie'den mahrum kaldı. Baskı kurdular, sağlam geldiler ama tehlikeli an kaç kere yaşadık. Tabii Galatasaray'ın bu kadar geri çekilmesi anlamsızdı.


Carole ve Denayer ön plana çıkar, bana göre maçın iki adamı. Riekerink'in de iyi ustalık eseri. Carole çok büyük bir futbolcu olma yolunda, büyüyor. O kanadı iyi kullandığını ve savunduğunu düşünüyorum. Denayer ise müthiş süpürdü, hızı değerli ve hamle zamanlaması. Boy dezavantajı yaşıyor hava toplarında ama inanılmaz bir hız, özellikle de Volkan Şen'in etkili olduğu kanatta. O bölgeyi süpürmesi önemli ki günün en önemli savunucusu.

Dediğim gibi, "kazanan" özelliğinin ön planda olduğu bir gün. Sezonu 6. bitiren, tarihinin en kötü yönetilen sezonunda bile "kupa" kazanabilen bir Galatasaray. Takım ne durumda olursa olsun bazı ezberlerin bozulmadığını görmek güzel, Galatasaray'ın "kazanan" kimliği adı altında güzel ezberleri var. Bugün de bunu yaşadık, en azından teselli bulduk, daha önemlisi Avrupa kamburunu üzerimizden attık..

26 Mayıs 2016 Perşembe

Türkiye Kupası'nın Sonucuyla Alakasız Yazıyorum, Hakkım Riekerink'e Helal


Şimdiden yazayım, çünkü bu yazdıklarım kupanın alınıp alınmamasıyla alakasız olacak. Çok konuştuk, yaz döneminde kötü kadro planlaması, iyi çalışmayan kadro, sakatlıklar, teknik direktörler falan filan. Geçti bitti demek isterdim ama hasarı büyük oldu, Türkiye Kupası'nın gelmemesi durumunda da çok daha büyük olabilir. Ama benim Riekerink'e hakkım helal. 

Özellikle Mustafa Denizli döneminden kalma futbolu unutan, pas yapma özelliğini yitirmiş, savunmaya çalışan ama savunamayan, bu arada hücumu da unutan heyecansız bir Galatasaray vardı. Riekerink bu görevi kabul etmeyebilirdi ama ateşten gömleği giydi. Takım hedefsizdi diyemem, alınması gereken bir Türkiye Kupası ve ligi bir şekilde bitirmek gerekiyordu. Ama futbolla ilişkisini kesmiş, heyecanını yitirmiş bir takım.

Burada olası başarısızlık Riekerink'in olası Galatasaray kariyerini de etkilerdi, sonuçta altyapı için geldi ama taraftarın bakış açısı mesele. Ekstra bir talebi oldu, bir gün çıkıp da demedi ki "bu takımda çok sakat futbolcu var" ya da çeşitli mazeretler üretmedi. 

Sıfırdan başladı, iyi kötü ama denedi, baktı, takımı tanımaya çalıştı, kendi içinden çözümler üretmek istedi, futbol oynamayı öğretti, takım üzerindeki ölü toprağını attı ve bugüne geldi. Daha önce gelmiş olsaydı ligde 5.'lik hakkı da alınırdı, eminim. Şimdi de Türkiye Kupası finaline çıkıyoruz ve ligde Fenerbahçe'yle oynadığımız günle kıyasla şu an ayaklar daha sağlam yere basıyor, güvenliyiz. 

Kendisiyle devam edilsin anlamında yazmadım bunları, onun işi altyapı ve oraya geri dönecek. Zaten bir teknik direktör değil, kendisi antrenör. İkisinin arasındaki fark unutulmasın. O zor bir görev üstlendi, bunda da başarılı olduğunu düşünüyorum. Saydığım iyi özellikler kadar kötü yanları da sayarız ama tekrar ediyorum, bu adamın işi başka, teknik direktörlük yapmak değil. Elinden gelenin en iyisi "bu malzemeyle" buydu.

İşin özü, kendisine hakkım helal. Galatasaray bünyesine çok güzel bir karakter, beyefendi bir kişilik kazandırdığımızı düşünüyorum. Konuşmalarıyla da, hareketleriyle de örnek bir insan. Altyapıda da çok önemli işlere imza atacağını düşünüyorum ya da Galatasaray bünyesinde hangi görevi alırsa. Kıymet vermek gerekiyor, bunu hak etti..

26 Mayıs 2001, Hagi'nin Galatasaray Formasıyla Son Resmi Maçı

25 Mayıs 2016 Çarşamba

Puel'in Arkasında Biraktığı Sistem Sayesinde Favre Nice'a Gelmiş Oldu


Teknik direktör adaylarını konuşmaya devam ediyoruz ve Claude Puel ismi de Galatasaray'la anılıyor. Proje teknik adamlarından ve adı geçen teknik adamların içinde de Galatasaray'ın aradığı en önemli isimlerden diyebiliriz. Haliyle de işin ehline gittik ve sevgili Fırat Demirtaş bizleri her zaman olduğu gibi kırmadı, en ince detayına kadar Claude Puel'i anlattı. Sadece Puel analizi gibi de bakmayın olaya, Fransa futbolu da anlatıldı aslında..

Öncelikle şunu sorayım, Galatasaray için olası bir hamle midir ve böyle bir hamle durumunda bizleri nasıl bir gelecek bekler?

Fırat Demirtaş: Mevcut ekonomik durum ortadayken Galatasaray'a futbolcu geliştirecek, alt yapıda olan futbolcuları takıma monte edecek, -çok popüler bir söylem olduğu için- Leicester City'deki Kante'ye talip olan değil de Ligue 2'de Caen'de oynayan Kante'yi transfer eden ve mevcut futbolcuları geliştiren bir hoca profili lazım. Bu üç kriteri bir arada bulunduran belki de tek teknik direktör (adı geçen isimlere bakarak) Claude Puel. Profil olarak kesinlikle doğru bir ismi takımın başına geçirmiş oluruz.

Galatasaray'in hocası Claude Puel oldu diyelim, Alex Telles veya Carole sakatlandığında Hakan Balta'yı sol beke çekmek yerine alt yapıdaki Yavuzhan Keleşoğlu'nu oynatırken göreceğiz. Çünkü mevki devşirmesini neredeyse hiç yapmayıp, doğan boşluğu alt yapıdaki gençler ile kapatmaya çalışan bir yapısı var.

Bir başka özelliği de Cvitanich, Pejcinovic, Eric Bautheac hatta Trabzonspor'un bir zamanlar transfer ettiği ama Türkiye hava sahasına bile girmemiş olan Christian Brüls gibi isimlerden dünyada tek katkı alan teknik adamdır. Bize gelirse hiç kimsenin verim alamadığı bir futbolcuyu takıma monte edip ondan verim alabilir.

Belki de en büyük artısı bizim futbol geleneklerimize uygun olan alan daraltan, pres yapan aklında hep hücum olan, gol yemeyi sorun eden değil de daha fazla gol atmak için ugraşan bir takim yapısı oluşturacaktır.

Puel'in ön plana çıkan özellikleri nelerdir ve yine Galatasaray'ın bugününü düşünerek takıma nasıl bir karakter kazandırır?

Fırat Demirtaş: Claude Puel, Monaco alt yapısında başladığı teknik adamlık kariyerinde 18. yılını bitirdi. Çalıştığı takımlardan sadece Lyon'da çok farklı bir ortam vardı. Lyon'da olduğu dönem 7 senelik hegemonya vardı ve Başkan Aulas'ın en iyiyi al, oynat, iyi paraya sat mantığından vazgeçip alt yapı hareketini başlattığı bir dönemde takımın başına geçmişti. Transferleri Puel değil Baskan Aulas yapıyordu, Juninho gibi bir karakteri de kaybettiği bir dönemdi ve Lyon'u şampiyon yapamadı ama her sene son ana kadar şampiyonluğu kovaladılar. Bu etkenlerden dolayı Lyon kariyerini başka bir yere koymak gerek.

Lyon'da ki nispeten başarısız olduğu yılları kapatmak için bahane üretme maksadı ile yukarıdaki şeyleri yazmadım, bunu belirtmek isterim. Çünkü büyük paralar vererek transfer yapmak hocanın genlerinde yok. Monaco'da Trezeguet, Giuly, Barthez, Sabri Lamouchi, Willy Sagnol, hatta Gallardo gibi isimlerle şampiyon olup Trezeguet, Barthez, Sabri Lamouchi, Willy Sagnol gibi futbolcuları iyi paraya sattıklarında bile Nonda hariç (ona da çok para vermiştiler) para verip futbolcu almak yerine, Lyon'da ki bir amatör takımda oynayan Eric Abidal, Çek Ligin'de bile yeni oynamaya baslayan Plasil, kiralık olarak gezip duran Dado Prso ve Christanval gibi isimleri takıma monte edip günü kurtarmamak adına yine başarısız olmuştu ama Monaco'ya gelecek hazırlamıştı. Temelini attığı Monaco da 2003-04 sezonunda Şampiyonlar Ligi finali oynamıştı.

Puel Galatasaray'a gelir ve bir kaç yıl çalışma şansı olursa, transfer hovardalığı yapmak yerine Eric Abidal, Plasil, Katar'da oynayan Kader Keïta, Michel Bastos, belki çok fazla kisi tanımıyor olsa bile Lille'e iyi para kazandiran Peter Odemwingie gibi isimleri bulurken, Makoun, Debuchy, Cabaye, Kevin Mirallas, Grenier, Ferri, Gonalons .... gibi öz kaynak isimleri takıma kazandırmak için uğraşacaktır.

Özelikle son iki yıldır futbolcularımızın sahadaki görev tanımı tam olarak belli değil. Wesley Sneijder bir maçta 6 numara oynarken, bir sonraki maçta oyun kurucu, bir sonraki maçta sol kanat olarak oynarken görebiliyoruz. Claude Puel takımlarında bu görülen bir şey değil. Hangi futbolcunun nerede oynadığı ve ne görev yapacağı tam olarak bellidir. Galatasaray'ın en üst düzey futbol oynadığı zamanlarda Arif Erdem "Hagi niye koşsun? Biz onun yerine koşuyoruz o da sanatını icra ediyor" demişti. Bu sezon Vincent Koziello da "Benim görevim topu Ben Arfa'ya aktarıp onun ne yapacağını izlemek" demişti. Puel, Koziello'nun sözünde olduğu gibi bütün futbolcularının görev tanımını eksiksiz olarak anlatıp, duracakları yerden tut, nereye koşacaklarını, nereye pas atacaklarını tahtada anlatıp, sahada uygulatan bir teknik adam. Tabi ki bu zaman alan bir şey ama Puel çok çalışarak bunu uygulayan bir takim yaratacaktır.



Nasıl bir teknik direktör, kendisi için sen ne düşünürsün?

Fırat Demirtaş: Malum Ligue 1 çok izlenen bir lig değil ve insanların Ligue 1'e bakış açısı her şeyi belli olan ve kötü futbolcuların oynadığı, kötü bir lig izlenimi var. Tabi bu gerçekte böyle değil. Fransa'da DNCG diye mali polis var ve futbol kulüplerinin mali tablosunu inceliyor. Aynı sene 60 milyonluk futbolcu satışından para kazanan bir Lille, 1.7 milyon bonservis bedeli ile Sébastien Corchia'yı aldığında "sen stadyum yapıyorsun, bu 1.7 milyon seni eksi haneye geçirecek transfer yapamazsın" diyerek transferi engelleyecek kadar katı kuralları olan kurum. DNCG'nin sopasını hisseden kulüplerin üretmek ve üretmekten başka çaresi yoktur. Claude Puel'in de Fransa'daki en iyi yetiştirici teknik adam olduğu su götürmez bir gerçek. Nice'de görev yaptığı süre boyunca benim saydığım kadarıyla 21 tane genç futbolcuyu alt yapıdan alıp forma verdi. Nice alt yapısı çok iyi diye algılanabilir ama Nice alt yapısı Fransa'da ilk 10'a bile giremez. Alexy Bosetti ve Neal Maupay'ın U19 oynadıkları yıl haricinde hiç bir yaş grubunda Fransa'da final bile oynayamadılar. Böyle bir alt yapıdaki 21 futbolcuya görev verdi. Belki 3 tanesi yetenek olarak A takımda oynamayı hak ediyorken eğiterek, öğreterek onlardan katkı alan bir teknik adam.

Diğer bir özeliği ise takimi çok iyi kurgulayan bir yapısı var. Sezon başından kimin kaç maç oynaması gerektiğini bile kurguluyor. Bu sezon Nice'de 4-3-1-2 seklinde sahaya yayılan bir takımı vardı. Örneğin forvet arkasındaki isim için Ben Arfa'yı düşünüyordu. Ben Arfa'nın 30 lig maçı oynayacağını sezon başı düşündüğü için (rakamlara takılmayın) Ben Arfa'dan geriye kalan 8 maçta oynayacak olan ayni mevkinin futbolcusu Eysseric'i gelişmesi için kiralık olarak Saint Etienne'ye yollayıp, Porto'dan Wallyson'u bedava kadrosuna katacak kadar kurgulayan, hesaplayan bir yapısı var.

Bir başka özeliği de kimden ne verim alacağını çok iyi tespit ediyor. Futbolcunun fiziki yapısı, hangi ligde mücadele ettiği, kaç maç oynadığına bakmaksızın bünyesine alıyor ve oynatıyor. Porto'nun gelecek görmeyip sattığı Jean Seri'yi alıyor ve müthiş geliştirip serbest kalma maddesi 41 milyon avro olan bir futbolcuya dönüştürebiliyor. Lyon'un yetersiz bulduğu Alassane Pléa'yı farklı bir pozisyona evirip (kanatken, pivot forvet) Premier League kulüplerinin istediği bir futbolcu yapabiliyor, Mendy ve Koziello gibi 50 kiloluk futbolcuları fiziklerine rağmen acayip bir boyuta taşıyabiliyor.

Sisteme göre takim değil, takıma göre sistem kuran bir teknik adam. Monaco'da 4-4-2, Lille'de 4-3-3, Lyon'da 4-5-1 ve Nice'de 4-3-1-2 oynatan adam bu dört formasyonda da hep alan daraltan, hücüm yapan takımlar oluşturuyor.

Tabii herkesin aklında Nice kariyeri var, özellikle bu sezon müthiş bir iş başardı. Sen de Puel'in Nice'ın başında yaptıklarından sürekli bahsediyorsun. Buradan da bahsedebilir misin, nasıl bir Nice kariyeri geride bıraktı ve bıraktığı en büyük imza neydi?

Fırat Demirtaş: Nice'da futbolcular bir yapbozun parçaları gibi tek başlarına hiç bir şey ifade etmiyordu. Porto'nun verim alamadığı Ricardo Pereira ve Jean Seri, futboldan umudunu kesmiş haliyle sahada top oynayan Ben Arfa, takımlarında istenmeyen Paul Baysse ve Germain, iki küçük bücür Mendy ve Koziello'yu bir bütün yapıp tam anlamıyla bir Puel takimi yarattı. Temelden çatıya kadar 5 milyona avro'ya inşa edilmiş bir takımı Avrupa Ligi'ne götürdü ve konuşulabilir bir takım yaptı. Herhalde bundan daha buyuk basari olamaz.

Nice'de kurduğu bir sistem, harcadığı bir emek vardı ama belki daha fazla para kazanma istediği (aylık 120 bin euro kazanıyordu) belki daha buyuk bütçelerle daha büyük şeyler başarma isteğinden dolayı ayrılmak istedi. Özet olarak, arkasında bir sistem bıraktı ve sistem sayesinde Lucien Favre gibi bir teknik adam Nice'a gelmiş oldu.

Myron Markevych İçin "Kurt Hoca" Deyimini Rahatlıkla Söyleyebiliriz

Teknik direktör arayışları devam ediyor, devam edecek gibi de görünüyor. Neyse ki Lucescu Zenit'e erken imza attı da bekleme gereği kalmadan yeni isimleri konuşabiliyoruz. Adı geçen son isimlerden biri de Dnipro'nun teknik direktörü Myron Markevych. Kendisinin adı Lucescu'nun yerine Shakhtar için geçerken Braga'nın teknik direktörü Paulo Fonseca'ya yöneldi onlar ve Dnipro'nun yaşadığı maddi sıkıntılardan ötürü yaşanan yaprak dökümünün de son halkası o olacaktır ki adı Galatasaray'la anılmaya başladı. Ben de sevgili @azinba_1905 ile kısaca Myron Markevych 'i konuştum..


Yıllar içerisinde Dnipro'nun erimesine şahit oluyoruz, futbolcuları bir bir gitti derken son halka teknik adam Markevych olacak gibi. Metalist ve Dnipro günleri aklımda daha çok, sence nasıl bir kariyer?

Canberk Ardzınba: Metalist’te Dnipro’ya oranla maddi açıdan daha rahat olsa da hem Metalist hem de Dnipro kariyeri maddi zorluklarla geçti. Transferi olursa Galatasaray kariyeri de pek farklı olmayacak gibi. Kısa sayılabilecek (7 ay) milli takım kariyeri mevcut. Ukrayna’nın saygın hocalarından.

Nasıl bir teknik direktör olduğunu düşünüyorsun, onu öne çıkaran özellikleri neler ve kendisine nasıl bir gelecek şekillendirmesini bekliyorsun?

Canberk Ardzınba: Hocayı 2008-2009 senesinde Avrupa ligi 1.turunda Beşiktaş eşleşmesinde tanımıştık, 1-0’ın rövanşında Kharkiv’de 4-1 kazanarak gruplara kalmıştı Metalist, Sami Yen’de de Galatasaray’ı 1-0 yenmişlerdi. Grubu Benfica, Olympiakos, Hertha Berlin ve Galatasaray’ın önünde yenilgisiz lider tamamlayarak büyük sükse yapmışlardı.

Kariyerindeki en büyük patlamayı geçtiğimiz sezon Dnipro’ya Avrupa Ligi finali oynatarak yaptı Markevych. Oyun zekası mükemmel, "kurt hoca" deyiminin rahatlıkla söylenebileceği adamlardan. Güney Amerika oyuncu havuzu da geniş. Şuan Shakhtar’da oynayan Marlos-Taison-Azevedo gibi isimler Avrupa kariyerlerine Markevych’le başladılar.

Geçtiğimiz haftalarda Shakhtar’la görüştüğü de konuşuluyordu, Ahmedov karar değiştirirse ki öyle görünüyor, ülke dışına çıkmaya sıcak bakacaktır.

Galatasaray adına nasıl bir teknik adam olacağını düşünüyorsun, şu şartlarda aranan teknik adam kendisi mi ve böyle bir imkan olabileceğini düşünüyor musun?

Canberk Ardzınba: Uzun süredir Galatasaray’a istiyorum, tam olarak takım olgusu yaratabilecek kompakt futbol oynatabilecek bir hoca. Maddi sıkıntılarla da uzun süre haşır neşir olduğu için Galatasaray’ın içinde bulunduğu duruma yabancılık çekmeyecektir.

Az parayla büyük işler başarabileceği yönünde yorumlar var, başarısını daha çok neye bağlıyorsun?

Canberk Ardzınba: Özellikle Dnipro kariyeri için geçerli bu söylem, Metalist’le ilk yıllarında para da harcadı ama sürekli oyuncu satabilen bir görüntü çizdi.

İsim değil sistem takımı kuruyor Markevych. Avrupa liginde final oynayan kadrodan Kalinic, Boyko, Kankava, Seleznev, Konoplyanka gibi isimleri kaybetmesine rağmen geçtiğimiz sezonki kadar puan toplamayı başardılar. Uzun süre maaşların ödenmediğini de eklemek lazım, bu şartlarda aynı disiplinle maçlara çıkabilmek kolay iş değil.

Ukrayna’da yaşamak bile başlı başına bir olaya dönmüşken konsantre olabilmesi ve edebilmesi de ayrıca önemli bir başarı.

Yaş 70, Bu Saatten Sonra Elbette Sınırsız Transfer Bütçesi ve Rahat Ortam Diyecekti


Geçtiğimiz günlerde Lucescu'nun yolu demiştim, o yol beklenildiği gibi Zenit'e çıktı. Galatasaray'a gelmesini bekleyeniniz yoktu umarım. Hep söylemeye çalıştığım şey, yıl 2000'lerde olduğu gibi değil. O az paraya büyük işler başaran Lucescu artık yoruldu, bu saatten sonra ödeme sorunları, transfer sıkıntısı, takıntılı kulüp başkanları gibi konularla uğraşmaz. Elbette sınırsız transfer bütçesi olan bir takıma gidecekti, daha rahat bir ortam, daha iyi futbolcular, yıllık 5 milyon avro. Yaş 70, bu saatten sonra neden maceraya atılsın. İyi de oldu bu işin erken sonuçlanması, bizimkilerin Lucescu'nun imza atmadığı her dakika umudu olacaktı ve bekleyeceklerdi ama bu iş hemen bitti. Artı olarak her gün okuyacağımız Lucescu haberlerinden de kurtulduk. Kafamız rahat, bu saatten sonra da konuşmayız. Lucescu Galatasaray'ı Aysal zamanında ters köşe yaptı ki şu dönem gelmesinin imkanı bile yoktu..

24 Mayıs 2016 Salı

Puel İle Yolların Ayrıldığı Gün Favre Açıklanıyor, Biri Vizyon Mu Dedi..


Vizyon, Claude Puel gibi bir teknik adamla yolların ayrıldığı gün Lucien Favre'yi takımın başına getirebilmektir. Bunu yapan takımın adı da Nice. Yani, plan ve proje > para. İyi bir planın ve projen varsa bu tarz teknik adamları ikna etmen mümkün. Favre'nin tek reddettiği takım Galatasaray değil, Bundesliga'dan da takımları kabul etmedi ya da Marsilya, Lyon gibi takımlar da onun peşindeydi ama Favre proje dedi ve Nice ile anlaştı. 

Üzüldüğüm nokta şu, koskoca Galatasaray'ın planı, programı yok. Yarınını bilmeden şuursuzca saldırıyor, ne yaptığını bilmeden. Favre Galatasaray'ı kabul etmez derken çok büyük bir yere imza atacağından söylemedik bunu, plan ve proje olmamasından kaynaklıydı. Yoksa Nice gibi bir takım hocayı ikna edebiliyor, üstelik Puel gibi yine plan ve proje hocasıyla yolları ayırıp. Koskoca Galatasaray mı ikna edemeyecekti. 

Planın, projen varsa ikna edersin. Maalesef ki Galatasaray potansiyelinin 10'da 1'ini bile kullanamıyor, doğru futbol aklını yaratamıyor ve bu potansiyeli büyütemiyor. Günü yaşıyoruz, sadece bugüne odaklıyız ama yarını düşünen, konuşan kimse yok. Bülent Korkmaz, Ergün Penbe gibi isimler dahi Galatasaray'ın bu yönetimine güvenemedikleri için teklifleri kabul etmiyorlar, elbette Favre vari isimler de kabul etmeyecek. Bugün bir planımız olsa Favre Galatasaray'ı koşa koşa kabul ederdi, benim üzüldüğüm, kendimi paraladığım nokta bu. Mesele para değil, bunu anlamıyoruz.

Favre, Nice'dan sınırsız transfer bütçesi mi aldı ya da büyük bir yıllık ücreti mi olacak? Tabii ki hayır, ne kadar kazanacak bilmiyorum ama taş çatlasın 1.5 milyon avro'yu geçmez. Sen Hamza Hamzaoğlu için yıllık 2 milyon avro gibi bir ücret veriyordun mesela. Ya da Nice büyük mü harcayacak, isimli transferler mi yapacak? Tabii ki hayır. Son derece makul rakamlara doğru isimler getirecekler, daha önce yaptıkları gibi. O isimler parlayacak, satışlarından kaynaklı büyük kazanacaklar. Ama bu yıl Şampiyonlar Ligi'ne katılmayı zorladılar, yarın bu ligde yerlerini alacaklar. Hedef belli, plan, program hepsi hazır.

23 Mayıs 2016 Pazartesi

Lider Sinan Gümüş, Gizli Lider Bilal Kısa, Kazanan Podolski


Sevgili @DennisMertkamp 'ın çalışması, sezon içerisinde de bu çalışmadan fazlasıyla yararlandık. Bu istatistiğin şöyle bir farkı var, burada birinci çıkan aslında birinci olmayabiliyor. Oynanan maç sayısı, aldıkları süre burada önemli, ona bakarak değerlendirmeyi yapmak lazım ya da futbolcuların oynadıkları pozisyonlar itibariyle.

İstatistiğin lideri Sinan Gümüş. 25 maçta 11 gol 4 asist. Takımın da en golcü 3. ismi. Türkiye Kupası burada belirleyici etmen olabilir ama sezon başından bu yana düzenli forma bulan ve sakatlık dönemini yaşamamış bir Sinan Gümüş olsa emin olun gol sayısı çok daha çılgın bir noktada olurdu. Buna rağmen 11 gol, büyük iş. Son Kayserispor maçında da 3 golü vardı, maalesef ki kullanamadık bu adamı.

Burak Yılmaz 2. sırada ki o da bu sezonun en çok hakkı yenen futbolcularından biri. Sakatlıklarla dolu kötü bir sezon yaşıyordu aslında ama bu adam gol atıyordu, 21 maçta 10 gol 1 asist. Umut Bulut ise 46 maçta 7 golde kalmış mesela, ligde Yalçın Ayhan'ın arkasına düşmüş. Satılması yanlış değildi, bunu da belirteyim ama forvet rotasyonunu yaratamamak büyük hataydı. Haliyle Burak Yılmaz sonrası düşülen durum ortada.

Lukas Podolski 3. sırada, 42 maçta 16 gol 10 asist ve bu istatistiğin lideri o aslında. Takımı gol anlamında sırtlayan isim oldu, bir numaralı hücum kozuydu. Galatasaray'ın asıl sorunu gol değil diyoruz ya bu fazlasıyla Podolski sayesindeydi. Yoksa Galatasaray'ın hücum anlamında da sorunu var ama Podolski bu yükü sırtladı.

Bilal Kısa'ya da değinmeden olmaz, o da istatistiğin gizli lideri. 36 maçta 8 gol 5 asist. Hakkı maalesef verilmedi, Mustafa Denizli dönemi yüzüne bile bakılmadı. Son dönemde de istikrarlı şekilde 11 kullanılmıyor ama forma şansı yakaladığı her an elinden geleni yaptı. Bu sezonun neredeyse bütün jenerik anlarında Bilal Kısa'nın golleri var. Elbette Melo'nun yerini dolduramazdı, onu Melo yerine düşünenler burada utanmalı ama Bilal Kısa kendi sınırları dahilinde elinden geleni yaptı, bu sezonun en önemli transferlerinden biriydi.

Yasin Öztekin ise istatistiğin yalan kısmı, yalanı söyleyen rakamlar. 48 maçla Galatasaray'da en çok maça çıkan futbolcu olduğunu söylemiştim, 10 gol 9 asisti var. Rakam anlamında geçen sezonun çok üzerinde ama katkı anlamında öyle gerisinde ki. Şahsi futbolun getirisidir bu, Yasin Öztekin kendine oynamıştır ve ancak bunu yapabildi. Takıma herhangi bir katkı getirmeden.

Selçuk İnan'ın yaptıkları da önemli, o da gol anlamında takımın yükünü taşıyanlardan. Sneijder için bu sezon hayal kırıklığı diyebiliyoruz ama 5 gol 10 asisti var ve kendisini çok fazla sahada tutamadık. Emre Çolak son haftaların çıkış yakalayan, istikrar kazanan ismi. Bence 29 maçta 3 gol 3 asistlik rakamı da gayet iyi..

Karcemarskas Türkiye'de Kalır, Alan Takım da İhya Olur


Geçenlerde bu ülkeye gelmiş yabancı kalecilerden konuşuyorduk. Çok iyi kaleciler geldi, üstelik her takıma. Hatta bazı takımlar kalecisi kadar vardı, Gaziantepspor da onlardan biriydi. Karcemarskas 7 yıldır Gaziantepspor formasını giyiyordu ve son 2 sezondur Gaziantepspor için iyi konuşmuyorduk ama Karcemarskas takımını ayakta tutuyordu. Bu sezon da ligde kalmalarında belki de en önemli etmen oldu. Tartışmasız olarak ligimize gelen en iyi kalecilerden biri ve gün itibariyle de sözleşmesi bittiği için Gaziantepspor'dan ayrıldı. 32 yaşında ve en iyi dönemini yaşayacak günlere geldi. Onu transfer eden çok büyük bir işe imza atacak, umarım Türkiye'de kalır ve bir Anadolu takımının transfer etmesini bekliyorum. Hatta alternatif olarak düşünülünce Beşiktaş, Fenerbahçe gibi takımlarda bile olur. Muslera olmasa Galatasaray'a dahi yazabilirdim, böyle bir kaleci. Gaziantepspor ise onu takımda tutamayarak bir anlamda kendini ateşe attı. Muhammet Demir'ler gider, yeri dolmaz ama kısmen doldurulur ama Karcemarskas'ın yerini doldurmak çok zor olacak. Antalyaspor diyorlar onun için, bunu da ekleyelim. Atanı Eto'o tutanı Karcemarskas olan bir takım mutlaka kendini daha ön sıralara atacaktır..

Hakan Çalhanoğlu Tarihe Geçti Ama Türkiye Tarihi Hediye Etti


İngiltere'nin Türkiye futbol tarihinde yarattığı bir psikolojik akım var, öyle akım ki bir hazırlık maçı olmasına rağmen Fatih Terim tarihe geçmek adına her şeyi denedi ama başaramadı. Yine de oynanan futbol, takımın geldiği nokta şampiyona öncesi büyük umut veriyor. Tabii bazı noksanlar dışında.

Stoper rotasyonu tartışılacak, bu belli bir şey. Ömer Toprak'ı daha çok konuşuruz ki böyle bir ismi kadroya almama gibi bir lüksümüz yok ama almıyoruz işte. Stoper konusunda tartışmalar da Mehmet Topal'ın stoper denenmesi üzerine ama bence tartışılacak isim o değil, çünkü çok da iyi stoper oynar. Hatta bundan sonraki kariyeri adına en hayırlı olanı. Tartışılması gereken isim bence Hakan Balta, kötü bir sezon geçirdi ama sol stoper kıtlığı onu vazgeçilmez kılabiliyor. Her şey güzel ama stoper tandemi iyi ışık vermedi, turnuvada büyük sıkıntı yaşarız.

İsmail Köybaşı da tartışılacak tabii, şu an kadroya bakınca iki sol bek var ve Euro 2016'da yeri garanti gibi görünüyor. Dün yenen golde hatası barizdi. Caner Erkin farklı bir isim ve kalitesi itibariyle de olmazsa olmaz ama onu İsmail Köybaşı'yla yedeklemek çok akıllı bir iş değil ki Beşiktaşlıların bile tartıştığı, istemediği bir isim. Hasan Ali Kaldırım iyi bir sezon yaşamıştı, onun da yokluğu tartışılacak.

Doğru formasyonla oynuyoruz, 2015 yılında bu formasyonla çıkış yakaladık ve seri geldi. 4-3-3'den vazgeçmeyecektir Fatih Terim. Hatta bu formasyon ve Selçuk İnan'ın oynadığı pozisyon gelecek sezon Galatasaray için de bir yol haritası olmalı. Ozan Tufan'ın enerjisi, Oğuzhan Özyakup'un ise hücum kimliği orta sahayı tamamlıyor ve güçlü, dinamik kılıyor ki alternatif anlamında da en güçlü olduğumuz pozisyonlardan biri. Arda Turan döndüğünde de Volkan Şen'le değişeceklerdir ve Volkan Şen hamle anlamında Türkiye'nin en büyük kozu olacak.

Cenk Tosun'u beğendim, Milli forma altında yükselmeye devam ediyor ama alternatifi yok. Mevlüt Erdinç değil o isim, Burak Yılmaz'ın da nasıl döneceği muamma. Bu da diğer sıkıntı, Cenk Tosun'un olmaması durumunda 4-6-0, sahte 9'lu sistemler devreye girecek ki Yunus Mallı bu durumda değerli bir alternatif.

İngiltere'ye karşı mağlubiyeti hak ettik diyemem. İlk yediğimiz gol belki de hayatımda gördüğüm en bariz ofsayt gol oldu. Sonrasında erken toparladık, Volkan Şen'in dinamizmi Hakan Çalhanoğlu'na golü attırdı ve Hakan Çalhanoğlu tarihe geçti. Genelde dengeli bir oyundu, Türkiye'nin de girdiği ama değerlendiremediği pozisyonlar var. Oğuzhan Özyakup & Mahmut Tekdemir değişikliği ise oyunun hakimiyetini İngiltere'ye verdi, hücumda tutunamamaya başladık derken saçma bir gol daha yedik, 2-1 mağlup ayrıldık ama 2-2'nin de eşiğinden döndük.

Oyuncu değişiklikleri hatalıydı. Mahmut Tekdemir ve İsmail Köybaşı değişiklikleri oyunu İngiltere'ye verdi. 2-1 sonrasında hücum adına hamleler ise Yasin Öztekin, Mevlüt Erdinç gibi hamleler olunca da bir şey elde edemediniz. Olcay Şahan'ın kaçırdığı bir pozisyon var, sadece o. Onun dışında varlık göremedim. Hücum ararken Yunus Mallı'yı düşünmek gerekiyordu, Bundesliga'da sezonun en iyilerinden ama bizde bekliyor.

Sonuç olarak kötü değil, daha iyisi mutlaka olacak, henüz ilk maç. İngiltere bizim için psikolojik anlamda da çok güçlü bir rakip ve Euro 2016 gruplarının da en iyilerindendi. Favorilerden birine karşı iyi bir mücadele verdik, mutlaka daha iyisi olacak. Üzüldüğüm nokta ise daha iyi olmak bazı isimlerle mümkün olabilecekken o isimleri düşünmemek..

22 Mayıs 2016 Pazar

Sezonun Özeti, Bu Sezon Galatasaray Formasıyla En Çok Maça Çıkan Futbolcular


Bu sezon Galatasaray formasıyla en çok maça çıkan isimlere bakmak lazım, bu sezonu özetlemek adına. Neden bu durumdayız, neden başarısız olduk, neden kadro planlaması kötü yapıldı, neden bu kadar fazla sakatlık verdi gibi soruların cevabı da bu istatistik içerisinde. Tam anlamıyla 2015-2016 sezonunu anlatan.

Bu sezon Galatasaray formasıyla en çok maça çıkan isim 48 maçta Yasin Öztekin. İlginç ki bu sezon kariyerinin de en çok gol attığı sezonu yaşadı ama performans anlamında başarılı mı, hayır. Geçen sezonuyla kıyaslanır mı, yine hayır. Sneijder, Telles ve Yasin Öztekin'in sol tarafta kurduğu bir koalisyon vardı, bu sezon göremediğimiz. Sneijder'i sakatlıklara kurban verdik, Telles'i ise yok yere kiralık gönderdik. Yasin Öztekin'in sonu ise ego oldu, kendisini bir anda kaf dağında görmesi. Sezon başında Y7 mevzusuyla başladı, kontratını beğenmemesiyle devam etti. Son halkası da şahsi oyunu, kendine çalışması. Sonuç ortada. Geçen sezonun kahramanlarından biri bir anda bu sezonun en sevilmeyen figürlerinden biri halini aldı ve bunu yaratan da kendisi.

İkinci isim 47 maçla Muslera, bu klasik. Üzerinde çok durmamak gerekiyor. Sadece şu eklenir, öyle bir sezon oldu ki Türkiye Kupası olmazsa olmaz halini aldı ve klasik şekilde yaptığımız kaleci rotasyonunu hiç yapamadık, Muslera sürekli kaledeydi, çok yıprandı ama sezonun finalinde Galatasaray iddia yarattıysa yine Muslera sayesinde.

Üçüncü isim ise 46 maçla Umut Bulut. Ne kadar hazin bir tablo. Bu sezon Başakşehir'in stoperi Yalçın Ayhan'ın Umut Bulut'dan çok daha fazla gol attığını biliyordunuz değil mi? Yaratılamayan forvet rotasyonu işte, yaz dönemine kesilir bu ihale. X oyuncuyu alsak Y ne olacak, X oyuncu tarzında elimde Y ve Z var diyerek o dönem bu rotasyon sağlanmadı, sonrasında Burak Yılmaz sakatlandı ve Çin'e satıldı derken Umut Bulut'la yola devam ettik. Galatasaray'ın sorunu yine de gol atmak değil, bu konuda da Podolski'ye teşekkür edelim ama forvet sorunu büyük. Podolski son haftalarda bunu da çözmeye çalışıyor. Sonuç olarak, asıl ihaleyi Umut Bulut'a bırakmıyorum, bizi ona mecbur edenlere bırakıyorum.

Dördüncü isim 43 maçla Hakan Balta. Bu sezon düşüşte, o da geçen sezonun gerisinde, eklemek lazım. Sakatlık sorunuyla da uğraştı ama bu konuda bir Chedjou veya Denayer değildi. Benim kafamda olan rotasyon Chedjou & Denayer üzerineydi, Hakan Balta ise daima güvenebileceğiniz, yedek kalmayı da sorun etmeyecek bir koz ama o kadar sakatlık yaşandı ki Hakan Balta da üst üste oynamak zorunda kaldı, haliyle de çizgisini koruyamadı. 

Beşinci ve son isim yine 43 maçla Olcan Adın. Geçen sezonun hayal kırıklığıydı, bu sezon herhangi bir beklenti olmadığı için hayal kırıklığı diyemem, çünkü bir şey beklemiyordum. Bu da işte Galatasaray kadro planlamasının kötü ürünü. Sinan Gümüş onca maç şans bulamadı, Olcan Adın oynadı. Bir dönem Carole sakatlandı, yine o oynadı. Bruma'nın gidişi, biten kanat rotasyonu derken Olcan Adın'a mecbur kaldı takım. Burada da suç onun değil, bizi ona mecbur edenlerde..

Bernard James, Karakter


Babasıyla ilgili rahatsızlıktan ötürü ABD'e geri dönmek zorunda kaldı. Babası için acil şifalar dilerim ve Bernard James'in gösterdiği çok güzel bir karakter var. Geçen sezona indim, Galatasaraylıyım, tribün çocuğuyum diyen ama ilk maddi sıkıntıda da sesi ilk çıkan bir basketbolcumuz vardı. Kulübü sezon içerisinde kaç kez icraya verdi sayamadım bile, hakkıdır, bir şey diyemem. Hakkı olmayan unsur Galatasaraylıyım demesiydi ya neyse. Ya da bütün sezonu sakat geçirip, milyon dolarlar kazanan futbolcumuz, sonrasında da bu paraya "rızık" demesi. Neyse, Bernard James, ABD'e giderken Galatasaray'dan aldığı tüm ücreti iade ederek ayrılıyor ve kendi isteğiyle bunu yaptı. Beklentimiz vardı, özellikle de lig şampiyonluğu anlamında ama şanssızlıklar yakamızı bırakmadı, kendisinden maalesef yararlanamadık. Bu mühim değil, umarım babası iyi olur ve Bernard James de rahat kafayla basketbol oynamaya devam eder. 40 yıllık Galatasaraylıyım diyenlerden daha Galatasaraylı hareket ediyor bazı isimler, gururlandığım nokta bu..

Lucescu'nun Yolu, Çok Yakında


Galatasaray ve Beşiktaş adına kırılma noktasıdır Lucescu. Her iki takım da ondan vazgeçmemiş olsa 2000'li yıllarda kurulan büyük bir hanedanlıktan bahsediyor olacaktık ki bu hanedanlığı Shakhtar Donetsk kurdu. 12 yıl önce Shakhtar Donetsk'i aldığı nokta ve bugün bırakırken gelinen nokta. Güçlü bir sermaye ama Ukrayna futboluna yön veren, istikrar kazandıran isim de Lucescu. Büyük harcadığı da oldu ama daima büyük kazandırdı ve Shakhtar'ı Avrupa'nın en iyilerinden biri yapmayı başardı. Tek tek isimleri saymaya gerek yok, herkesin aklında. Hanedanlık bundan sonra devam eder, Lucescu o yapıyı kurdu ama kendi dönemi gün itibariyle bitiyor. Bu saatten sonra ne yapacağını merakla bekleyeceğiz. Kariyeri boyunca gözü yükseklerde olmadı, daima istikrar aradı ve bunun peşinden gitti ama artık yaş 70. İstikrar, yeni bir maceradan ziyade daha rahat, imkanı bol bir iş de arayabilir ya da bazı aşkları bu yaşta dahi depreşebilir. Bunu kısa bir zaman içerisinde göreceğiz..

21 Mayıs 2016 Cumartesi

Sezon 2010-2011, Dönemin Yerli Transferleri ve Bugün


Gidişat 2010-2011 baştan bunu söyleyeyim. O gün için transfer harekatında da bu tarz isimler vardı, yine o kafada gidiyoruz ama anlatmak istediğim bu değil. Şu fotoğraftan üç ismin bugün oynadıkları takımların önemli kozları olduklarını görüyoruz. Mehmet Batdal Başakşehir'de ve 30 yaşında, Ali Turan Konyaspor'da ve 32 yaşında, Musa Çağıran ise Osmanlıspor'da ve 23 yaşında. Serdar Özkan dahi kariyerinin en olgun sezonunu yaşıyor. O gün için kötü hamlelerdi, tutmamaları da şaşırtıcı değil. Potansiyel olan Musa Çağıran'dı, kullanamadık. Diğer isimlerin yaşı da çok genç değildi, bugün anlattığım gibi Emrah Başssan tadında isimlerdi ve hayal kırıklığı oldular doğal olarak. Bugün geldikleri noktalar ise şaşırtıcı ve Abdullah Avcı, Aykut Kocaman ve Mustafa Reşit Akçay gibi teknik adamları kutlamak gerekiyor..

Emrah Başsan & Galatasaray, Yeni Serdar Özkan'a Hazırlanın


Uzun zamandır konuşuluyordu ama gerçekleşmemesini diliyordum, hala da umarım gerçekleşmemesi adına bir umut vardır. Galatasaray'ın vizyonunun bu noktaya düştüğünü görmek beni üzüyor, bedava diye her futbolcuya takip olabilmek. Maddi anlamda sıkıntı yaşamanız size akılcı hareket etmenizi emreder, maliyetler bu tip hareketlerle düşmez. Aksine gereksiz yük anlamına gelir.

Emre Çolak'ın Deportivo ile anlaştığı haberleri geliyor. Sonrasında daha uzun yazarım ama kendisi için en doğru karar olur ama Galatasaray adına o kadar doğru bir hareket değil bu. Hele ki giden Emre Çolak'ın yerine gelen isim Emrah Başsan oluyorsa nerede bunun kalite yükselimi, nerede gençleşme. 25 yaşında ve daha yetenekli olan isim gidiyor, 24 yaşında olan isim geliyor. Gidenin de bonservisi yok bu arada, ortada bir kazanç da göremiyorum. Emrah Başsan da en az Emre Çolak kadar kazanacak.

Emrah Başsan'a gelirsek. Uzun zamandır kendisini Antalyaspor formasıyla hatırlarız. Süper Lig'de oldukları dönem potansiyeli konuşulan bir isimdi, takım küme düştüğünde de Antalyaspor'dan ayrılmadı ve takımının lige çıkmasında pay sahibiydi. Antalyaspor ve Ümit Milli Takım'dan kendisini biliriz. Yetenekli ama bir türlü olmamış bir kanat oyuncusu ki yaş 24 oldu, genç futbolcu olarak da kabul etmek mümkün değil. Bu sezonuna bakınca da forma şansı bulmakta zorlanan, Serdar Özkan'ın dahi arkasına düşmüş bir rotasyon oyuncusu.

Emre Güral'ı istiyorum mesela, çünkü ihtiyaç var. O da büyük patlamalar yapamadı, yaşı 27 oldu ama hakkı yeterince verilmeyen, oynadığı takımlarda da iş gören bir isim ki büyük de bir yetenek olduğunu düşünüyorum. Emrah Başsan potansiyeldi, hala yapamadı. Engin Bekdemir daha yetenekli mesela, bu sezon kendisini de kanıtladı diyebilirim. Galatasaray'ın kanat rotasyonuna da bakıyorum, kanatları yedekleyecek isim de kendisi değil. Bruma dönsün derken Emrah Başssan'ı transfer etmek pek de akıllıca bir hareket değil.

Hatta daha da ileri gideyim, takımın yeni Serdar Özkan'ı olur, beklentim bu. Hatırlarsınız Serdar Özkan ne verdi Galatasaray'a. Emrah Başssan konusunda da sıkıntı var, beklentim düşük ve ön yargım var. Galatasaray bu tarz hamleler yapmak yerine biraz daha gözlem yapıp, genç ve maliyetsiz isimlere yönelebilir. Gözümüzün önünde, olmamış bir futbolcuyu alması hata. 

Herhangi Bir Pivot Rotasyonu Yok, Lasme Var


Bu adam tek başına oynuyor, rotasyonu falan yok. Mücadelesinden de bir gün bile ödün vermedi, daima savaştı. Son Karşıyaka maçı, öyle yoruldu ki iki kere istifra etti ama son savunmada yine o vardı. Dorsey hikaye çıktı, Bernard James kayboldu derken rotasyon yaratamadık. Chuck Davis burada x faktör görevi gördü, o da kendi hikayesini yazdı ama gerçek anlamda bir pivot rotasyonu yok, sadece Lasme var. Bu anlamda da sezonun hikayesidir Lasme, her maça yürek yiyerek çıkar, ortaya koyduğu karakter tarif dahi edilemez. Diyorum ki, N'Dong sonrasında ilk defa pivot izliyoruz diye. Tanrı N'Dong sonrası gözleri kanayanlara Lasme'yi gönderdi. Umarım bu birliktelik uzun sürer, Galatasaray'ın karakterine çok yakışan, bizlerin varlığını sahada hissettiren bir isim Lasme..

20 Mayıs 2016 Cuma

Kıymetli Bilinmeli ve Bu Kıymetin Verilmediğini Görmek Beni Üzüyor


Selçuk İnan dün itibariyle Galatasaray formasıyla 50. golünü atmış durumda. 213 maçta 50 gol 54 asist. Bu sezona baktığımızda da 42 maçta 14 gol 5 asist. Sezonu genel olarak düşündüğümde ise Galatasaray adına ayakta kalan, sezonun kazananı diyeceğim 3-4 futbolcudan biri, belki de en başında. Hakkı verilmiyor, bazı kesim kendisinden nefret ediyor. Oysa Galatasaray'a gelişi suyun akışını değiştiren bir numaralı etmendi ki Mancini & Prandelli dönemlerini bir kenara koyunca da bu takımın Muslera'dan sonra belki de en iyisi. Şu performans tarihe geçer. Burak Yılmaz için de bunu yazıyordum, Selçuk İnan ise çok daha ötesinde. Benim için Muslera'yla birlikte takımın olmazsa olmazı. Yeni sezonda da "regista" rolünde bekliyorum, üçlü bir orta saha eşliğinde. Milli Takım'da böyle kullanılıyor, Oğuzhan Özyakup ve Ozan Tufan'la müthiş bir üçlü oldu. Ayaklar yavaşlıyor, eskisi gibi dikine de oynayamıyor olabilir ama defansif aksiyonu, oyun aklı hala üst düzey ki Pirlo'nun 35-36'lı yaşlarda değişimi hatırlarsınız, bu tarz oyuncular için bu olmazsa olmaz. "Regista" Selçuk İnan'ı daha uzun süre Galatasaray'da aynı istikrarla izleriz, yeter ki etrafında doğru yapılanma gelsin. Şu en kötü sezonda bile takımın gol yükünü çeken isimlerden biri, orta sahada doğru isimle birlikte oynamamasına rağmen. Bilal Kısa, Emre Çolak gibi isimleri övdüğümüz noktalar çok ama doğru ve güçlü partner değil. Donk olmadı, Jose Rodriguez düştü, Hamit Altıntop zaten yoktu derken bir tek Selçuk İnan var. Kıymeti bilinmeli, bu kıymetin verilmediğini görmek beni üzüyor..

Podolski & Sinan Gümüş, Bu İkiliyi Birlikte 11'de Gördüğümüz Sayı Sadece "2"


Sinan Gümüş'ün Milli Takım ile alakalı durumuyla başlayayım. Yasin Öztekin'in bulunduğu kadroda Sinan Gümüş hayli hayli bulunurdu, hatta cezalı ve formsuz Gökhan Töre'nin bile şu an için önünde olabilirdi ama uzun zamandır sakat olması, yeni yeni formuna kavuşması Euro 2016 için engel oldu. 

Sakatlık durumu yaşanmasaydı yeri garantiydi, hatta bundan sonrası için de öyle olacak ama ben Milli Takım kadrosunu değerlendirirken Sinan Gümüş neden alınmadı konusuna bu açıdan bakıyorum. Yoksa Mevlüt Erdinç bile kadroda, elbette Sinan Gümüş daha yetenekli ve şu an için önünde olabilir bu isimlerin.

Anlatmak istediğim konu başka. Sezon başında da çok değindim, Podolski & Sinan Gümüş üzerinde çok durdum. Sinan Gümüş'ün Podolski'den öğrenecek çok şeyi var diye de söyledim. Tarz olarak aynı isimler, ikisinin de olayı sol ayak ve gol. Podolski daha güçlü, yıkılmıyor. Sinan Gümüş ise biraz daha kreatif, içe kat ettiğinde daha etkili. Podolski'yi ise hücumun birçok pozisyonunda kullanmak mümkün ama soldan geldiğinde büyük etki eden bir isim. Sneijder'in de varlığında ya da 4-3-3 gibi bir formasyon olduğunda kanatlar hazır aslında ama gelin görün ki kullanamadık.

Bruma'yı Sinan Gümüş için gönderdik diyenler Sinan Gümüş'e şans vermedi, sonrasında Sinan Gümüş'ün formayı kapması zor oldu, Podolski sakatlandı, sonra Sinan Gümüş sakatlandı derken 2. defa bu ikiliyi bir arada 11'de görmüş olabiliriz ve nasıl iyi anlaştıklarına şahit olduk. İyi bir arkadaşlık var, Podolski'nin Sinan Gümüş'ü çok tuttuğunu düşünüyorum, birbirlerinin futbol dillerini anlıyorlar ki sezon başında söylediğim kısma geliyor iş. Sinan Gümüş'ün Podolski'den öğreneceği çok şey var.

Yeni sezonda umarım bir arada görmeye devam ederiz, bu sezon kayıp, çoğu görmek istediğim şeyi maalesef yaşayamadım ama yeni sezonda kadroya bakınca önemli kozlar var elimizde. Daha Bruma dönecek, transfer yapmasak bile iyi bir kanat rotasyonu bizi bekler..
 

Tüm Telif Hakları Sportif Cümleler 'e Aittir © 2009 -- Blogger Tarafından Desteklenmektedir