30 Kasım 2016 Çarşamba

Chedjou'nun son şakası, Galatasaray 1-1 Elazığspor


Chedjou gidecek, Galatasaray formasıyla da çok yüksek ihtimalle son maçını oynadı. Gider ayak son dakikada yaptırdığı penaltı ve yedirdiği golle de son şakasını yapmış oldu. Maçın geneline de bakınca Chedjou & Cavanda hattından gol yememek büyük sürpriz olacaktı ki Elazığspor son 20 dakikada kaçırdığı gollerle ve kurduğu baskıyla beraberliği, hatta galibiyeti dahi hak etmişti. Maçın Galatasaray adına adamı Cenk Gönen, bu da izlemeyenler için dahi her şeyi özetler.

Koskoca Galatasaray, Elazığspor karşısında 2. yarıda 2 tane pas yapamadı. Son 20 dakikada verilen pozisyonların ve yenen baskının haddi hesabı yok zaten. 2. yarıda oyuna giren adamlara bakalım peki; Podolski, De Jong ve Bruma. Skoru tutmak adına De Jong, hücum edebilmek adına Bruma oyuna giriyor. İlk 11'i konuşmaya bile gerek yok, yedek kadro diyoruz ama çoğu sezonun genelinde oynayan isimler. 

İlk 11'i geçtim, 18'e bakıyorum ve bir tane genç isim yok. Mustafa Kapı olayında yaptığı şovdu o vakit, bu bariz belli ama biz o dönem Riekerink'i destekliyorduk. Birhan Vatansever, Kerem Çalışkan gibi isimler yok mesela, oysa biz Riekerink'i altyapı hocası olarak, gençlere şans vermesiyle bilirdik, en azından bunu bekliyorduk. As oyunculara yakın bir 11, oyuna giren isimler derken şu takımın böyle bir futbol oynaması kabul edilemez. Genç isimlerle daha kötüsü olmayacaktı yani, en kötü tablo yine buydu.

Galatasaray tarihinin de en disiplinsiz dönemlerinden birini yaşıyoruz. Otorite sorunu var, bunun yanında adalet dengesi de kayıp. Selçuk İnan ve Yasin Öztekin tepkilerinde haklıydı mesela, adalet dengesini sorguladılar. Sinan Gümüş ise büyük hatalı, dayanağı nedir, şu berbat futboluna bakarak mı bu tepki? Yarın başkası da tepki verecek, bu böyle devam eder. Kadro dışı bırakıyorsun ama 1 hafta sonra o isimler geri dönüyor, Sinan Gümüş için de bu tarife geçerli olur. Hata biraz da bizim, Sinan Gümüş'ü bu noktaya getiren de biziz.

Eren Derdiyok'la maça başlanıyor ama yine onunla alakasız bir oyun, Selçuk İnan çıkıyor Josue 8'e alınıyor ama tüm bu hamleler tamamen lakayıt görüntünün eseri. Yasin Öztekin ve Sinan Gümüş kendi futbolunu kovalıyor, saha dışı gibi taktik anlamda da bir disiplin yok, şu isim de mücadele etti diyebileceğim tek futbolcu Cenk Gönen. Josue ve Cavanda konusunda ise yanılgım çok büyük, şu tabloyu hiç tahmin etmiyordum.

Beklemek ise hata, hala boşa kürek çeviriyoruz. Kaybedilen zaman ise cabası, Galatasaray'ın Riekerink'le daha iyi olmasının imkanı yok. Bu takımdan çok şey beklemişiz, böyle bir disiplinsizliği Galatasaray tarihi pek az yazmıştır..

Ryan Donk'un kırılma noktası, yeni teknik direktör Juan Carlos Garrido


Real Betis'in yeni teknik direktörü olan Juan Carlos Garrido, Donk için kırılma noktası oldu. O geldiğinden bu yana Donk'un ilk 11'de şans bulduğunu görüyoruz, 4. ilk 11'ini de devirdi. Kiralık anlaşması şöyle diyordu, 20 resmi maçta maksimum 45 dakika görev alırsa, Real Betis Galatasaray'a 1.538.750 avro ödeyerek bonservisini zorunlu almak zorunda. Biz de şafak sayıyoruz sanki, kaldı 16 diyebiliriz. Donk'un Galatasaray'da bir geleceği yok çünkü, kendisi başarısız ve transfer edilme şartları itibariyle de alakasız bir transferdi, bunun da zararını çektik diye düşünüyorum. Şu an Donk'un yıllık ücretinin 500 bin avro'sunu Galatasaray ödüyor mesela, Donk'un geri dönmesi durumunda da bu 1.5 milyon avro olacak. 2.5 milyon avro'luk bonservisten geçtim, sözleşmesinin bitmesine 6 ay kalan, 30 yaşındaki isim için verdik bu paraları. En azından bu opsiyon karşılanırsa zararın neresinden dönülürse kârdır diyeceğiz. Son maçta stoperdi mesela, orta sahada da kullanıldı derken Juan Carlos Garrido kendisinden vazgeçmedi şu ana kadar, oynayabileceği her pozisyonda kullanmaya devam ediyor. Umarım bozulmaz şu tablo, yeni hoca gelene kadar Donk kayıplar arasındaydı ama şu günleri görebilmek bizler açısından güzel..

29 Kasım 2016 Salı

Yasin Öztekin'in 11 başladığı maçlarda henüz mağlubiyet yok


Galatasaray'ın asıl ihtiyacının sağ açık olduğunu yazmıştım, bu sorun Yasin Öztekin kaynaklı değil ama. Yasin Öztekin'i sağ tarafta kullanmanın onu en az yüzde 50 aşağıya çektiğini düşünüyorum ama mecburiyet, sol tarafta daha etkili bir Bruma var. Bu yüzden de forvetten öte bir sağ açık gerekiyor, Yasin Öztekin'i de 12. adam gibi kullanmak çok daha verimli olacak.

Konu bu değil tabii, geçen haftalara bakalım. Yasin Öztekin'in bu sezon 11 başladığı maçlarda henüz mağlubiyetimiz yok. Kaybedilen maçlarda ise Yasin Öztekin'in ya yedek ya da 18'de olmadığını görüyoruz. Bu sezonun en formda 5 ismini sayacak olsam içlerinde Yasin Öztekin olur, sevin, sevmeyin ya da beğenip beğenmeyin fark etmez, doğru olan budur.

Sağ tarafta yüzde 50'si ile oynamasına rağmen mücadele tarafı bu sezon için yüksek. Gol atıyor, attırıyor, bu detay da var ama mücadele anlamında gerçekten iyi. Geçen sezon, ondan önceki sezonun getirdiği havanın kurbanıydı, bu sezon ise toparladığını, özünü hatırladığını düşünüyorum. Katkısı da bu anlamda yüksek, en azından Sinan Gümüş'ün arkasında kalmayı asla hak etmiyor.

Bursaspor maçında attığı gol güzeldi bu arada, genelde etkili anları yine sola geçtiği zamanlarda geliyor ama sağ tarafta oynama mecburiyetini de iyi kaldırdı, en azından mevcut kadroda mutlaka 11 oynaması gereken isim olduğunu düşünüyorum. Transfer noktasında ise o pozisyon bir transfer ister ama bu Yasin Öztekin'le alakalı bir nokta olmaz.

Bazı isimleri sevmemek, beğenmemek maalesef ki düşünceleri çok değiştiriyor, ön yargı yaratıyor. Yasin Öztekin için de bu geçerli, bazı kişiler şu performansı görmez, haklarını vermez. Sevip, sevmemek önemli değil, mevcut olan içinde olanı görmek lazım. Oraya transfer gerekli, bunu ben de yazıyorum ama mevcut kadroda da Yasin Öztekin'in 11 başlamamasını bana kimse açıklayamaz..

Forvetten öte sağ açık için transfer yapılması gerektiğini düşünüyorum


Bu yazdığım da Podolski'yi çok tuttuğum için değil, mevcut kadro üzerinden devam ediyorum. Sigthorsson'un hala geri dönememesinden kaynaklı bir forvet gündemi var gibi, en azından gündeme gelen, transferi düşünülen bazı isimler var. Vargas bunlardan biri mesela, mutlaka başka isimler de gündeme geliyordur ama Sigthorsson geri dönemese bile Galatasaray'ın öncelikli ihtiyacının forvet olduğunu düşünmüyorum.

Hakan Balta için artık sol bek oynayamaz, o stoper diyorum mesela. Eskiden de çok tempolu sayılmazdı ama sol bek olarak fazlasıyla güvenliydi. Şimdi biraz daha yavaşladı, temposu iyice çöktü ve onun stopere geçmesi kariyerini de uzatan harekettir. Podolski için de aynısını düşünüyorum, temposu eski düzeyinde değil ve bu yüzden de kanat olarak verimli olacağını düşünmüyorum. Forvet oynamalı, bitiricilik noktasında çok iyi ki böyle çok daha verimli.

Eren Derdiyok'a göre bir oyun oynayamıyoruz, bu da onu verimsiz kıldı. Hareketsiz, topsuz oyunda da pek görünemiyor. Riekerink'in vazgeçmediği iki şey var, pas oyunu ve topa sahip olma durumu. Podolski ise gezerek oynuyor, sahte 9 misali. Pas oyununa katılıyor, topla kat ediyor, şut özelliğiyle de tehlike yaratıyor. Sneijder'e de yakın oynadığında bu ikili arasında güzel bir organizasyon var, Bursaspor maçında izledik. Yasin Öztekin'in golüne de bakın, orada yaratılan organizasyona. Podolski'nin o pasını Eren Derdiyok'dan görmek zor olacaktı.

Podolski & Eren Derdiyok ikilisiyle de yürümek mümkün, forvet konusunda bir aciliyetin olduğunu düşünmüyorum. Sigthorsson da umarım döner, en azından alternatif olmayı başarır. Ne durumda bilmiyorum ama şu Türkiye Kupası maçlarında kendini hazırlayabilse güzel olurdu. Sezon sonunda ise neyin ne olacağına bakardık, duruma bağlı bir forvet adımı atılır ama bu sezon açısından acil bir noktada değiliz.

Transfer yapılması gereken pozisyon bana göre sağ açık, o bölgeye bir isim lazım. Oynadığı kanadı kapatabilecek, akıllı, içe kat eden değil de çizgiyi kullanabilecek bir isim. O konuda da düşüncemi sonra yazarım ama Yasin Öztekin ne kadar elinden geleni yapsa bile sağ tarafta yüzde 50'si ile oynar. Bruma için de bu geçerli, ikisi de sol tarafta verimli. Sinan Gümüş ise maalesef iyi anlamda istikrar sağlayamadı, asıl ihtiyacın sağ açık olduğunu düşünüyorum..

28 Kasım 2016 Pazartesi

Chedjou dönemini kapattık, iyisiyle kötüsüyle


Daha önce de yazmıştım, Chedjou'nun dönemi kapandı arkadaşlar. Bu saatten sonra forma giyebilme ihtimali olduğunu düşünmüyorum, gözden tamamen çıkarıldı. Sezon sonunda sözleşmesi bitiyor, Ocak ayında da Afrika Uluslar Kupası yolculuğu olacak ki kendisi üzerinden plan yapmak imkansız. Sözleşmesinin uzatılmasını çok istedi ama şu şartlarda imkansız, beklentinin de uzaklarında olduğu için.

Ujfalusi'den sonra ihtiyaç lider stoperdi, Chedjou'dan da beklenen buydu ama profili bu değil. Ocak ayı döneminde anlaşılmıştı hatta ama Drogba transfer gerçekleştiğinde Chedjou transferini sezon sonuna ertelediler, sonrasında da ilk hamle oldu zaten. Geldiğinde belki de Fransa'nın en iyi stoperiydi belki de, özellikleri itibariyle de Türkiye'nin en farklı stoperi belki ama bir stoperden beklediğiniz öncelikli ihtiyaçları Chedjou'dan karşılayamadık.

İyi bir pasör mesela, oyunu iyi kuruyor, topla dikine çıkabiliyor, sürpriz golleri var ve duran toplar noktasında da önemli bir koz. Ama dalgın, çabuk dağılıyor, odaklanamıyor. Ondan kaynaklı yenen gol sayısı da çok olduğu gibi istikrarlı geçirdiği bir dönem yok. Hamza Hamzaoğlu'yla gelen şampiyonluk sezonunda iyi işler yaptı ama Galatasaray'da 4. sezonu, genel tabloya baktığımızda da negatif unsurlar çok daha fazlası. Agresif değil, çok fazla hamleli değil, temaslı oynamıyor, o güveni maalesef veremedi.

Bu yaşa gelmiş bir stoperin de yanında lider bir profil arıyor olması ayrı bir konu. Chedjou ile bu sezona da başladık ama felaket girdi sezona, gözden düşmesi de çok sürmedi. Serdar Aziz & Hakan Balta ikilisi daha çok güven veriyor, oyun kurma işini yine Hakan Balta yapabiliyor ama beklenen agresiflik ve hamle gücü Serdar Aziz'de mevcut. Ama yine de bir lider stoper ihtiyacı var, sol ayaklı olması da çok daha iyi olurdu. Ocak ayında bu konuda bir hamle bekliyorum ama kim olur bilemem. Bazı isimler saydık ama onlar da sağ ayaklı, büyük ihtimalle de sağ ayaklı bir stoper gelecektir ama tecrübesi, liderliği kıymetli olacak, Serdar Aziz'i de yükseltecek.

Chedjou'nun yolu ise ülkesine düşer, yüksek ihtimal Marsilya ile anlaşır. Ocak ayında bir bonservis beklentim yok, belli ki uzak diyarlara gitmek istemeyecektir. Maaş bütçesinden düşecek, bu da olumlu bir durum. Yeni gelecek stoperin boşluğu da böylece oluşmuş olacak. Daha iyisini beklerdim Chedjou'dan, genel tablo maalesef olumlu olmadı..

Milan Baros & Harry Kewell, geçmiş zaman olur ki

27 Kasım 2016 Pazar

Tolga Ciğerci'deki tempo De Jong'da, De Jong'daki agresiflik Tolga Ciğerci'de yok


Selçuk İnan'ın mevcut durumunu çok beğendiğim için yazmıyorum bunu, eski Selçuk İnan olmadığının ben de farkındayım ama mevcut kadronun üzerinden yorum yapacağım. Elimizde orta sahanın ortasında oynatabileceğimiz 4 isim var (Selçuk İnan, De Jong, Tolga Ciğerci ve Hamit Altıntop) ve aralarındaki tek 8 numara da Selçuk İnan. 

4-2-3-1 oynuyoruz, Riekerink'in de bu formasyondan vazgeçeceğini pek düşünmüyorum. Sneijder kaynaklı bir formasyon, haliyle de bu formasyon üzerinden yıllardır devam etmekteyiz. Selçuk İnan & Melo ile bir istikrar vardı ama Melo'nun ayrılmasından sonra o boşluk doldurulamadı. Hamzaoğlu daha farklı bir şey denedi, Bilal Kısa'yı 8 numara gibi oynattı ve Selçuk İnan'ı biraz daha iki yönlü orta saha gibi kullanmaya çalıştı. Riekerink ise geçtiğimiz sezonun sonlarında Emre Çolak & Selçuk İnan denedi, bu sefer 8 numara Selçuk İnan'dı ve ben verimli de olduğunu düşünüyorum.

Bu sezon ise Selçuk İnan & Tolga Ciğerci ile başladık, devamında Nigel De Jong devreye girdi, Selçuk İnan girdi çıktı derken bu anlamda tüm kombinasyonları kullandık diyebilirim. Şunu gördüm, Selçuk İnan & Tolga Ciğerci olur, Selçuk İnan & Nigel De Jong da olur ama Tolga Ciğerci & Nigel De Jong bana göre olmadı. Selçuk İnan'ı beğenmesek bile elimizdeki tek 8 numara, sakinliği önemli ve Fenerbahçe karşısında da bunu aradık. Selçuk İnan'a alternatif yaratmak zorundaydık ama bunu da yapamadık derken Selçuk İnan'a mecbur bir takım oldu.

Tolga Ciğerci'deki tempo Nigel De Jong'da yok, Nigel De Jong'daki agresiflik ise Tolga Ciğerci'de yok. Tolga Ciğerci'den 8 numara olmadı, o sakinliği, o akışkanlığı sağlayamadı. Hücum noktasında da beklenen etkiyi gösteremedi diye düşünüyorum. Nigel De Jong ise 6 numara noktasında iyi, seken topları toplama, agresiflik, orta sahayı süpürmesi noktasında. Bu ikili bir araya geldiğinde olmadı ama, Selçuk İnan'ın yanında her iki isim de kendi özellikleriyle yapabildiler diye düşünüyorum.

Orta saha konusunda alternatiflerimiz kısıtlı, Nuri Şahin demem biraz da bu yüzden. 8 numara noktasında gerekli bir isimdi, keşke transferi gerçekleşse. Böyle bir hamle olana kadar da Selçuk İnan zorunlu, o olmadan Riekerink'in oynatmak istediği pas oyununun anlamı kalmıyor. Emre Çolak'ın varlığı da önemliydi aslında, Josue'den 8 numara olmaz diye düşünüyorum. Sağ kanat, 10 numara oluyor ama 8 için imkansız. Tolga Ciğerci'de de düşüş var, bir süre Selçuk İnan & Nigel De Jong oynar diye tahmin ediyorum..

Oyun kurucu problemini, iki oyun kurucusunu da kadro dışı bırakarak çözen Ergin Ataman


Ergin Ataman'ın yeni sisteminden bahsediyoruz, son haftalarda takımı ayağa kaldırmayı başardı. Oynanan iyi ve doğru basketbol var ki Ergin Ataman da özüne dönüp kendini hatırladığında çok büyük bir coach, tartışılmaz. Kötü başlangıcı bir kenara bırakmak isterim ama çok kredi kaybettik, telafi etmek açısından da ekstra kazanımlar yapmak gerekiyor. En azından bu yola girdik, bu bile mutluluk veriyor diyebilirim. Sezon başından bu yana da en çok guard konusundan vurduk, hem hocanın tercihlerini eleştirdik, hem de oyuncuların mevcut durumunu. Russ Smith büyük bir hata oldu, evrilebilecek bir isimdi ama üzerine de düşülmedi ve hayal kırıklığı yaşadık. Dentmon için de durum bu aslında, parladığı bir dönem oldu ama sistemin içerisine bir türlü dahil olamadı. Kadro dışı kaldı, döndü derken Ted Kolejliler karşısında izledik ama bu kafayla yeni sistemin rotasyonuna dahil olması da imkansız görünüyor. Transfer yasağı olmasa 1 dakika bile tutulacak isimler değil aslında, ikisiyle de yollar ayrılırdı ama Euroleague tarafından konulan 1 aylık transfer yasağı var. Biraz da mecburen Dentmon'u kazanmayı deniyorlar ama Dentmon'un bu ruh haliyle zor. Enteresan detay ise şu, guard'larından beklenen katkıyı alamayan Ergin Ataman'ın her iki guard'ını da kadro dışı bırakarak bir düzen oturtmuş olması. Gerçek bir guard yok şu an ama Sinan Güler, Schilb, Micov ve Emir Preldzic üzerinden dönen bir çark var, biraz da geçen sezona benzer bir görüntüyle. Dediğim gibi, özüne dönen Ergin Ataman bu işte ama bir oyun kurucu gerekecek, düzen işliyor ama ileri götürmenin yolu yine gerçek bir oyun kurucudan geçecektir..

26 Kasım 2016 Cumartesi

Schilb'i lig dışında Euroleague'de de görmek isteriz derken görmüş olduk


Blake Schilb konusunda çok fazla eleştiri dile getirdik, bundan sonra da getirir miyiz bilemiyorum. Beklemek lazım, çünkü Schilb'in eleştirilen noktalarından biri de istikrarı oldu. Geçen sezonda da bu dile getiriliyordu, bütçenin artmasına rağmen bu sezon takımda kalmasını da eleştirdik. Ergin Ataman'ın vazgeçemediği, sevdiği bir isim, ısrar da ediyor ve bu yüzden bekledik. Sezon içerisinde de savunma kaynaklı kötü bir başlangıç oldu, rolleri tam anlamıyla dağıtamadığımız, rotasyonu bulamadığımız bir dönem. Schilb savunamıyor maalesef ama önemli bir basketbol aklı ve hücum kozu. Hem topu yönlendirmek anlamında, hem katacağı sakinlik için. Ligde de kazandırdığı maçlar oldu, sonrasında kendisini Euroleague'de de görmek isteriz derken Barcelona karşısında da müthiş bir performans izledik ve maçı kazandıran isimlerden oldu. Geçen sezonun üzerinde bana göre, geçen sezon daha büyük bir beklenti vardı, yıldızlardan biri olmasını bekledik ama bunu pek başaramadı. Bu sezon ise rolü biraz daha akil adam anlamında, yıldız olması beklenmiyor ama oyunu yönlendirmesini beklediğimiz bir oyuncu oldu ki o da bunu başarıyor. Bekleyelim tabii, istikrarı devam edecek mi görmek lazım. Şu ana kadar iyi gidiyor, geçen sezonun da üzerinde katkı veriyor diye düşünüyorum. Ergin Ataman da doğru rotasyon ve rolleri buldu, bu anlamda çıkış yakaladık. Schilb'in de en önemli parçalardan olduğunu düşünüyorum, oyun kuruculardan da katkı alamadığımız bir ortamda kıymetli..

Martin Linnes, umarım hak ettiğini alır


Bursaspor maçının ardından Martin Linnes'in takımda kalmasına karar verildi gibisinden haberler okuyorum ki onun hakkında "gönderilme" kararının alınmış olması beni ayrı noktalara götürdü. Üzücü olan şu, Linnes hakkında kararın Bursaspor maçının sonrasında verilmiş olması. 

Sağ bek anlamında Sabri Sarıoğlu ve Cavanda'nın önünde, bunu hep söyledim. Cavanda'nın transferini destekledim ama Linnes'le oluşturacakları rotasyon üzerinden yürüdüm hep. Riekerink'in Linnes hakkında doğru bir kararı da vardı, sezona onunla başlamak anlamında ama sadece 35 dakika üzerinden hakkında karar vermiş olması da ilk büyük hatası.

Sabri Sarıoğlu'nun iyi bir performans gösterdiğine inanmıyorum ama ısrar ediliyor, Cavanda ise eline geçen fırsatı ilk etapta iyi değerlendiremedi. Linnes'in yüzüne ise hiç bakılmadı, taa ki Carole'nin yokluğuna kadar. Şansı belki de sol bek için gerçekleşmesi gereken transferin olmamış ve Carole'nin alternatifsiz kalması oldu. İyi de değerlendirdi bu fırsatı, Linnes'i Bursaspor karşısında fazlasıyla beğendim.

Sol bek oynayabilmesine yönelik 3 performans var aklımda. Bulgaristan'da oynanan bir hazırlık maçı, Dersimspor karşılaşması ve Norveç Milli Takım'ında bir maçta sol bek oynadı. İdare etti daha çok ama oynayabileceğini gösterdi, bu anlamda Bursaspor karşısında sol bek oynaması sürpriz değil ama performansı şaşırtıcı. 

Carole'nin hücumu konusunda çok eleştiri var, tempolu ama hücumda aktif değil. Bindirmiyor, ortalamıyor, çizgiye inmiyor, doğal olarak asist özelliği yok. Savunması da son zamanlarda büyük bir düşüş gösteriyordu. Sol tarafta tercihim yine Carole, bir de alternatif gerekir kendisine ama Linnes'i Bursaspor karşısında Carole'nin önünde gördüm. Carole'nin tüm sezon bindirmediği kadar bir maçta bindirdi mesela, ilk yarıda rakip yarı sahasında oynadı neredeyse, çok denedi, zorladı. Savunmada da fazlasıyla sağlam kaldı ki verdiği görüntü umut verdi.

Sağ bek konusunda ilk tercihim Linnes ama Carole'nin bu formsuzluğunda da bir süre yedek kalması sürpriz olmaz, Linnes oynamaya devam edebilir. Sağ bek noktasında 3. tercih olarak düşünülüyor olması da ayrı bir akıl tutulmasıydı. Sadece bek anlamında da düşünmeyelim, kendisi iyi de bir sağ açık olabilir, o oyun aklına da fazlasıyla sahip. Sonuca bakarsak, takımda kalması iyi oldu, gönderilmek istenmesi ise büyük bir hataydı. Umarım hak ettiğini alır..

25 Kasım 2016 Cuma

Sneijder kadar var olmak, Galatasaray 3-1 Bursaspor


Beşiktaş maçının ilk yarısı bu sezon Galatasaray adına odak noktası. Olması gereken futbolu o ilk yarı üzerinden değerlendiriyorduk, geçen sezonda başka bir iyi futbol yok çünkü. Pas yapan, topa sahip olan ama hücumda verimsiz bir Galatasaray, fazlasıyla hareketsiz. Tüm sezon bunları izledik ve konuştuk, Bursaspor karşısında ise ilk defa iyi bir oyun vardı, 90 dakikaya yayılmış şekilde. Sezona iyi girmiştik, bir şekilde kazandığımız maç çok ama bu futbola ihtiyaç vardı, umarım devamı gelir.

İyi futbol Sneijder kaynaklı, isyan etti, aradı, mücadele etti. Fenerbahçe maçı sonrasında ısı haritasını paylaşmıştım, orta sahanın sol çizgisinde kalmış, etki etmeyen bir görüntü. Bu adam sola kayacak, bu Sneijder'in imzası gibi oldu ki keşke olmasa ama hareketliydi bugün işte, sürekli denedi. Daha önemlisi, rakip ceza sahasına girdi, savunma arkasına da sarktı, kilit pasları oldu. Belli ki bu sezon Sneijder kadar var olacağız, Riekerink'i falan konuşuyoruz ama hikaye. İş Sneijder'de bitiyor, bu sezon ilk kez iyiydi ve yarattığı fark büyük oldu.

Sol tarafa kayıyor diyoruz da bir etken de Linnes aslında. Hamza Hamzaoğlu döneminde şampiyon olunan sezonu hatırlayın, Telles ve Yasin Öztekin'le oluşturdukları bir üçgen vardı. Carole maalesef hücumda verimli değil, çok aramıyor. Savunması da düşmüştü son haftalarda ama bugün Linnes'i sol bekte çok etkili gördüm, Carole'nin tüm sezon bindirmediği kadar bindirdi. İlk yarıda rakip ceza sahasında geziyordu hatta, bu da bir etken. 

Diğer etken de Podolski, Eren Derdiyok'la ileride çok hareketsiz kalıyorduk ama Podolski'nin sahte 9'u iyi oynadığını gördüm. Önde basmıyor ama hareketli, geziyor, pas aksiyonunun içinde. İlk gole bakın, yine bu sezon ilk kez böyle bir organizasyonla gol bulduk. Sneijder, Podolski ve Yasin Öztekin'in bitirişi. Sneijder & Podolski'yi de özledim, ayrıca Eren Derdiyok'u sonradan getirdik ama golle döndürdük, onun da gol anlamında yaşadığı bir sıkıntı vardı ki golle dönmesi güzel. Podolski'ye oranla kenardan getirdiğinizde daha iyi bir alternatif Eren Derdiyok ve Podolski'yi de kanatlarda düşünemiyorum artık.

Galatasaray'ın kanatları hareketli olmak zorunda, Bruma ve Yasin Öztekin'le bunu sağladık ama bir noksan vardı, Bruma'nın son tercihleri anlamında. Daha farklı da olabilirdi, istediği açık alanları buldu ama doğru tercihte bulunmadı, daha doğrusu her seferinde kaleyi düşündü. Ama yine Sneijder'e çıkar kapı, orayı organize eden ve yönlendiren o. Bugün gerçekten iyi bir futbol vardı.

90 dakikaya yaydığımız bir oyun, ilk andan itibaren etki ve baskı vardı. Bursaspor'un ofsayt golü, verilmeyen penaltı derken hakemi de yenme gereksinimi ortaya çıktı ve bugün hakemi de yenen bir Galatasaray izledik. Böyle de olmak zorunda, en azından büyük takımlar böyle yapıyor. Biz kendi oyunumuzu oynamalıyız, pas diyoruz ya da topla oynama ama hücumda böyle hareketli olduğunuzda bu tarz istatistikler değerli işte. Geçen haftalar bu anlamda kayıp, böyle olmaması gerekiyordu.

Nigel De Jong ve Serdar Aziz için de parantez açmalı, geriyi iyi süpürdüklerini düşünüyorum. De Jong'un iyi bir futbolu vardı, orta sahayı iyi süpürdü, o hakimiyeti takımına kazandırdı ve sekenleri de çok iyi topladı. Böylelikle Bursaspor'a da aman vermiyorsunuz, 1-1 sonrasında sağlıklı ve etkili bir şekilde hücuma çıkabildiklerini görmedim. Serdar Aziz'in de etkisi büyük, agresif savunuyor ve bu da yıldırıcı nokta. 

Bursaspor'a pek nefes aldırmadık, 1-0 öne geçmeleri hakemle açıklanabilecek bir durum ama o şok anını da iyi atlattık, panik olmadan doğru baskı kuruldu ve net bir galibiyet geldi. Bunu genele yaymak ve sürekli böyle oynamak zorundayız. Daha doğrusu, Sneijder böyle olmak zorunda, onun kadar var olacağız, o olmadığında var olmak imkansız. Bruma'ya bağlı bir hücum diyorduk, bugün Bruma'nın çok iyi bir günü olmadı ama Galatasaray takım halinde o kadar etki etti ki..

Bursaspor maçı öncesinde paylaşmak istedim


"Ulu Johan lakabı bana gurur veriyor. Takıma ve taraftara hep iyi şekilde hizmet vermek için mücadele ettim. Demek ki bu görevimi iyi şekilde yerine getirdim ki bana bu unvanı verdiler. Benim futbol felsefem; her maç iyi olamazsınız ama en azından sahaya çıkıp kanınızın son damlasına kadar mücadele edebilirsiniz. Bunu forma, taraftar ve kulübe saygı duyduğunuz için yapmak zorundasınız. Taraftarı mutlu etmeniz gerekiyor. Çünkü maaşınızı taraftar ödüyor."

Bursaspor maçı öncesinde paylaşmak istedim, Galatasaray formasının ne olduğunun unutulduğu günleri yaşıyoruz. Sahada isyan eden futbolcu görememek acı, maalesef mücadele etmiyoruz. Ayrım da yapmıyorum, yerlisinden yabancısına herkes için durum bu. Yıldız diye bahsedilen isimleri de en başa yazıyorum ki şu an takımı taşıması gereken, en çok mücadele etmesi gereken isimler. Elmander bu yüzden unutulmayacak işte ya da Melo, Kewell, Baros, Riera, Ujfalusi gibi sayabileceğim bir çok isim. O günleri birilerinin hatırlaması gerekiyor, bunun için de hatırlatma lazım ama Galatasaray öyle kötü yönetiliyor ki, belki de anlamsız bir istek bu..

Nuri Şahin'den vazgeçmedim, Ocak ayı adına da hala umutluyum


Nuri Şahin'in Dortmund formasıyla ilk Şampiyonlar Ligi golü Leiga Varşova karşısında gelmiş, bu ilginç bir detay mesela. Dortmund'un bayrak adamlarından biri olma yolunda, en azından Dortmund camiasının çocuklarından biri. Bu anlamda da kendisini oradan koparmak zor, Dortmund cephesinden değil de Nuri Şahin cephesinden durum böyle. Soruldu da bu, ayrılmak istemediğini dile getirdi ama Ocak ayı transfer döneminde bir ayrılık bekliyorum ve kendisini Galatasaray'da görmek isterim. Detaylı bir şekilde de yazmıştım;


Dortmund'un rotasyonu genç ve derin, Nuri Şahin'e bu anlamda pek yer kalmıyor. Bu sezona bakınca da sadece 2 maçta şans bulduğunu görüyoruz, ligde ise henüz süre dahi alamadı. Alması da zor, geniş bir rotasyon var ki bazı futbolculara yer kalmıyor ve ayrılık kaçınılmaz oluyor. Tuchel'in de Nuri Şahin'i düşündüğünü pek sanmıyorum, ona yönelik planları yok. Real Madrid, Liverpool gibi hakları da kullandı, büyük talipleri olmayacaktır ama Bundesliga adına değerli bir adam.

Dortmund'un Mahmud Dahoud'u istediği söyleniyordu ve Nuri Şahin'i de takas olarak Gladbach'a önerdi diyorlar. Bu Gladbach cephesinde kabul görebilir mesela, Nuri Şahin'in de bunu kabul edebilir ama Galatasaray'ın devreye girmesi durumunda da bence şansımız var. Türkiye'yi de düşünmesi mümkün, yeniden ayağa kalkması ve iyi kazanması anlamında iyi tercihlerden biriyiz. Nuri Şahin'in de Galatasaray'lı olması diğer detay, ben Ocak ayı için umutluyum.

Yazıda detaylandırdım ama kısa özet geçeyim, bu tarz gurbetçiler ülkemizde büyük fark yaratıyorlar. Tolga Ciğerci'sine kadar birçok örnek sayabilirim. Sakatlık denilecek ama kronik bir durum olduğunu da düşünmüyorum, ihtiyaç duyduğu şey istikrarlı şekilde forma giymesi. Galatasaray'ın da böyle bir taze kan ve karaktere ihtiyacı var, bazı yüzlerin yenilenmesi gerekiyor ki Nuri Şahin'in de yeni dönem Galatasaray'ında önemli bir yeri olabilir..

24 Kasım 2016 Perşembe

Taraftar seçimini yapmış, doğrusu da bu


Taraftar gerçek anlamda seçimini yapmış, Euroleague'de Barcelona ile oynayacağımız maçın tüm biletleri tükenmiş durumda (doğrusu da bu). Bursaspor karşısında da 10 bin seyirciyi görürsek ne ala, Euroleague maçı olmasaydı da sayı en fazla 15 bini bulurdu. Sezon içinde 50 bini de gördük, havayı yakaladık, taraftar destek oldu ama maalesef bu kötü yönetildi, yönetilmeye de devam ediyor.

Bursaspor maçına dönersek, Riekerink'in maç için kullanacağı 11'leri tahmin etmek artık zor bir iş değil. Sezon başında istikrar üzerinden devam ediyordu, şu dönemde ise eline verilen kadroyu oynatmak durumunda kalıyor. Kendi kadroları, 11'leri değil bunlar, talimat neyse onu uyguluyor. Bu ortamda da göreve devam etmesi kendisi açısından ne kadar doğru bilmiyorum, bu durumu kendisi sorgulamalı. Kariyerinin en zirve kulübünde, bir daha böyle bir görev bulması imkansız da olabilir ama insanın kendi içerisindeki değerler her şeyin üzerinde olmalı.

Muslera
Sabri Serdar Balta Linnes
Ciğerci Selçuk
Yasin Sneijder Bruma
Podolski

Yüzde 99 ilk 11 bu ve benim kadrom değil, Riekerink'in çıkarmasını beklediğim 11. Sabri Sarıoğlu neden ve nasıl oynuyor sorusunun cevabını herkes biliyor, Linnes'in nasıl 35 dakikada harcandığını ya da. Carole yok, mecburen Linnes oynayacak. Serdar Aziz & Hakan Balta ya da Hakan Balta yerine Semih Kaya d abir ihtimal. Yaşanan olaylardan sonra Selçuk İnan kesin 11, Sinan Gümüş ve Eren Derdiyok'un formsuzluklarında da tercihler Yasin Öztekin ve Podolski.

Bursaspor maçı zor geçecek, kimse kolay olmasını beklemesin. Gerçi ligin dibindeki takımla dahi maça çıksak o maça kolay demek imkansız. Hücum edemeyen, topa sahip olmayı ve pas yapmayı her şeyin ötesine koymuş ama kısır bir Galatasaray'dan bahsediyoruz. 10 numarasının sol tarafta sıkıştığı ve çizginin belli noktasında hareketlendiği, Bruma dışında silahı olmayan, Tolga Ciğerci'sinin dahi düşüş yaşadığı bir takım. Ne anlatalım yani, her hafta aynı yorumlar.

Mario Jardel, Galatasaray formasıyla tek bir sezon ve 11 Avrupa Kupası golü


Quaresma Beşiktaş formasıyla Avrupa Kupaları'nda 11 gole ulaşmış, büyük bir iş. Bundan kaynaklı da minik bir araştırma yapmak istedim, hatta tek bir isme bakayım dedim ve ortada öyle çılgın bir rakam var ki. Jardel'in Galatasaray formasıyla Avrupa Kupaları'nda 11 golü var ama tek bir sezonda. Sadece 1 sezon giydiği Galatasaray formasıyla 11 Avrupa golü, sanırım bunu başarabilecek bir isim de Türkiye'ye gelmeyecek. Süper Kupa maçında Real Madrid'e 2 golü var, Şampiyonlar Ligi ön elemesinde 3 golü, Şampiyonlar Ligi'nde de 6 gol. Real Madrid'e toplamda 4 golü var zaten, şu an çok çılgın rakamları konuşuyoruz. Galatasaray formasıyla ise 41 maçta 33 gol ve bu adam o dönem "koşmuyor" üzerinden eleştiriliyordu. Ne günler yaşamışız, inanılmaz. Daha da inanılmaz olanı şu, bu adamın sadece 1 sezon Galatasaray forması giyebilmiş olması. Son bir inanılmaz daha ekleyeyim, bu adamı yerin dibine soktuk ve Sporting'e olmadık bir paraya gönderdik. Zarar ettiğimiz takas olayına girmiyorum bile, o konuyu daha ince işleyeceğim. Büyüksün Mario Jardel, ne diyeyim..

23 Kasım 2016 Çarşamba

Igor Tudor & Galatasaray, sezon ortası değil de yeni sezon adına düşünmek isterim


Sezon ortasında imkansıza yakın bir hamle, çalıştırdığı takım itibariyle de. Bu yönde haberler çıkıyor ama pek aldırış etmiyorum. Yine de Riekerink'in son demleri diye düşünmekteyim, Galatasaray'ın başında çok fazla bir ömrü kalmadı ve bu konuda da büyük yanılgıya düştük. Durum da böyle olunca yeni teknik direktör adayları konuşuluyor, yazılıyor. Frank De Boer'ından Cihat Arslan'ına kadar bir sürü isim yazılıp çizilecek. Bu gelir anlamında söylemiyorum ama yönetimin de bu konuda mutlaka bir altyapısı vardır. Fenerbahçe maçının ardından da kaçınılmazdı bu.

Hajduk Split ve Paok kariyerlerini pek bilmiyorum, bu konuda bir yorum yapamam. Biz daha çok futbolculuğunu biliriz, çok büyük bir sağ bek ve stoperdi. Bugün Galatasaray'ın aradığı lider stoper Tudor'du mesela, çocukluk ve gençlik dönemimin çok kaliteli isimlerinden. Futbola başladığı yer olan Hajduk Split formasıyla futbolu bıraktıktan sonra antrenörlük kariyerine de burada başladı. Önce U17 takımını çalıştırdı, sonra Hırvatistan Milli Takım'ında yardımcı antrenörlüğü, devamında da Hajduk Split'in teknik direktörlüğü. Sonrasında Paok'a gitti, bu yaz döneminde de Karabükspor'un başına geldi.

38 yaşında, genç bir teknik direktör. Önü açık diye düşünüyorum, bu ışığı veriyor. Karabükspor'un şu an bulunduğu konumdan bağımsız, oynattığı futbol herkesin beğenisini kazandı. Çok koşan bir takım yarattı, mücadele güçleri yüksek, hücumu düşünen ve hızlı oynayan bir takım. Galatasaray ve Beşiktaş maçlarında mağlubiyet aldı mesela, galibiyeti hak ettiği maçlardı ve o maçlarda oynadıkları futbol da herkesin aklında. Derler ya, böyle futbol oynayayım ama varsın kaybedeyim diye, şu an Karabükspor'un da başardığı o. Bu kadro kalitesiyle yapabileceklerinin en üst limitleri bence bu, yine de zorluyorlar, daha iyisi de olabilir.

O zaman soru şu, oldu da sezon ortasında geldi diyelim, beklenti ne olacak? Galatasaray'ın vereceği karar şu, günü kurtarmak mı yoksa geleceği şekillendirmek ve bu yolda biraz sabretmek mi? Hamza Hamzaoğlu sonrası Mustafa Denizli hamlesi günü kurtarmak adınaydı, günü de kaybettik. Riekerink hamlesi ise tamamen bir mecburiyetti (Fatih Terim kaynaklı), Yaz dönemi iyi geçti, lige başlangıcın da gayet iyi olduğunu düşünüyorum ama yürümedi işte, o ışık kayboldu (en azından benim adıma). Şu tabloda da yeni bir teknik adamın gerekli olduğunu düşünüyorum ve atılacak adımın asla günü kurtarmak adına olmaması gerektiğini düşünüyorum.

Hamza Hamzaoğlu da geldiği dönem günü kurtarmak adına gelmişti mesela ve kurtardı da. Sonrası ise malum. Cihat Arslan tercih edilse mesela yine günü kurtarmak adına olur, şu tabloda ise işi zor. Igor Tudor hamlesi olsa bu günü kurtarmak adına olmaz, en azından bu düşünceyle yola çıkışırsa başarısızlık kaçınılmazdır. Tudor'un döneminde Paok'ta çok fazla kas sakatlıkları olmuş mesela, hemen hemen hepsi de yükleme kaynaklı. Karabükspor'a yaz döneminde geldiği için istediğini yaptırdı ama şu dönem görevi alsa Galatasaray'da bunu yapması güç. Ocak ayı için bir yükleme olur ama yine tam randımanı almak güç.

Ayrıca kadronun da yenilenmesi gerekiyor, güçlü bir yapılanma şart. Genç ve aç oyunculardan kurulu, tempoya ayak uyduramayan isimlerin ise ayrılması gerektiği bir kadro. Doymuş ve yaşlanmış futbolcuların ağırlığı çok yüksek, bunu düşürmek durumundayız. Bu dönem değil de yeni sezonda bir Tudor hamlesiyle yola çıkmak isterdim mesela, bu yapılanmanın başında da iş görebilir. Belli ki azdan da çok elde etmeyi başarabilecek bir isim, böylesi de gerekli diye düşünüyorum. Ayrıca etik değerler de önemli, şu an Karabükspor'u bırakması da onları zor durumda bırakacağı için bunu kabul edeceğini düşünmüyorum. Oldu da kabul etti desek, Tudor'u bu sezon üzerinden değil ama yeni sezon adına değerlendirmek gerekecek..

Bu ısı haritası Galatasaray'ın 10 numarasına ait


Wesley Sneijder'in Fenerbahçe karşısında ısı haritası. Şu haritaya baktığımızda bunun bir 10 numaraya ait olduğunu düşünmezsiniz ama maalesef böyle. Sadece bu maça özel de değil, Sneijder'in 2 sezonu zaten böyle geçiyor. Buna 4-3-3'ün sol iç orta sahası diyen de oluyor ama öyle değil, o formasyon net şekilde 4-2-3-1. Sneijder de kendisini tamamen sol tarafa atıyor ve orada kalıyor. Eskiden güçlüydü, sol atsa bile şut gücü vardı, içe kat ettiğinde büyük etkisi vardı. Şimdi bir etki yok, ya solda sabitliyor kendisini ya da stoperlerin arasına girip top çıkarıyor ve bu isim bir 10 numara. Parasında değilim ama parasında da olmak durumundayız, tek forvetli oynuyorsun ve onun arkasında oynayacak ismin de +10 golü zorlaması gerekiyor, daha fazla ceza sahasına girmeli. Eskiden yapıyordu bunu Sneijder ve büyük keyifti, şimdi en son ne zaman rakip ceza sahasına girdiğini bilmiyorum. Fenerbahçe karşısında da sadece 3 kere girmiştik, onlar da Bruma'ya ait diyebiliriz. Selçuk İnan kaynaklı gündemler var, insanlar beğeni eşiğini buna göre belirliyor ama Sneijder'i konuşma vakti de geldi, hatta geçti. Maalesef biz bekledik ama gitmiyor yani, ilerlemiyor. Sneijder'le alakalı bir şeyler tıkandı, nasıl aşılacağı konusunda da bir yorumum yok. 4-3-3 dedim, Mancini'nin kullandığı gibi oynayabilirdi ama bu yönde de bir hareket yok derken, Sneijder yokları oynamaya devam edecektir..

22 Kasım 2016 Salı

Jon "Sniper" Diebler


Sezon başının en çok eleştirilen isimlerinden biriydi, bugün ise takımın en önemli parçalarından. Diebler'ı sistem içerisinde yüceltirsiniz, maalesef sezon başında bir kaos vardı ve Diebler üzerinden oynanan tek set izleyemiyorduk. Bugün ise görüntü değişti, Diebler'ı kullanabilmeye başladık ve o da bunun hakkını veriyor. Sezon başında kötü gidişatı da kendisi kaynaklı değildi, tamamıyla takımın ne oynadığıyla alakalı. Diebler, son 20 üçlük denemesinde 16 isabet bulmuş durumda, yüzde 80'lik bir yüzde bu. Yanmak değil, başka bir şey izliyoruz, lav atıyor sanki. Anadolu Efes'ten de Galatasaray'a boş isim gelmiyor, bu da son yılların önemli bir gerçeği..

Carole'nin sırtına çok mu yük bindirdik?


Galatasaray'da en sevdiğim futbolcuların başında Lionel Carole gelir. Benim gözümde görev adamı, bu tarz isimleri de çok severim. 20 maç oynamasa ve 21. maçta sahaya çıksa sanki o 20 maçta oynamış gibi katkı verebilecek isimlerden ama sıkıntı da buradan başlıyor. Acaba bizler Carole'nin sırtına çok mu yük bindirdik ya da kendisine çok mu anlam yükledik?

Telles & Carole rotasyonu yapılan en doğru hamlelerden biriydi ama Telles'i Inter'e kiralık olarak göndermek ise bir o kadar büyük bir hata. Telles'in Porto'ya satılmasına ise bir şey diyemem, gitmek istedi. Şu günlerde de Porto'da harika işler yapmakta, potansiyelinin sınırı yok yani. Ama Carole'yi tek bırakıp, onun için bir alternatif yaratmamış olmak büyük bir hatadır ve maalesef ki Carole'yi bugün etkisiz kılan en önemli şey de bu.

Riekerink'in geçen sezonunda üç ismi ön plana çıkarırdım. Carole, Denayer ve Emre Çolak. İki isim gitti, Carole kaldı ve Carole'yi geçen sezonuyla kıyasladığımda da yaşadığı düşüş büyük. Biz onu daha çok savunma özelliğiyle biliriz mesela, savunmada sert ve sağlam dururdu. Hücuma ise nadir çıkar ama tempolu bir futbolcuydu. Bugün ise temposunu kaybetmeye başladı, hücumu zaten yok ama en kötüsü de savunma özelliğini yitiriyor, bireysel hataların sayısı öyle yükseldi ki.

Fenerbahçe karşısında Alper Potuk'un önünde duramadı işte, düşünün bir de Lens'e karşı oynasaydı neler olabilirdi. Alper Potuk'u bir kere kaçırdı sarı kart gördü, sonra o sarı kartın etkisiyle müdahale dahi yapamadı, sadece ilk yarıda bu şekilde 5 tane pozisyon izledim. Sadece Fenerbahçe maçı üzerinden de gitmiyorum, sezonun genelinde görüntü bu. Geçen sezonun gerisinde maalesef.

Hakkı da var, tek başına ayakta durmaya çalışıyor ve tek alternatifi yok. Bursaspor maçında cezalı, yüksek ihtimalle de yerine sağ bek Linnes oynayacak mesela. Sol bek için durum bu, Carole'ye aşırı yükleniyoruz ve o da düşmeye başladı, bu baskıyı kaldıramıyor sanki. Oysa iyi bir alternatif kendisi, önünde bir sol bek olsa ve onunla rotasyon halinde harika işler yapabilirdi. Telles & Carole bu anlamda içimde hep bir ukte kalacak..

Yine söylüyorum, mevcut Galatasaray kadrosunun en iyi stoperi Serdar Aziz'dir


Serdar Aziz'in yaptırdığı penaltı acemice, bunun tartışması yok. Orada alınacak risk değil, topu taca at, kornere at ama uzaklaştır. Yapmayacağı bir işe girişti ve penaltı yaptırdı, sonucunda da fiş çekildi zaten. Ama kötü bir algı oluştu, bu penaltı üzerinden performans değerlendiriliyor. Ben de tam aksini düşünüyorum, bu pozisyonda hatası büyüktür ama gayet iyi bir maç çıkarmıştır. Yine söylüyorum, Galatasaray'ın mevcut kadrosunda da en iyi stoperdir. Sert, havadan iyi, hamleli bir isim. Derbide de Hakan Balta & Serdar Aziz hattında bir sorun görmüyordum, yaşamadım da. Beklerin, özellikle de Carole'nin çöküşü, orta sahada varlık gösteremememiz gibi etmenlerle birlikte ortaya çıkan bir sonuç. Hakan Balta işin isyan noktasında iyiydi, Serdar Aziz ise mücadele anlamında gayet iyi bir maç çıkardı ama maalesef bu hatayla anılacak. Geçmişi çok konuştuk, bonservis, transferin gerekliliği gibi. Herkese de hak verdim ama bundan sonrası için benim yorumlarım. Fenerbahçe maçının ilk lig maçı olması da büyük bir hatadır, bundan da büyük hata baskılar sonucu oynatılması. Fizik anlamda hazırdı Serdar Aziz ama ısrarla yedek tutuldu, oynatılmadı. Oysa hazırlanabilirdi, geçmiş maçlarda oynaması da hakkıydı. Diyorum ya, Riekerink onu iyi kılan tüm iyi özelliklerini kaybetti diye. Adalet başta geliyor, elinde daha iyi bir malzeme var ama geçen kötü sezonun dahi gerisinde şu an. Tam da bu yüzden ayrılık vakti..

21 Kasım 2016 Pazartesi

Korkum o ki bu insanlar Galatasaray'ı yönetmeye devam edecekler


Selçuk İnan'a yapılanın adı "operasyon", bu bir gerçek. Maalesef ki futbolcuya dayalı düzen devam etmekte ve yaşananlarda da Sabri Sarıoğlu faktörü olduğunu düşünüyorum. Geçmişte de Selçuk İnan kaynaklı bazı operasyonlar yapılırdı, şimdi tersine döndü. Bunun adı futbolcuya dayalı düzen ve bu düzene sonuna kadar karşıyım. Fatih Terim'den bu yana da devam etmekte olan, kolay kolay yıkılmaz gibi görünen bir şey bu. Galatasaray'ın da en büyük sorunlarından biri, belki de ilki.

Dün yaşananları özet geçmek gerekirse, oyuna giremeyen Selçuk İnan'la Ayhan Akman tartışmış. 30 dakika ısındı Selçuk İnan, 1-0 geridesiniz ve forvetiniz sakatlandığında tercihiniz Cavanda oluyor. Selçuk İnan da bu durumu sorguluyor, takım kaptanı olarak hakkı olduğunu düşünüyorum. Adanaspor deplasmanında da Yasin Öztekin'in tepkisi haklıydı mesela, yine odak noktada Ayhan Akman vardı. Selçuk İnan'ın 11 başlamaması da hata bu arada, sevin sevmeyin ama elinizdeki tek 8 numara.


Bu fotoğrafı hatırlayanınız vardır, adı "Skibbe'yi yeme operasyonu". Bir rakı masası ve masanın etrafında eski ve faal bazı Galatasaraylılar var. En önemlisi de Bülent Korkmaz, bu fotoğraftan birkaç gün sonra Galatasaray'ın teknik direktörü olarak açıklanmıştı. Yine böyle bir tablo var, bu sefer Sabri Sarıoğlu, Mehmet Özbek ve Ayhan Akman gibi isimler bir masa etrafında, kulübü yönetme derdinde. Olası Selçuk İnan operasyonunu da bunun üzerinden değerlendirmek lazım. Ayhan Akman'ın yardımcı antrenörlüğü budur işte arkadaşlar.

Riekerink'in bir vasfının kaldığını düşünmüyorum, göstermelik teknik adam durumunda. Saha içini konuşuyoruz ama saha dışında da herhangi bir etkisi kalmamış durumda. Yönetiyorlar onu, o da her denilene "evet" demek durumunda. Bir daha Galatasaray gibi bir camiayı nereden bulacak, kendini buna mecbur görmesi acı verici olan değil mi?

Semih Kaya'yı 11 düşünüyordu mesela, baskılar sonucu Serdar Aziz oynadı. İyi de oldu, o ayrı nokta da kendi düşüncesinden böyle geri adım atabiliyor. Linnes'i 35 dakikada silip atabiliyor ama Sabri Sarıoğlu formayı aldığı gibi bir daha bırakmıyor. Son nokta da Selçuk İnan. Onun üzerinden dönen bir operasyon ve Selçuk İnan'ın haklı olduğu bir tablo.

Selçuk İnan'a gelene kadar şu takım içerisinde kadro dışı kalması gereken birçok isim sayabilirim, en başında da Sneijder gibi isimler gelir. Kim ne yapıyor ki ihale Selçuk İnan'ın üzerinde. Riekerink'in de son demleri ama korkum şu ki bu insanlar Galatasaray'ı yönetmeye devam edecek ve diledikleri teknik adamı göreve getirecekler. Bu görüntüde de değişecek bir şey olmayacak yani..

Uzak değil, yakın geçmiş.. Bir zamanların en büyük sorunu


Uzak değil, yakın geçmiş. Onur Akpınar ağabey dün gece paylaşmıştı, ben de bloga aktarayım dedim. Durumu özetleyen bir tablo çünkü, Galatasaray'ın çok kısa bir zaman içerisinde geldiği nokta bu. Şu takımın en büyük sorunu, duran topları kimin kullanacağı üzerinde değil miydi? Selçuk İnan'ın duran top konusunda (mecburen) düşen gücünü konuşurduk, Drogba'nın neden her topun başına geldiğini sorgulardık, kendi kendimize açı tespitleri yapardık. Hatta iyi bir frikikçi olan Hamit Altıntop düşünmezdi bile topun başına gelmeyi, öyle bir tablo vardı ki bunu tartışırdık. Çünkü kusursuza yakın bir takım vardı, işleyen düzeni, karakteri olan, beraberinde yıldızları da getirmiş bir vizyon topluluğu. Çok değil 2-3 sene içerisinde bu noktadayız, nedenleri de malum. Bugün ise izlediğimiz şey Galatasaray değil, teknik direktöründen futbolcusuna yönetimine kadar Galatasaray'ı bilmeyen, anlamayan isimler topluluğu. Bu takımın isyanı ve karakteri öldü maalesef, nasıl geri gelir inanın bilmiyorum..

20 Kasım 2016 Pazar

Daha ağır derbi mağlubiyetleri gördüm ama böyle karaktersiz Galatasaray'ı nadir izledim


Riekerink'in maç sonu söylemi "hücumda verimli olamadık". Bu yorumun taraftarlarla dalga geçmek olduğunu düşünüyorum. Hepimiz maçları izliyoruz ve herkesin de taktik, teknik gibi detayları bilmesine gerek yok. Yorum basit, bu sezon hücumda sorun yaşamadığımız herhangi bir maç var mı? Her maç sonunda aynı şeyleri yazıyoruz ama Riekerink'in yine maç sonu yorumlarından biri "bunun sebeplerini araştıracağız".

17 senedir kazanılamayan bir deplasman, 18 oldu, yarın 19'da olur. Mesele bu değil ki. Burada 6-0'da kaybettik mesela ama Fenerbahçe deplasmanında böyle karaktersiz ve ezik bir futbolu ben daha önce izlemedim. Yine basit istatistikler var, herkesin anlayacağı şekilde. Pozisyonu falan geçtim zaten, eğer Bruma'nın o zayıf şutuna pozisyon demiyorsak tabii. Galatasaray, Fenerbahçe karşısında rakibin yarı sahasında sadece 1 kez topla buluşabilmiş. Pozisyonu geçtim, ben bir karakterden, isyandan bahsediyorum ama Hakan Balta dışında isyan eden kimseyi göremiyorum.

Klasik ya, değişmiyor, her maçın yorumu aynı. Hücuma girmekte zorlanan, pozisyona giremeyen, Fenerbahçe karşısında rakibin kalecisini dahi yere yatıramayan bir takım. Pas yapıyoruz, bu konuda rekorlar kırıyoruz ya da topa sahibiz, yüzde 70'lere dayanıyor bazen bu oran. Buna artık rakipler olanak tanıyor, topu Galatasaray'a veriyorlar ve hızlı geldikleri her an etki yaratıyorlar. Fenerbahçe de bunu yaptı, o kadar rahatlardı ki, zorlandıklarını düşünmediğim gibi iyi de oynamadılar aslında ama tarihlerinin en rahat derbi galibiyetlerinden birini aldılar. 

İlk yarıda Carole'nin arkasına sarkan 5 top saydım mesela, bunu yapan da Alper Potuk. Sarısı da bu hatadan kaynaklı, sonra da sarıdan kaynaklı hamle dahi yapamadı. Düşünün karşısında Lens olsaydı, ne izleyecektik. Josef De Souza tek başına Galatasaray orta sahasını imha etti ya da, hani Mehmet Topal'ın yokluğu avantajdı? Rakibin en kilit iki adamı yoktu bu karşılaşmada ama bunun eksikliğini zerre hissetmeden, rahat bir galibiyet elde ettiler.

Galatasaray'ın hocası ise Eren Derdiyok'un sakatlığında oyuna Cavanda'yı alıyor. Selçuk İnan'ı eleştiririz, ben de son halini beğenmiyorum ama şu görüntüde bu takımda oynar yani, maç başında da oynaması gerektiğini yazdım. Sakinlik katacaktı, madem pas oyunu oynamak istiyorsun ama elinde olan belki de tek 8 numarayı kenarda tutuyorsun, düşünmüyorsun. Sinan Gümüş'ün de bu maçta varlık gösteremeyeceği ve ezileceği o kadar belliydi ki, işte bunlar hep bile bile lades. Diyorum ya, Riekerink'in geçen sezon kendisini iyi kılan tim özelliklerini kaybetti, en başta da adalet geliyor.

Bir istatistik daha, Sneijder bu maçta topla 23 kez buluşmuş ama 22'si sol tarafta. Yine klasik bir sorun, Galatasaray'ın 10 numarası bu adam. Defansa kadar gelip top çıkarmaya çalışıyor, biz de oyun organizasyonu bekliyoruz işte. Hamza Hamzaoğlu, Umut Bulut'larla daha fazla üretiyor ve bir hücum karakteri gösteriyordu mesela, Riekerink ise Galatasaray'ın hücumuna kıymış durumda. Üstelik elinde çok daha iyi alternatifler var, yine dediğim gibi "Bruma kadar Galatasaray var".

İlla sansasyon bir mağlubiyet almana gerek yok, şu yenilgi inanın en az o kadar acı. Ruhsuz, karakterini unutmuş futbolcular topluluğu. Onların da başında ne yaptığını bilmeyen bir teknik adam. Sezon başında gelen "bey" namının kaynağı takımdan ayrılanlarla alakalı, teşhis doğru kondu ama o kadar anlamsız bir tedavi geldi ki, Galatasaray tüm benliğini yitirmiş durumda. Kağıt üzerinde pas oyunu oynayan, topa sahip olan bir ekip ama oyunun ne hücum ne de savunma noktasında bir varlık gösteremiyor. Şu görüntü de "kelle" ister, Trabzonspor maçından sonra da yazdığım gibi..

19 Kasım 2016 Cumartesi

Seyreyle maziyi #16; Pino'nun Kadıköy performansı


Son yılların Kadıköy deplasmanları denildiğinde akıllara ilk olarak Baros'un direkten dönen topu gelir ama onu yazmaya kimsenin eli gitmez. O dramatik görüntü akıllara yer etti, Kadıköy'de galip gelene kadar da orada kalmaya devam edecek. Tam da bu yüzden elimizin gideceği bir konuyu yazayım dedim, Baros'un direğinin ardından aklımda kalan 2. olay. Pino'nun Kadıköy performansı. Ne acı ki şu performans golle tamamlamadı. 

2010-2011 sezonu, Rijkaard'la başlayan ama yaşanan hayal kırıklığı neticesinde Hagi'ye dönülen dönem. Hagi ayağının tozuyla bu derbiye çıkmıştı ve takım da kötü durumdaydı. Hemen hemen herkesin iyi anlamda bir umudu yoktu bu maçta, hem Galatasaray'ın hem de Fenerbahçe'nin içinde bulunduğu durum neticesinde. Bu anlamda da oradan 0-0'la dönmek büyük işti ama asıl temel nokta şu, Galatasaray'ın iyi bir futbolu vardı ve geçen 17 yıl içinde de galibiyete en çok yaklaştığı, hatta hak ettiği diyelim Kadıköy performanslarından biriydi.

Aykut
Sabri Neill Servet Balta
Elano M.Sarp Cana Ayhan Misimovic
Pino

Galatasaray'ın 11'i bu şekildeydi. Rijkaard'a göre farklar şuydu, Cana'yı o ana kadar pek kullanmayı tercih etmiyordu mesela, Hagi ise gelir gelmez 11'e koydu. Hatta çoğu maçta stoper oynattığını da gördük. Elano'yu sağ, Misimovic'i ise sol çizgiye attı ki Pino performansının ardından da o ikilinin oyunu da gerçekten harikaydı. Pino'nun forvet oynaması ise en büyük sürprizdi. Baros'un sakatlığının ardından maalesef çok fazla alternatif kalmadı, normalde bir kanat oyuncusudur ama Hagi kendisini forvet kullandı. Pino'nun yapabilecekleri ölçüsünde de katkı aldı aslında, o sezon kimse Pino kötüydü diyemez, kapasiteye oranla yorumlamak gerekiyor.

Pino'nun da o maçta muhteşem bir oyunu oldu. Fenerbahçe savunmasına zor anlar yaşattı ki hızlı oyununa pek çare olamadılar aslında. Gökhan Gönül'ün çizgiden çıkardığı topu akıllara gelir, aynı şekilde Volkan Demirel'in de iyi bir günüydü. Pino'nun da belki de en iyi Galatasaray performansıydı. Türkiye Kupası maçında Gaziantepspor deplasmanında bir golü vardı bir de, uzaktan gerçekten çok sert vurmuştu. İyi şut atardı, teknik özellikleri o kadar ön planda değildi ama şut ve hız özellikleriyle elinden geleni yaptı diye düşünüyorum. En azından kanat performansına göre daha iyi bir forvet performansı olmuştu.

Bu maç denilince akla gelen isim Marcio, ne yedekti ama


22 Aralık 1999, Fenerbahçe deplasmanında son kazandığımız tarih. Hatırlıyorum maçı, rotasyonlu da bir kadroydu. Hatta 11'i de yazalım;

M.Bölükbaşı
F.Akyel Capone Popescu Ergün
Okan Suat E.Belözoğlu H.Şaş
Marcio H.Şükür

İlk yarısını 2-0 önde tamamlamıştık, 52'de Moldovan'ın golüyle maç 2-1'e gelmişti ama 2-1'le de tamamladık. Bu maç denilince akla gelen isim Marcio, gerçekten iyi bir yedekti. Hakan Şükür ve Arif Erdem'in arkasında iyi bir alternatif olduğunu düşünüyorum, çok konuşulmadı ama iyi bir katkısı vardı. Sezon başında Capone'yle birlikte gelmişlerdi, Capone'nin katkısı daha büyük oldu ama Marcio da iyi bir isimdi. Bu maçta gollerden biri de Hasan Şaş'tan gelmişti.

Daha mühimi ise maç sonunda oluşan puan durumu. 2. ile 8 puanlık bir fark olmuştu ve sonrasında da bu fark açılmaya devam etti. Ligin ilk yarısında yakaladığımız bu puan farkı sayesinde de ligin ikinci yarısında bu kredi bizim Uefa Kupası yolundaki en önemli silahlarımızdan biri oldu. 4 puan farkla o sezonu şampiyon tamamladık, Beşiktaş deplasmanında da Fevzi Tuncay'ın ayağının altından kaçan top olmasa şampiyonluk olayı da zora girecekti ama ligin ilk yarısında yakalanan o fark gerçekten önemliydi.

Bu plandır işte, Ergin Ataman'ın çalıştığı ve çalışınca olduğunu hatırladığı bir maç


Olympiakos galibiyeti de kıymetliydi, fazlasıyla sevindiğimiz ve ayağa kalkmamız adına iyi bir fırsat olarak gördüğümüz bir maçtı. Galibiyetin şöyle bir anahtarı vardı ama çılgın yüzdeli attığımız şutlar. Yüzde 55'leri gördüğümüz bir 3 sayı yüzdesi vardı ve bu şut istikrarıyla da iyi bir galibiyet elde etmiştik. Bu yönde etkili silahlarımız var, ligde oynanan Fenerbahçe deplasmanında da yine yüksek yüzdeli şutla başlamıştık ama her zaman böyle devam edemezsiniz, bu sağlıklı bir plan değil yani. 

Darüşşafaka maçı ise farklı, iyi bir plan vardı, Ergin Ataman çalışmış ve odaklandığında da oluyor işte, bunu geçmiş yıllarda da göstermişti. Darüşşafaka'nın 5 numara sıkıntısından hep söz ediliyor, elimizde de Pleiss gibi bir silah olduğunu nihayetinde hatırladık. Hücumun ana odağında o vardı ve kendisini pota altında o kadar iyi kullandık ki. Size güvenildiğinde, siz de o güveni aldığınızda savunmada da oluyor işte, Diebler'da da bunu yaşadık. Şu an takımın en iyi kısa savunucularından biri, hücumda da nihayetinde üzerinden dönen setleri de görüyoruz derken beklenen katkıyı veriyor. Umarım Pleiss'i de kazandığımız maç bu oldu diyebiliriz.

Dentmon ve Russ noktasında konuşmamız gerekenleri konuştuk, bundan kaynaklı da Sinan Güler'in 40 dakikayı zorlayacağını düşünüyordum. Onların varlığında da böyle oldu çünkü, elinden geleni yaptı ama Sinan Güler'in tüm maçı yönlendirdiği bir takımın da limiti belli. Bugün ise böldük bu işi, Sinan Güler'i belli zamanlarda daha sağlıklı kullandık. Emir'in iyi günlerinden biriydi, hem takımı yönlendirme, hem de skor anlamında. Micov'u da ekledik buna, Schilb'i de yazdık derken forvetler üzerinden şuta değil de pota altına da sıklıkla döndüğümüz, çemberi zorladığımız bir gündü. 

Savunma noktasında da ilk defa bu kadar agresif olduğumuzu gördük. Belki de rotasyonun mecburen daralmasıyla alakalı olabilir ama dar rotasyon içerisinde Ergin Ataman yine iyi bir iş çıkardı. Daye'yi skor anlamında işin içine sokamadık ya da Tyus'a da geçmiş maçlarda olduğu gibi büyük işler düşmedi ama gerek hücum gerek savunma anlamında doğru bir plan vardı. Tempoya izin vermeden, maç boyunca sakin ve akıllı kalarak kazanılan bir maç. Daha rahatta bitebilirdi ama rakibin attığı öyle şutlar da oldu ki, son ana kadar yine bitirdik diyemedik ama bu sezon ilk defa bir maçın ardından böyle mutluyum..

18 Kasım 2016 Cuma

Riekerink'in sahte 9 Podolski'si


Riekerink'i Fenerbahçe karşısında 2 kere izledik, kaybetmedi. 0-0'lık maçı kaybedebilirdik, kötü bir oyun vardı ama takımın içerisinde bulunduğu buhrandan kaynaklıydı. Telafisi vardı yani ama yine de kaybetmemesi önemliydi. 1-0'lık Türkiye Kupası galibiyetinin ise ilk yarısında doğru ve iyi futbol izledik, ikinci yarısında ise biraz nefes yetmedi ama skoru doğru şekilde koruduk, çok fazla pozisyon vermedik ama mühim nokta şuydu, o maçın telafisi yoktu. Bu derbide de aynı durum geçerli, kendi sahamızda aldığımız Trabzonspor ve Başakşehir mağlubiyetlerinden kaynaklı yine telafisi olmayan bir maça çıkıyoruz, özellikle de Riekerink özelinde.

Geçenlerde bu derbiyle alakalı bir şeyler yazmıştım, orada bir 11 tahminim vardı. Ben üçlü orta saha bekliyordum, bence öyle de olmalı ama Riekerink'in bahsettiği şey "kendi oyunumuzu oynamak". Bu nedenle Tolga Ciğerci & Selçuk İnan orta sahasına dönüş var gibi, Nigel De Jong'la orayı üçlemek şu saatten sonra sürpriz olacak. 

Doğru tahmin ettiğim iyi şey var ama, ilki stoper tandemi. Serdar Aziz & Hakan Balta'yı beklediğimi söylemiştim, öyle de olacak gibi. Serdar Aziz & Semih Kaya yazılıyordu ama bu fantazi bir düşünce, bu ikiliyle geriden oyun kurmanın bir imkanı yok. Hakan Balta'nın hem bu özelliği, hem de sol ayaklı olması onu bir noktada vazgeçilmez kılabiliyor. En azından Chedjou mu Hakan Balta mı sorusunda cevap kendisi ama onun da yeterli noktanın uzağında olduğunu söylemek lazım. Belli oldu ki Sabri Sarıoğlu da sağ bek, oysa geçen sezon Volkan Şen kaynaklı Semih Kaya sağ bek tercihi oluyordu, böyle bir şey bekledim ama olmayacak gibi.

İkincisi ise forvet noktasında, ben Podolski'nin forvet oynayacağını, Eren Derdiyok'un ise kulübede başlayacağını düşündüğümü söylemiştim. Görüntü de bu yönde, forvet Podolski gibi. Özellikle de son Fenerbahçe derbisinde attığı gol ve bu maçta içine gireceği ruh halini düşününce de doğru bir tercih. Podolski'yi kanatlarda kaybetmektense, forvette en azından bitirici noktasından faydalanmak bence mantıklı. Sahte 9 gibi oynayacaktır, daha çok gezerek, pas aksiyonuna katılarak, şut kovalayarak ki en önemli noktası da bu. Yine de bu durumda Bruma ve Yasin Öztekin'in önde basması, ekstra savunma katkısı vermesi gerekecek. Bu noktada Eren Derdiyok bile yetersizken, Podolski'nin hiç katkısı olmaz.

Fenerbahçe'nin kilit eksikleri var, yokluğunu hissedeceği futbolcuları. Lens onların hücumda taşıyıcı gücüydü, Mehmet Topal ise her ne kadar defansif bir orta saha olsa da o bölgeye takımı adına getirdiği rahatlık ve akıl büyüktü. Ben bu maçta Van Persie'yi forvet arkası, Emenike'yi forvet olarak kullanırlar diye düşünüyorum. Lens'in yokluğunda da Sow tercihi beklentim. Onlar adına da bazı bilinmezlikler var, tercihlerini merak ediyorum..

Beni mi duydular bilmiyorum ama Bruma'nın yeni sözleşmesini konuşmaya başladık


Geçenlerde yazdığım yazıyı şöyle bırakayım, 14 Kasım 2016 tarihli yazı, aradan geçen 4 gün. Tabii tüm bunları yaz döneminden bu yana ısrarla yazıyorum, bu sözleşme uzatılana kadar da yazmaya devam edeceğim;


Beni mi duydular bilmiyorum ama Bruma'nın yeni sözleşmesi üzerine konuşmaların başladığını görmek güzel. Geç hareket edildi, Sociedad'a kiralanırken uzatılmalıydı, o ayrı nokta ama geçmişe değil de mecburen güne odaklanalım. Haliyle de tablo güzel, umarım Bruma da yanaşır buna. Kendi menajerinin söylemi üzerinden gidiyoruz tabii, Galatasaray kendisiyle sözleşme uzatmak istiyor. 2020 denildi haberde ama 2022 diye biliyorum ama yıla takılmayalım, Bruma kısa bir süre zarfında transfer olacak. Yaz dönemi olur ya da ondan sonrası, bilinmez ama burada amaç Galatasaray'ın elini daha güçlü kılmak. Bruma için Galatasaray bir basamak, iddialı talipleri de var derken bu fırsatı kaçırmamak lazım. 2 milyon avro dolaylarına gelecek bir yıllık ücret, 25 milyon avro'luk serbest kalma bedeli, imza parası, başarı bonusları gibi söylenen şeyler de var. Şu izlenim var, Bruma'nın da bu sözleşmeye sıcak baktığını düşünüyorum. Yani imkansız bir iş değil, acilen bu işi gerçekleştirmek gerekiyor..

17 Kasım 2016 Perşembe

Dentmon ve Smith'ın kadro dışı kalması da değil mesele, alınan her karar sağlıksız


Justin Dentmon ve Russ Smith kadro dışı bırakılmış, şaşırdığım bir durum değil. Bu tarz negatif durumlara şaşırmayı bıraktığımdan o da. Neden kadro dışı bırakıldıklarını da bilmiyorum, bir haber der ki Kanuas maçının akşamı partiye gittiler, diğer haber de eski arkadaşları ile buluştular diyor. Fark etmiyor, bu tabloyu yaratan Ergin Ataman. Oyuncuların disiplinsizliğinden de o sorumlu, kötü bir hava var ve bu havayı da yaratan kendisi oldu.

Eminim ki bu kadroyu kurduğu için o da pişman ama iş işten geçti. Yaz döneminde hemen hemen herkesin ortak görüşüydü, bu kadro yapamaz diye. Yapamıyor da, savunamaz deniliyordu ve savunamıyor, bu guard'larla yürümek imkansız deniyordu ve yürüyemiyoruz. Darüşşafaka maçı öncesi de mevcut iki guard kadro dışı kaldı, artık Sinan Güler'in 40 dakika oynadığı bir maçı geride bırakırız. Sinan Güler ne yapsın bir yerde, elinden geleni yine yapacak. 

Mantık sınırları içerisinde anlayamadığım olaylar bunlar, mantığa dayandırmak imkansız. Ergin Ataman'ın maalesef kontrolü kaybettiğini düşünüyorum, herhangi maç içerisinde kenara baktığımızda da zaten yüz ifadeleri çok şeyi dile getiriyor. Euroleague için isyan ediyordu hoca, geçen sezon da tırnaklarıyla kazıya kazıya takımı bu noktaya o getirdi. Peki neden yıkıyor, bile bile lades dedi.

Russ Smith'le sezona başladık, daha ilk maçından her hatasında kenara aldık. Sonra Dentmon'a döndük, Russ Smith'in lig lisansını iptal ettik. Yarın da başka bir deneme yaparız, bu kadar kolay mı mesela bu kararlar. Russ Smith beklentiyi karşılamamış olabilir, Diebler dahi yeni yeni toparladı. Avrupa çaylağı diyoruz, alışma dönemi olacak ki bence işlenebilecek bir isim de. Uğraşmıyor ama, kendi isteyerek aldırdı, hemen vazgeçebiliyor. Galatasaray'ın böyle bir lüksü yok bence.

Dentmon ya da, Olympiakos maçını kazandıran isimlerden biri. O da toparlama ışığı gösterdi, iyiye gidiş vardı ama bir anda ondan da vazgeçilebiliyor. Hadi bu adamlar sorunlu da değilim, e scout yapmak benim işim değil ki, hiç mi araştırılmadı. Transfer konusunda kimlere danışılıyor ya da, ortada bir enkaz olduğunu düşünüyorum ve maalesef çok sevdiğim Ergin Hocam'ın sağlıklı kararlar verdiğini de düşünmüyorum. Yazık oldu bu sezona..

Yunus Mallı'nın serbest kalma bedeli 10 milyon avro


Gözde futbolcum, kendisine sık sık bu adreste yer veririm. Yine bir Yunus Mallı konusu var ama bu sefer Milli Takım ile alakalı değil. Bild'de geçen bir haber, kendisinin sezon sonunda 10 milyon avro'ya serbest kalma maddesi varmış. Nuri Şahin'de de vardı bu hatırlarsınız. Bundesliga'nın en iyisi seçildiği ve Dortmund'un şampiyon olduğu sezonda yine bu civarda bir rakama Real Madrid'e transfer olmuştu. Yunus Mallı belki o kadarını (şimdilik) yapamayacak ama bir alt seviye takımların da tüm ilgisini üzerine çekecektir. Forvet özellikli 10 numaraları severim, hareketli oynayan, rakip ceza sahasına dikine koşular yapan, giren, bitirici özelliği çok yüksek ve 10 gol barajını da rahat geçen bir isim. Milli Takım'daki faydasını ancak 1.5 yıl sonra görebildik, bu bizim adımıza büyük bir hataydı ama neyse ki çok geç olmadı diyelim. Bu tarz futbolcuların piyasası adına Milli Takımlar'da oynayabilmesi, orada yaptığı işler çok mühim. Hatta bazıları sadece Milli Takım'ın ekmeğini dahi yer, Hoffenheim'lı Vargas gibi. Hem kulüp hem Milli Takım'da yürüyen isimlerin ise önü açık, Yunus Mallı da umarım bunu başaracak. Tottenham ilgisinden hep söz edilir, La Liga'da Villarreal veya Valencia tarzı takımların da radarında olduğu söylenir. Dortmund, Schalke gibi kulüpler ise hep pusuda, daha önce de istemişlerdi. Böyle bir kalite işte, benim gözümde Hakan Çalhanoğlu'dan da öte ya, neyse. Türkiye'yi seçmesi de önemliydi bu arada, eklemeden geçmeyeyim. Şu an Almanya tercihi olsa Alman Milli Takım'ı adına da bu form ve kalite düzeyiyle şansı vardı, hatta aday kadrosunda mutlaka yer alırdı..

Guardians Of The Galaxy Vol.2, fragman değil de mini bir ön gösterim diyelim


Tam anlamıyla bir fragman demek imkansız, mini bir ön gösterim diyelim biz buna. Biraz geç oldu tabii yazmam, şöyle başlayayım. Guardians Of The Galaxy'i seviyorum, ilk filmi muhteşemdi, tabii finalinin dışında. Marvel evreni kendini giderek Thanos'a ve Infinity War'a hazırlıyoruz, Thanos'u da ilk kez gerçek anlamda Guardians Of The Galaxy'de görmüştük. 

Infinity War öncesinde de üç temel taş olduğunu düşünüyordum, ilki Doctor Strange oldu, ikincisi de bu film olacak, sonuncusu da Thor Ragnarok. Kalan bir sonsuzluk taşı daha var, onu da ya bu filmde ya da Thor'da göreceğimizi düşünürsek bu evrenin önemli taşlarından biri de diyebiliriz. Peter Quill'in babasını bu filmde göreceğiz, kendisi yaşayan bir gezegen olan Ego ve insan metaforuna da bürünebiliyor. Hikaye nasıl gelişir bilemiyorum ama bunu nasıl anlatabilecekler merak ediyorum. Bu anlamda yönetmen James Gunn'un kredisi yüksek, ortaya çıkardığı ilk filmden sonra.

Dediğim gibi, bu gösterimden çok şey çıkarmak güç ama Yondu ve Nebula da bu filmde yer alıyor, ekip büyüyebilir de. Çizgi romanlarda ekibin değişkenlikler gösterebildiğini görüyorduk, yeni katılımlar da mümkün. Temelde yatan hikayeyi seviyorum aslında, Peter Quill'in çocuk yaşta kaçırılmasının ardından annesinin ona hediye ettiği bir woltman ve karışık kaset ile belli bir noktaya sıkışıp kalması, Drax'in geçmişi, Gamora'nın yaşadıkları gibi. Temelde bir hüzün yatıyor ve en iyi komedilerin de temelinde güçlü bir hüzün yattığına inanırım, ilk film de bunu anlatmıştı. 

Mutlaka bu filmin de bir dayanak noktası olacak ki Peter Quill'in babasından kaynaklı yaşayacağız bunları. Vol.2 diyoruz, 2. karışık kaset için bile bu film izlenir, Rocket'i ya da Baby Groot'u da bir yana bırakıyorum. Fragmanı merakla bekliyorum, film ise 28 Nisan 2017'de vizyonda..

16 Kasım 2016 Çarşamba

Savunma bir yana, bu takım şut atabildiği kadar var


Sürekli aynı noktaya geri dönmekten sıkıldık belki ama farklı şeyler yazamamak üzücü. Olympiakos maçının bir ivmelenme yaratacağını düşünmüştüm ama ligde oynanan Fenerbahçe maçı, ardından da hedef maçı diyebileceğimiz Kaunas mağlubiyetleriyle iyiye dair bir şey kalmadı. Aynı duruma geri döndük, savunamıyoruz işte. 

Bir de buna oyun kurucusu eksikliğini ekliyoruz, nedeni de çoğu zaman hücumda tıkandığımız zamanlar ve görülen o ki çılgın üçlük attığımız kadar bu maçların içindeyiz. Fenerbahçe maçının ilk 1.5 periyotu bu sayede ayakta kaldık, Olympiakos maçını da kazandıran temel unsur buydu ama bir mücadele, karakter vardı o maçta. Ben bu ruhsuzluğu, tükenmişliği kabul etmeyi kaldıramıyorum.

Kaunas maçının ilk periyotuna bakıyorum, Sinan Güler'in sırtında giden bir hücum ve Sinan Güler'ın sırtında da ancak bir periyot gidebilirsin, bu adama kim yardımcı olacak. İkinci periyotta ise Dentmon ne yaparsa noktasına geldik, hücum organizasyonları sıfırladı, her hücum zorladık, Dentmon'un havada pas mı vereyim şut mu atayım noktasında bulduğu sayılar vardı sadece. 

Oyun da zaten orada kopuyor, Ergin Ataman'ın anlamsız ısrarları noktasında. Olympiakos maçını kazandıran bir 5 vardı mesela, o 5'i bu maçta bir arada görebilen var mıydı? Ya da Olympiakos maçına felaket başlayan ve bağıra bağıra "biz bir arada olmayız" diyen ilk 5'le neden bu maça da çıktık? Ergin Ataman kendi elleriyle bitiriyor bazı şeyleri, oysa Euroleague isyanı onun isyanı değil miydi.

Son periyota bakıyorum, bir şekilde ivme kazanıyoruz, fark 10 sayıların altına iniyor ve geri dönme noktasında da Kaunas'ı köşeye sıkıştırdığımız anlar. Hakemlerin de etkisi var, bunu es geçemem ama yine aynı ısrarlar, Micov kötü durumda işte ama tüm hücumlar onun üzerinden dönüyor ve zorlama şutlar geliyor. Neden Daye'ye dönmüyoruz ya da Diebler'ın suçu son haftaların formda ismi olması mı? 

Güvenebileceğimiz ve topu eline teslim edeceğimiz guard yok, kilit nokta bu. Sakinlik katacak, skor anlamda seni oyunda tutacak, güveneceğin guard yok. McCollum'u geçen sezon birçok noktada eleştirdik ama bu takım şu an onu arıyor mesela, mevcut guard'ları susuz götürürdü. Oyun içinde de aynı sorun, savunma noktasına değiniyoruz ama bu takım çılgın yüzdelerle şut atamadığında esas mesele başlıyor, hücum organizasyonu da sıfır maalesef.

Az paraya büyük işler peşinde Marina Maljkovic, daha iyisini hak ediyorken


Kadın basketbol takımının bir uzun hamlesi yapması beklenen bir durumdu ama Astou Traore gibi bir ismin alınmasını da kimse tahmin etmezdi. Kaleci gibi diyeceğimiz bir pota altı savunucusu gerekirdi aslında, böyle bir pivotumuz yok maalesef. Şu ana kadar iyi bir başlangıç var, bu açığı da kapatmak anlamında baskılı oyunla başarılıyız ama daha üst düzey takımlara karşı da zorlanabileceğimizi görmüştük. Astou Traore ise 4.5 numara gibi bir isim, yine Papova ve Vitola tarzında. Hareketli, şutu olan, skorer bir isim. Bir noksan da şu, Avrupa pasaportunun olmadığı söyleniyor ve bu da Yvonne Anderson'dan çıkmak anlamına gelir. Yvonne'nin hücumda bazı defoları vardı, Pınar Demirok'un da iyi başlangıcı bu hamleyi yapabilmemize olanak kılmış olabilir, Traore de şu an İspanya Ligi sayı kraliçesiydi ve hücum anlamında Yvonne'nin veremediğini verebilir. Genç takıma bir tecrübe hamlesi diyelim ve Marina Maljkovic'in de mutlaka bir bildiği var. Ama şu başlangıcın üzerine kesenin ağzı biraz daha açılmalıydı, hocanın bunu hak ettiğini düşünüyorum. Yine az paraya büyük işler başarmak için şartları zorladı, böyle bir hamle geldi. En büyük şans Marina Maljkovic olmuş, yoksa böyle bir bütçeyle ayakta kalmanın imkanı yoktu ki bu takımdan da katkı alabilecek tek isim kendisi. Hayırlısı olsun diyelim, umarım önemli katkılar verir, tecrübe katar. Yine de neden kıta dışı hakkı bir ABD'li değil de Senegal'li bir isimle dolduruldu tartışılacak..
 

Tüm Telif Hakları Sportif Cümleler 'e Aittir © 2009 -- Blogger Tarafından Desteklenmektedir