30 Nisan 2017 Pazar

Kwadwo Asamoah & Galatasaray, transferde asıl ağırlık İtalya


Birçok futbolcu yazılıyor, Kwadwo Asamoah da onlardan biri. Dış basın kaynaklı bir haberdi ama Galatasaray'ın transferde 2 türlü bir stratejisi var gibi görünüyor. Tabii bunu Tudor'un devam ediyor ihtimali üzerinden yorumluyorum. Sözleşmesi biten veya sözleşmesinin bitmesine 1 yıl kalmış isimler ilk stratejisi, diğeri de transferin İtalya kaynaklı olması. Tudor özelinde "Hırvat / Balkanlar" vurgusu yapılıyor ama ağırlığının olduğu asıl yer İtalya. İstediği isimler de genellikle bu lig kaynaklı.

Juventus rotasyonunun iyi parçalarından biri, 2012'den bu yana da Juventus formasını giymekte. Udinese'de etkisi çok büyüktü, Juventus da onu 18 milyon avro gibi bir bonservise almıştı. İlk 11'in önemli parçalarından biri pek olamadı ama rotasyon için değerli bir isimdi, bu yüzden uzun yıllardır Juventus formasını giymekte. 2018 yılında sözleşmesi bitiyor ama uzatabilir de, burada Asamoah'ın kararı mühim. 28 yaşına geldi, ne düşündüğünü bilmiyorum. Juventus'un rotasyonunda kalabilir, ondan vazgeçmezler ama gitmek isteyebilir, daha fazla oynamak ve kazanabilmek anlamında.

Juventus için bazı noktalarda yetersiz kalmaya başladı ama Galatasaray gibi bir takımda yaratacağı fark büyük olur. Yönlü bir isim olması ilk etken, değeri de oradan geliyor aslında. Orta sahanın ortasında, sol kanatta, hatta sol bekte oynayabiliyor. 3-5-2'nin sol tarafına rahatlıkla yazarsınız, 4-3-3'de sol iç oynar, 4-4-2'nin sol kanadında oynatabilirsiniz. Galatasaray'a gelmesi durumunda orta sahada kullanırdım ama, böyle güçlü bir futbolcuya ihtiyaç var. Diyoruz ya, topla dikine çıkabilecek, güçlü kalacak, tempolu bir isim diye. Asamoah bu konuda Galatasaray'ın alabileceği en iyi isimlerden biri.

Çok teknik bir isim değil ama bu Juventus'da sırıtıyor, Türkiye'de sorun olmaz. Oyun görüşü iyi, şut özelliği olan, temposu ve oyun aklıyla da teknik zafiyetini kapatır. Jokerdir bir noktada, Asamoah ile birçok pozisyonu hem alternatif altına alırsınız, hem de kalitenizi arttırırsınız. Piyasası var elbette, iyi talipleri mutlaka çıkar ama Galatasaray için imkansız bir hamle değil, gerçekleştirilebilir. Tudor'un da Asamoah'ı çok istediğini biliyorum, Galatasaray'a yakışan bir hareket olur.

2014 / 2015 sezonunda çok büyük bir sakatlığı olmuştu, neredeyse 1 yıl oynayamadığı. Sonrasında geri dönmeyi başardı, Juventus'da asla gözden düşmedi. Devamında 1 aylık sakatlıkları yine oldu ama kronik sakat algısı yapılamaz, bu konuda bir sorun görmüyorum. O 1 yıllık sakatlığın ardından geri dönebilmesi bile onun ne kadar güçlü olduğunu gösteriyor..

29 Nisan 2017 Cumartesi

Denayer'li Sunderland küme düşerken


Jason Denayer'in Galatasaray'da gelişim göstermediği doğrudur ama Sunderland'da çok daha geriye gitti. City'nin Denayer'i Galatasaray'a kiralamak istememesi mantıklıydı, o dönem aşırı duygusal hareket ettim ama işin mantığı bu. 

Bir mantıksızlık var ama, Galatasaray'da sağ bek oynatıldığı için tepki gösterilmişti, Sunderland formasıyla ise stoperden çok her pozisyonda izledik oysa. Sağ bek olarak bir gelişimi olmuştu, en azından yeni bir pozisyon daha eklemişti repertuvara. Sunderland formasıyla ise birçok pozisyonda oynadı ama herhangi bir pozisyonda gelişim görmediğimiz gibi, stoper anlamında daha da geriledi.

Sunderland formasıyla toplamda 27 maçı var. Oynadığı pozisyonların istatistiği ise şu şekilde;

Stoper: 12 maç
Ön libero: 9 maç
Sağ bek: 3 maç
Merkez orta saha: 2 maç
Sol bek: 1 maç

Denayer'den defansif bir joker yaratılmak istenmiş ama başarısız bir hareket olmuş. Galatasaray'ın geçtiğimiz sezon kadro anlamında büyük eksiği vardı, özellikle defansif orta saha için. Denayer'in temposundan, hareketliliğinden ve topla çıkabilmesinden kaynaklı benim de aklıma gelmişti, olur mu acaba demiştim. Aşırı zorlama olurmuş, bunu görmüş olduk. 

Denayer özelinde Manchester City'nin beklentisi yüksekti. Celtic'e kiralandığı dönem önemli bir çıkış yakalamıştı, Galatasaray'da ise geriledi, Sunderland günlerindeyse umutlar tükenme noktasına geldi. 21 yaşında, hala iyi bir potansiyel, gelişime açık ama gidişat iyi değil. Sunderland küme düştü, öz güven noktasında da Denayer'in dip günleri görmeye başladığını düşünüyorum.

Bonservis veren çıkarsa satılır, kiralık talibi ise mutlaka çıkar. City'nin ne beklediği önemli, hala bir beklenti varsa Premier Lig'e kiralanır tekrar ama bu sezon başında Galatasaray'a vermedikleri Denayer'i bu sefer verebilirler. X bir lider stoper gerekli, 2. stoper anlamında Denayer olabilir, bu da Denayer'in oyununu, öz güvenini öne atar. Tek stoper alacağız, o da Denayer olsun demiyorum, böyle anlayanlar mutlaka olacaktır ama anlatmak istediğim başka..

Eren Derdiyok & Basel, Galatasaray böyle bir transfere kayıtsız kalmaz


Basel arka arkaya 8. , toplamda ise 20. şampiyonluğunu kazandı. Lyon'un 2000'lerde Fransa dominasyonu misali, büyük bir istikrar. Ülkemizde bunu bir takım başarabilir mi bilmiyorum ya da başaracak olması ülke futbolunun heyecanına nasıl yansır? Neyse, konu bu değil. Basel'in eski oyuncusu Eren Derdiyok özelinde büyük bir ilgisi var, Galatasaray'ın da bu tarz futbolcu satışlarına kayıtsız kalacağını sanmıyorum.

Eren Derdiyok'u konuşalım, Galatasaray'da başarılı oldu mu sizce? Benim görüşüm şu, Galatasaray'ın oynadığı düzen Eren Derdiyok'a çok alakasız kaldı, çoğunlukla da Podolski kullanıldı zaten. Eren Derdiyok gibi bir forvetiniz varsa kanatları etkin kullanmanız lazım. Beklerden katkı alamadık, ön oyuncuları ise hep içe kat eden, kendi skoruna oynayan isimler. Bruma, Yasin Öztekin gibi isimler verimli oldu ama Eren Derdiyok'u besleyemedik, o da gezerek oynamaya çalıştığında düzene ayak uyduramadı.

Tudor'la birlikte Eren Derdiyok'un çıkış yakalayacağını düşündüm, bu tarz forvetleri sevmesinden ötürü ama o da kendi doğrusundan çabuk vazgeçti. Son maçta gördük işte, yine 4-2-3-1, yine Riekerink düzeni, yine sahte 9 Podolski. Oysa çift forvette, Podolski / Eren Derdiyok ikilisiyle çok daha iyi bir oyun oynanabilirdi, bir maçta görebildik sadece bu ikiliyi. Bu durumda da Eren Derdiyok'un geleceği nasıl şekillenebilir ki, böyle bir düzende katkı vermesi çok zor.

Sezona iyi başlamıştı oysa, ilk 6 haftada müthiş bir etkisi vardı. Podolski sakatlıktan döndüğünde ise verimi düştü, düzene ayak uyduramadı. Kötü bir sezon geçirdi diyemem ama beklentiyi de maalesef karşılayamadı. 28 yaşında, yıllık 2 milyon avro civarı bir rakam kazanıyor ki Galatasaray'ın küçülme politikasında böyle bir transfere hayır diyeceğini sanmıyorum.

Podolski gidiyor, Eren Derdiyok'un da Basel gündemi var derken elde forvet kalmıyor. Bu da büyük bir değişim anlamına gelecek ama Galatasaray'ın yeni sezonda nasıl devam edeceği belli değil ki. Tudor kalacak mı, giderse yerine kim gelecek, yeni sezonda nasıl bir düzen hedefleniyor? 2 forvet transferi diyordum, bu durumda 3 isim gerekli olacak. Bu konuda sıkıntımız var, Podolski'ye rağmen de vardı, Burak Yılmaz dahi tartışıldı. Bu sezona bakınca da istikrar olmadı, kanat oyuncularının skoruyla hücumda nefes aldık.

Bedelsiz ihtimal #13; Christian Noboa


Bazı futbolcular kader değiştirir, yaşa bakmaksızın. Beşiktaş'ta Atiba / Ernst etkisi misali, ilk aklıma gelen isimler. Atiba'nın son 2 sezonda verdiği katkı çok kıymetli, Ernst de geldiği dönem yaşanan Beşiktaş şampiyonluğunun mimarlarından. Bu futbolcular da 30+ yaşlarda geldi ve verdikleri katkı, kattıkları karakter büyük oldu. Christian Noboa da o tarz bir adam, Kurban Berdiyev'in Rostov'unun olmazsa olmazı.

Kurban Berdiyev büyük hoca, bunu tartışmam. Rubin Kazan günlerinden Rostov'da yaptıklarına. Ondan vazgeçmiyor, hemen hemen her gittiği takıma da götürüyor. 32 yaşına geldi ama bu takımın hala en önemli parçalarından. Geride önemli bir Rusya kariyeri var, arada PAOK denemesine rağmen. Kurban Berdiyev vazgeçmiyor ondan ama onun da Rostov'daki dönemi muamma, nasıl ilerleyeceği bilinmiyor. Noboa'nın da sözleşmesi bitiyor, ayrılacağı tahmin ediliyor ama ne yapacağını bilemem.

Bildiğim ise şu, gelmesi durumunda mutlaka katkı verebilecek bir isim olması. Bu pozisyon için Leiva vari isimleri yazıyoruz ama Noboa'nın da sözleşmesinin bitiyor olması onu alternatiflerden biri kılmalı. Yaşa bakmadan, devamlılığı olan, istikrarlı ve önemli bir tecrübe barındırıyor. Merkez orta saha ama ön libero, hatta 10 numara dahi oynayabilecek bir isim. İki yönlü orta saha diyeceğiz, 8'e daha yakın ama temposu yüksek bir isim.

Yeni sezonda nasıl oynayacağımızı bilmiyorum ama orta sahada her oyuna uydurabilirsiniz. 4-3-3 desek en gerideki "regista" rolünü müthiş üstlenir. Melo vari bir sertlik elbette bekleyemeyiz ama savunma yardımı iyidir, oyunun iki yönünü oynar, devamlılığı vardır. Orta sahada ikili de oynarsınız, iyi tamamlayıcıdır, Nigel De Jong gibi isimlere kıyasla. Pas oyununa yatkındır çünkü, ceza sahası içi ve çevresi koşularını iyi yapar. Daha da önemlisi karakterli ve lider özelliği olan bir futbolcu.

Bu sezon daha çok 10 numara'da oynamış, 30 maçta 6 gol 4 asisti var. Rostov kariyerinde ise 59 maçta 10 gol 7 asist, bu da bir önceki sezon daha geride oynamasından kaynaklı. Güçlü bir isim yani, takımınız içinde x-faktör olabilecek, verdiği katkıyla "az paraya büyük iş" dedirtecek isimlerin başında gelir. Gençleşmek önemli ama bu tarz tecrübelere hayır demem, böyle futbolcuların etrafında gençleşmek gerekiyor..

28 Nisan 2017 Cuma

Doğru yer, doğru zaman.. Telles bunu başardı, ya Bruma?


Bruma özelinde dış basın kaynaklı haberler var. Tottenham'ın bu transfere yakın olduğu ve 10.5 milyon avro'ya transferin gerçekleşebileceği söyleniyor. Mümkündür, Bruma sözleşmesini uzatma konusunda çok soğudu ve gitmek istiyor gibi görünüyor. Sözleşme imzalanabilirdi aslında, o ortam doğmuştu ama ne oldu bilmiyorum, mevcut yönetimin varlığında da çok kafa yormadım. Her an her şey olabilir, bugün böyle deriz ama yarın o dediğimiz gerçekleşmez.

Bruma'nın yeni sözleşmesinde düşünülen rakam 2.5 milyon avro dolaylarındaydı,, şu an 1.1 milyon avro kazanıyor. Sözleşmesinde son senesine girecek ve transfer konusunda ipler onun elinde. Para mı kazanmak istiyor yoksa futboluna mı yatırım yapacak, bunun kararı Bruma'nın. Galatasaray'da kazanacağı rakamı Avrupa'da bulabileceğini sanmıyorum, en azından şu aşamada. Potansiyeli olduğu doğru, Premier Lig veya daha büyük liglerde boy göstermek istemesi de futboluna yatırım. Ne yapar, ne eder bunu zaman gösterir ama en azından denemedim dememiş olur.

10.5 milyon avro gibi bir rakam bence ideal, yanına da sonraki satıştan pay maddesi koyulabilirse. Bu parayı az bulanlar olacaktır ama bazı handikaplar var. Galatasaray yönetimini ilk sıraya yazarız, hangi futbolcuyu pazarlayabildiler ki Bruma'yı pazarlasınlar. Sözleşmesinin son senesine girmesi ikinci handikap, ipler Bruma'nın eline geçmiş durumda. 22 yaşına gelen Bruma'nın istikrarlı olarak oynadığı ilk sezon ayrıca, bu da üçüncü handikap. Sociedad'la gelişim gösterdi diyoruz ama orada dahi düzenli forma şansı bulamadı ve opsiyonunu kullanmadılar. 7.5 milyon avro'luk opsiyon vardı oysa.

Kreatif ve keyif veren bir futbolcu, bu sezon sağladığı gelişimi de yadsıyamayız. Düzenli olarak forma giydiği ilk sezonu ama yarattığı fark büyük oldu. Bir sıkıntısı var yine de, çok bencil, kendine oynadığı çok oluyor ama Galatasaray'ın da Bruma'nın ayağına baktığı anlar bir hayli fazla. Futbol aklı konusu da tartışılır, Bruma'yı dizginlemek zor. Zaman içinde bu konuda da gelişim gösterebilir ama 22 yaşına geldi artık, bir şeyleri kanıtlaması gerekirken önce sakatlık, sonra forma şansı bulamaması gibi etkenlerle çok geç kaldı.

Tottenham'a gitse ne yapar bilemem, zaman gösterir. Premier Lig farklı bir arena, Bruma hala gelişim sürecinde ve onu geliştirecek bir teknik direktörün ihtiyacını duyuyor. Riekerink'in hakkını yiyemem, Bruma'yı tutmak için çok çaba gösterdi, yoksa PSV'e daha az bir rakama satılıyordu. Doğru yer, doğru zaman mesele, Telles'i de Porto'da görüyoruz, doğru yer ve doğru zamanı tutturduğunda neler yaptığını. Bruma da yapabilir, belli ki bunu denemek istiyor. Saygı duymak lazım.

Badou Ndiaye & Galatasaray, Türkiye içerisinden bir yabancı alalım desek


Scout hamlesi midir yoksa menajer önerisidir bilmem ama transferin iyisi böyle olur. FK Bodø/Glimt'den 350 bin avro karşılığı transfer edilmişti, kuzeyden bulunan bir Senegalli. Bugün ise 6-7 milyon avro'lar konuşuluyor onun için ki ederi bu, abartı yok. Hemen hemen herkesin hemfikir olacağına eminim, Türkiye içerisinden bir yabancı futbolcu transfer edecek olsanız bu Badou Ndiaye olur.

Sneijder'den kaynaklı yaşanan sorunlar var, hareketsizlik bunlardan biri. 2 senedir kendine bakmayan bir Sneijder var ve Sneijder'in olduğu bir düzende de 4-2-3-1 harici bir şansınız yok. Galatasaray'ın gençleşmesi gerekiyor, daha hareketlenmesi, tempo kazanması ve taktik esnekliği eline alması. Bunun da yolu Badou Ndiaye tarzı bir ofansif futbolcudan geçiyor. Avrupa'da muadili kimdir, bu tarz bir futbolcu için daha makul adım atılabilir mi bilmiyorum ama Türkiye içinden bir futbolcu alınacak olursa Ndiaye için şartları zorlardım.

10 / 8 numara gibi kullanabilirsiniz, taktik esnekliği ele almak için önemli bir hücum oyuncusu. Galatasaray'da olmayan diğer profil de topla dripling yapacak orta saha yokluğu. Topla dikine oynayacak, adam eksiltecek bir orta sahamız yok. Bu da önemli bir eksik ama bir türlü bu ihtiyaca yönelik hamle yapılmadı. Bu eksikliği de hissediyoruz, delici bir orta sahamız yok ve hücum noktasında belli bir düzene çakılı kalıyoruz. 

Tempo diğer etken, Ndiaye oyunun iki yönünü de oynayabiliyor, aranan hareketliliği getirebilir. Tolga Ciğerci'nin ideal partneri işte, bu ikili çılgın tempo yapar. Arkalarında da Leiva tarzı bir "regista" düşünün, iyi bir 4-3-3 orta sahası değil mi. Ndiaye'nin topla çıkışları, Tolga Ciğerci'nin temposu ve Leiva'nın hem kesiciliği, hem de tekniği. Ndiaye alınabilir mi bilmem ama bu yönde bir isme ihtiyaç var, orası kesin.

Osmanlıspor'da 2 sezonda 70 maçta 18 gol 7 asist. 10 / 8 numara arasında izledik onu, ligimizde fark yaratan orta sahalardan biri oldu. Osmanlıspor'un iyi bir hücum hattı var, Ndiaye en büyük parçaları. Osmanlıspor için de büyük kazanç olacak, 350 bin avro'ya aldıkları Ndiaye'yi 2 sezon sonunda çok önemli bir rakama satacaklarını bekliyoruz. Bu takım keşke Galatasaray olsa, ben isterim ama zor bir hamle, bonservisi zorlayıcı olacaktır ve mutlaka başka talipleri..

27 Nisan 2017 Perşembe

Geçen yıl bugün, Galatasaray'ın Euro Cup şampiyonluğu


Geçen yıl bugün, Galatasaray'ın Euro Cup şampiyonluğu. Her haliyle özel bir sezondu. Sezon başı koyulan bir plan vardı ve o plan dahilinde hareket edildi. Planlı, programlı bir başarı yani, o özel sezonu bizlere yaşatan herkese teşekkür etmek gerekiyor. En başında da Ergin Ataman gelir. 

Çok sert eleştiriyorum, eleştirmeye de devam edeceğim ama bu benim Ergin Ataman'ı sevmediğim anlamına gelmez. Tarihi kimse değiştiremez, bugün Galatasaray adına bir basketbol kültürü oluştuysa bunda en büyük pay sahiplerinden biri. İçinde bulunduğumuz dönemde büyük hataları, hayal kırıklıkları var ve bunu üstelemeye devam ediyor ama Galatasaray basketbol tarihinin en büyük figürlerinden biri. 

Plan koyduğunda ve bu plana odaklandığında neler yapabileceğini de biliyoruz. Yıllar sonra gelen lig şampiyonluğu, Euroleague'de son 8, Euro Cup zaferi gibi. Keşke bu sezona da odaklanabilseydi, bir planı olsaydı ve bu plan dahilinde hareket etseydi. Eminim çok daha iyisi olacaktı, belki biz de Euroleague play-off'unda yer alacaktık ve bugün lig yarışında ayaklarımız yere daha sağlam basacaktı. 


Olan oldu, bundan sonrasına bakacağız ama Euro Cup zaferiyle alakalı bir yazı bu, geçmişle alakalı konuşacağız. Ergin Ataman'ın imzasıyla büyük bir zaferdir bu. Sezon içinde yaşanan birçok handikaba rağmen. 

Dorsey'in yarattığı hayal kırıklığı, Caleb Green'in sakatlıktan sonra bir türlü dönememesi ama x-faktör Chuck Davis ile nefes alan Galatasaray. Sıkıntılı bir uzun hattı vardı ama Chuck Davis transferi eleştirilmesine rağmen hoca arkasında durdu, bu transferi gerçekleştirdi. Euro Cup'u getiren etmenlerden biriydi. 

Schilb'in istikrarsızlığını yine konuşuyorduk ama sezonun mvp'si Errick McCollum, finallerin mvp'si Lasme gibi karakterleri vardı bu takımın. Micov ve Sinan Güler gibi isimleri de atlamadan, bu takımın iki lideri. Özellikle Abdi İpekçi'de yaratılan atmosfer unutulamaz, bu kupayı getiren bir etmen de Galatasaray'ın iç sahada yarattığı cehennem oldu..

Bedelsiz ihtimal #12; Mattias Johansson


Bedelsiz futbolcular üzerine bir ilgimiz var, transferin geleceğini de bu tarz isimler şekillendirecek. Doğru yol da bu, ekonomik anlamda sıkıntı yaşanıyor derken. Serbest futbolcu piyasasında çok geniş bir yelpaze maalesef yok, en azından geçen 2 sezonun bereketi kalmadı diyebilirim. Ama aradan olabilecek isimler çıkıyor tabii, Mattias Johansson da o futbolculardan biri.

25 yaşında, 2011 - 2012 sezonundan bu yana AZ Alkmaar formasını giymekte. Çok genç yaşta, iyi bir potansiyel olarak bu takıma katılmıştı ama potansiyeli gerçek anlamda yansıttığını söyleyemem. Bir patlama yapamadı ve AZ Alkmaar kariyerinin uzunluğu bu yüzden. Belli bir istikrarı var tabii, bu sezon 35 maça çıkmış, geçmiş yıllarda da bu rakam hemen hemen aynı. Tudor'a da uyabilecek bir bek, sağ kanada rahatlıkla yazabilir. Sağ bek, orta sahanın sağı veya hücumun sağında da oynayabiliyor.

Yeterliliği tartışacağız tabii, Linnes'de olmayıp onda olan ne var gibisinden. Ya da Linnes'in üzerine neden düşülmüyor, şans verilse ondan da iyi bir isim çıkmaz mı? Bu durum teknik direktörüne göre değişiyor, geliştirici bir teknik direktörümüz yok maalesef. Linnes'i Abdullah Avcı veya Şenol Güneş gibi isimlerin elinde görmek isterdim, mutlaka aşama kaydederdi ama Galatasaray'da olmadı. İstikrar gösteremedi diyelim ama üzerinde de durulmadı, ilk kötü maçında kenara alınan o oldu.

Linnes'in bir diğer sıkıntısı da Molde'den geç ayrılmasıydı, 24 yaşında Galatasaray'a geldi ama 18 yaşındaki bir futbolcuya yaklaşır gibi yaklaştık ona. Potansiyeline inandığımız, yetenekli gördüğümüz bir isimdi ama bu durumu hiç konuşmadık mesela. Mattias Johansson ise çok genç yaşta AZ Alkmaar'a katıldı, belki beklenen patlamayı yapamadı ama iyi bir istikrar gösterdi. 175 maçı var bu takımda, 6 gol 11 asistle oynamış. Hollanda Ligi'nin gerçeklerini düşündüğümüzde gol ve özellikle asist sayısı az ama kötü bir futbolcu değil. 

Galatasaray'a yeter mi gibisinden konuşur, tartışırız ama Linnes'in bir tık önünde, en azından edindiği tecrübe ile. Sezon sonunda sözleşmesinin bitiyor olması da onu değerli kılacak. Galatasaray'a kötü İsveçli pek gelmez, Elmander'den kaynaklı sevdiğimiz bir ülkedir ki bu tarz kuzeyli futbolcular da genellikle iyi iş çıkarabiliyor. Transfer edilebilir yani, bu tarz isimler zarar getirmez.

Özetlemek gerekirse, tempolu, fizik olarak kuvvetli (Linnes'e göre ön plana çıktığı konu), sağ tarafı bütünüyle iyi kullanan bir isim. Gol / asist rakamları sıkıntılı ama iyi bir futbolcu, sözleşmesinin bitiyor olması da bu transferi olası kılıyor. 

Lucescu dün de gündemdi, bugün de, yarın da


Lucescu'nun başarısızlıklarına alışkın değiliz ama Zenit kariyeri başarısızlıkla sonuçlanmak üzere. Eli kulağındadır, kendisiyle devam edilmeyecek. Lucescu bu ülke futbolunun en önemli gündemlerinden biri, 72 yaşında dahi konuşuyoruz kendisini. Galatasaray'la adı yeniden geçmeye başladı, çıkan haberlere göre 3 farklı seçenekle.

Galatasaray ve Beşiktaş'ın 2000'li yıllardaki kırılma noktasıdır Lucescu. Bu iki kulüp 2000'li yıllarda büyük hanedanlıklar olabilirdi ama onlar Lucescu'yla devam etmemeyi tercih ettiler. Biz Galatasaray açısından bakalım, 2001-2002 şampiyonluğu başlı başına konuşulur mesela. Hagi, Popescu, Jardel, Taffarel, Ümit Davala, Emre Belözoğlu, Okan Buruk, Fatih Akyel gibi çok önemli isimler takımdan ayrılan ve maddi sıkıntı yaşanan bir sezonda Galatasaray'ın marka değerini yukarıda tuttu bu adam. Şampiyonlar Ligi dönemini hatırlayın, bir daha o başarıyı yakalamamız çok uzun yıllar sürdü.

O hanedanlığı Shakhtar kurdu işte, Ukrayna futbolu çağ atladı bir noktada. Lucescu az parayla da büyük işler yaptı, büyük paraları da mükemmel kullandı. Shakhtar'dan birçok isim çıktı, bugün Avrupa'nın en önemli kulüplerinde oynayan. İyi harcadılar, yalan yok ama çok da büyük kazandılar ve Galatasaray'ın veya Beşiktaş'ın da 2000'li yıllarda yapabileceği bir işti bu, fırsat teptiler. Lucescu gibi teknik adamlar kolay bulunmaz, böyle fırsatlar başa gelmezdi. 

Tabii 2000'li yıllar üzerine konuştum, bir gerçek var ki Lucescu bugün 72 yaşında. Bazı heyecanların bitmesi doğal, teknik direktörlük melekeleri de azalabilir. Zenit'de büyük hayal kırıklığı oldu işte, Beklentiyle gittiğine eminim, önemli bir para kazanıyor çünkü. Shakhtar da onu bırakmamak için elinden geleni yapmıştı, Prandelli öncesi Galatasaray'a bu yüzden gelememişti. Mancini'yi bu uğurda gönderdik, Lucescu'yu cepte görerek.

Bugün de Lucescu gündeme gelecek, yüksek ihtimal yarın da konuşulacak. Ta ki bu işlerden elimi ayağımı çekiyorum diyene kadar. Yaz dönemi de mutlaka Lucescu'ya gidilecek, eminim. Lucescu'nun Türkiye'deki ortamdan hoşnut olmadığını biliyorum, sürekli yönetimlerin değişmesinden. İstikrar adamı olduğunu biliyoruz, Shakhtar'da yıllar geçirdi, bıraksak Galatasaray veya Beşiktaş'ta da geçirirdi. Galatasaray ve Beşiktaş'ta yönetim değişti, gitti, hatırlarsınız. Ama yaş 72 oldu, uzun vadeli bir plan yapma ihtimali kalmadı. Ne düşünüyor bilmiyorum, teknik direktörlüğe devam edecek mi emin değilim.

Galatasaray'ın Kalli harekatını hatırlarsınız, yaşla alakalı olmaz demiyorum bu yüzden. Ama Lucescu ile ilgili 2-3 sezon önce şöyle bir proje konuşuluyordu, hatta Trabzonspor'la da bu konuda anlaşmıştı. Kendisi 1 sezon teknik direktörlük yapacak, oğlu Razvan da 1 sezon yardımcılığını yaptıktan sonra teknik direktörlüğe geçecek, Lucescu da onun başına. Yine aynı şey konuşulabilir, Galatasaray özelinde bahsedilen planlar sadece teknik direktörlük için değil. Lucescu'nun ceo veya sportif direktör olması da düşünülüyor, yani futbolu yönetmesi. Bu güzel olabilirdi mesela, Tudor için de büyük avantaj olurdu ama yine oğlunu mu ister mesela? Ya da Hagi gündem olur mu, bilemiyorum. Lucescu bunları kabul eder mi, yine de çok zannetmiyorum..

26 Nisan 2017 Çarşamba

Şu an Tudor'un en büyük sorunu; çelişki


Çelişki sevmiyorum, Tudor'un en kötü yanı bu çelişkiler. Taktikle çok fazla oynamasında değilim, bu taktik esnekliği de beğendiğimi söylemiştim. Taktik noktada esnek bir teknik direktörümüz uzun zamandır olmamıştı, belki de Tudor'u en çok desteklediğim nokta buydu. Çelişki dediğim olay futbolcu seçimlerinden kaynaklı, kullanmak istemediği belli olan bir futbolcuyu en kritik anda sahaya sürebilmesi ve kendi inandığı doğrulardan verdiği ödün.

Riekerink dönemine dönelim, kendi inandığı doğrular üzerine başlamıştı o sezon. Kadro dışı kalan isimler bir yana, Linnes ve Sinan Gümüş bu takımın 11'indeydi. Taraftarın beklenti sahibi olduğu ikili, Riekerink de bu isimlerin üzerine düşerek başladı ama sadece 2 maç sürdü bu. Linnes ve Sinan Gümüş yeterliydi, yetersizdi mevzusu değil anlatmak istediğim, kendi doğrusundan bu kadar çabuk vazgeçmesi. Sezon içinde Yasin Öztekin'in 2 kere kadro dışı kalmadı ve geri dönmesi (bence kadro dışı kalması haksızdı), Chedjou'dan vazgeçmek, sonra kurtarıcı misali ona sarılmak. Çok fazla çelişki var ve bu çelişkileri de Riekerink'in talimatla iş yapmasına bağlamıştım.

En çok eleştirdiğim konu da bu, Galatasaray teknik direktörlüğü uğruna bir insan kendi inandığı doğrulardan bu kadar kolay vazgeçmemeli. Riekerink için kendisinin bile hayal etmeyeceği bir yerdi burası ama bazı kişilerin güdümüne girdi ve geriye kendisinden bir şey kalmadı. Fenerbahçe maçının 11'ine ve saha dizilimine baktığımda da bu kadroyu Tudor kurdu diyemem. Bu adamın konuşmalarını seviyor ve paylaşıyorduk, taktik esneklik / adalet gibi kavramlar da beni heyecanlandırıyordu. Fenerbahçe karşısında ise bu kavramlardan eser yoktu, beklediğimden daha iyi oynamamıza rağmen.

Tudor da eğer bu yola girdiyse işi zor, yeni sezonu zor görür. Bu yola girenlerin kaderi aynıdır çünkü ve Tudor için de şu aşamada zirve noktası Galatasaray. Potansiyeli olan bir teknik direktör, efsane bir futbolculuk kariyeri var, herkesin tanıdığı bir isim, ileride daha önemli noktalara da gelebilir ama şu aşamada bir hayal kırıklığı yaşamak istemez. Kendi inandığı doğrularla devam etmeli, adaletli davranmalı ve burada kalmak uğruna benliğini kaybetmemeli.

Adalet kavramını birçok futbolcuyla örneklendirmek mümkün ama konuşulacak isim Sneijder olacak, tepede o var. 2 senedir yokları oynayan, kendine bakmayan bir Sneijder. Zaten atletik bir futbolcu hiç olmadı, atletik değilseniz çalışmak zorundasınız ama buraya Sneijder'in dünü ve bugünü üzerine fotoğraflar koysam demek istediğimi anlarsınız. Sneijder'i kimse tartışamaz, çok büyük futbolcu ve Galatasaray'a da büyük başarılar kazandırdı ama artık olmadığını da tartışmamak lazım. İyi niyeti ve oynamak istediğinden şüphem yok ama yürümüyor işte, şut dahi atamayacak durumda. Oysa Sneijder dediğimizde en önemli 2-3 özelliğinden biriydi şut, bunu ondan aldığımızda geriye ne kalıyor?

Fenerbahçe maçında da olmadı, önünde 2 haftalık bir hazırlık süresi olmasına rağmen. Tudor'un Sneijder'i kenara alması bu noktada doğruydu ama Fenerbahçe maçında 11 başlatması kendisiyle çelişki. Trabzonspor maçında da olmuştu bu, yine olmamıştı, olacağını da düşünmüyorum. Josue'yi beğenin ya da beğenmeyin ama formayı o pozisyonda hak eden isim oydu, daha hareketli ve daha mücadeleci yapısıyla.

Sneijder'in asist rakamlarını övmüştüm blogda, hatırlarsınız. Alanyaspor ve Akhisar Belediyesi maçlarının olduğu dönemde de Galatasaray'daki en iyi asist etkinliğine ulaşacak diye bekliyordum ama asistlerin içeriğini açmak lazım. Dün de yazdım, Galatasaray'ın Beşiktaş, Başakşehir, Fenerbahçe ve Trabzonspor maçlarındaki etkinliğini. 1 puanımız var sadece, atabildiğimiz de 3 gol. Eskiden Sneijder büyük maçları kazandırırdı, şimdi nerede? 

İşin özü şu, Sneijder üzerinden yeni sezonu kurgulayamazsınız. Bu saatten sonra düzeleceğini pek sanmıyorum. Kendine bakmaması da bunda en büyük etken. Tudor'un da en büyük handikapı oldu bu çelişki, belli ki Sneijder oynayacak ve sahadan çıkmayacak gibi bir talimat alınmış, o da buna uydu. Chedjou konusu da bir çelişkiydi mesela, Başakşehir maçında oynaması. Ya da bazı isimlerin bu hafta 11, ertesi hafta 18'de bile olmaması. Sabri Sarıoğlu Fenerbahçe karşısında iyi bir maç çıkardı mesela ama Tudor'un ona dönmesi de çelişki değil mi?

Vefa kültürü


Dortmund'un futbol kültürü üzerine çok şey yazılır, kusursuz bir kültür bu. Taraftarından, kulübün kendileri için önemli işler yapmış futbolcularına bakış açısına kadar. Vefa kültürü diyelim aslında. Tercihleri futbolculara bırakıyorlar ve o futbolcular ne isterse öyle oluyor. Subotic, Grosskreutz ve Kuba gibi örnekleri gördük, son örneği de Nuri Şahin. Son yıllarda Nuri Şahin'le alakalı konuştuğumuz tek şey sakatlık, geçtiğimiz günlerde yine sakatlandı ve yüksek oranda sezonu kapattı. Tam da geri döndü dediğimiz zamanlar, Baros'da yaşadıklarımızdan yola çıkın. Fazla forma şansı da bulamıyordu, doğal olarak hakkında transfer söylentileri çıktı. Ben de yazdım, Galatasaray'a olur mu, olsa nasıl olur gibisinden ama Bundesliga'da kalması gerektiğini belirtiyordum. Sakatlık sorunu olay ve Nuri Şahin'in duygusallığı. Futbolunu ve karakterini çok beğenirim, böyle bir karakter mutlaka önemli artılar sağlar ama Tolga Ciğerci gamsızlığı ister Türkiye, çok yıpranırdı burada. Tabii bunlara gerek kalmadı, Dortmund Nuri Şahin'in sözleşmesini uzattı. Demek ki takım içinde katkısını sadece saha içi ile sınırlı değil, çok daha büyük bir etkisi var. Altyapısından yetiştiği bir kulüp ve bu takımın kaptanlarından biri. Gelecek sezon Ömer Toprak geliyor, Emre Mor takımda derken Dortmund'u daha yakından takip etmek adına önemli sebepler var. Büyük bir vefa kültürüdür bu ama, Nuri Şahin'le yola devam edileceğini düşünmüyordum ama belli ki futbolu burada bırakacak. Umarım bu sefer sakatlık illetinden kurtulur, müthiş dönmüştü, Monaco maçlarında onu izlemek büyük keyifti..

25 Nisan 2017 Salı

2010-2011 sezonunda 8. olan Galatasaray çok daha karakterli bir takımdı


2010 - 2011 sezonunda 8. olan bir Galatasaray vardı. O takımın günün Galatasaray'ından daha karakterli olduğunu düşünüyorum. TT Arena'da Fenerbahçe'ye 2-1 kaybettiğimiz maçı hatırlayın, derbiyi yaşıyorduk değil mi? Tüm sonuçlardan, o an içinde bulunduğumuz konumdan bağımsız. Peki bugün, 1-0 kaybettiğimiz Fenerbahçe maçını düşünün, maç öncesi ve sonrasını. Kim ne kadar bu maça odaklandı, ne kadar isyan etti, ne kadar şu mağlubiyeti kafasına taktı?

Galatasaray tarihinde eşi benzeri var mı bilmiyorum ama acı tabloya bakar mısınız;

İlk 5 sıradaki takımlara karşı;
Maç: 8
Galibiyet : 0 Beraberlik : 1 Mağlubiyet: 7 
Atılan gol : 3 Yenilen gol: 15

Bu 5 takım da Beiktaş, Başakşehir, Fenerbahçe ve Trabzonspor. Bu 4 takıma da TT Arena'da kaybettik, tek beraberlik ise Beşiktaş deplasmanında. -12 averaj yapmışız şu maçlarda ve hala ligin 4. sırasında yer alabilmek gerçekten büyük iş. Gerçi o da kesin değil, Trabzonspor'un altına düşmek hiç de sürpriz olmayacak.

Diyordum ya tüm finalleri kaybettik diye, bu tablonun üzerineydi. Daha içeride oynadığımız Kayserispor maçı da var, bu sezon galibiyet hedefi koyulan hiçbir maçı kazanamadık. TT Arena'nın iç saha avantajı olduğu günlerin dışına çıktık. Bu tablonun başka bir örneği var mı bilmiyorum ama bu Galatasaray'ın bir karakteri yok. 2 senedir derbi galibiyeti alamadık,

Dursun Özbek yönetimi göreve geldiğinden bu yana Galatasaray'ın içine düştüğü haldir işte bu. Marka değeriyle övünürüz ya, Galatasaray'ın bence paha biçilemez hazinesidir, kendisini diğer Türk takımlarından ayıran. Eriyor işte o değer, sıradanlaşıyor Galatasaray. Elbette bugünler de geçecektir ama bu yönetim göreve devam ettiği sürece acı faturayı tatmaya devam edeceğiz..

Vlogger #4; Selçuk İnan'ın "regista" ihtimali

Vlogger'ın 3.5'uncu bölümü demek lazım, 3. kısımda cevaplayamadığım bazı sorular vardı, şimdi o sorulara bakalım. Yeni soru alımı yapmadım ama dileyen yorum kısmına soru bırakabilir. https://twitter.com/emirclio 'a teşekkür ediyorum, o gün çok ilgi gösterdi ve güzel soruları var. Ben de derbi gündemi içinde o soruları eritmek istemedim, şimdi cevaplıyorum. Gecikme için de kendisinden özür dilerim..


Pirlo futbol ömrünü uzatabilmek için Juventus'ta daha farklı bir mevkiye geçti. Sence bu hamleye ihtiyacı olan bir futbolcu var mı bizde?

Şöyle bir örnek vereyim ben de. Lorik Cana Lazio'ya giderken ön libero oynuyordu, Lazio'da ise daha çok stoper oynamaya başlamıştı ve uzun bir Lazio kariyeri oldu. Bir futbolcu oynadığı pozisyonda temposunu kaybetmeye başladığında böyle bir pozisyon değişimi geçirebilir. Ama o değiştirdiği pozisyonu da oynayabilme gibi bir özelliği olmalı. Melo da keşke stopere geçebilseydi derim ya hep, bugün Avrupa'nın önemli bir takımında hala devam etmekteydi. Hakan Balta sol bekten stopere geçtiğinde kariyerini uzatmıştı. Pirlo örneğin de doğru, daha ofansif bir orta sahaydı ama "regista" diye tabir ettiğimiz pozisyona geçti ve Xabi Alonso rolünde oynamaya başlamıştı. İhtiyacı olan futbolcuyu sormuşsun, Selçuk İnan derim. Hamza Hamzaoğlu zamanı da yazıyordum, 8 numarada temposunu kaybetmeye başladı çünkü. Pirlo misali "regista" olabilse ve 4-3-3 gibi bir düzen içinde en gerideki orta saha olsa bence o da kariyerini uzatacak. Biraz ütopya ama 3'lü savunma diziliminin ortasında oynayabileceğini söyleyen dahi var.

Forvet arkası mevkisinin demode kaldığını söylüyorlar, senin görüşün?

Demode değil aslında, eski tip 10 numaraların çok değeri kalmadı sanki. Oyun aklıyla ayakta kalan, tempodan uzak ama yetenekleri ile fark yaratan 10 numaraları pek göremiyoruz. Tercih genelde daha tempolu futbolcular, daha hareketli. Sneijder'i de bu yüzden eleştiriyorlar, temposu düştü çünkü, hareketsiz ve çok statik kalmaya başladı. Josue ise o pozisyonda daha hareketli, ön alan baskısı dahi yapabiliyor ve Tudor'un tercihi bu yüzdendi. Şu da bir görüş ama, o tarz 10 numaralar günümüzde pek kalmadı ki. Olsa onların üzerine sistemler türetilebilir ama o tarzda futbolcular da pek yok. Bana sorarsan ben de sıkıldım 4-2-3-1 gibi 10 numaraya bağlı dizilimlerden.

Günümüzde Zidane gibi iş bitiren forvet arkası mı makbul yoksa Iniesta gibi oyunun iki yönünü oynayabilen futbolcular mı?

Aslında her ikisi de. Zidane gibi bir futbolcu yok, olsa eğer mutlaka böyle bir futbolcu da makbul olacaktı. Ama tarz olarak o örneği verdiğini biliyorum. Sistemler kişilere göre değişir, oyuncu profili burada önemli nokta. 2. bir Iniesta da yok mesela ya da Barcelona'nın Xavi'nin yerini de doldurabildiğine inanmıyorum, o boşluk duruyor. Nasıl oynadığına göre değişir bu ama her iki futbolcu tarzında isimler de geçerli olur.


Her gelen teknik direktör altyapının yetersiz olduğunu ve yenilenmenin şart olduğunu söyleyip hamleler yapıyor, gerçek sorun nerede?

Gerçek sorun olmayan futbol aklında, o futbol aklı olmadığı için teknik direktörler değişiyor zaten. 2 yılda 5. teknik direktörü gördük, iş altyapıyı düzenlemeye gelmiyor ki. Bir istikrarınız olur, teknik direktörünüz ile uzun yıllar devam edersiniz ve altyapı gibi konulara daha çok odaklanabilirsiniz. Ama Galatasaray'ın üst yapısı öyle sorunlu ki alt taraf kimsenin aklına gelmiyor. Altyapı ayrıca bir kültür işidir, bu kültürü yakalamak lazım ama bu yönde çaba yok. Riekerink işte, altyapı için geldi ve 1 ay içinde kendisini Galatasaray teknik direktörü olarak buldu. Böyle bir ortamda altyapı için nasıl bir hamle bekleyebiliriz ki?

Altyapı hakkında bilginiz varsa şu meşhur 2000 sonrası nesilden bizi heyecanlandıracak bir kaç isim söyleyebilir misiniz?

Bu konu üzerine çok fazla ahkam kesemem maalesef ama şöyle bir öneri sunabilirim. Gökay Akpınar (https://twitter.com/gokayakpinar) 'ı takip etmenizi öneririm, Galatasaray altyapısı ile yaşayan bir isim kendisi ve hak ettiği değeri maalesef alamıyor. Bu sorunun cevabı kendisinde, daha detaylı bir bilgi verir. Ya da rica ederiz ve blogda bir altyapıyla alakalı yazı yazarız..

24 Nisan 2017 Pazartesi

Tolga Ciğerci ön yargısı ya da algısı mı diyelim


Meşhur "günah keçisi" Tolga Ciğerci. Ne olursa olsun, ihale bir şekilde kendisine kalıyor. En azından ilk sıraya onun ismi yazılıyor. Dün oynanan Fenerbahçe maçından sonra bile Tolga Ciğerci aleyhine yorum yapan var, ben anlayamıyorum. İlk akla gelen isim neden Tolga Ciğerci, kazandığı ücretten yola çıkılıyor da Tolga Ciğerci öncesinde konuşulması gereken isimler yok mu? Üstelik Fenerbahçe karşısında da sahanın en iyisiyken, bu çok büyük bir ön yargı.

Kendisiyle alakalı düşüncemi sık sık dile getiriyorum ama yine yazayım. Ne kazandığından bağımsız bu yazacaklarım, çünkü maaş dengesizliği başka bir konu. Sadece Tolga Ciğerci de değil, anlamsız şekilde fazla kazanan birçok futbolcu var ve bunu düzeltmek yerine daha da körüklüyoruz. Bu yaz dönemi hamleleri mesela, Serdar Aziz ve Eren Derdiyok'u da dahil ederek. Fix 2 milyon avro'dan kapılar açıldı, tablo bu. Ama konuşulan isim nedense Tolga Ciğerci, ben en son onun konuşulması gerektiğini düşünüyorum.

Transferini istemiştim, beğendiğim bir futbolcuydu çünkü. Orta sahada tempo sıkıntımız vardı, 6-8 arası oynayacak bir isme ihtiyaç vardı ki Tolga Ciğerci o profilde bir adam. Sezona da iyi başladı, ilk haftalar onu konuşuyorduk. Sonra sakatlık dönemi oldu, dönüşü ise gecikti. Sakatlık konusu demişken, geçmişinde sık yaşadığı bir durum, zaten o sakatlıklar Tolga Ciğerci'nin daha da yükselmesine engel olan olay. Potansiyeli çok daha yüksekti ama sakatlıklardan kaynaklı yaşadığı sorunlar oldu ve Galatasaray'a transferi onun adına zirve noktası.

Sakatlıktan kötü döndüğü doğrudur, kendini bulması zaman aldı ama toparladığını düşünüyorum. Fenerbahçe karşısında sahanın en iyisiydi mesela, orta sahayı tek başına süpürdü. Beklenti ne ki, hücumda inanılmaz işler yapmasını mı bekliyoruz yoksa Selçuk İnan'ın arkasını toplamasını mı? Yine de kaçmıyor, kimsenin almadığı sorumluluğu alıyor hücumda. Yapamadığı noktada da eleştiriliyor ama denemekten kaçınmıyor, ben bunun önemli olduğunu düşünüyorum. Topla çıkışları olan, şut özelliği iyi bir orta sahaydı ama Galatasaray'da bunu henüz gösteremedi. Özellikle şut ve kilit pas noktasında ama rakip 18'i içinde etkisi var, özellikle ön alan baskısıyla.

Mevcut kadro üzerinden konuşayım, orta sahaya yazılacak ilk isim yine o. Özellikle Tudor'un düzeninde, çünkü başka tempo yapacak, orta sahayı hareketlendirecek bir isim yok. Nigel De Jong olmadı, Selçuk İnan'ı eleştiriyoruz, Josue o pozisyonda büyük maçlarda eziliyor derken alternatif kalmadı, Tolga Ciğerci oynamak zorunda. Başakşehir maçında oynamaması hataydı, Fenerbahçe karşısında gösterdiği etkiyi de görünce. Yeni sezonda çok daha iyisini yapacağını söyleyebilirim, geçirmesi gereken bir kamp dönemi var. Özellikle Tudor kalırsa çok daha iyisi olacak, Tolga Ciğerci tam onun kalemi bir isim..

Lukas Podolski; "Önce istikrar ve huzur olmalı. 2 senede 5 hoca değişince olmuyor"


Sadece düne değil, genele yönelik bir özettir bu. Hamza Hamzaoğlu, Mustafa Denizli, Orhan Atik'li maçlar, Riekerink ve Igor Tudor, Galatasaray'ın son 2 sezonu işte. Neyin istikrarından bahsediyoruz ki, böyle mi düzeni oturtacak Galatasaray. Her biri içinde farklı bir düzeni barındırıyor, iş sadece teknik direktörü değiştirmekle bitmiyor yani. Yeni hoca yeni transfer, farklı oyun tarzları demek, futbolcu grubunun buna ayak uydurmasını bekliyoruz işte. Kötü olan gider, o ayrı nokta ama burada şu sorulur, neden bu teknik direktör tercihleri? Kötü yönetiliyor Galatasaray, olmayan ama var gibi gösterilen bir futbol aklı var ve netice bu. Gün itibariyle de Tudor'un gidebileceğini tartışıyoruz, yüksek ihtimalle yaz dönemi yeni bir teknik adamı konuşmaya başlarız. Kolay değil bu işler, tazminat öde ve hocayı kov, yeni gelen hocayla sözleşme derken fakirleşiyor işte Galatasaray, paralar böyle sokağa dökülüyor. Ben açık yazayım, Tudor'un yeni sezonda da devam etmesi gerektiğini düşünüyorum, bu yönetimin Tudor'dan daha iyisini getirebileceğini düşünmediğim için. Bekleyelim, sabredelim, birçok hatasına rağmen Tudor benim için hala potansiyeli olan bir teknik adam. Kızdığım nokta Riekerink gibi talimatla iş yapması, en azından benim gördüğüm bu. Kendi inandığı düzenden vazgeçti işte, bu durumda Tudor'dan geriye ne kalacak? Podolski haklı, istikrar ve huzur lazım, istikrar ortamı da artık birine inanmaktan ve ona sabretmekten geçiyor. Galatasaray kötü yönetiliyor, bu yönetim devam ettiği sürece de Mourinho gelse başarılı olma ihtimali az, onu da biliyorum. Hal böyle olunca Tudor'la devam edilmesini istiyorum. Takımı tanıdığını farz ediyorum, kendi takımını kursun, yaz dönemi kendi temposunu aşılasın bu takıma ve bir de öyle izleyelim..

23 Nisan 2017 Pazar

Galatasaray 0-1 Fenerbahçe, Riekerink'in yolu değil mi bu


Beklediğimden daha iyi oynadık, en başta bunu yazayım. Elbette yeterli değil bu oyun, yetmediği için Riekerink gitmedi mi? Yüzde 60 - 70 aralığında topa sahip, ligin en çok şut atan, pas yapan takımı olmanın anlamı hücumda yarattığın organizasyon kadar var. Riekerink'in oyunu buydu işte, Tudor da aynı oyun mantığıyla Fenerbahçe karşısına çıktı. Beklediğimden de iyiydi ama yetmedi, hücumda organizasyon sorunluydu. Belki pozisyon vermedin ama Fenerbahçe sonuca gitti işte, sen gidemedin. Hatalı değişikliklerle de Fenerbahçe'yi üzerine çektin, Riekerink dönemi konuştuğumuz şeyler işte. 

Riekerink için talimatla iş yapıyor derdim, şu 11'i görünce Tudor adına da mı aynı yorumu yapayım. Görüntü o ama, belli ki Sneijder ve Podolski oynayacak gibisinden bir şeyler gelmiş. Sabri Sarıoğlu geçen maç 18'de yok ve bugün sahada, geçen hafta Chedjou haftalar sonra sahada ama bugün 18'de yok, Sneijder 11'de, 3-4-2-1 / 4-4-2 derken bugün yeniden 4-2-3-1 ve bu çelişkilerin sayısı artmaya başladı. Riekerink bu yolda gitti, Tudor da maalesef o yola girdi. Ona uygun bir kadro yok, temposuna cevap verebilen ve yeni sezonda kendi kuracağı, yükleme yapacağı takımla da görmek isterdim ama tüm krediyi yedi neredeyse. Tudor adına final diyordum Fenerbahçe maçı, maalesef o finali kaybetti.

Sahte 9 Podolski'li düzeni sevmiyorum, çift forvet oynadığında o oyunu değerli. Rakip ceza sahası içinde topla buluşturacağımız bir isim kalmıyor çünkü. Orta sahada pas isteyen ve sadece şut kovalayan bir Podolski var ki rakip savunma üzerinde bir baskı yaratmıyor bu. Sneijder de formsuz, şut atmaya gücü kalmamış, çok fazla pas hatası yapıyor ve Galatasaray yarı sahasına kadar çok geliyor. Haliyle bu durumda yine bireysel silahlara bakıyorsunuz, geçmiş haftalarda Bruma'dan bir şeyler beklediğimiz gibi. Onu da Şener Özbayraklı iyi durdurdu bugün, Bruma oyundan çıktığında ise hücuma çıkar oldu, golün de asistini yaptı. Bruma iyi değildi ama çıkmaması gerekiyordu, Tudor adına yanlışlardan biri.

Tolga Ciğerci'nin temposu Galatasaray adına değerliydi, tek başına orta sahayı süpürdü. Selçuk İnan'ı da etkin görmedim, yanında Tolga Ciğerci gibi defansif aksiyonu iyi yapan, arkayı süpüren bir isim olmasına rağmen yeterli sorumluluğu almadı. Selçuk İnan, Sneijder ve Podolski ekseninde organize olamadık işte. Eren Derdiyok'u geç düşündük, o sahada yokken kenar ortası denedik ama rakip yarı sahada hiçbir futbolcumuz yok. Eren Derdiyok oyuna girdiğinde ise kenar ortalarını bıraktık, çünkü o ortayı yapacak kanat oyuncumuz kalmadı.

En büyük hata ise 89'da Tolga Ciğerci / Josue değişikliğini yapmak. Ne düşündü Tudor bilmiyorum ama risk almak bu değil, Josue'nin o dakikada hücum noktasında sana verebileceği bir şey yok ki savunmada düştün işte. Josue ile Selçuk İnan veya Sneijder'i değiştirebilirdin, o da daha erken dakikalarda. Biraz daha hareketlilik, tempo anlamına gelirdi bu ama sen Tolga Ciğerci ile değişliği yaparsan Josef De Souza o kafayı vurur işte. Çünkü kimse kendisini kovalamaz, çok rahat girer o pozisyona. Eminim, Tolga Ciğerci sahada olsa bu golü yemezdik.

Beklediğimden iyiydik dememin nedeni ise savunmada çok fazla hata yapmamak. Tek hata son dakikada gol oldu ama sadece 2 isabetli şutu var Fenerbahçe'nin, Çok zorlamadılar, hücumda etkili olamadılar ama Galatasaray savunması beklediğimden sağlam durdu. Fenerbahçe'nin rahat çıkamamasında da Tolga Ciğerci'nin etkisi önemliydi. Çok fazla ondan bahsettim ama bahsedilmesi gerekiyor, çünkü abartılı eleştirildi. Geçen haftalarda da bunu yazdım, yine arkasındayım. Şu düzende orta sahanın ilk alternatifidir.

Nihayetinde kaybettiğimiz bir büyük maç daha. Geçen hafta Şampiyonlar Ligi diyorduk, gün itibariyle 5. Trabzonspor'la fark 2. Maalesef Tudor da benliğinden vazgeçmiş görünüyor ve yeni sezonu da görebileceğinden pek emin değilim. Potansiyeline inansam bile çok fazla kredi yedi, yönetimin düşüncesi mutlaka farklı olacak. Ama bugün kaybetmeyi hak etmedi, orası kesin. Hücumda plansızlık, organize olamamak en büyük meseleydi. Yasin Öztekin'i savunma arkasına sarkıtabilmek tek amaçtı sanki ya da Sneijder ve Podolski'yle şut atmak. Başka bir plan veya alternatif göremedim. Hal böyle olduğunda da bir Fenerbahçe derbi klasiği yaşandı..

22 Nisan 2017 Cumartesi

Porto'da 40 maçta 10 asist, Galatasaray'da 60 maçta 4 asist


Telles'i takip ediyorsunuz değil mi, şu sıralarda Porto'da değerini ikiye katlamakla meşgul. Galatasaray'a imza attığı gün hayal ettiğimiz her şeyi Porto'da gerçekleştiriyor, o bahsedilen potansiyelini nihayetinde göstermeyi başardı. Porto'da bu sezon 40 maça çıktı, 7'si Şampiyonlar Ligi olmak üzere ve 10 asisti var, 2'si Şampiyonlar Ligi'nde. Galatasaray'da ise 1.5 sezonda 60 maç oynadı, 4 asisti var. 

Galatasaray kötü yönetiliyor, bu kötü yönetimin resimlerinden biri de Telles işte. Son gün Inter'e kiralanması gibi, oysa Telles Galatasaray'la devam etmek ve Şampiyonlar Ligi'nde devam etmek isterken. Inter'de iyi bir dönem geçirmemesine rağmen piyasa oluşturdu, Porto'dan teklif aldı ve Galatasaray onunla devam etmek isterken bu sefer Telles kabul etmedi. Inter'e kiralanması hataydı, hele ki son gün olması itibariyle. Porto'ya satış şartları da diğer hata, böyle bir isim için sonraki satıştan pay almak yerine, kâr'ın yüzde 10'una ortak olarak.

Porto beklerinden hücum istiyor, Telles de buna müthiş cevap verdi. Galatasaray'a da hücum beki potansiyeliyle gelmişti ve iyi de başlamıştı ama yayamadı o görüntüyü. Savunma noktasında biraz daha gelişim göstermeye çalıştı, Hamza Hamzaoğlu döneminde Telles, Yasin Öztekin ve Sneijder hattıyla sol tarafı iyi kullandık ama Telles'i tam anlamıyla kullanabilen bir hocamız olmadı. Porto'da ise beklentiye cevap verdi ve Layun gibi bir isme rağmen sol bekte formayı aldı, yükseldi. 

Beklenti haliyle şu, Porto'nun Telles'den önemli bir rakam kazanacağını düşünüyorum. Galatasaray da 6.1'e aldığımız Telles'i 6.5'a sattık der, araya Inter'e kiralama bedelini falan da ekler. Kötü futbolcudan zarar etmiyorsunuz üzerine yazılar da yazmıştım, Telles oraya da örnek, Bruma da aynı şekilde. Olayın özeti budur, Galatasaray'ın ne kadar kötü yönetildiği üzerine bir örnek daha..

Lucas Leiva & Galatasaray, yeni sezon için anlaştığımız söyleniyor


Leiva'yı "bedelsiz ihtimal" konusunda yazmıştım ama bir güncelleme gerekiyor. Riekerink dönemi yazılan bir yazıydı ve bugün çok başka bir ortam var. Tudor'un da geleceği belli değil gerçi, yeni sezon için ne olur bilemiyorum ama Galatasaray'ın sezon sonunda sözleşmesi biten futbolcular üzerine bir planı olduğu açık. Khacheridi de bu yolla gündeme giren bir isim, Leiva da öyle. Sıkıntı şu, 2 senedir bu piyasa resmen bir madendi, kullanılmadı. Bu sezon ise yelpaze o kadar geniş değil ama Galatasaray'ın bu piyasaya girmek yeni aklına geldi. Bunlar hep futbol aklı işte, Galatasaray yıllardır böyle yönetiliyor.

Biz yine Tudor'un yeni sezonda da devam edeceği üzerinden yorum yapalım. Taktiksel esneklik diyoruz ve Tudor'un kafasındaki asıl şablon 3'lü savunma üzerine. Gün itibariyle 3'lü ısrarından vazgeçmiş gibi duruyor (bence büyük hata) ama yeni sezonda 3'lüye döneceğiz diye düşünüyorum. Leiva'yı da defansif orta saha olarak tanıdık, 6-8 arası bir futbolcu. 8 numara oynayacak kadar top tekniği yüksek, 6 oynayacak kadar ise kesici özelliği var. Bir dönemin Premier Lig'de en çok top çalan futbolcusuydu, şimdi o dönemin biraz daha uzağında olsa bile.

3'lü savunma vurgun ise şundan, Leiva'nın stoper oynama ihtimali de doğar böylelikle. Liverpool'da da Klopp onu sık sık stoperde kullanıyor. Bu tarz futbolcuların 30'undan sonra stopere geçmeleri de kariyerlerini uzatmaları anlamını taşıyor zaten. Çünkü tempoları azalıyor, bu açığı da stopere geçerek telafi ediyorlar. Felipe Melo örneğini hep bu yüzden veririm, eğer kafasında stoper oynayabilirim düşüncesi olsa bugün hala Avrupa'da önemli bir takımda kariyerine devam etmekteydi. Ama o kafa Melo'da hiç olmadı, çünkü stoperde kendisini özgür hissetmiyor.

Nigel De Jong'la kıyaslayacağız tabii, onun yerine gelecek çünkü. Nigel De Jong hem temposunu hem de sertliğini kaybetmiş bir isim ki o sertliği kendisinden aldığımızda geriye bir şey kalmıyor. Leiva 30 yaşında, 2-3 sezon daha maksimum noktada fayda verebileceğini düşünüyorum. Leiva daha çok tekniğiyle ayakta kalan bir isim, iyi kesici, aynı zamanda da pasör. Çok atletik bir isim değil belki ama futbol aklı üst noktada. 6, 8 veya stoperde kullanabileceğiniz de bir joker. Lider bir futbolcu ayrıca, diyoruz ya bu takımın saha içinde bir lideri, kaptanı yok diye. Leiva bu sorumluluğu da alabilecek bir futbolcu, Liverpool'da çok uzun yıllari geride bıraktı ve bu özelliğiyle de öne çıktı.

Geçmiş yıllarda sakatlıkla alakalı sorunlar yaşamış bir isim, bu sezon ise biraz daha istikrarlı görünüyor. Liverpool'un ilk tercihi olmaktan uzaklaştı ama Klopp'un da her zaman takımında görmek istediği bir futbolcu. Geçen sezon bırakmadı işte, yoksa çok iyi bir transfer olacaktı. Sezon sonunda sözleşmesi bitiyor, belki yine takımda tutmak isteyecek ama Leiva'nın sürekli oynama gibi bir isteği var. Ayrılmayı kafasına bir süredir koymuştu ama hocaları bir türlü bırakmadı. Galatasaray'ın da yeni sezon için Leiva'yla anlaştığı söyleniyor, bekleyelim bakalım..

Leiva'yla alakalı "bedelsiz ihtimal" konusunda yazdığım yazıyı okumak isteyenler için de linki buraya bırakayım;

5li #11; Galatasaray'ın "geliştirici kulüp" denemeleri

Geliştirici kulüp kavramını biraz daha açalım. Büyük kulüplerde çok fazla şans bulamayan ama potansiyel barındıran futbolcuların çeşitli takımlara kiralanması ve gelişimlerinin sağlanmasına çalışması. Günümüzde Türkiye için en iyi örnek Beşiktaş işte, Talisca ve Aboubakar gibi örneklerle. Bu güveni vermek mühim, cazibe merkezine gelmeniz. Maliyet anlamında sizi öyle rahatlatan bir olay, düşük maliyetlere böyle isimleri kiralamak ve bir noktada kazan / kazan olayının içinde olmak. Beşiktaş'ın bu noktada önü açık, son yıllarda başarılı örnekleri var ve Talisca gibi bir ismi kiralamayı başarıyorlar. 

Galatasaray'a gelirsek, bu konuda geçmiş yıllarda çok fazla bir örneğimiz yok. 5 isim sayabildim, onlar da konseptin konusu oldu zaten. Futbol aklından geçen bir konu bu, Galatasaray'da da böyle bir akıl olmadığı için fazla umutlu olmamak lazım. Doğru yol bu ama, bir şekilde biz de bu konuda çalışma sağlamalıyız. Galatasaray'ın bir adı, önemli bir kimliği var ama günümüzdeki imajı o kadar iyi değil, son yıllarda transfer edip, geliştirebildiğimiz çok fazla futbolcu sayamıyorum. Bu örnekleri sıralayalım ve gerekli çıkarımlar nostalji sosu altında zaten ortaya çıkacak.


Jason Denayer

En son örnek o işte, "geliştirici kulüp" dediğimiz olay adına yaptığımız doğru işlerden biriydi. Manchester City'nin Denayer üzerinde beklentisi büyüktü. Celtic'de bir önceki sezon iyi bir gelişim gösterdi ve ertesi sezonda Avrupa Kupası deneyimi yaşayabilmesi adına Galatasaray'a geldi. Scout ekibi kaynaklı bir hareket ki çok akılcı bir transferdi, maliyeti düşük bir potansiyel işte. Peki biz ne yaptık, stoper Denayer'i sağ bekte kullandık daha çok. Potansiyeli de geriye attı, bu yüzden Denayer'in de çok istemesine rağmen Galatasaray'a gelemedi. Sunderland'e kiralandı ama gelişimi orada da kötüye gitmekte, en son orta saha olarak izliyorduk kendisini.


Emiliano Insúa

Galatasaray'a transfer olduğunda 22 yaşındaydı ve dönemin potansiyel sol beklerinden biriydi. Liverpool'un büyük beklentisi vardı, şans da veriyorlardı ama yeterli gelişimi gösterememişti. Galatasaray'a bu yolla geldi ama Rijkaard sonrasında hiç şans bulamadı desek yeri. Rotasyonda Çağlar Birinci'nin arkasında diyeyim gerisini siz anlayın. Hagi yüzüne bakmadı, Bülent Ünder de 2-3 maç harici pek kullanmadı. Ama oynadığı o 2 maçın ardından Arjantin Milli Takım'a çağrılması sonrası "benim sayemde" demesini hiç unutmayacağım. Oysa o dönem Insua'nın ölüsü bile Arjantin Milli Takım'ına giriyordu. 


Giovani Dos Santos

2009 - 2010 sezonunun Ocak ayı, Jo'yla birlikte transferleri öyle heyecan yaratmıştı ki. Önemli yeteneklerdi ve Galatasaray'a gelmiş olmaları o dönem adına büyük olaydı. Giovani Dos Santos'u ilk olarak Barcelona'da izlemiştik ama Tottenham'a da büyük umutlarla transfer edilmişti. Rijkaard'ın Barcelona'da ortaya çıkardığı bir isim, yeni bir Messi harekatıydı ama nefesi yetmedi. Galatasaray'da tekrar buluştular ama, beklenti çok büyüktü. Oysa Giovani Dos Santos için söylenen şey şu oldu "bal yapamayan arı". Sonuca gidemedi bir bakıma, sonuca giden yolda fazlasıyla iyiydi, opsiyonu da vardı, kullanılmadı. 



CSKA Moskova'da Vagner Love'la müthiş ikililerdi ve Manchester City onu çok önemli bir rakama transfer etmişti. Beklediklerini bulamadılar ama, hayal kırıklığı oldu. Everton'da da kiralık olarak geçirdiği bir dönem var ama olmadı, İngiltere'ye ayak uyduramadığı söylendi. 2009 - 2010 sezonunun Ocak ayında ise Galatasaray'a kiralandı. Sükseli bir işti, herkesin tanıdığı, umut beslediği bir forvetti ve City'nin de hayali Jo'nun Galatasaray'da ayaklanmasıydı. Hayal kırıklığı oldu tabii, geldiğinde şanssız bir sakatlığı oldu, devamında iyi döndü ama biz onu daha çok gamsızlığı ile andık. Sahamızda kaybettiğimiz Fenerbahçe derbisi de bir noktada sonu oldu. 


Mohamed Sarr

Daha eskiye iniyoruz, 2002 - 2003 sezonuna. Fatih Terim'in Ümit Davala'yla birlikte ilk icraatıydı, Milan'la olan iyi ilişkilerini kullanması neticesinde. Dönemin iyi potansiyellerinden biriydi, stoper ve sağ bek gibi oynayabiliyordu ve beklenti duyulan bir isimdi. Olmadı ama, gerçi o dönem hangi futbolcu oldu ki diyebilirsiniz. Sarr da o kaos içinde kayboldu gitti, Yarım sezon sürdü Galatasaray macerası, hayal kırıklıklarından biri daha. Genel tabloya baktığımda da bu 5 isim dışında bu tarzda başka bir isim bulamadım, konsepte uyan..

21 Nisan 2017 Cuma

Galatasaray'ın olmasa bile Tudor'un finalidir bu derbi


Galatasaray için bu sezon final olarak gördüğümüz her maçta istediğimizi alamadık. Şampiyonlar Ligi hedefi kalmadı, lig 3. olmak ve Fenerbahçe'nin bir üst sırasında yer almak bir hedef midir bilmem ama Tudor'un finalidir bu derbi. Geçen haftalarda kredisini ve ona duyulan güveni fazlasıyla zedeledi, bir noktada Galatasaray'la olan geleceğini şekillendireceği karşılaşma. Kredi kazanmak, yeni sezonda devam etmek adına.

Tudor'u övdüğüm noktalar vardı. Taktik esnekliği ilk sırada geldi, 3'lüye dönmek, 4-4-2 oynayabilmek, kısacası işi 4-2-3-1'in dışına taşımak önemliydi. Adaletli olduğunu da düşündüm, genel olarak hak eden oynadı, böyle de olması gerekiyordu. Beşiktaş maçında kaybetmiştik ama o maçın planı doğruydu ya da, maçına göre değişik taktikler görebilirdik, beklentim buydu. Tüm bunlar Başakşehir maçına kadar iyiydi, o maçta çok şey kaybettik, bir noktada dağıldık.

Korkum şuradan gelmekte, Tudor'un da klasik düzene dönmesi. Futbolcuya dayalı düzen olmasın üzerine umut beslerken o düzenin dönüşünü yeniden izleyebiliriz, en azından sezonu tamamlamak adına. Bu da Tudor'un şu ana kadar yaptığı tüm değişiklikleri çöpe atar, o vakit Tudor neden bugün geldi, Riekerink'le de devam edebilirdin, madem bir şey değişmeyecekti. Beklentim şu, Nigel De Jong ve Sabri Sarıoğlu gibi isimleri bence Fenerbahçe maçının 11'inde izleyeceğiz.

4-2-3-1'e dönüş yani. Sol bek Carole, sağ bek Sabri Sarıoğlu, stoperde Semih Kaya / Ahmet Çalık, Selçuk İnan ve Nigel De Jong orta saha, kanatlarda Yasin Öztekin ve Bruma, forvet arkası Sneijder ve ileride Podolski. Podolski'nin Başakşehir maçında yedek oturması hataydı, çünkü formdaydı ve çift forvet düzeninde etkisi artmıştı. Sneijder için aynı şeyi diyemem ama, fizik anlamda da yeterli değil ama Fenerbahçe maçında önemli bu adam. Büyük maç çünkü, o da büyük futbolcu, tek başına Fenerbahçe maçlarını kazandırmışlığı çok. Yeniden ayağa kalktığı maç olabilir ve Tudor'la aralarında bir sorun olduğunu da düşünmüyorum.

Nigel De Jong tercihi hata ama. Beğenin ya da beğenmeyin önemli değil, tempo arıyoruz ve Tolga Ciğerci'nin temposuna ihtiyacımız var. Josue'nin o pozisyonda Başakşehir karşısında ezildiğini gördük ve oynaması gereken isim Tolga Ciğerci ama Nigel De Jong'u 11'de bekliyorum. Hatalı bir karar olacaktır bu da. Diğer hata da Podolski'nin tek forvet oynaması, yani sahte 9. Rakip ceza sahası içini karıştıracak kimse kalmıyor böylelikle, stoperlerle kim uğraşacak, mücadele edecek. Eren Derdiyok'un bu meziyeti yeterli olmasa bile vardı, Podolski'nin tek forvet olarak oynaması bizi yine eskiye götürecek ki bu Riekerink'in oyunu, Tudor'un değil.

Carole sakatlıktan dönüyor, Sabri Sarıoğlu ise uzun zamandır oynamıyor. Tudor aslında Sabri Sarıoğlu'nu gözden çıkarmıştı ama şimdi yeniden kendisine dönecek. Riekerink'i adalet vurgusu üzerinden çok eleştirdik, talimat mı alıyor sorusunu çok sorduk. Tudor'un bunu kabulleneceğini düşünmüyorum ama bu sinmiş hal onu da düzen içinde kaybeder, bu tabloda ne gibi bir farkı olacak ki? Belki sürpriz yapar bilemem ama benim düşüncem bu, çıkan haberleri okuyoruz. Beklediğim 11 şu;

Muslera
Sabri Semih Çalık Carole
Jong Selçuk
Yasin Sneijder Bruma
Podolski

Fenerbahçe de iyi durumda değil, onlar da en az Galatasaray kadar eleştiriliyorlar ve bilinmezlikler var. Aslında 11'leri klasiğe yakın, sadece forvet ve kanat noktasında bazı tercihler çok değişiyor. Van Persie'yi forvette izleriz diye düşünüyorum, Sneijder adına söylediklerim onun adına da geçerli. Kupa maçında Beşiktaş'a karşı izlemiştik, tek başına kazandırdı. Kanatlarda ise Lens ve Alper Potuk olur diye düşünüyorum, Alper Potuk Galatasaray'a sorun çıkaran bir isim ve Lens zaten vazgeçilmezleri. Başka alternatifi de pek yok gibi, Alper Potuk yerine Sow'u kullanmaz. Stoch zaten düşünülmüyor, Volkan Şen'le alakalı da sorun yaşıyorlar. Forvetin arkasında da Aatıf oynar, Ozan Tufan'lı bir 4-3-3 düşünmüyorum.

Diğer isimler ise zaten klasik. Mehmet Topal & Josef göbeği, Kjaer / Skrtel tandemi, sol bekte Hasan Ali Kaldırım, sağ bek Şener Özbayraklı. Galatasaray adına bilinmezlik daha fazla, Advoocat'ın bu maç için özel bir sürprizi olmaz, Tudor değişiklik yapmayı seviyor, ters köşeleri var ama gelen haberlere baktığımızda o da klasiğe dönecek, kendi futbolunun dışına çıkacak. Dediğim gibi, Tudor adına bir final, Galatasaray geleceğini şekillendirmesi anlamında. Fenerbahçe için ise gelecek sezon zaten olacaklar belli, onlar adına da 3. olmak bir hedef ama olmazsa olmazları kupa gibi duruyor.

Mario Balotelli & Galatasaray, ne kadar güvenebilirsiniz?


Gündeme girmemesi imkansız, mutlaka Galatasaray'ın Balotelli'yle ilgili düşüncesi var. Yaş 26, sözleşmesi bitiyor ve iş Aleix Vidal için yazdığım noktaya geliyor, "Galatasaray'ın Balotelli'den iyisini alma şansı var mı". Kalite anlamında yok ama her şey kalite mi, özellikle Balotelli söz konusu olduğunda ilk olarak aklımıza " kalite" mi gelecek. Büyük kumar, kaybetme olasılığının daha yüksek olduğu.

Nice için de kumardı aslında. Hem kazandıkları hem de kaybettikleri diyeyim. Balotelli'ye güven zor, yüksek bir yıllık ücret ve en az 3-4 yıllık sözleşmenin handikapı büyük. 1 yıllık sözleşme yaptılar, belki kendileri için yüksek ama Balotelli ayarı adına düşük bir yıllık ücret verdiler. Bu sezona bakınca da Balotelli iyi iş çıkardı, bir bakıma yeniden ayaklandı. Favre yaradı ona, Balotelli'nin frekansını iyi okudu ve Ben Arfa sonrası Nice'ın yıldız oyuncu açığını kapattı işte.

Kaybettikleri demem ise şundan, Balotelli'nin böyle bir sezonunun ardından ondan bonservis kazanamayacak olmaları. Takımda tutma şansları da az, çünkü ayaklandı ve talipleri oluştu. Nice'ın o paralara çıkması zor, Balotelli'nin Avrupa'dan da talibi vardır, Galatasaray gibi takımlar da mutlaka istiyordur ya da Çin piyasası ufukta. Balotelli'nin kararı etken bunda ama imza atacağı takımla bu sefer 1 yıllık imzalamayacak, uzun vadeli sözleşmeyi arayacak.

Kumar noktası işte, Balotelli'ye ne kadar güvenebilirsiniz? Ayağa kalkması için en güzel dönem, hala o şans var ve Galatasaray'ın kıvamına geldi. Kalite noktasında da ondan daha iyisini alabileceğimizi düşünmüyorum, hele ki bonservisi yokken. Galatasaray'ın taraftarı heyecanlandıracak bir yıldız hamlesine ihtiyaç duyduğunu da düşünüyorum ama güvenemiyorum işte. Balotelli'ye uzun vadeli bir sözleşme vermek kumar, yarın İstanbul gecelerinden kendisini toplama ihtimalimiz yüksek. Ya da mutsuz hareket etmesi, gamsız tavırları.

Balotelli'yi uzun uzun anlatmaya gerek yok, herkesin tanıdığı bir futbolcu. Kafasını futbola odaklarsa yapabileceklerinin ucu açık, bir forvette arayacağınız her şey var. Bitiricilik, hava hakimiyeti, teknik diye uzar bu liste. Nice'da da toparlanma dönemine girdi, 24 maçta 15 gol 1 asist. Bonservisi elinde olduğu için kıymeti biraz daha artıyor ama ne kadar güvenebilirsin, o kısım fazlasıyla zorluyor. Galatasaray'ın da mutlaka kendisiyle bir ilgisi var, olmama şansı yok. Bekleyip görelim derim..

20 Nisan 2017 Perşembe

SC nostalji #76; Radu Niculescu


Lucescu bu yüzden büyük adam, az'dan çok başardığı için. 2001 - 2002 sezonu benim için kıymetli ve bu tarz nostalji konularında Lucescu'nun adını sık sık geçiriyorum. Kendisi Galatasaray tarihinin kırılma noktalarından biridir, düşünsenize 2000'li yılların onunla geçtiğini.

Seyreyle maziyi #28; Üstat Lucescu


26 Şubat 2002, Galatasaray'ın klasik Şampiyonlar Ligi günlerinden biri. O dönem Şampiyonlar Ligi'nde 2. tur grupları diye bir olay vardı, bu da o 2. grubun maçlarından. Barcelona, Liverpool ve Roma'dan oluşan bir grup, o dönem Galatasaray da o devlerin arasındaydı. Lucescu'ya bu noktada saygım sonsuz, birçok önemli futbolcu o sezonun başında ayrılmış ama Galatasaray gücünden bir şey kaybetmemişti. 

O grupta da 5 beraberlik 1 mağlubiyet almıştık. Hem de ne beraberlikler. Ali Sami Yen'de Roma karşısında 1-0 öndeydik ama son dakikalarda yediğimiz golle maç 1-1'e gelmişti. Barcelona deplasmanında ilk yarıyı 2-0 önde kapatmıştık ama maç 2-2 bitmişti. Liverpool deplasmanında asla unutulmayacak Mondragon performansıyla 0-0 berabere kalmıştık. Roma deplasmanı 1-0 öne geçmiş ama maç 1-1 berabere bitmişti. Bu karşılaşma da o beraberliklerden biri, Radu Niculescu'nun golü ile 1-0 öne geçmiştik ama Emile Heskey'i durduramadık. Son Barcelona mağlubiyetini hatırlamak istemiyorum, Luis Enrique'nin ofsayttan attığı golü.

Fotoğrafa dönelim biz, Michael Owen ve Bülent Korkmaz'ın mücadelesi. Ufukta Ayhan Akman görünüyor, onun da arkasında Ergün Penbe. Bülent Korkmaz benim için kıymetli bir adam, hatta bir numaralı Galatasaray efsanem. Hagi, Kalmadı bu tarz kaptanlardan, son örneği Puyol'du galiba. Her dönemin kendine has kaptanları var, 90ların ortasından 2000lerin ortasına kadar Bülent Korkmaz tarzında takım kaptanlarına şahit olurduk. Çok büyük bir futbol kariyeri, herhangi bir Türk futbolcusunun da böyle bir kariyere ulaşması zor. Galatasaray açısından baktığımda zaten imkansız.


Maçın 11'i de enteresan;

Mondragon
Perez Fleurquin B.Korkmaz Victoria
Berkant Ayhan Ergün H.Şaş
Arif Niculescu

Lucescu 4-4-2'yi uygulamış ama stoperde Fleurquin var mesela, kendisini orta sahada izlemeye alışıktık. Lucescu'nun vardı bu tarz hamleleri, Bülent Akın'ı da stopere çektiğini çok izlemiştik. Daha çok 4-4-2, 4-4-1-1 gibi düzenleri izlerdik ki Sergen Yalçın'ın sakatlığının ardından 4-4-2'yi daha çok kullandık. Berkant Göktan ve Hasan Şaş gibi forvet özellikli futbolcuları kanatta kullanabiliyordu, sahada bir noktada 4 forvet var aslında. Perez ve Victoria da hücum bekiydi. Lucescu seviyordu rotasyonu ve o dönem bu şarttı da. Ama bunu o kadroyla yapması ve Galatasaray'ın çıtasını düşürmemesi çok büyük olaydı..

19 Nisan 2017 Çarşamba

Aleix Vidal & Galatasaray, daha iyisini alabileceğimizi sanmıyorum


Transfer edildikten sonra 6 ay futbol oynayamamak büyük handikap, özellikle Barcelona gibi bir takım adına. Arda Turan ve Aleix Vidal transfer yasağı olan dönemde geldiler, Ocak ayına kadar futbol oynayamadılar. Bu da onları ileri taşıyamadı, her ikisi adına geçen sezonun 2. yarısı kayıp. Bu sezona ise Arda Turan fena başlamadı, bir şekilde rotasyon içinde yerini aldı ama Aleix Vidal o şansı kolay bulamadı, bulduğunda ise iyi değerlendiremedi. Devamında ise şanssız bir sakatlık ve sezonu kapatmış oldu.

Barcelona'nın ondan beklentisi büyüktü, Dani Alves sonrası adına düşünülen bir hamleydi ama o beklentiyi karşılayamadı, Barcelona da Dani Alves'in yerini dolduramamış oldu. Sergi Roberto'yu oynatıyorlardı sağ bekte, sonra o da sakatlandı ve 3'lüye döndüler. Şu dönem onun adına fırsattı ama yaşadığı sakatlık büyük, bu sakatlık dönüşünde ise Barcelona'nın onunla ilgili bir planı olduğunu düşünmüyorum. Ayrılığı kesin ama hayal kırıklığı ve sakatlıkla geçen 1.5 sezonun ardından Aleix Vidal'ın rotası ne olur?

Ocak ayında da gündeme gelmişti, ciddi şekilde konuştuk. O dönem olmadı, nedenini bilmiyorum. Yaz dönemi adına daha olası bir adım tabii, en azından kiralayabilme ihtimali. Aleix Vidal'in mutlaka bir piyasası var, transfer yapacağı kesin ama bu piyasa içinde Galatasaray da ciddi bir talip. Ciddi bir sakatlık geçirdi, dönüşünü takip etmek gerekiyor. Yine de şunu söyleyeyim, Galatasaray'ın sağ bek için Aleix Vidal'den daha iyisini alma şansı yok. Riskse eğer bu riske girmeye değer.

Sağ bek sorunu yılların meselesi, bitecek gibi görünmeyen. En son izlediğimiz iyi sağ bek Eboue olmuştu, onun da istikrarı 2 sezon sürdü. Eboue sonrası kayıp, sağ bek için büyük yatırım yaptık ama istikrar sağlayamadık. Linnes, Cavanda ve Sabri Sarıoğlu gibi isimler var, yetmiyor. Tudor'la 3'lüye döndük, sağ tarafa Yasin Öztekin'i yazdık ve bence katkı aldık ama o pozisyonun doğru ismi de o değil. 

Yeni sezonda nasıl oynayacağımızı bilmiyorum, hatta Tudor'la devam mı edilecek ondan bile emin değilim. Tudor'la devam edildi diyelim, 3'lü savunma üzerinden yürüyeceğimizi düşünüyorum. Gerçi 4'lü savunma oynasak bile durum değişmeyecek, Galatasaray'ın hem sağ hem de sol bek için iyi hamleler yapması gerekiyor. Aleix Vidal de sağ bek için iyi bir alternatif olabilir. Özellikle 3'lü oynamaya devam edeceğiz dersek, çünkü o kanadı tek başına kullanabilecek iyi bir hücum beki. Kötü geçti dediğimiz Barcelona günlerinde bile 25 maçta 8 asisti var, hücumu destekleyecek, sağ tarafı daha işler konuma getirecek çok iyi bir futbolcu.

Sakatlık etkisini araştırmak lazım ama ben bu riske girer ve şartları zorlardım. Daha iyisini alabileceğimizi düşünmüyorum çünkü, Eboue'yle de yaptıklarımızı hatırlayınca Aleix Vidal ile aynı etkiyi yakalamak mümkün. Ocak ayında da yeşil ışık yakmıştı ama transferi gerçekleşmedi, yaz dönemi adına fırsat var, bu işi mümkün görüyorum. İyi bir hücum beki, 3'lü ihtimalleri üzerine konuşurken o pozisyonun altını dolduracak isim..

Viitorul büyük ve başarılı bir proje, Hagi'nin imzasıyla


Bu konuda Ilgaz Çınar'ın hakkını vermem lazım, Galatasaray'la alakalı uzun zamandır bahsettiği bir konuydu ve gün itibariyle bu yönde bazı haberler çıktı. Hagi'nin sahibi olduğu Viitorul Constanta ile Galatasaray'ın altyapı kaynaklı ortak bir çalışma içine girmek istediği söyleniyor. Hagi'nin akademisi bugün Romanya futboluna yön veriyor desek yalan olmaz, büyük bir gelişim içindeler. Alttan çok iyi isimler çıkarmanın yanında Romanya Ligi'nde de şampiyonluğa oynayan bir takım oldular ki bu gelişimi çok kısa bir zaman zarfında yaptılar.

Galatasaray da bu iş birliği ile Viitorul'u Romanya'daki evlerinden biri yapmak istiyor, Galatasaray altyapısından bazı isimler de bu takıma gidebilecek. Çok önemli bir potansiyel Viitorul, Hagi'nin bir nevi en önemli işlerinden biri, belki de birincisi. Böyle bir anlaşmadan kaynaklı Galatasaray'ın faydası büyük olur ve Hagi gibi bir ismi şu zamana kadar kullanamamış olmak ise büyük kayıp. Umarım doğrudur bu haber, gerçekleşir. Geleceğe umutla bakmak istiyorum, buna o kadar hasretiz ki.

Diğer konuya gelirsek, Hagi'nin teknik direktörlüğü üzerine bazı yorumlar hortlamış. Galatasaray özelinde bir teknik direktör listesi çıkarıp en kötü teknik adamları sıralamak üzerine. Genel kesim de Hagi'yi bu listeye dahil etmiş ki Hagi'nin çoğu hatasını kabul etmekle birlikte asla katılamam. 2. dönemi bir hayal kırıklığıdır ama ilk dönemi nedense unutuluyor. İlk döneminde yaptıkları bana göre fazlasıyla başarılıydı, hele ki o yönetim ve kadro yapısında.

Bugün yönetimi eleştiriyoruz, o gün de farklı değildi. Üstelik mali sıkıntılar vardı, 2003 - 2004 sezonundan gelen enkazı konuşmuyorum bile. O kadronun üzerine doğru dürüst transfer dahi yapılamadı, maddi sıkıntılar öyle etkendi ki. Mevcut kadrodan bir şeyler çıkarmaya çalıştı Hagi, 4-4-2'yi uyguladı, orta sahanın ortasında Conceicao & Ergün Penbe ikilisiyle. Sol beke Orhan Ak, sağ beke Cihan Haspolatlı'yı devşirerek. Futbolcuların yeterliliği elbette tartışırız ama Hagi başka bir şansı olmadığı için bunu denedi, şampiyonluğu kovaladı, Türkiye Kupası'nı kazandı.

Hataları vardır, 5-1'lik finalde Ribery'i erken oyundan alması, Cafercan Aksu konusu, kırılma anlarını maalesef kırılarak geçirmesiyle. Mevcut kadro kötüydü ama, bugünün çok daha gerisinde. Maddi tablo da kötüydü, bugün gibi harcayamayarak. 2. dönemi hayal kırıklığıdır, orası doğru. Misimovic olayının tarifi yok, kaosun ortasına geldi, kaosun içinde kayboldu. Onun da bu kaos içinde hataları var ve bir daha sezon ortasında takım devralmamayı da o sezonun üzerine kararlaştırdı. Çalıştıracağı takıma sezon başında gelmek istiyor, böyle bir niyeti de var.

Tudor sonrasına yönelik bir yazı değil bu, yanlış anlaşılmasın. Hagi'nin kötü bir teknik direktör olduğunu düşünmüyorum, o tartışmaları görünce yazmak istedim. Belki çok bilinmiyor ama Hagi aslında bir proje teknik direktörüdür, Socrates'de röportajını okuyanlar ne demek istediğimi bilecek. Viitorul büyük ve başarılı bir proje, Hagi'nin imzasıyla. O proje içinde Hagi de gelişti, bıraktığımız gibi değil. Eminim ki, olası bir Tudor ayrılığında akla gelecek ilk isim Hagi olacaktır. Hatta bu yaz döneminde olursa göreve de o gelir, bence beklentisi var..
 

Tüm Telif Hakları Sportif Cümleler 'e Aittir © 2009 -- Blogger Tarafından Desteklenmektedir