4 Ağustos 2009 Salı

Ali Ece Röportajı {Bölüm-1}

1. Bölüm
2. Bölüm


Uzunca bir sürenin ardından yeni bir röportaj ile karşınızdayız. Ali Ece'yi sıcak bir salı akşamı kanallar arasında gezinirken SkyTürk'te rastladığım Total Futbol programında görmüştüm ilk olarak. Eğlenceli olduğu kadar doğru ve ciddi yorumlarını nacizhane kendiminkilere benzetmiş ve daha görür görmez, dinler dinlemez Burak'a "Ali Ece diye bi yorumcu var ben bi şekilde ulaşıp onunla röportaj yapacağım, sende sorularına yardım edeceksin" yazdım. Kalbimin temiz bir anına mı denk geldi ne yaptı bu mesaj gerçeğe dönüştü bugün. Öncelikle bunun için çok mutluyum. Keşke Allah'tan başka bir şey mi isteseydim diyede düşünmeden edemedim ama (:p). Ali Ece'ye samimiyetinden ve sıcaklığından ötürü sonsuz teşekkürleri önce kendi adıma sonrada Sportif Cümleler adına sunarken benim okurken çok eğlendiğim bu röportajı daha fazla beklemenize gönlüm razı değil hemen başlayalım bu yüzden.

1- Merhabalar öncelikle teşekkür ederim vakit ayırdığınız için. Blogger profilinde Ali Ece kendisini "FourFourTwo yani namı diğer 4-4-2 dergisi yazarı, yazı işleri müdürü, Lig Radyo yorumcusu programcısı, İlker Duralı, Fırat İşbecer ve Mehmet Ayan'ın yancısı, Skytürk yorumcusu... Dinar Bandosu gitarcısı, ortak söz yazarı bestecisi" olarak tanıtır. Bu bilgilerin de ışığında bir özet alabilir miyiz Ali Ece hakkında?


Birçok insan Dinar Bandosu’ndaki Ali Ece ile iflah olmaz futbol felsefecisi/aşığı Ali Ece’nin aynı kişi olduğuna inanmıyor. Bir de loto milyarderi soğuk demir işçisi Ali Ece var, cebimdeki paraya ve hayat standartlarıma bakınca o Ali Ece ben değilim, orası kesin!
Bir Vespa’m (maalesef Rangers mavisi!), 50’ye yakın futbol formam, 4000’e yakın kitabım, dört gitarım, bir bağlama, bir Doğu Alman yapımı Vermona orgum, bir de mızıkam var. Hayattaki bütün servetim onlar ki bence paha biçilmez bir servet, Allaha şükürler olsun!
İnsanlar beni metrobüste, vapurda görünce çok şaşırıyorlar, yadırgıyorlar. Ben de şaşıranlara şaşırıyorum: Televizyonda, radyoda milyonlarca insana “Maç biletleri çok pahalı, futbol halkın oyunu, halka geri verilmeli” diyorsam laf olsun diye değil, onlarla aynı durumda olduğum için diyorum.
En büyük kusurum bazen kendimi tutamayıp çok konuşmam ama ne yapıyım, çocukken çok uzun süre ağır kekemeydim, yine de başta Mustafa Sapmaz olmak üzere kafalarını şişirdiğim insanlardan özür dilerim. Uzun yıllar kekemeliğimden dolayı sadece dedelerim, ananem, babanem ve annemle iletişim kurabildim, şimdilerde herkesle konuşabildiğim için ne kadar mutlu olduğumu kelimelere dökerek anlatamam, kekelerim yani :)))
Konuşma zorluğumdan dolayı çok küçük yaşlarda yazma yetimi geliştirmek zorunda kaldım. Zaten başka da çarem yoktu, sözlülerden hep 0 aldığım için yazılılardan 10 almaktan başka şansım yoktu!
Bazen yazdıklarımı okuyorum, sahiden de fena yazmıyorum ama Ahmet Hamdi Tanpınar, Puşkin, (aynı zamanda Cezayirli bir kaleci olan) Albert Camus, Dostoyevski, Ece Ayhan ve İslam Çupi’nin yanında solda sıfırım! Yine de hayattaki en büyük gurur kaynağım ilk yazdığım roman olan “Ayın En Güzel Hali”dir.


Çok küçük yaşlarda konuşamadığım için yazmayı öğrenmek zorunda kaldığım için okula erken başladım. Beş yaşında ilkokula başladım, 10 yaşında Saint Joseph’e başladığımda o zamanlar okul erkek lisesiydi! İlk yıllarda eğitim çok zor ve sertti, tek eğlencemiz Fransız müdür yardımcısı Frere Robert topu kesmediğinde futboldu. Ama ben çok şanslı bir çocuktum, bana Zico’dan George Best’e Ahmet Hamdi Tanpınar’dan Türk sanat müziğine her şeyi öğreten harika bir dedem vardı, bir de evdeki babadan amcadan kalma Beatles, Rolling Stones plakları. İlk defa Rolling Stones’un “Satisfaction”ına eşlik edip söylerken kekelemediğimi hatırlıyorum. Sonra da bir gün Saint Joseph’te maç yaparken sahtekar şikeci-rüşvetçi hakem beden hocası Sedat Çamdelen’e sinirlenip bağırdığımda! Futbol ve müzik benim için bu kadar büyülü şeyler işte, bambaşka varoluşların gizlendiği, keşfedilmeyi beklenen gezegenler!

2- Spora değinmeden önce biraz müzik diyelim. Çok rock dinlemememe rağmen röportaj öncesi En Güzel Kadın İstanbul ve Şaban'ın Rüyası başta olmak üzere bir kaç şarkısını dinledim Dinar Bandosu'nun. Sözleri ve ritimleri çok eğlenceli geldi :) Nasıl karar verildi Dinar Bandosu'na ve şu andaki durumu nedir?

Dinar Bandosu şu aralar ikinci albümünü yayınlama sürecinde, adı “Aya da Gidelim Osman”. Albümün konsepti diğer sözde Türkçe rock albümlerinde olduğu gibi cıvık cıvık cinsel-duygusal ilişkiler değil, yaşadığımız dünya: Filistin, dünyanın bir avuç insafsız, allahsız, insanlıktan nasibini almamış müsveddeler tarafından sömürülmesi, tüketilmesi, öldürülmesi. Petrol parası için çocukların, kadınların öldürülmesi, köleleştirilmesine karşı “Törkiş rakı’n’roll” tarzı bir isyan, başkaldırı… Albümün başında “Ay Yolcusu Kalmasın!” adlı bir intro var. Dünyanın zalimler tarafından işgal edildiğini ve bu yüzden uzay imgesini kullanarak başka bir dünya yaratma hayalinin parodisi. Osman, Dinar Bandosu’nun teramincisi (theremin) Asaf Abi’nin köpeğinin adı ama orada 21. yüzyıl şartlarında terk edilmiş sokak köpeği seviyesine indirgenen insanın parodisi. Albüm kapağında aya doğru ilerleyen füze-minare aslında İslam dininin bir takım sahtekârlar tarafından kullanıldığı, istismar edildiği gibi gerici falan değil aksine son derece ilerici olduğunu vurgulayan bir imge. Hz Muhammed ve Hz Ali, Doğu’nun ilk ve en sağlam devrimcileri! “Aya da Gidelim Osman”ın son şarkısı “Leyla Halid” Müslüman kadınların yüz akı Filistinli devrimci Leyla Halid’e (Leila Khaled) adanmış bir “Osmanlı rock” mantrası. Dinar Bandosu’nun bir ayağı Pink Floyd, The Doors, Can, Bauhaus, Brian Eno, Velvet Underground, Primal Scream, Stone Roses, Inspiral Carpets’ta diğeri de yaşadığımız toprakların geçmişi, bugünü ve geleceğinde.
Evet bir yandan çok eğlenceli bir müzik yapıyor Dinar Bandosu çünkü Rock eğlencelidir, özgürlükçü bir eğlencedir. Beatles/Rolling Stones/The Doors/The Stone Roses, davası, amacı olan bir siyasi parti’nin “parti”siyle, arkadaşların bir araya gelip düzenlediği “parti”nin sesteşliğinde, aynı etimolojik kökenlerinde kesişen bir başkaldırı sanatının yüz akları.
“Leyla Halid”in yanı sıra “Hepimiz Filistin”iz şarkısında renginden dolayı hakemin ayrımcılığına maruz kalan Pascal Nouma, attığı golü Filistin’e adadığı için ceza alan Kanoute, müzmin ırkçılık mağduru Eto’o, ablasına edilen küfüre tepki koymayı Dünya Kupası’na tercih eden Zinedine Zidane ile Müslüman siyah özgürlük savaşçıları Malcolm X (Malik El-Shabazz) ve Doruba bir araya geliyorlar.
“Sak Sak Naciye” boyalı basın tarafından pohpohlanan ikoncan’ların izinde magazinsel yaşamın boşluğunda İstanbul’a okumaya gelip ikoncan karikatürü olanların, duygusal hiçbir şey hissetmeden her gece başkasıyla seks yapmanın özgürlük olduğunu sananların parodisi.
“Aya da Gidelim Osman”ın iki şarkısında sağolsunlar Gogol Bordello çaldı, söyledi, konuğumuz oldu. Bize çok yakın insanlar çünkü onlar da bizim gibi Doğu Avrupalılar ve bizdeki bazı gruplar gibi bundan kompleks duyup batılı taklidi yapmıyorlar! Türkiye’ye konsere geldiklerinde Gogolcülerin bazıları bizim evde kaldılar hatta gitarcı Oren Kaplan geldi, gitmek bilmedi! “Nasıl olur da bu kadar güzel müzik yapıp müzik dışında başka işlerde çalışmak zorunda kalırsınız?” sorusunun cevabını bir türlü veremedik kendisine!
Müzisyenler, yani sadece kendi müziğini icra edenler bu ülkede maden işçileri kadar beter sömürülüyorlar. Dinar Bandosu da bunun çelişkisini yaşıyor. Herkes bize “Başka bir ülkede mesela İngiltere’de olsanız dünyaca ünlü olurdunuz” diyor ama İngiltere’de olsak bence bu kadar güzel müzik yapamazdık çünkü bu topraklardan, eski Osmanlı coğrafyasından besleniyor olmazdık. Dinar Bandosu’nun adı büyük Türk şairi Ece Ayhan’dan geliyor. Ülkemizde ne zaman sokaklara darbecilerin, cuntacıların değil şairlerin, yazarların adları, statlara (Atatürk haricinde) politikacıların değil Metin Oktay, Baba Hakkı, Lefter, Ali Kemal Denizci gibi gerçek kahramanların isimleri verilirse o zaman işte devrim olacak her şey çok daha güzel olacak; devrim illa silahla tüfekle yapılmaz; gönüllerde, zihinlerde başlar devrim. Puşkin, yaşamış tüm Rus siyasetçilerden çok daha önemli ve değerlidir. Önce çarların heykelleri yıkıldı, sonra kızıl çarların, en son da modern Rusya’nın kurucusu Yeltsin henüz hayattayken devrildi ama Puşkin hep kaldı, hep de kalacak!.. Liverpool havalimanının ismi John Lennon, yoksa Liverpool şehrinden de Türkiye’yi Atatürk’ten sonra yönetenlerden bin kat kaliteli politikacılar çıktı, o ayrı ama işte Atatürk’ün dediğini günümüze uyarlayalım: “Efendiler, herkes Churchill, Blair olabilir ama John Lennon olamaz!”
Buna rağmen, ülkemizde müzisyene yapılan muamele ortada: “Kızı bırakırsan ya davulcuya ya zurnacıya kaçar” Bunu en son ne için söyledi başbakan beyefendi: Münevver Karabulut cinayeti için. Yani o sapık katil ile zurnacı davulcu aynı şey öyle mi? Benim bir amcamın kızı var, dünya güzeli iyisi, rahmetli babanem onu kimseye yakıştırmazdı, Dinar Bandosu’nun davulcusu Yılma Karatuna’yı görene tanıyana kadar… Özal’ın damatlarından, gelinlerinden hangisi hayırlı çıktı? Sadece Türkiye’nin en yetenekli davulcularından birisi olan Asım Ekren!
Ama bana hiç fark etmez, Dinar Bandosu’nu ilk kurduğumuzda konser bile vermeyi düşünmüyorduk, kendi kendimize çalıp eğleniyorduk. Sonra bir baktık konsere bir sürü kişi gelmiş, şaşırdık, korktuk: Nereden duydular, ne oluyor diye! 2 yıl sonra en büyük festivallerde (Barışarock vs.) ana gruplardan biriyiz, bir sürü insan dört bir ağızdan şarkılarımızı söylüyor… Bunun mutluluğu her şeye değer, ayrıca yanlış anlama olmasın hiçbir siyasetçinin kızıyla evlenmek gibi falan bir niyetimiz, amacımız yok! Dinar Bandosu, kendi beğendiği, sevdiği müzikleri yazıyor, çalıyor… İnsanlar da bu kadar beğeniyorlarsa, ne güzel işte… Bu arada ikinci albümümüz “Aya da Gidelim Osman” ilkine göre çok daha güzel çünkü ilk kez rahat rahat bir kayıt yapabildik, ilk albümü imkansızlıklardan bir gecede kaydetmiştik. Moğollar’dan Serhat Ersöz kaydetti albümü, Serhat Abi müthiş bir müzik beyni! Bir iki şarkıda orguyla bize eşlik de etti “Moğollar’da bu kadar serbest çalamadım hiçbir zaman” dedi bir de! Dinar Bandosu’nun adı Moğollar ile aynı cümlede geçiyor ya yemişim Serdar Ortaç’ı da kazandığı paraları da!


3- Beşiktaş'lı olduğunuzu biliyorum. Her çocuğun bir hikayesi vardır Ali Ece'nin hikayesi ne Beşiktaş'lı oluşuyla ilgili olarak yani nasıl Beşiktaş'lı olmaya karar verdi hatırlıyor musunuz?

Benim babanem de Bob Dylan’ın babanesi gibi Kağızmanlı :)) Ama ben maalesef hiç Kağızman’a gitmediğim gibi Fenerbahçe’nin mutlak kalesi Kadıköy’de doğdum, büyüdüm, büyüyorum :) Fenerbahçe’nin kurulmasında büyük rol oynayan sarı-lacivert formalı Saint Joseph’te okudum. Fenerbahçe’de basketbol oynadım. Sonra master’la beraber bir 8 yıl da Galatasaray Üniversitesi’nde eğitim gördüm, futbol takımında forma giydim. Ama hep Beşiktaşlı kaldım. Dedemin babası Kağızman’dayken Beşiktaş’ı tutmaya başlamış yani daha portakaldaki vitaminken Beşiktaşlıymışım! Dedemin Beşiktaş’ın hüsran yıllarında (1967-1982) kulübe yardım etmek, oyuncu almak için arazi satmışlığı var, babanem ölüm döşeğinde bile onu sayıklamış sonra da “Helal olsun be, ne sevmiş Beşiktaş’ı” demişliği var.
Benim oturduğum Eceler Apartmanı, Kadıköy’de bir Truva atı misali :) Beşiktaş Çarşı’da bile o kadar siyah-beyaz bir apartman yoktur. 1986 şampiyonluğunda 9 katı kaplayan büyük bir bayrak asmıştık, hiç unutmam.
Ben Galatasaray ve Fenerbahçe formalarını giymiş olmaktan hiç gocunmuyorum, aksine ne mutlu bana ki bu kadar efsane iki takımın da formasını giymişim ve hep Beşiktaşlı kalmışım! Bu sayede ezeli rakiplerimize karşı hep empati kurmayı başardım, futbola renk körü bakmadım: En önemlisi de şunu gördüm Fenerbahçe bu kadar büyükse, Galatasaray, Beşiktaş, Trabzon kadar büyük ezeli rakipleri olduğu için. Aynısı Galatasaray, Beşiktaş ve Trabzonspor için de geçerli. FourFourTwo’ya yazmak için Karşıyaka’ya gittiğimde onlara da büyük sevgi beslemeye başladım, birçok ülke gördüm böyle bir futbol sevgisi görmedim. Ancak Göztepe’ye de hiçbir kötü hissim yok, inşallah İzmir’in bu iki efsanevi takımı beraber Süper Lig’e çıkarlar da İstanbul’a rakip olurlar.
Beşiktaş’a dönersek… Feyyaz Uçar, Rıza Çalımbay, Süleyman Seba, Metin Tekin, Recep Çetin, Ulvi Güveneroğlu, Gökhan Keskin, Zeki Demirkubuz ve rahmetli dedem Mehmet Ece Beşiktaş ikonlarım.
Beşiktaşlı olup da üzüldüğüm tek gün vardı, ne herhangi bir sonuç, ne Valerenga maçı, ne de 8-0 hiçbiri önemli değil, futbolda kazanmak da kaybetmek de var ama askerdeyken Sinan Engin’in kulübün antetli kağıtlarıyla Çakıcı’yı yurtdışına kaçırttığı gün üzüntüden ölmeye çok yaklaştım. O gün o kadar üzüldüm ki tüm askerlerin yattığından emin olup kendimi bir odaya kilitledim ve sabaha kadar ağladım.

4-Total Futbol isimli birde blog tutuyorsunuz ki Avrupa Futbolunun bilhassa Premier Lig severlerin uğrak yeri oldu artık. Blog ne durumda? Memnun musunuz gidişatından?

Blogu en çok diğer blogger’larla iletişim kurmamı sağladığı ve başka insanları da blog açmaya teşvik ettiği için seviyorum. Total Futbol uğrak yerinden çok bir durak gibi, yandaki diğer blog linklerinden devam eden harika bir futbol yolculuğunun duraklarından bir tanesi. Her sabah işe gelince ilk olarak komşu blogları okuyorum. FourFourTwo’ya yaptıkları yazı desteklerinden dolayı bütün blogcu kardeşlerime teşekkür ediyor, her ay yeni blog tanıtımları için 500 vuruşluk yazıları bekliyorum. Tabii bildiğiniz gibi 3000 vuruşluk konuk blog sayfamız da var, yani tüm blogcuların başımızın üstünde yeri var!


5- Ali Ece gerçek bir George Best hayranıdır. Blogunun tepe resmi odur, George Best resimlerinin basılı olduğu t-shirtler giyer mesela.. Öte yandan Liverpool'uda çok sever ve destekler. Liverpool Efsaneleri başlıklı yazılar yazar.. İngiltere'nin en büyük derbisi aynı şehirde olmamalarına rağmen Liverpool-Manchester United derbisidir. Ali Ece'nin iki takıma da bu kadar yakın olması bir çelişki değil midir? Mesela iki takım arasındaki maçlarda hangi taraftır?

Mükemmel bir soru! Türkiye’nin de bir parçası olduğu dünyada yaşadığım ve dünya vatandaşı olduğum için Mehmet Ayan’a katılmıyorum, o diyor ki biz sadece Türk takımları tutmalıyız ki çocuklar da Barcelona ve Liverpool yerine bizim yerel takımları tutsun, yerel kahramanlar yaratılsın. Tabii yerel takımları tutacağız tutmasına da futbol topu kadar dünyaya benzeyen ne var başka, o zaman cidden futbol dünyanın yansıması, kendisidir. Ben küçüklükten beri Liverpool’u tutuyorum, tutmak ne kelime, iflah olmaz hastasıyım. 20 yıldır şampiyonluk yüzü görmedik ama hiç sorun değil, Liverpool Premier Lig şampiyonu olunca Ali Ece ne yapar? Championship Manager’a kaldığı yerden devam eder yani :)) Liverpool bir hayat tarzı, İstanbul ve Manchester’la beraber modern zamanlarda insanların beyaz-siyah tenli-sarı benizli ya da Müslüman-Hıristiyan-Musevi diye ayrıma uğramadan yaşadıkları ilk yer. Liverpool ve Manchester fiziksel coğrafya açısından İngiltere içindeler ama ruhsal coğrafya açısından bambaşka bir gezegen. Aslında Man Utd ve Liverpool’un her ikisi de işçi sınıfı şehri olmaları, sanayi devrimini ateşlemeleri, multietnik yapıları, dünyanın en şahane müzik ve futbol kültürünü üretmeleriyle Karamazov Kardeşler misali düşman kardeşler. Liverpool ve Manchester’lılara “İngiliz misiniz?” diye sorduğunuzda büyük çoğunluğu hayır derler: “I am a Scouser (Liverpool’luyum) ya da I am a Mancunian (Manchester’lıyım). Manchester United ilk kurulduğunda İrlandalı göçmenler bağlantısından Manchester Celtic adını alacakmış ki tam o anda içeri İtalyan bir göçmen girmiş “Kardeş, biz de Mancunian, Manchester’lı değil miyiz?” diye itiraz etmiş, diğerleri de hak verip hemen United (Birleşik) ismini önermişler. Liverpool zaten herkesin malumu: Benitez göreve gelmeden önce aylarca İngilizce dersi almış, sonra ilk gün takımın en eskisi Jamie Carragher’la konuşma hatasına düşmüş ve İngilizce öğretmenini arayıp parasını geri istemiş. Her iki takımı da İskoç göçmenler Matt Busby/Alex Ferguson, Bill Shankly/Kenny Dalglish efsane yaptılar. Tabii Everton da bence çok efsane bir takım. Liverpool kadar olmasa da çok severim Everton’ı. Merseyside derbisi dünyanın en güzel, en sıcak, en hakiki derbisidir çünkü aynı tribünde beraber oturur izlenir. Yani yine futbolu Liverpool FC’den bile çok seviyorum ben. Bu yüzden de başta George Best olmak üzere Alex Ferguson, Eric Cantona ve Ryan Giggs gibi Manchester United ikonlarını Kenny Dalglish, Robbie Fowler, John Barnes ve Steven Gerrard gibi Liverpool’lular kadar sevmeme engel değil. Sonuçta bu kadar hasta Beşiktaşlı olmama rağmen Metin Oktay, Şenol Güneş ve Lefter’i de çok seviyorum, idol olarak belliyorum, tüm bu isimlerden çok futbolu seviyorum. Büyümeyi ısrarla reddeden bir çocuğu boş bir arazi ve bir futbol topundan daha mutlu edebilen hiçbir şey yoktur.

6- 2009 futbol açısından oldukça bereketliydi. Barça'nın 3'lemesi, Real'in transferlerle cevabı, Konfederasyon Kupası, Dünya Kupası elemeleri, hazırlık turnuvaları derken bir hayli eğlendik ve off-sezon olmasına rağmen pek boş kalmadık futbolseverler olarak. Sizin 2009 yılının geride bıraktığımız 7 ayına ait olarak enleriniz neler?

En Cruyffçu: Josep Guardiola
En Rıza Çalımbay: Fabian Ernst
En Bülent Korkmaz: Carles Puyol
En Zico: Arshavin
En İslam Çupi: Uğur Meleke
En jenerik: Zlatan İbrahimoviç
En Salvador Dali: Bizim palavra rekortmeni xspor gazeteleri
En Münir Özkul: Sadri Şener
En özlenen: Zico
En Zühtü Hoca: Aragones
En Müfettiş Clouseau: Yıldırım Demirören
En Raynald Denouiex (R. Sociedad’ın Altın çağının hocası): Reha Kapsal
En Messi: Messi
En Haldun Üstünel: Haldun Üstünel

7- Beşiktaş geçen sezonu iki kupayla kapattı. Bu sezona da resmi olarak Barış Kupası’ndan elenerek ve Fenerbahçe'ye Süper Kupa'yı kaptırarak başladı. Bu bir düşüş eğilimi midir yoksa sezon başıdır günahı olmaz diye mi değerlendirmek lazım?

Rijkaard’ın nefis bir sözü var: “Pavarotti’yi duşta söylediği şarkılarla yargılayamazsınız” Yine de şunu söylemeden duramayacağım: 18’lik çocuk Batuhan’a bir şekilde adam olmayı öğretseniz de 30’una merdiven dayamış Nobre’ye bu saatten sonra topa vurmayı, dripling yapmayı öğretemezsiniz. Ona da o kadar para verip Tello gibi bir ustaya, teknik-hücum taktiği açısından takımın en önemli elemanına Nobre’nin (ki İlhan Mansız’ın olmadığı yerde Nobre’ye santrfor denir!) 3’te biri kadar para öderseniz, takım içi adaleti göz etmezseniz her türlü acayiplik mümkündür.

Tadı damağınızda kaldı farkındayım :) Röportaj bu kadar değil zira. Ama öyle güzel, öyle dolu dolu öyle uzun bir röportaj oldu ki biraz arkası yarın kuşağı gibi olsun istedim. İlk kısmını şimdi yayınlıyorum. Arkası ise yarın 22:00'de biraz merak edin. Dedim ya tadı damağınızda kalsın. Asıl teşekkürün büyüğü yarınki yazıda. Ama şimdiden çok teşekkürler Ali Ece vakit ayırdığınız ve içtenlikle soruların tamamına cevap verdiğiniz için.. Sportif Cümleler'den ayrılmayın.

9 yorum:

  1. Bravo, gerçekten müthiş bir iş yapmışsınız. Ali Ece son derece nazik, objektif ve müthiş bir insan. Maillerimize anında cevap verdi, blogumuzu ekledi. Onun gibilere ihtiyaç var hep. Bu arada;

    http://chaogrey.blogspot.com/2009/08/ali-ece-roportaj.html

    YanıtlaSil
  2. Size çok teşekkür ediyoruz blogunuzda bizlere yer verdiğiniz için :) Çok mutlu olduk.

    YanıtlaSil
  3. muhteşem!

    blogger'lar (hayran kaldım bu kesme işaretime) röortajada başladı. yazık oluyor şu ıvır gazetelerine ve dergilerine:)

    YanıtlaSil
  4. Çok güzel bir iş olmuş, tebrikler! Hele, En Raynald Denouiex kısmına bayıldım.

    YanıtlaSil
  5. Soluksuz okudum, elinize dilinize sağlık. Röportaj olağan üstü, cevaplar etkileyici, hem size hem Ali Ece'ye çok teşekkürler...

    YanıtlaSil
  6. Tebrikler Sportif Cümleler'e. Röportajıda yaparsanız, gazete çıkartın yahu :D

    YanıtlaSil
  7. Şimdi öncelikle yorumlarını bırakan herkese çok teşekkürler.

    @Chao Grey; senin teşekkürün ayrı olacak usta (:

    YanıtlaSil
  8. naçizane birader o nacizhane değil

    YanıtlaSil

 

Tüm Telif Hakları Sportif Cümleler 'e Aittir © 2009 -- Blogger Tarafından Desteklenmektedir