6 puan büyük avantaj olsa da, oynadığın oyun ile bu fark hiçbir şey

Okan Hoca 3'lü oynayacağım diyor, ona göre transfer yapılıyor. Dönem sonuna doğru 4'lüye döneceğim diyor, transfer yapılmaya devam ediliyor. Transfer dönemi içinde bu fikirler sık değişirken, rekor ücretleri konuşuyoruz. Morata'yı transfer ederken, 3'lü savunmaya döneriz ve çift forvete döneriz düşüncesi vardı. Icardi'nin varlığında Osimhen transfer edilirken de bu düşünce oluşmuştu. Bu 2'liyi çok fazla bir arada kullanamadık. Icardi sonrası gün sonunda yeniden 4-2-3-1'e döndük. Morata sonrası yeniden 3'lü savunmayı konuşurken, onun sakatlığı döneminde dönülen 4-2-3-1 var ve Rizespor maçının 2. yarısında sonuç verdi. Eren Elmalı da 4'lü savunma oynayabiliriz üzerinden transfer edildi. Oysa Frankowski'yi 3'lü savunma oynayabiliriz diye almıştık. 3'lü savunmadan vazgeçme ihtimali de, Cuesta'nın bile bile ladesi üzerinden gelişti.

Galatasaray 0-0 Konyaspor, 3 günde 1 maç oynamaktan korkan teknik direktörümüz

Türkiye Kupası'nı ne denli hedef görüyoruz bilmem de, yine rahat bir fikstür içinde istediğimizi alamadık. 3 maç oynadın, 2'si kendi sahanda ve 2'sinden de beraberlik aldın. Gün sonunda, Berke Özer ve Başakşehir'in yediği kart sayısı sayesinde çeyrek finali gördün ama olası rakipleri gördükten sonra ne düşünelim? Tek maç ve deplasman. Olası rakipler de, Fenerbahçe, Beşiktaş ve Trabzonspor. Fikstürüne zorlu bir deplasman eklemiş oluyorsun. Zaten iyi durumda değilsin, futbolun alarm vermekte. Türkiye Kupası çeyrek finalinde alacağın iç açıcı olmayan sonuç, lige nasıl yansır? O güne kadar toparlanır mıyız dersiniz? Ben hiç sanmıyorum. Okan Hoca, futbolcularına 0-0'ı işaret ediyor ve tempoyu yavaşlatmaları gerektiğini söylüyordu. 

Frankowski'nin oyununu bozan isim Sallai'ydi

Unutulmasın. Frankowski, 3'lü savunma beki ve bu düzen düşünülerek transfer edildi. Sürecin bizi yeniden 4'lü savunmaya itmesi ayrı konu. 4'lü savunmada sağ bek oynayamayan bir isim değil bu arada. Lens'te 4'lü savunmada da oynadı ama ideal 3'lü savunmada sağ kanat beki olarak oynaması. Fenerbahçe maçında gösterdiği performansın eleştirilmesi, ondan duyulan beklentiyle alakalı. Rizespor maçının 2. yarısında 4'lü savunmaya geçildi ve performansı çok iyiydi. Frankowski'den ana beklenti "hücum" yönü. Fenerbahçe karşısında orta kalitesi düşük olunca, performans da eleştirildi. Bu maç özeliğinde iyi orta kesemediği doğru ama önünde oynayan Sallai, onun oyununu oldukça bozdu.

6 puanlık fark ve 2'li averaj başlı başına ona yazar

Lemina konusunda, Okan Hoca için övgüde bulunamam. Transferini ilk etapta istemediğini, mevcut orta saha rotasyonunu yeterli gördüğünü biliyoruz. Lemina transferi başlıca taraftar başarısıdır. Eksiği herkes görüyor çünkü. Alternatif sıkıntısı değildi mevzu. Direkt olarak ilk 11'inin orta saha yapısında problem vardı. Torreira ve Sara düşmüştü çünkü. Bu 2'liyi yükseltecek, senkronu tutturacak isim Lemina'ydı. Rizespor maçında, Lemina oyuna girdikten sonraki süreç bizim rehberimiz olacak. Fenerbahçe karşısında iyi bir Sara'dan bahsedemedik ama Lemina'yı çok fazla geride konumlandırmak zorunda kaldık. Mesafe açılınca, yalnızlıklar oluştu. Fenerbahçe maçı üzerinden Lemina yorumlayacak olursak da, 6 puanlık fark ve 2'li averaj başlı başına ona yazar.

Galatasaray 0-0 Fenerbahçe, Vincic ve Okan Hoca istediğini aldı

Vincic, 0-0'ı yönetmeye gelmiş ve istediğini aldı. İstediğini alırken, Okan Hoca da kendisine fazlasıyla yardımcıydı. Hatta Mourinho da. Fenerbahçe'nin burada galibiyet alması gerekirken, çok risk aldıklarını düşünmüyorum. Topu Galatasaray'a bıraktılar ve hata kovaladılar. Dzeko'nun bağlantısını kesince, o imkanı yakalayamadılar. Hep söylerim, Fenerbahçe'nin Dzeko kadar var olduğunu düşünüyorum. Galatasaray'ın hücum üretkenliği ne dersek, orada da koca bir 0 var. Temkin işini biraz abarttığımızı düşünüyorum. Beraberliği cepte tutmak güzel, gün sonunda 6 puan avantajı ve 2'li averajın var. Yine de bu denli temkini riskli buluyorum. Derbi tarihi, taşa ya da kuşa çarpıp, 1-0 kaybettiğin maç kaynıyor. Golü yesen, bu hücum düşüncesinde nasıl çıkartabilirsin? Hele ki 2. yarıda temkin dozu daha da arttı ve Okan Hoca da istediği 0-0'ı aldı diyebiliriz.

Çelik gibi tribün bekliyorum

Fenerbahçe'nin Galatasaray'a karşı hangi 11'le saha çıkacağı daha büyük bilinmezlikler içeriyor. 3-4-1-2 oynayacaklar da, stoper ve orta saha tarafında kimler olur bilmiyorum. Djiku ve Çağlar Söyüncü iyileşti çünkü. Bu 2'liden 1'i stopere yazılır mı göreceğiz. Amrabat'ın stoper mi yoksa orta saha mı oynayacağı konusu da o hamleye bağlı. En-Nesyri / Dzeko'nun da yeri garanti desek, forvetin arkası kesin olarak Tadic ya da Talisca olur diyemem. 2'si de olmayabilir. Amrabat - Fred - Symanski 3'lüsü ile oynarlar diye düşünüyordum. Galatasaray'da Lemina - Torreira - Sara'yı göreceğiz çünkü. Bu merkezin tempo ve sertliğine cevap verebilmeleri, yazdığım 3'lüyle oynamalarıyla alakalı. Sofyan stoper olur, bu durum işimize gelir. Sofyan orta saha olur, Tadic de önlerinde, bu durum yine işimize gelir. Orta sahada oynayacak Sofyan, takım boylarını uzatacak. Stoperde oynayacak Sofyan'ın da Osimhen karşısında zor duruma düşebilme potansiyeli yüksek.

Mertens'in pilinin bitmesinden daha doğal bir şey yok

Mertens'in pilinin bitmesinden daha doğal bir şey yok. Geçen sezonun ilk yarısında ağırlıklı olarak yedek olduğu için, 2. yarısında daha diriydi ve şampiyonlukta benim için mvp oldu. Bu sezon ise sürekli 11. 24'ten 25 yaşına geçmekle, 37'den 38 yaşına geçmek farklı şeyler. 37'den 38'e geçerken o 1 yıl fizikten çok şeyler götürüyor. Ekonomik kullanılmayıp, üst üste 11 oynayınca da bir noktada pil bitiyor. Geçen sezona girerken, son 15 - 20 dakikalar adına düşünülmeli diyorduk. Ligin 2. yarısında formayı aldı ve şampiyon yaptı. Sonrasında haklı olarak sözleşmesi yenilendi ama o gün yine son 15 - 20 dakikalar adına düşünülmeli diyorduk. Gün sonunda geldiğimiz nokta bu. Şaşırtıcı bir şey yok, beklenen gelişme.

Kendisini hazır tutmasıyla, en büyük saygıyı hak etti

Günay Güvenç, formayı AZ maçıyla birlikte hak etmedi. Uzun zamandır hak ediyordu. Muslera'nın Galatasaray formasıyla en kötü sezonu. İyi bir maçı var mı diye sorsanız, vereceğim olumlu yanıt yok. Genellikle kalesine gelen ilk golleri yer, tüm momentumu rakibe verir. Özellikle de Avrupa'da. Tüm sezonu Günay Güvenç ile oynasan, ilk 8'deydin ve bugün AZ maçlarını oynamıyordun. Ligde de puan farkı 6 değil, daha fazlasıydı. Sadece 3 maçta berabere kaldın demeyin, 3 maçta da Muslera imzası var. Kazandığın maçlarda da mutlaka Muslera hatalarına denk gelirsin. Muslera'nın Galatasaray için önemini kimse sorgulayamaz ama bugünün şartları başka. Kimse de dün üzerinden, bugün hak etmediği ortamda oynatılmaya devam edilmemeli. Forma adaletini kaybetmemeli. Maalesef biz bu adaleti, Muslera üzerinden okuyunca kaybedeli çok oldu.

Galatasaray 2-2 AZ, Günay Güvenç ile Muslera'nın yer değiştirdiğini hayal edin?

İlk AZ maçına göre fark, kalede Günay Güvenç'in olması. 2-2'lik skor adına "en azından kaybetmedik" denilecekse, bu takımın onurunu ve haysiyetini ayakta tutan isim Günay Güvenç'ti demek lazım. Muslera çok büyük ihtimalle kendi isteğiyle yedek oturdu ama ayağına sıktığının farkına maç sonu varmıştır. Günay Güvenç kadar hakkı yenen bir futbolcu var mıdır? Buna rağmen sorun çıkarmaz, liderlik yapar, yaşayan Galatasaray'dır. AZ karşısında da takımın haysiyetini ayaklar altına aldırmaz ve seni tarihi farktan kurtarır. Şu maçta kaleye Muslera'yı koyun, en iyi ihtimalle 5-2 kaybederdin. Fenerbahçe maçı ve sonrası dahil olmak üzere, sezonu Günay Güvenç'le bitirmelisin. Mevzunun bir yanı hem hak, hem de senin şampiyon olabilme ihtimalinin güçlenmesi. Fenerbahçe maçı öncesi iyi sinyaller vermezken, en azından kalene gelen ilk şutu gol yeme de, momentumun içine etme.

Emerson Royal'den Frankowski'ye geçiş, Dubois'ten Boey'a geçiş gibi

X futbolcuyu transfer ederken "ne alacağını bilirsiniz" dersiniz ya, Frankowski o işte. Futbolcuyu tanıyan herkes az çok aynı yorumu yaptı. Ben de adı geçtiği andan itibaren pozitif konuştum. Pozitif yorumlar yaparken "hiç mi olumsuz özelliği yok" diye soruldu ama bu futbolcudan ne alacağınızı biliyorsunuz işte. İstikrarlı, mücadelesinden ödün vermez ve yüksek tempolu. Genelde iyi futbol oynar. Bir Dani Alves olmayacak elbette ama ondan da vazgeçmezsiniz. Lens formasıyla istikrarı, oynadığı maçlardaki ortalama puanları ortada. Avrupa'da transfer dönemi bitmişken, Frankowski'yi getirebilmeyi başarmak büyük iştir. Bu transferi gerçekleştirenlerin hakkını vermek lazım. Galatasaray'da futbol idaresinde farklı görev dağılımları varken, bir kesimin yaptığı transferler hem isim, hem maliyet olarak iyi. Bir kesim ise türlü skandal işe imza attı.

Lemina'nın olmadığı senaryoda, ayaklarının yere basması çok zordu

Beni takip edenler, "senkron" sözünü çok kullandığımı bilir. Senkron nedir dersek, Fatih Hoca'nın 2011 - 2012 sezonunda kazandığı şampiyonluktaki Elmander etkisidir. Okan Hoca'nın Galatasaray'da ilk şampiyonluğunda Rashica'nın 11'e dahil olduğu andır. Bu sezon da tanınım altını dolduracak isim Lemina olacaktır. Galatasaray orta sahasındaki zafiyeti herkes görüyordu. Ne demeye oraya transfer istenilmedi anlamıyorum. Alternatif sorunu diye bakmıyorum olaya. İlk 11'inde orta saha sıkıntın vardı. Lemina gibi bir fırsat önüne düşmüşken, bunu nasıl ertelersin? İlk yapacağın transferi son günlere bıraktın. Taraftar baskısı olmasa almayacaktın bile. Lemina'nın olmadığı senaryoda da ayaklarının yere basması çok zordu.

Rizespor 1-2 Galatasaray, ve senkronu yakaladın

Galatasaray'daki mesele "formasyon" değil. 3'lü, 4'lü konusu değil mevzu. "Orta sahan" kadar varsın. Sara'yı derinlerde gezdirirken, hücumdan uzak kıldın ve bir anlamda körelttin. Torreira da düştü bu senaryoda. Lemina transferini neden istedik? Cevabı Rizespor deplasmanı. Lemina'yı denkleme aldığın an, Sara'yı hücuma yaklaştırdın ve o andan itibaren net bir şutu, 2 de rakip ceza sahası içerisinde "gol" aksiyonu var. Torreira'yı da yükselttin, sadece süpürmeye odaklandı. Lemina'ya birlikte orta sahada üstünlüğü eline alıp, oyunu rakip yarı sahaya yıktın ve geri döndün. Mesele orta sahadaki üstünlüğündür. Senkronu oturtacak isim de Lemina'dır. İdeal orta saha kurgunu oluşturduktan sonra da, işlerin senin adına pozitife yöneleceğini göreceksin. Sara yeniden tabela yapacak, Torreira'nın baskısı işine yarayacak, Lemina da merkezde seni agresif kılıp, öne taşıyacak. En önemlisi ise Osimhen'e daha yakın oynayıp, beslemeye başlayacaksın. Sağda da Frankowski gibi müthiş bir faktörün oldu.

Şampiyon biziz mesajını vermen gereken zamanlardayız

Rizespor'un Fenerbahçe karşısında verdiği reaksiyon iyiydi ama son haftalarına baktığımızda ciddi düşüş içerisindeler. Berkay Özcan / Abdülkadir Ömür gibi 2 net yerli hamlesi yaptılar. Kendi sahalarındalar ve sevmediğim bir deplasman. Galatasaray açısından bakarsak, kazanmanın olmazsa olmaz olup, Fenerbahçe karşısına en az 6 puan farkla lider girmenin gerektiği bir maç olacak. AZ deplasmanı kırıcı oldu. Ara transferde yaptığın hamlelerle asıl düşüncenin lig olduğunu gösterdin ama Avrupa'da bu görüntü de kabul edilemez. Yine de madem asıl amaç lig, bunun karşılığını vereceğin ilk sınav Rizespor. Rizespor / Fenerbahçe maçları öyle bir eşik ki şu 2 haftada şampiyonluğun kaderini belirleyeceksin. 2'de 2'nin şampiyonluk yolundaki avantajı büyük olacak. O rüzgarla da ipi göğüslemekte zorlanmayacaksın.

Galatasaray'ın ideal 11'ini bir an önce bulması ve bunda ısrar etmesi gerekiyor

Morata'nın yaşadığı sakatlık da hocaya yazar. AZ maçının son anlarda, geriden top çıkarmaya çalışırken o sakatlık geldi. Morata'yı Osimhen gibi kullanmaya çalışırsan, bunlar başına daha çok gelir. O kadar plansız ve bitse de gitsek havasındaydın ki az buçuk isyan eden futbolcular sorun yaşadı. Başta da Morata. 90. dakika olmuş ama kendi yarı sahasının derinliklerinde topu alıp, seni öne taşımaya çalışıyordu. Umarım ciddi bir durum yoktur da yokluğu sadece Rizespor deplasmanıyla sınırlı kalır. Yeniden çift forvet hayalleri kurarken, bunun aksamasını istemem. Osimhen / Morata'yı henüz bir arada kullanamadık. Planımız bu, çok da uyumlu 2'li olacaklar ama Osimhen / Icardi'yi bir türlü bir arada kullanamadığımızı unutmamak lazım. Galatasaray'ın kaderinin Osimhen'in sahada olmasıyla doğru orantılı olduğunu görüyoruz. Osimhen'i saha içinde daha rahat tutmak da, Morata'nın da sahada olmasıyla alakalı.

Okan Hoca "geçiş sürecindeyiz" derken, nasıl bir geçiş?

Okan Hoca "geçiş sürecindeyiz" diyor. Nasıl bir geçiş? Yeniden 3'lü savunma düzenine dönmek mi geçiş? Sezon içerisinde sık sık denediğin düzen zaten. Ara transferde birçok isim geldi, onlarla oynamayı mı "geçiş" olarak adlandırıyor. Aldığın çoğu ismi Avrupa'ya yazamadın oysa. Bu tabloda Avrupa hedefi rafa kalkmış gibi mi düşünelim? Elenmek istiyorsun, en azından bu kadar belli etme derken söylemek istediğim bu. Avrupa'da oynatabildiğin mevcut isimlerle Avrupa'da yol alamayacağın açıktı. AZ'yi yenmiş olsan da bir şey değişmeyecekti. Hoca bunu dile getiremiyor da, "geçiş" diye mi rezaletin üzerini kapatıyor. AZ'nin bu sezon transferde yapmış olduğu toplam bonservis harcaması 4.8 milyon avro. Bir de senin sahadaki kadronun maliyetini hesaplayalım.

AZ 4-1 Galatasaray, elenmek istiyorsan bu kadar belli etme

Özeti çıkarıyorum. 90+2 ve 4-1 geridesin, Muslera aut atışını kullanacak. Zaman geçiyor, neredeyse sarı kart yiyecek. Neden dersek, 5. golü yememek mi? Farkında mısınız, her Avrupa deplasmanı benzer görüntü. Rakip kim olursa olsun, Galatasaray istisnasız eziliyor. Bu sezonun mazereti ne mesela? Young Boys serisinden başlar bu rezalet. Avrupa Ligi'nin en kolay fikstürü içerisinde ilk 8'e kalamadın. Dinamo Kiev'i kendi sahanda yenemediğin için bu tantanayı çekiyorsun. AZ deplasmanındaki mazeretin ne? Eksik mi diyeceksin. İlk 11'ine bak, gayet dengeli kadro. Ayrıca her maçta haldır haldır oynamak zorunda mısın? Gerçi bu maçta 3 pas üst üste yapamadın. Pardon, 1 kez yaptın ve Sallai'nin golü geldi. Avrupa'dan elenmek için sahaya çıktın da, biz mi bilmiyoruz? 10 kişi kalsan dahi böyle bir çözülme yok. 11'e 11'ken de eziliyordun, bir şey değişmedi. 

Adana Demirspor maçı, Cuesta'nın önyargıları kırması açısından önemliydi

Elimizdeki kısıtlı dakikalardan, futbolcu analizi yapmaya çalışmak zor iş. Adana Demirspor maçı, Cuesta'nın önyargıları kırması açısından önemliydi. Görece olarak zayıf rakibe karşı doğal olarak farkı kovalıyorsun. Hücum odağı çok yüksek bir takımla sahadasın ve arkada doğal olarak risk aldın. Cuesta niye transfer edildi dersek, bu riskleri alabilmen için. Bu maç iyi bir sınavdı yani. Güzel de başlamıştı. Penaltı pozisyonunun oluşumuna bakın, Cuesta'nın aksiyonu başlattığını görüyoruz. Hat kıran 2 pası da vardı, iyi yönlerini görüyorduk. Mutlaka noksanlarına da şahit olacağız ama bu transferi yaparken, o riskleri göze aldık. Davinson Sanchez / Cuesta 2'lisiyle birlikte, arkada çok daha hızlı ve atletiğiz. Davinson Sanchez'in Cuesta'yı yönlendirmesini görmek de güzeldi.

Eren Elmalı, Galatasaray'da

Galatasaray'da transfer bitmez mottosu böyle bir şey. Transferi kapattık ve müthiş bir dönemi geride bırakıyoruz derken, Eren Elmalı'yla son sözü söylememizi beklemiyordum. Ara transfer dönemi başladığında ilk konuştuğumuz isimdi ve transferine bitti gözüyle bakılıyordu. Trabzonspor'un peşin para isteğinin o gün transfere engel olduğu söylenmişti ama işi bozan Şenol Güneş'ti. Birkaç gün önce görüşmeler yine başlamıştı, yine anlaşma tamamlanıyor gibi görünüyordu ama iş yine iptal oldu. Bu 2 görüşmede de Eren Elmalı, Galatasaray'a gitmek için bavullarını hazırlamıştı. 3'lü savunmaya dönüldü, Frankowski hamlesiyle kanat bek işi bitti derken, son gün bu transfer bizim istediğimiz şartlarda gerçekleşti. Okan Hoca'nın ısrarı isteği, Eren Elmalı'nın da fedakarlığı bu transferin gerçekleşmesinde önemliydi.

Przemyslaw Frankowski, Galatasaray'da

Morata transferi, 3'lü savunmaya geçiyoruz demekti. 3-4-1-2'yi sezon içerisinde kullandık ama Icardi'nin sezonu kapatmasının ardından yavaştan rafa kaldırmıştık. 3'lü savunma düzeninde oynamak demek, bek ve kanat oyuncularının bir potada olması anlamına geliyor. 4-2-3-1 üzerinden gidince, Galatasaray'ın bek ve kanat rotasyonu yetersiz. 3'lü savunma üzerinden gidince ise elde iyi bir rotasyon var. Herhangi bir kanat bek hamlesi yapmasan da vardı. Lemina ve Cuesta transferlerinin ardından, kanat bek için hamle yapılmasa da olur derken, Frankowski'nin adını duymamızla birlikte işler değişti. Fark yaratacak bir futbolcu her zaman ihtiyaçtır. Ara transfer dediğimiz olayın tanımı da "nokta atış" yapmak. Oturmamış veya eksik bir kadron varsa, geldiği gibi katkı verecek futbolcu kovalarsın.

Ucuz tiyatro

Gönül ister Morata'yı konuşalım, Cuesta'nin ilk maçı üzerinden yorum yapalım. Bizler adına iyi bir hazırlık olacak ve averajı toparlayacağımız maçtı. 3-0 tescil edilecek ama bu ligde 1 golle şampiyon olamadığımız sezon var. Mağdur biziz yani. Adana Demirspor - Fenerbahçe maçını izledik. 56. dakikada, Yusuf Barasi'nin haksız kırmızı kartı sonrası 10 kişi kaldılar. O an 0-0'dı maç ve sonrasında çözülüp 0-4 kaybettiler. Yusuf Barasi'nin kırmızı kartının haksız olduğuna tüm hakem hocaları hemfikir. Acun Ilıcalı sürekli 8 hakem hocasından bahsediyordu ya, bu yüzden onlar üzerinden konuşuyorum. Kendi kanalında çalışan eski hakem de kırmızının haksız olduğunu söylemişti. O gün sahadan çekilmeyen Adana Demirspor, Galatasaray maçında sahadan çekiliyor. Nedeni de haksız penaltıymış. Sahadan çekilmeye de penaltıdan 20 dakika sonra karar veriyorlar.

Nihayet "kadro derinliği"

Kanat bek transferi yapmasan bile, elindeki mevcut kadro oldukça alternatifli oldu. Frankowski gibi bir kanat beki transfer etmen halinde ise kaliteyi çok daha yukarıya çıkarıyorsun. Futbolcunun transferi gerçekleşirse daha detaylı konuşuruz ama ismini duyduğum andan itibaren heyecanlıyım. 3'lü savunma düzeninde kanat bek nasıl olur dersek, cevaplardan biri Frankowski olur. Hücum etkinliği, temposu ve joker yapısıyla birlikte elini çok güçlendiriyor. Her 2 kanat bekte oynat, 4'lü savunmaya dönersen sağ beke çek ya da önde kanatlara at. Temponu ve kaliteni daha da yükseltir. Yüksek istikrar diyelim. Bu transfer oldu diye düşünürsek, tüm taşlar yerine oturmuş olur. Carlos Cuesta konusunda şüphelerimiz var ama ondan da katkı alırsak, 10 üzerinden 8 ya da 9 diyebileceğin bir ara transfer dönemi geçiriyorsun.

Carlos Cuesta, Galatasaray'da

Transferin süreci, gerçekleşme şartlarına bakıp, futbolcuya yönelik tepkiyi kabul etmem. Kendisini zorla transfer ettirip, bu maddi şartlara zorunlu kılmadı. Transferin son gününe kalmanın eseri bir transfer. Sezonun ortasından itibaren söylediğimiz "stoper" gerektiğiydi. 3'lü oynarken de gerekliydi, 4'lü oynarken de. Hem de iyi bir stoper gerekliydi. Transfer dönemi başladı, ilk iş stoper transferi kovalamaya başladın ve birçok iddialı ismi konuştun. O gün söylediğim, bonservis yatırımının ağırlıklı olarak stopere kaydırılması gerektiğiydi. Hücuma gün sonunda kiralık birini bulmak kolaydı da, savunmaya zordu. Sonrasında iş dediğime geldi ama geç kalındı. 20 - 25 milyon avro'ları göze alıp da gittiğin stoperler oldu, hepsinden ret yedin. 

Boluspor 1-4 Galatasaray, bu tarz maçlar kazanımlarıyla güzel

Kar yağışı etkili değildi ama ağır zemin, soğuk hava. Rakibin Boluspor olması, bu maçın "şartlar" itibarıyla zor olduğu gerçeğini değiştirmiyor. Galatasaray'ın da rotasyon yapmak gibi bir gerekliliği var. Bu maçları biraz da "yeni kazanımlar" özelinde yorumlamak gerekiyor. Başakşehir maçının ilk yarısında çok dengesiz bir rotasyon vardı. Boluspor deplasmanında ise Efe Akman'ın kanat bek oynaması hariç, rotasyon dengeliydi ve sahada iyi bir takım vardı. Maça bir anlamda 1-0 mağlup başlansa da, saha şartlarına alışmamızın ardından "kalite" farkı ortaya çıktı ve farklı galibiyet geldi. Yusuf Demir ve Eyüp Aydın gibi gençlerin maça etki etmesiyle birlikte de tadından yenmez bir gün geçirdik.

Mario Lemina, Galatasaray'da

Bu transfer, Galatasaray taraftarının başarısıdır. Orta saha ihtiyacı herkesin malumu, görünen köy işte. Bunu görmezden gelip, Galatasaray'ın orta saha ihtiyacı yoktur demek şovdur. Okan Hoca da böyle düşünüyorsa fikrim değişmez. Gün sonunda fikri değişti işte, Lemina'yı alın dedi. Demek de zorundaydı. Lemina ismine takılmıyorum bu arada. Lemina olmaz, başkası olur ama Galatasaray orta sahasında eksik var. Tempoyu yükseltecek, atlet, oraya sertlik katacak, en önemlisi de dripling özelliği olan bir isim olmazsa olmaz. Yaz döneminin son günlerinde de orta saha aramıyor muyduk? Sezon içinde ne oldu da fikirler değişti? Berkan Kutlu senin jokerin, bambaşka profil. Kerem Demirbay ise artık yetmiyordu. Sara'nın yokluğunda düşülen durum ortada. Torreira için de alternatif üretemiyorsun. En önemlisi de maç içinde kulübeye dönünce orta sahaya yönelik fark yaratacak hamlen yok.

Victor Nelsson, AS Roma'da

Sahada olan sahada kalır dediğim noktadayım. Haftalarca Nelsson'u eleştirdim ve takımdan ayrılması gerektiğini söyledim. 3'lü savunma ışığı yeniden belirince "ihtimal" olabilir mi diye düşündüm ama kafa olarak buradan ayrılmıştı artık. Nelsson'u sevmiyorum diye bir şey yok, aksine en sevdiklerimden. Düşüşüne verdiğimiz reaksiyon da biraz bu yüzden. Kazanılan 2 şampiyonlukta net etkisi var. Sorun yaşatmadı, karakteriyle örnek oldu, bu forma altında elinden geleni yaptı. Bana sorarsanız bu ayrılık daha önce yaşanmalıydı. Geçen sezon yapacak bir şey yoktu da, bu sezonun başında ayrılık gerekiyordu. Davinson Sanchez, Galatasaray'da yepyeni bir stoper tarzı belirledi ve o andan itibaren Nelsson için artık hiçbir şey eskisi gibi olmadı.

Michy Batshuayi, Eintracht Frankfurt'ta

Batshuayi'nin transfer olduğu günü düşünüyorum, çok sevinmiştim. Ligin en iyi 12. adamıydı çünkü. Fenerbahçe'de geçirdiği 2 sezona bakınca, sonradan oyuna girip de kazandırdığı bir dolu maç var. Fenerbahçe'nin şampiyonluk yarışında tutunmasında, Batshuayi ana etken. Batshuayi'yi transfer etmen, güçlendiğin kadar, rakibi de güçsüz kılman demek. Icardi'nin alternatifini üretme noktasında da 2 sezonda sorun yaşadık. Bakambu olmadı, Vinicius'u konuşmayalım bile. Ondan önceki sezona inersek, Gomis'in sezonun genelindeki durumu da tartışılırdı. Batshuayi, kağıt üzerinde müthiş bir hamleydi ve sezona da hızlı girdi. Hal böyle olunca, sezon adına çok umutluydum. Osimhen transferi fırsat olarak önümüze düştüğü andan sonra ise Batshuayi adına hiçbir şey beklenildiği gibi ilerlemedi.

Gaziantep FK 0-1 Galatasaray, sezonun en kritik virajı

Son haftalarda oyun düşüyor, Ajax maçı da kırıcı geçmişti. Üstüne bir de birçok eksik, yetişmeyen transferler derken, Gaziantep FK deplasmanı bir anda sezonun kaderini tayin edecek maç oldu. Maç öncesi de söyledim, gün özelinde futbola değil, kazanmaya bakarım. Futbol olarak da beklediğimden iyi olduğumuzu söylemem lazım. 3-4-1-2'ye geçişin, birçok taşı yerine oturttuğunu görmek güzel. En başından bu yana söylüyoruz, bu takım 3'lü savunma formasyonlarıyla oynamalı. Sen 3'lü savunma oynadığında, bek gibi bir sorunun olmuyor. Gün özelinde Jelert'i kazandın, Sallai de müthiş bir maç oynadı. Torreira da yükseldi, çünkü arkası daha sağlam. Osimhen'in yanına bir forvet daha atınca, ön alandaki hareketliliği yükseltiyorsun. Tüm taşlar yerine oturdu ve gün sonunda gol yemeyip, aman aman pozisyon vermeden, çok zor bir virajı almış bulunmaktasın.

Álvaro Morata, Galatasaray'da

Okan Hoca'nın dilinden Tottenham maçı düşmüyor ama Icardi sakatlığı sonrası o düzeni düşünmedi bile. Hadi 3-4-1-2 oynamak zorlaştı da, 3-4-2-1 ile de sonuç alırken, o düzenden de vazgeçtik. Morata'nın transferiyle birlikte yeniden 3-4-1-2'ye dönüyoruz. Transfer noktasında en çok sevindiğim gelişme bu. Elimizde olmayan bek profiliyle, elimizde olan kanat profilini birleştirdiğimizde, bize en uygun formasyonun 3'lü savunma düzenleri olduğunu görüyoruz. Biraz kervan yolda düzülür mantığıyla fikirler değişiyor ama gün sonunda doğru noktaya geliyoruz. Tabii o fikirlerin tam olarak oturmadığı dönemde oyun olarak düştük, her kötü sonuç da bizleri yeni planlara itti. Ara transfere girerken, Mertens muadili, forvet özelliği de barındıran bir isim kovalarken, direkt olarak 9 numara almaya geçtik. Bunun da anlamı 3-4-1-2'ye dönüş.

Tottenham maçının 3-4-1-2'sini hepimiz özlüyoruz

Okan Hoca, ısrarla Tottenham maçından bahsediyor. 3-4-1-2'ye geçtiğimiz maçtı ve Osimhen, Icardi, Mertens gibi isimleri bir arada kullanıp, kanat beklerde Barış Alper Yılmaz ve Yunus Akgün ile sonuca gitmiştik. Tartışmasız şekilde sezonun en iyi futbolu. Maç sonunda skor 3-2 olsa da, 8-2 kazansan şaşırmazdın. Su gibi pozisyona girdiğin, rakibi baskı ve presle öldürdüğün, muazzam tempoya çıktığın bir maç. Osimhen'i transfer ederken, Icardi'yle birlikte kullanmayı hayal ettiğin düzen buydu. İlk etapta anlamadığım, bu 2'liden 1'i olmadığında ısrarla 4-2-3-1 oynamamızdı. Hadi o maçların içinde 3-4-2-1'e sık sık döndük. Sonra tam 3-4-1-2 oturacak derken, Icardi'nin sakatlığıyla birlikte bu rafa kalktı. Bir süre daha 3'lü savunmayla oynayıp, sonuç almaya devam ettik. Son zamanlarda ise niye 4-2-3-1 üzerinde ısrarcıyız bilmiyorum.