29 Nisan 2013 Pazartesi

İmparator


İmparator nasıl olunuyor, bunun tanımını yapalım. Aldığı kupalar, kazandığı başarılar bir tarafa, Fatih Terim'in Galatasaray'ın başında geçirdiği 267 lig haftası var ve bu haftaların 145'ini lider olarak tamamladı. Fatih Terim dönemindeki 267 haftanın liderlik sıralaması da Galatasaray (145), Beşiktaş (50), Fenerbahçe (44), Bursaspor, Gençlerbirliği (7) şeklinde. 8. sezonu Galatasaray'da ve 6. şampiyonluğuna da sadece bir hafta kaldı. 19 şampiyonluğun 6'sında Fatih Terim'in imzası olacak. İmparator olmanın tanımı da bu yani...

Not: İstatistik, Galatasaray Dergisi editörlerinden Eray Sözen'den alıntı...

Emeklilik İhtimali Yok Bence, Olmamalı


Javier Zanetti'nin hakkını yeterince vermediğimizi düşünüyorum. Giggs'ler, Scholes'lar derken bu tip isimleri sürekli konuşuyoruz ama onlarla kıyasladığımda Javier Zanetti sanki bir adım arkada. Oysa, en az o isimler kadar, hatta benim için onlardan da fazla ağırlığı olan bir futbolcu. 39 yaşında ama kim der 39 yaşında diye. Maldini vari bir isim, 40 da olsa her maç oynuyor. Bu yüzden de sakatlığı üzücü oldu, birkaç ay olmayacak, nasıl dönecek bilmiyoruz ama Javier Zanetti'nin döneceğine eminim. Emeklilik ihtimali onun adına yok bence, olmamalı...


28 Nisan 2013 Pazar

Gaziantepspor 0-1 Galatasaray, Şampiyonluk İçin Son ''1''


Geçen sezon çok daha kritik durumlar yaşadık, daha kritik maçlar oynadık ama gergin, panik veya rehavet şeklinde bir görüntü olmadı. Gaziantepspor maçında ise gerginliği, yer yer de rehaveti hissettik.

En zor deplasmandı, kötü de oynadık ama kazanmasını bildik. Şampiyon takımın yapması gerektiğini yaptık. Gerginlik ve rehavet istemsiz bir puan kaybını da yaşatabilirdi ama bu maçlarda da bu kadar.

Sneijder'in yokluğunu Elazığspor maçında pek aramadık. Rakibin savunma kurgusu karşısında Yekta Kurtuluş'un hücum presi oldukça etkili olmuştu ama ince paslar konusunda zayıf kalmıştı. Gaziantepspor karşısında hücum presi de etkili olamadı, aldığı tüm topları ezdi.

Sadece o da değil, Hamit Altıntop'u da bu listeye ekliyoruz. Gaziantepspor da kötü bir takım değil, böyle olunca maçın ilk yarısında hücum anlamında çok fazla varlık gösteremedik, üstüne rakibin kontra tehlikesini de hissettik.

İkinci yarıda atılan en önemli adım, savunmada sertliği sağlamaktı. Orta sahadaki baklava dizilimi daha da daraldı, oyunu tutmaya başladık ve Binya'nın hatası Galatasaray'a golü getirdi. Oynanan futbola, rakibin bu hatası büyük nimetti.

Gaziantepspor'un Cenk Tosun ve Traore hamleleri hücumda hareket getirdi ama Galatasaray'a da hızlı hücum imkanı sundu. Emre Çolak'ın sol taraftan Burak Yılmaz'ı göremediği iki tane pozisyon var. Emre Çolak'ın özeti niteliğinde pozisyonlardı. 2-0'ı bulamayınca da rakibin baskısını hissediyorsun.

Fenerbahçe 2-1 kazandı. Şu maçta yaşanacak bir puan kaybı hoş olmayacaktı, bunu düşünerek skoru garanti altına almalıydık ama bir şekilde kazandık. Olaya böyle bakıyorum, hele ki bu haftalarda.

Ayrıca, oyuna yeni bir stoper almak, daha güçlü savunma yapacağın anlamına gelmiyor. Hamit Altıntop & Gökhan Zan değişikliğine anlam veremedim. Son pozisyonda o kafa gol de olabilirdi, çıkaramayacağımız bir gol. Yeni bir stoper alacağımıza, hücumda topu tutmayı denesek, Amrabat'ı düşünsek son dakikaları daha rahat geçireceğimizi düşünüyorum.

6 da 6 oldu seri. Lig boyunca vites düşük ilerledik, anlamsız puan kayıpları yaşadık ama ayağa kalkılması gereken zamanlarda da seriyi yakaladık, şampiyon bir takımın yapması gerektiğini yapıyoruz. Sivasspor karşısında kazandığımız an şampiyonluğu kutlayacağız. Son 2 haftaya şampiyon girmenin rahatlığını başka bir yerde bulamayız.

24 Nisan 2013 Çarşamba

Kazım Kazım'ın Pişmanlığı


Fatih Terim'in Kazım Kazım üzerinde fazla emeği var, bu bir gerçek. Onu Milli Takım'a çağıran da Fatih Terim'di, Euro 2008'de 23 kişilik kadroda bile olması beklenmezken, onu her maç banko oynatan da.

Fenerbahçe forması giyiyorken sevilmeyen bir futbolcuydu, o şartlarda Galatasaray'a gelmek ve kendini kabul ettirmek, belli ölçüde sevdirmek büyük iştir. Bunu da başardı. Oynadığı iki yarım sezonda, takımın önemli yüzlerinden biri de oldu.

Geçen sezonun ilk yarısına baktığımızda, takımın iyi gidişatında payı da vardır ama kafalarda başka bir kanat oyuncusu düşüncesi vardı sanki. Riera da bu anlamda beğenilmiyordu ama Kazım Kazım konusu daha ilginç. Takımdayken eleştirilen bu adamın sürpriz şekilde gideceğini öğrendiğimizde, neden gönderildi, gitmemeliydi gibi düşünceler de doğdu.

Formasını Engin Baytar'a kaptırması, üstüne de Yiğit Gökoğlan transferi derken forma şansı bulamayacağını mı düşündü bilmiyorum. Çabuk pes etti, bugünlere gelmesinde büyük emeği olan Fatih Terim'e de çok büyük ayıp etti.

Transferin son günü gidiyorum diyorsun ve Yunanistan yollarına düşüyorsun. Sen böyle yaptığında da, yeni sezon olduğunda Galatasaray'ın kampına dahi kabul edilmiyorsun doğal olarak.

Sezonu Blackburn Rovers formasıyla geçiriyor, kötü de bir sezon geçmedi onun adına ama Galatasaray'da olabilirdi şu an, önemli de bir alternatif olurdu, buna eminim. Kendi de zaten bunu dile getiriyor;

''En büyük pişmanlığım Galatasaray... O formayı bırakıp ayrılmam hayatımdaki en büyük pişmanlık. Herkesin beni boğmaya çalıştığı bir dönemde bana çok şey katan Terim'i bırakıp gitmek en büyük pişmanlığım oldu.''

Yeni sezonda Galatasaray'a dönmesine pek ihtimal vermiyorum, yukarıda bahsettiğim sebep yüzünden. Bir şansı daha yok bence ama Fatih Terim verecektir bu kararı.

Yurt içinde de Galatasaray dışında başka bir takım forması giyme ihtimali düşük, aksi bir durum olsa ligin devre arasında Bursaspor'un teklifine kayıtsız kalmazdı. Ama Anadolu takımları adına da çok önemli bir isim olduğu gerçeği var. Galatasaray'da kalması durumunda bile önemli alternatif olabilir.

Ne olacak ben de merak ediyorum...

23 Nisan 2013 Salı

Nobre -> Kayserispor


Mario Götze'nin Bayern Münih'e transferiyle çalkalanıyor ortalık, dün geceden beri bu transferi konuşuyoruz ama ülkemiz adına gözden kaçmaması gereken transfer, Nobre'nin Kayserispor'a transferidir.

Bir süredir konuşulan bir iddiaydı zaten bu. Nobre'nin Mersin İdman Yurdu'ndan ayrılacak olması yeni bir haber değil. Sezon başından bu yana bilinen bir gerçek aslında. Beklentiler, onun Brezilya'ya dönmesi üzerineydi ama o tercihini Kayserispor'dan yana kullandı.

Önemli bir hamle. Nobre, yıllardan bu yana Türkiye Ligi'nin istikrarlı golcülerinden biri. Fenerbahçe, Beşiktaş ve Mersin İdman Yurdu kariyeri onun adına mükemmel geçti. Geçen sezonun ortasında Fenerbahçe'ye dönüş ihtimali de doğmuştu ama gerçekleşmemişti transfer.

Nobre, 32 yaşına geldi. 2003 yılından bu yana Türkiye'de, yerli pasaportu da var ve tüm bu özellikler de onu ülkemizde çok değerli kılıyor. Bir de buna, futbolcu için herhangi bir bonservis ödenmeyeceğini ekleyince de her açıdan müthiş bir hamle.

Bobo ile birlikte iyi bir ikili de olabilirler, birbirlerini de yedekleyebilirler. Prosinecki'nin mevcut sistemini değiştireceğini pek düşünmüyorum, bu yüzden de alternatif olarak düşünülen bir hamle oldu ama yine de çoğu maçta Bobo ve Nobre ikilisini birlikte izleyebiliriz.

Ayrıca bu transferi, sezon sonunu beklemeden halletmek ayrı bir başarı. Nobre'nin çok talibi olacaktı, bu yüzden de bir an önce transfer gerçekleştirildi.

Mevcut yapıya yatırım yapması gerektiğini düşünüyordum Kayserispor'un. Bu yolda da ilk adım atılmış oldu. Mevcut sistemleri iyi, potansiyelleri yüksek ve atılacak güzel adımlarla da yeni sezonda ligde çok daha fazla söz sahibi olabilirler.

22 Nisan 2013 Pazartesi

Efsane...

Bugün twitter'a yazmıştım, belki en iyisi olmayacak ama Galatasaray'ın, hatta Türkiye'nin gördüğü en kudretli futbolcu Didier Drogba diye.

Gerçekten de öyle. Oynadığı futbol da tek ölçü değil bunda, nasıl büyük futbolcu olunur kanıtlıyoruz bize.

Bugün instagram'da paylaştığı fotoğraf. Mesajı net vermiş.

Drogba'yı Galatasaray formasıyla, Türkiye topraklarında izleyen nesil, çok şanslı bir nesil.

Süper Lig'de Akhisar Neyse, 1. Lig'de Ankaragücü Daha Fazlası


Akhisar Belediyespor gerçeği var Süper Lig'de. Müthiş bir iş başardılar, bu bir gerçek. Ama Süper Lig için Akhisar Belediyespor neyse, PTT 1. Lig adına Ankaragücü çok daha fazlası.

Gökçeklerin gazabına uğrayıp, geldikleri noktayı geçen sezon çok konuştuk. Hala da o sorunları çözebilmiş değiller ve günden güne eriyorlar. Kulüpte yarınını bilen birinin olduğuna da inanmıyorum ama bugüne müthiş bir şekilde tutunmuş durumdalar.

Kadroları her geçen sezon erezyona uğruyor ve maddi sorunlar malum ama PTT 1. Lig'de 31. hafta sonunda 29 puanları var. 7 tane galibiyet almışlar, son iki haftadır kazanıyorlar ve şansları çok az ama matematiksel bir şansları da var ligde kalmak adına.

Şu noktada olmaları müthiş bir iş, kutlamak gerekiyor. Mevcut şartlarıyla, ligin söz sahibi takımlarından biri olmaları, kolay lokma olmadıklarını göstermeleri büyük olay.

Kayseri Erciyesspor ve Çaykur Rizespor çok büyük ihtimalle Süper Lig'e adlarını yazdıracaklar ama sezonun takımı bana göre Ankaragücü olacak.

21 Nisan 2013 Pazar

Kiralıklar, Dönme İhtimali Olanlar ve Olmayanlar


Geçen gün, sözleşmesi bitecek isimler üzerinde durup, hangi isimler kalmalı, gitmeli gibisinden sormuştum sizlere. Bugün de, başka takımlarda kiralık oynayan futbolcularımız üzerinde durayım diyorum.

Ceyhun Gülselam'la başlayalım, en formda olan o çünkü. Prosinecki ile birlikte yükselen bir Kayserispor var. Futbol anlamında bunu söylüyorum, lig sıralamasına hiç bakmadan. Ceyhun Gülselam'ın da bu yükselişte payı çok büyük.

Galatasaray'da geçtiğimiz sezon yakalanan kadro istikrarında forma şansı bulamadı. Bu sezon ise neredeyse hiç düşünülmedi, devre arasında da Kayserispor'a kiralandı. Beğendiğim bir futbolcudur aslında, Galatasaray forması altında daha fazlasını bekliyordum, olmadı. O formu, Kayserispor formasıyla gösteriyor ve müthiş bir istikrar yakalamış durumda.

Yeni sezonda da Galatasaray forması altında şans bulabilecek tek isim bana göre Ceyhun Gülselam. Ben onun yerinde olsam Kayserispor'da kalırım ama, yeniden yükseldiğim yerde devam ederim. Galatasaray'a dönmesi durumunda bile 11 şansı zor olacak, alternatif bir isim olarak kalacak. Kayserispor'un da onu takımlarında tutmak isteyeceğini düşünüyorum ama ortada belirlenmiş bir opsiyon yok.

Kazım Kazım'ın da hakkının yenildiğini düşünüyorum. Hiç de fena olmayan bir Galatasaray dönemi geçirdi. Geçen sezonun ilk yarısına bakın, önemli bir etkisi vardı Kazım Kazım'ın. Ama o bir anda çıktı ve ayrılmak istiyorum dedi, gönderildi. Bunun için yapacak bir şey yok, gitmek isteyen gider.

Takımı yarı yolda bıraktığını düşünüyorum, sanırım Fatih Terim de böyle düşünüyor ve bu sezonun başında onu kadroda görmek istemediğini belirtti. O da Türkiye'yi hiç düşünmeden, yeniden İngiltere yollarını tuttu ve Blacburn Rovers günlerini başlattı. Fena da gitmiyor orada.

Ben onun, ülkemiz takımları açısından önemli bir alternatif olacağını düşünüyorum. Hatta şu an Galatasaray kadrosunda olsa, yine iyi bir alternatif olabilir ama Galatasaray'da kalma ihtimali artık yok gibi. Türkiye'de de devam etmek istemiyor olabilir, ligin devre arasında Bursaspor söylentileri vardı ama aslı çıkmadı bu olayın.

Yeni sezonda ne yapacağını merak ediyorum. Hala Galatasaray'la bir sezon daha kontratı var ve transfer döneminde de çeşitli takımların gündemine gelecektir.

Sercan Yıldırım konusunu hiç açmamak lazım aslında. Çok büyük bir hayal kırıklığı. Geçen sezonu da, bu sezonu da. Şans da buldu ama değerlendiremedi. Ligin devre arasında da Sivasspor'a gönderildi. Sürekli oynuyordu aslında, 11 başlıyordu, sonradan giriyordu ama her maçın içerisinde vardı. Futbol anlamında yine yokları oynamasına rağmen oynama istikrarı kazanması beni umutlandırdı ama orada da rahat durmadı ve kadro dışı bırakıldı. Yeni sezonda da Galatasaray'a dönme ihtimali zor diyorum.

Yiğit Gökoğlan da diğer bir hayal kırıklığı ve bir anlamda etkisiz eleman. Beni bu kadar fazla yanıltan bir futbolcu çok olmamıştır. Sezon başında kamp döneminde ayak parmağında kırık vardı, kamp dönemini kaçırdı. Bu bir handikap oldu onun için. Sonrasında Orduspor'a kiralandı, o da şans buluyordu, sürekli oyuna sonradan alınarak ama futbol anlamında yokları oynadı. Yeni sezonda da onun da dönme ihtimali çok zor.

Culio da kiralık olarak forma giyiyor. Stancu ve Culio transfer edilirken, Rumen futbolunun yıldızları olarak gelmişlerdi Galatasaray'a ama bugün ikisinin oynadığı takım da küme düşüyor, Mersin İdman Yurdu düştü hatta. Yaşadıkları düşüş inanılmaz. Galatasaray'da forma giyme hayalleri kuruyorlarken, bir anda Anadolu adına önemli alternatifler oldular. Bu yüzden de boşta kalmazlar, onları alan bir Anadolu takımı mutlaka olur.

Stancu'dan 2.5 milyon avro bonservis kazanmıştık, o konuda zararından neresinden dönsek mantığı geçerli ama Culio da hayal kırıklığı oldu. Geçen sezon başında da, bu sezon başında da kadroda düşünülüyordu aslında ama sürekli kiralık olarak gönderildi. Bu saatten sonra da takımda kalma şansı yok, kamp dönemi kadrosuna da dahil edilmez diyorum.

Mehmet Batdal var bir de, Bucaspor'da kiralık oynuyor, eksi takımına geri döndü ve gördüğümüz üzere de Mehmet Batdal oraların iyi futbolcusu. Bir üst seviyede çok sırıttığını düşünüyorum, hele ki Galatasaray'da falan imkansız oynaması. Bucaspor'da kalmaya devam edecektir, Süper Lig bile fazla onun için.

Gekas'ı Türk Futboluna Sunan Samsunspor'a Bir Teşekkür


Gekas'ı hala Samsunspor forması altında hatırlamak istiyorum. Bu yüzden de, Gekas'ın Türkiye'ye dönmesi beni bir yandan sevindirdi, şu performansını gördükçe müthiş keyif alıyorum. Hele ki bunu Akhisar Belediyesi gibi güzel bir takım, Hamza Hamzaoğlu gibi kaliteli bir teknik adam için yaptığını görünce. Ama bir yandan da içim içimi yiyor, bu adam Samsunspor formasını hala giyiyor olmalıydı diye.

İddiam açık. Geçtiğimiz sezonun son 2-3 haftasında Gekas forma giyebiliyor olsaydı Samsunspor ligde kalacaktı. Samsunspor adına ligde kalma umudunu yaratan futbolcuların başında Gekas geliyordu ve onun önderlik ettiği isyanla birlikte son maça kaldı bu iş ve son maç olan Sivasspor karşısında da kaçan goller hala aklımda. Sadece o maç oynasaydı Gekas, farklı konuşuyorduk bugün.

Belki yine Gekas destanı yazıyorduk ama Samsunspor üzerine dönüyordu bu muhabbet. Neyse, olan oldu artık. Önümüze bakıyor ve Gekas destanına şahit olmaya devam ediyoruz.

Şu var, Gekas'ı Türkiye'ye kazandıran Samsunspor oldu. Samsunspor'da gösterdiği performans, onun Türk futbolu adına referansıydı ama buna rağmen ısrar etmedi takımlarımız onun üzerinde. Levante'ye gitti önce, ligin devre arasında da PTT 1.Lig'de oynamayı bile göze aldı derken Akhisar Belediyesi bu transferi gerçekleştirdi.

Sadece 300 bin avro maliyetle üstelik. Ligde kalmanın pahası biçilemeyecek onlar adına, bu anlamda da baktığımızda müthiş bir iş.

Akhisar Belediyesi'ni, daha da ötesi Hamza Hamzaoğlu'nu çok seviyorum. Son derece mütevazi bütçeyle bu noktaya geldiler. Alt ligden getirdikleri futbolcuları kapının önüne koymadılar, ayaklarını yorganlarına göre uzattılar, bağırmadılar, isyan etmediler, sineye çektiler ve sadece futbola odaklandılar. Devre arasında da yaptıkları Gekas vari bir kalite hamlesiyle birlikte bugün mucizenin eşiğine gelmiş durumdalar.

Hepimiz bu takımı tutuyoruz aslında, ligde kalmalarını istiyoruz. Bu takım için olumsuz konuşan bir kişi bile görmedim ben. Her anlamda beğeniyoruz, takdir ediyoruz. Bu ligin en renkli takımı onlar. Ligde kalmaları durumunda da sezonun takımı olacaklar, çok net...

20 Nisan 2013 Cumartesi

Gidecekler, Kalacaklar, Kalması Gerekenler


Aydın Yılmaz konusunu geçtiğimiz günlerde yazmıştım. Sözleşmesi sezon sonunda bitiyor, talipleri de var ve takımda kalması gerektiğini düşündüğüm isimlerden. Elinizde 25 kişilik bir kadro varsa, her futbolcunun aynı seviyede olması imkansız. Aydın Yılmaz gibi isimler de derin kadro içerisinde gerekli ama olmazsa olmaz bir durum da yok. Kerim Frei gibi isimler konuşuluyor mesela, böyle bir alternatif de yaratılabilir.

Sözleşmesi biten tek isim Aydın Yılmaz değil tabii. Ujfalusi, Engin Baytar, Hakan Balta, Felipe Melo, Umut Bulut, Çağlar Birinci ve Gökhan Zan gibi isimlerin de sözleşmeleri bitiyor.

Gökhan Zan'ın durumunda bir ilginçlik var tabii. Geçen sezon sözleşmesi yenilenirken, 3 yıllık bir sözleşme imzalandığı belirtilmiş ama tff'nin internet sitesinde bu sezon sonunda sözleşmesi bitiyor deniliyor. O durumu araştırmalı ama biz tff'nin internet sitesine göre durumu konuşalım.

Ujfalusi ve Engin Baytar'la yüzde 99 ihtimalle yollar ayrılacak sanırım. İkisinin de geçtiğimiz sezon gelen şampiyonlukta çok büyük payları oldu, önce bunu belirtmeli. Takımdan ayrılırlarken teşekkür edilmesi gereken isimler onlar, özellikle de Ujfalusi. Onun liderliği çok önemliydi ama bu sezon kendisinden hiç faydalanamadık.

Engin Baytar'ı da sezon başında oynanan Süper Kupa maçında aldığı ceza bitirdi. Aldığı büyük cezanın ardından bir türlü dönemedi. En son, Bursaspor deplasmanında 11'de de kullanıldı ama olmadı. O zamandan bu yana da maç kadrosuna dahi alınmıyor, Furkan Özçal var o yok, böyle diyelim.

Gideceği herhangi bir takımda da önemli bir alternatif olur, talibinin bol olacağını düşünüyorum. Ujfalusi ise futbolu bırakacağım diyordu ama bu sezonu boş geçmesi, onu en azından bir sezon daha, belki de Baros vari bir hareket yapmasına neden olabilir.

Hakan Balta'nın sözleşmesi 2 yıl daha uzatıldı gibisinden haberler var. Bu sezon, geçen sezonun çok gerisinde bir görüntüsü var ama ülkenin yerli sol bek şartları belli. En iyisi Hasan Ali Kaldırım diyoruz, o bile kendi takımında banko 11 oyuncusu değil. Hakan Balta da Riera'nın arkasına düşmüş durumda ama her şartta değerli bir alternatif. Mutlaka takımda kalması gerekiyor, böyle tecrübelere ihtiyaç var. Resmi açıklama geldiğinde de daha detaylı yazarız Hakan Balta hakkında.

Aynı durum Gökhan Zan için de geçerli. Emre Aşık'laşma yolunda. 20 maç oynamaz, 21. maç oynadığında sanki 20 maç oynamış gibi bir etki verir durumu olurdu Emre Aşık'ta. Gökhan Zan için de geçerli oluyor bu, son haftalarda izliyoruz. Ülkenin yerli stoper şartları da belli, alternatif yok ve bu alternatifsizlik içerisinde de Gökhan Zan mutlaka kadroda bulunması gereken bir isim.

Melo'ya gelirsek. Aslında verilmesi gereken en büyük karar. Sezon başında yaşadığımız sıkıntı ortada. Kampa geç katılan Melo'dan verim almak adına çok bekledik ve son zamanlardaki Melo'yu sezon başından bu yana izliyor olsaydık, bugün başka şeyler konuşuyor olacaktık. Bence takımda kalmalı, hiç riske girmeden, büyük maliyetler altına da girmeden Melo'yu tutalım. Yok, daha iyi bir alternatif diyorsak bile bu iş erken bitmeli, bu karar erken alınmalı.

Umut Bulut'un durumu da önemli. Milli Takım'ın sorunları bitmiyor. Stoper arıyoruz, sol bek arıyoruz derken forvet konusunda da yeterli alternatif yok. Burak Yılmaz, Umut Bulut derken üçüncü ismi söylemekte zorlanıyoruz. Bu şartlar altında da Umut Bulut'u kadroda tutmamak büyük bir yanlış olur. Sezon başında da transferini çok istemiştim ve özellikle ligin ilk yarısında attığı gollerle takımı ayakta tutan isimlerden biriydi. Son dönemde performansı düşmüş olabilir ama başka bir yerli forvet de yok, takımda kalmalı. 3 milyon avro'luk bir opsiyonu vardı diye hatırlıyorum.

Son isim olan Çağlar Birinci için ise birşey yazmaya gerek yok. 3 yıldır etkisiz eleman ve Galatasaray'da 3 yıl boyunca nasıl kalmayı başardığını merak ediyorum. Ne zaman görsem tribünde ve elinin altında bir koltuk değneği.

Haksız Rekabet


Mersin İdman Yurdu maçının ardından, bu maçta da iki gol attı. Gol atmaktan öte, daha çok golü yaratan adam oldu dediğimiz Drogba, hücumu yönlendirmenin yanında skoru da yönlendirmeye başladı ki, bunun sonu ne olur, nereye gider bilinmez. Haksız rekabete yol açan adam...


19 Nisan 2013 Cuma

Galatasaray 3-1 Elazığspor, Orantısız Güç Drogba


Şampiyonluğu belirleyen haftalarda, kazanma alışkanlığını hatırlamaktı mesele. Galatasaray da bunu hatırladı. Schalke 04 deplasmanında geçilen yeni düzen ve o maçtan bu yana gelen iyi futbol, daha önemlisi de kazanma alışkanlığı.

Melo'nun performansı belirleyecek diyordum yeni sistemi, bu görüşüm güçlenerek devam ediyor. Melo'nun son haftalarda yükselişini izliyoruz, hemen hemen oynadığı her maçta maçın adamı neredeyse. 

Karabükspor maçında rakibe de önlem alarak oynadı Galatasaray. Elazığspor karşısında ise temposundan pek ödün vermedi. Elazığspor'un da hızlı isimleri var, tempo futbolunu seviyorlar. İlk yarıda da müthiş bir tempo oluştu, rakibin de risk aldığını gördük. 0-0 veya skorun 3-1'e gelmesi Elazığspor'un oyununu pek değiştirmedi.

Elazığspor'un da hızını kesen en temel unsur, Melo'nun savunma performansıydı. Rakibi ilk karşılayan isim o oldu, organize olmalarına pek izin vermedi ve Dany'den kaynaklı oluşmaya uygun savunma hatalarının da bir bölümden sonra tamamen önüne geçti.

Savunma performansları da, temponun yanında bu maçın temel belirleyicilerindendi. Dany'nin hatasıyla Elazığspor'un golü geldi ama Dany'nin toparlaması uzun sürmedi. Bilica ise sürekli hata yaptı. Zaten eksik olan savunmasına, bir de Bilica'nın hataları eklenince Elazığspor hiç doğrulamadı.

Drogba'yı Bilica'yla durdurmayı planlamış Yılmaz Vural ama Drogba'yı Bilica'yla durdurmak imkansıza yakın. Drogba da Bilica'yı sürekli hataya zorladı. 

Bir de bunun yanına, Yekta Kurtuluş'un akıncı beyliği eklenince Elazığspor savunması kendisini pek toplayamadı. Yekta Kurtuluş müthiş bir mücadele koydu ortaya, özellikle de hücum presi anlamında.

Maç öncesinde, Selçuk İnan'ı ön tarafa çekip, Yekta Kurtuluş orta sahanın derinliklerinde oynar diye bir düşünce vardı ama Sneijder'in yerinde oynadı. Tek eksiği de, rakibin sürekli uyguladığı ofsayt taktiğinde, ince işleri yapamamış olması. İlk yarıda, Sneijder ve Amrabat olsa daha farklı şeyler de olabilirdi belki. Ortam tam olarak onlara uygundu.

Rahat kazanmak, yine kavga etmeden, kendimizi psikolojik olarak yıpratmadan kazanmak güzel. TT Arena'da 100. golümüzü de Drogba attı bu arada. Ayrıca, bu sezon ilk defa 5 maç üst üste kazanmış olduk. Şampiyonluk için kritik haftaların içerisindeyken, üst üste galibiyetlerin gelmesi olması gereken en önemli şey.

18 Nisan 2013 Perşembe

Sinan Bolat'ın Olası Türkiye Seferi


Muslera, takımdan kesin ayrılıyor gibi bir algı oluştu. Çıkan tüm haberler bu yönde ama Muslera'nın bu sezon takımda kalma ihtimalini, ayrılma ihtimalinden çok görüyorum. Elbette, günün birinde bu ayrılık yaşanır ve işte o vakit onun yerini doldurmak mesele olur ama bugünden bunu düşünmek yanlış.

Bir haber okudum, çok garibime gitti. Sinan Bolat'ın kendisine gelen teklifleri kabul etmediği konuşuluyor. Nedeni de, Galatasaray'ı beklemesi deniliyor. Muslera ayrılırsa eğer, Galatasaray'ın kendisine kesin olarak teklif yapacağını düşünüyor olabilir belki de.

Kötü kaleci değil aslında, son sakatlığına kadar da beğendiğim bir isimdi ama Sinan Bolat'ın en zirve hali bile Galatasaray'ı kaldıramaz diyorum. Ben onu daha çok, Bursaspor'a yakıştırıyorum mesela. Carson'un ardından cuk olurdu. Ya da Beşiktaş'a gitse, Cenk Gönen'le birlikte işi götürürler. Onun kariyeri adına, şu noktada en zirve adımlar bu olurdu.

Galatasaray'a gelmesi durumunda da iyi bir alternatif olur diyebilirim ama önünde Muslera veya onun ayarında çok iyi bir kaleciyle birlikte. O da bunu kabul eder mi bilemiyorum.

Sezon sonu sözleşmesi bittiğinden transferi konuşulan bir isim. Ülkemizde de yabancı kontenjanı olduğundan ve kontenjan olduğu için, özellikle yerli kalecinin nimet olduğu düşünülürse birçok takımımız Sinan Bolat için hamle yapacaktır. Onu Türkiye'de görecek olmamız beni şaşırtmaz.

Yerli, kaliteli kalecilerin de fazlalaştığı şu ortamda, Milli Takım anlamında göz önünde olmak isteyecektir Sinan Bolat. Volkan Demirel, Onur Kıvrak, Tolga Zengin gibi kalecilerin gerisinde görüyorum onu ama çok kötü de bir alternatif değil. En azından bu potanın içerisinde...

A2 Takımı Adına Yapılan Bir Transfer


Devre arası transfer döneminde, anlam veremediğim iki tane hamle vardı. Birincisi, Mersin İdman Yurdu'nun Can Erdem transferi, diğeri Akhisar Belediyesi'nin Özgürcan Özcan transferi.

Can Erdem konusunda yanıldığımı itiraf edeyim. Verdiği katkı anlamında yazmıyorum bunu, bulduğu forma şansı konusunda yanılgı yaşadım. Sürekli forma şansı buluyor, çabalıyor, yetenekleri ölçüsünde bir çabası var. Mersin İdman Yurdu'nda o kadar fazla hayal kırıklığı yaratan isim var ki, onlarla kıyasladığımızda Can Erdem için iyi transfer bile diyebilirim.

Özgürcan Özcan konusunda ise yanılmadım. Bir alt ligde bile beklenileni veremeyen, forma şansı bulmakta zorlanan bu adam Akhisar Belediyesi'ne transfer olurken bizleri çok şaşırtmıştı. Maddi sorunlar, imkanlar dahilinde ayağı yorganına göre uzatırsın ama böyle de bir hamle yapma gerekliliğini anlamamıştım. Gekas destanını izliyoruz ama bu konuya da değinmek lazım. Aklıma geldi, yazmak istedim.

Akhisar Belediyesi'ne geldiğinden bu yana, sadece Kasımpaşa maçında 18 kişilik kadroya girebilmiş. Onun dışında değil forma şansı, 18 kişilik kadroya girmişliği yok. Ama bol bol A2 maçı oynuyor. A2 takımı adına yapılan bir hamle miydi diye de sormak lazım.

Galatasaray altyapılı olduğundan, takip ettiğimiz bir isim tabii. Hakan Şükür'ün veliahtım olur dediği isimlerden biri daha. Tabii ki olmadı, kademe kademe de aşağı doğru inerken, bir anda Süper Lig'e transferiyle bizleri şaşırtmıştı ama bulamadığı forma şansıyla da beklentileri karşıladı...

Aydın Yılmaz?


İşi, 7 numaranın işgaline kadar götürmüştüm. Aydın Yılmaz üzerinde beklentim o kadar düşüktü. Konyaspor maçında attığı son dakika golünün ekmeğini çok uzun sezonlar yedi ve beklenen etkinin çok uzağında olmasına rağmen de, ısrarla kadroda tutuldu.

Öyle ki, opsiyonlu olarak kiralık gittiği takımlarda da opsiyonu kullanılmadı ve geri döndü ama Galatasaray'da kalmaya devam etti. Nedenini de kimse anlamadan.

Geçen sezon, Mersin İdman Yurdu deplasmanı vardır. Aydın Yılmaz'ın dönüm noktası olan. Sonradan girip, maçın kazanılmasında büyük etkisi vardı. Fatih Terim de maç sonunda, bana izin verin, Aydın Yılmaz'ı kazanalım dedikten sonra, diyecek başka bir sözümüz yoktu. Umudum da yoktu gerçi, Fatih Terim bile bu kadarını zor başarır derken Aydın Yılmaz kazanıldı.

Geçen sezonun ikinci yarısında ve Süper Final'de Aydın Yılmaz tam anlamıyla bir 12. adamdı. Sonradan oyuna girdiği her maçta etkisi büyük oldu, gelen şampiyonlukta da payı vardır. Aksi yorumlara asla katılmam.

Bu sezon ise, aşamayı devam ettirecek derken yine yerinde saydı. Birçok maçta şans buldu ama beklenen etkiyi veremedi. Braga deplasmanında, hayati bir golü vardı ve o golle Şampiyonlar Ligi günleri devam etti ama o maçtan sonra da Aydın Yılmaz'ı pek göremez olduk. 18'e bile zor alınır oldu.

Sezon sonuna doğru da yaklaştığımızdan, kim kalacak kim gidecek muhabbetlerine başladık. Aydın Yılmaz'ın da sezon sonunda sözleşmesi bitiyor, bundan kaynaklı da çeşitli talipleri olduğu söyleniyor. Bu haberler sayesinde, Aydın Yılmaz'ı tekrar hatırladık biraz da.

Kalmalı mı, gitmeli mi? Soru açık. Benim düşüncem, takımda kalması yönünde. An gelir, lazım olur demiştim Gökhan Zan adına ve aynı durum Aydın Yılmaz için de geçerli. Kadroyu, 25 kişilik derin bir kadro olarak düşündüğümüzde, takımda olması gerektiğini düşünüyorum. Her futbolcunun aynı seviyede olması imkansız ve bu açıdan baktığımda, takımda kalmalı diyorum.

Siz ne düşünürsünüz?

15 Nisan 2013 Pazartesi

Drogba'dan Sonrası


Drogba'nın ardından, Galatasaray'ın farklı bir yapıya büründüğü bir gerçek. Transferi açıklandığında şu yorum yapılmıştı, ''Burak Yılmaz'ın gol oranı düşecek''. Ama, Drogba'nın ardından Burak Yılmaz'ın gol oranının da, performansının da yükseldiğini görüyoruz.

Drogba'nın önceliği gol atmak değil, golü yaratmak sanki. Galatasaray'a bu misyonla geldi. Gelir gelmez liderliği ele almasını falan geçtim, saha içi dengelere baktığımızda da hücumu yönlendiren isim o. Selçuk İnan, Sneijder ve Hamit Altıntop gibi isimler daha çok sistemin önemli parçaları oldular ama hücumun ana odağı Drogba durumunda.

İstatistikler de bunu söylüyor zaten bize. Drogba'nın transferinin ardından Galatasaray ligde 15 gol buldu. Gol yolları biraz kısır bir dönem geçiriyordu oysa. Drogba'nın ardından gol oranının yükseldiğini görüyoruz. Bunun yanında, 3 gol 4 asisti var ve 4 tane de asist öncesi pası. Bir de bunun Şampiyonlar Ligi ayağı var tabii, bu istatistiğin dışında o.

Galatasaray'ın Drogba transferinin ardından bulduğu 15 golün, 11'inde Drogba'nın mutlak etkisi olduğunu görüyoruz. Drogba'ya gelene kadar, stoper almalıydık, sol bek almalıydık diyorduk ama Fatih Terim'in de, Drogba'yı alalım, gerekirse Hakan Balta stoper oynar söylemini unutmayalım.

En iyi savunma hücum. Geçen sezon, Elmander & Necati Ateş'li sistemde, ön alanda basarak, savunmayı hücumda başlatalım diyorduk ve başarılı da olduk ama Drogba & Burak Yılmaz'lı düzende de en iyi savunma hücumdur diyerek, iyi bir hücum takımı olduk.

Not: Drogba'nın istatistiği Galatasaray Dergisi editörlerinden Eray Sözen'den...

13'de 13 ve Şampiyonluk Yolu


Artık liderlik koltuğunda daha rahatız diyebiliriz derken nasıl dedik, biraz onlardan kendi düşüncelerim adına bahsetmek isterim.

Öncelikle Avrupa vedası sonrası ligde yakaladığımız form gerçekten harika. 12 galibiyetlik kulüp rekoru sonrası liderlik açısından şu çok kritik seyircisiz (dişi aslanların hakkını yemiş gibi olmayayım) maçta alınan nispeten kolay galibiyet bizi daha da rahatlattı.

Herhalde takımdan bahsederken ilk bahsedilecek nokta sakatlıklar ve şanssızlıklar olsa gerek. Henry Domercant, Göksenin Köksal ve kısa süreli Jamont Gordon sakatlığı {gerçi Gordon'ın sakatlığını yazasım yoktu} ancak epeyi etkilemiş ki kendisini adeta Abdi İpekçi'ye getirmemişti. Az aldığı dakikayı çok kötü geçirdi ki toparlamasının çok zaman alacağını düşünmüyorum.

Bir diğer çok büyük şanssızlık ve üzücü bir olay Engin Atsür'ün sağ ayak aşil tendonunun kopması oldu. Bu kadar formda iken ve bu kadar sakatlıktan dolayı kan kaybeden bir takım için olabilecek en kötü haber. Tabii geçmiş olsun demekten başka yapacak hiç bir şey yok, umarım daha önce yaptığı gibi yine sağlıklı ve güçlü şekilde geri döner.

Atsür'ün sakatlığı takımı şüphesiz etkileyecektir ki bu Ender Arslan'ın beline biraz daha yük binecek anlamına geliyor. Yabancılardan ne kadar katkı alırsak alalım, şampiyon olmak istiyorsak bu yolda Türk oyunculardan net katkı alınmasını en iyi Ergin Ataman biliyor. O yüzden, Ender Arslan'ın biraz daha sezonun şu kısmından sonra yürek koyması lazım ki {derbiyi de çok iyi oynadı}ona güvenmek zorundayız.

Yalnız bahsedilmesi gereken diğer olay, gerçekten çok iyi niyetli, kazanmayı isteyen bir takımdan oluşuyor Galatasaray. Belki de bu yüzden gerek sakatlıklar olsun gerek Hawkins olayı olsun en az yara ile kurtulmamızı sağlıyor.

Burada iyi karakterli oyunculardan bahsettiğimiz kadar, bir o kadar da hakkı Ergin Ataman'a vermeliyiz. Dar rotasyon ile her vakit iyi işler çıkartan Ergin Ataman, bu seferde şanssızlıklar ve sakatlıklardan en iyi şekilde çıkmamızı sağlamakta ve her maç sonrasında verdiği röportajlarda Galatasaray ruhundan ve şampiyonluktan bahsetmesi ona biraz daha güvenmemizi ve bizim kendimizce rahatlamamızı sağlıyor.

Şu sakatlıklardan çektiğimiz az yara nerede başımızı ağrıtacak ya da ağrıttı sorusuna ise vereceğim cevap ''Avrupa'' olurdu herhalde. Keza play-off döneminde, Türk oyuncuların katkı vereceğini varsayıp cevaplamak gerekiyorsa, kesinlikle bizim şampiyonluk yolunda Göksenin Köksal ve Engin Atsür gibi isimlere çok ihtiyacımız olacak.

Son olarak şöyle diyeyim, şu takım şampiyon olması kesinlikle Türk oyuncuların katkısından geçecek. Hele ki Fenerbahçe maçı sonrası daha çok bir önem kazandı bu konu. Yabancılardan istenilen katkı her koşulda alınıyor ama Türk oyuncuların da katkısıyla birlikte, her rakibe karşı mutlak favori olabileceğimizi inanıyorum ve bu yolda da en büyük güvencemiz Ergin Ataman olacak.

Çağatay Aydın

Kewell'ın Katar Günleri


Söz konusu Harry Kewell olduğunda, benim onunla ilgili herhangi bir haberi kaçırmamam lazım aslında ama bu haberi kaçırmışım nedense.

Kewell, Al Ghafara takımıyla anlaşarak Katar günlerini başlatmış. Al Ghafara, Asya Şampiyonlar Ligi'nde mücadele ediyor ve Kewell'la da anlaşmaları sezon sonuna kadar.

Futbolu bırakacak gibisinden haberler okuyordum ama 2014 Dünya Kupası adına son bir deneme yapıyor gibi. Avustralya Ligi'nde günleri fena değildi aslında ama kendi ülkesinde tutunmak istemedi pek.

Arayış içerisindeydi, bir ara İngiltere'ye geri dönüş diyorduk, o olmayınca da futbolu bırakacak derken böyle bir karar aldı. Lucas Neill de oralardaydı en son diye hatırlıyorum.

Kewell'ın benim için önemi büyük. Belki büyük başarılara imza atmadı ama büyük yürek koydu ve bu durum da onu hatırladığımızda, yüzümüzün gülümsemesi için yeterli.

En azından benim adıma, Galatasaray tarihinin önemli bir parçasıdır. Asla da unutmam...


14 Nisan 2013 Pazar

Orduspor & Cevat Güler


Galatasaray için özel bir insan. Yıllarca hizmet verdi, kendi alanında çok da başarılı bir isimdi ama biz onu 2007-2008 sezonunda kazanılan şampiyonlukla hatırlıyoruz. Kalli'nin istifası sonrasında son 6 hafta takımın başında o vardı ve yaratılan müthiş bir sinerjiyle de birlikte son 6 haftada kazanılan 6 galibiyetle birlikte gelen şampiyonluk.

O zamandan bu yana da herhangi bir takım çalıştırdığını hatırlamıyorum. Hatta nerelerdeydi, ne yapıyordu hiç takip de edemedim. Dün, Orduspor'dan gelen haberle birlikte Cuper'le yollar ayrıldı ve son 5 haftada takımı Cevat Güler çalıştıracak.

Zor bir durumda Orduspor, bu hamleyle birlikte son atımlık kurşunlarını kullandılar. İşleri zor, hem takım iyi durumda değil, hem de ligde konumları hiç iç açıcı değil. Zorlu de bir fikstür derken, ligde kalmak için uğraşacaklar. Bakalım Cevat Güler bir mucizeye daha imza atabilecek mi?

Cuper için de 1-2 kelam etmek lazım aslında. Ligimize gelen en değerli yabancı teknik adamlardan. Çok mu iyi işler başardı dersek, cevabı olumsuz olabilir ama iz bırakan isimlerden oldu bana göre. Geçen sezon fena bir durumda bitirmedi ligi, bu sezona da çok iyi başladı ama devamında aynı istikrar korunamadı.

Vizyon hamlesiydi Cuper, böyle bir teknik adamı Ordu'ya getirmek önemli bir iştir. Orduspor yönetimi de bu kararının arkasında ısrarla durdu ama yol tıkanınca, son atımlık kurşunlarını kullanmaya karar verdiler.

Bakalım önümüzdeki günler Orduspor adına neler getirecek...

İyi Durumda Olduğunda, Türkiye'de Karşılığı Olmayan Adam


Felipe Melo, şu futbolunu sezon başından bu yana oynuyor olsaydı, büyük ihtimalle farklı şeyler konuşuyor olurduk. Şampiyonluğu şu günlerde ilan etmiştik belki de.

Mevcut sistem iyi işleyecekse, bu Melo sayesinde olacaktı. Schalke 04 maçı öncesinde de bunu yazmıştım ve  bu söylemimin de doğru olduğunu şu zamanlarda görüyoruz.

Melo'nun Türkiye'de zaten karşılığı yok, Türkiye'den onun yerine oynayabilecek bir isim hiç düşünmeyelim. Alper Potuk deniliyor mesela, mutlaka transfer edilmeli ama transferi durumunda da banko 11 oynar mı, hiç sanmıyorum.

Melo farklı bir adam, farklı işler yapıyor. Savunmayı süpürüyor, hücuma dikine çıkışları çok etkili, müthiş bir tekniği de var, inanılmaz ters paslar atabiliyor ve Galatasaray hücumlarına da yön veren isimlerden. Defansif orta saha olmasına rağmen.

Ama sezon başından bu yana şu futbolu izlemek isterdik. Geçen sezon izledik ve neler kazandığımız ortada. Bu sezon en kritik anda toparladı ve takım iyi bir noktaya geldi ama sezon başında oynayamadığı o futbol da gelecek sezon yapılacak planlar adına bizleri düşündürüyor.

Ben Melo ile devam diyorum, mutlaka takımda tutulmalı. Alternatifi bulamayız, bulsak bile inanılmaz büyük maliyetler altına gireceğiz. Ama bu sezon başındaki gibi bir tabloyu da bir daha kaldıramayız, o da kesin.

Siz ne düşünüyorsunuz, Melo kalmalı mı yoksa yeni alternatifler mi düşünülmeli?

Galatasaray'ın Kullanacağı Her Duran Top, Mini Bir Açık Oturum


Şu iyi zamanlarda bu konuşulur mu ya da çok fazla bu konuya kafayı taktı diyebilirsiniz. Taktım da yani bu meseleye, bir an önce durumun çözülmesini istiyor ve bekliyorum.

Hep söylüyorum, Galatasaray'ın bir numaralı duran top kullanıcısı Selçuk İnan olmalı ya da kimin vuracağına o karar vermeli ama anlatmak istediğim mesele bu sefer farklı.

Sneijder ve Drogba transferlerini geçtim, Hamit Altıntop ve Burak Yılmaz hamlelerinden sonra da diyordum, takımın duran top kullanıcı sayısı fazlalaştı ve bu büyük bir avantaj. Sneijder ve Drogba'yla da birlikte beklentim zirve yapmıştı ama görüyoruz ki, çok fazla usta ayağın bir arada olması, sizi bu konuda en iyi duruma taşımıyor.

Geçen sezon bu konuda çok daha iyiydik. Selçuk İnan'ın attığı frikik golleri de değil sadece, duran top organizasyonlarımız vardı, kornerler daha etkiliydi. Ligin ilk yarısında ise bu durum sarsıldı aslında ama yine de fena durumda değildik, en azından daha hızlı hareket ediyorduk.

Şimdi baktığımda, duran topu kimin kullanacağını geçtim, topun başına her geçildiğinde istisnasız 3 kişi orada ve mini bir açık oturum yapılıyor top başında. Kim vuracak, ben mi vurayım, sen mi atacaksın, nasıl kullanılsın derken geçen 1-2 dakikada da tüm konsantrasyon ortadan kayboluyor.

Haliyle de duran top olayının verimi de fazlasıyla düşüyor. Usta ayak sayısı fazla ama onları bu konuda verimli kılmadıktan sonra bir faydası yok maalesef.

Şu iş çözüme kavuşmalı. Kim nereden vuracak, ne zaman vuracak maç önünde konuşulup, karara bağlanmalı. Frikik kazandığımızda eskiden heyecan duyardık, potansiyel gol gözüyle bakardık ama ne olacağını kestiremiyoruz artık.

Performans anlamında mükemmele yaklaştık, Drogba, Sneijder, Selçuk İnan ve Burak Yılmaz da kusursuz oynuyorlar neredeyse, konuşulacak 1000 tane pozitif durum var ama aradan sıyrılan tek kötü durum da bu. 

Düzelir tabii, düzelmeyecek mevzu yok. 

13 Nisan 2013 Cumartesi

Karabükspor 0-1 Galatasaray, Kazanma Alışkanlığını Tekrar Hatırlamak


Bu sezon ilk defa, 4 galibiyet üst üste almayı başardık. Şampiyonluğun son virajını aldığımız şu zamanlarda kazanma alışkanlığını tekrar hatırlamamız önemliydi.

İkinci önemli olan ise, kavga etmeden, çok fazla yıpranmadan bir maç kazanabilmek. Mersin İdman Yurdu maçı beklediğimiz gibi geçmedi. fiziksel anlamdan çok zihinsel olarak yıprandığımız bir maçtı. Real Madrid maçı da onun üstüne geldi derken, Karabük deplasmanı hiç de kolay olmayacaktı.

Kolay da olmadı zaten ama fazla yıpranmadan, kavga etmeden şu virajı aldığımız için mutluyum. Önümüzde sadece lig var ve şampiyonluk adına da çok önemli bir maç kazandığımızı düşünüyorum.

Karabük deplasmanı için zor demem aslında, Karabükspor'un yapısı büyük takımlar adına çok zorlu. Hızlı bir takımlar, boş alan bulduklarında Lualua, Ahmet İlhan ve İlhan Parlak gibi isimlerle pek afları yok ama bu özellikleri de ligin ikinci yarısında fazlasıyla pas tutmuş durumda. Shelton'un da yokluğu hücum anlamında onları etkiledi. Shelton olsa, Gökhan Ünal oynamayacaktı. Farkı buradan görebiliriz.

Galatasaray'ın da yaptığı iyi bir iş varsa, çok fazla açık alan vermedi. Bek savunmasını iyi yaptı, içeride Lualua  üzerinde iyi bir baskı kurdu ve rakibe pek imkan tanımadı.

Ama hücumda gereksiz zorlandık. Karabükspor'un planı belli, kapanalım ve kaptığımız hızlı toplarla etkili olmaya çalışalım. Şu var, çok iyi bir savunmaları yok. Galatasaray da topu ayağında tuttu, çok pas yaptı, Selçuk İnan, Sneijder, Hamit Altıntop gibi isimler ilk yarıda çok rahat hareket edebildiler ama takım olarak çok rahattı Galatasaray, o baskıyı, agresifliği hiç göremedik.

İkinci yarıda biraz daha kıpırdandı takım. Drogba olaya daha fazla dahil olmaya başladı, Galatasaray iyiden iyiye rakip yarı sahaya yerleşti derken hücumdaki kalite golü getirdi. Sneijder'in golü buram buram kalitedir ve Sneijder, Drogba gibi futbolculara sahip bir takımın da en kötü gününde bile söyleyeceği son bir sözü oluyor.

İkinci yarının diğer bir artısı da, Melo'nun hücumda daha fazla sorumluluk alması. Onun dikine çıkışları rakip üzerinde çok etkili oluyor. İlk yarıda savunmayı yine süpürdü, ikinci yarıda da hücumda sorumluluk aldı ve maçın adamıdır bana göre. Hepsinden ötesi ise, en kritik dönemde onun formunu yakalaması. İyi bir Melo'nun şu ülkede başka bir karşılığı yok.

Burak Yılmaz'ı çok isteksiz ve heyecansız gördüm. O biraz daha işin içerisine girebilseydi, daha rahat bir maç izlerdik, kaçan pozisyonlar da bunu gösteriyor ama bazen oluyor bu tip maçlar.

Şu dönemde, futboldan öte rahat kazanmaya daha fazla odaklı olmalı. Fazla yıpranmadan şu virajları almak çok önemli diye düşünüyorum. Önemli bir deplasmandı, bu sezon ilk defa 4'de 4 geldi derken en önemli zamanda kazanma alışkanlığını tekrar hatırladık.

Bu da şampiyonluğun parolası...

11 Nisan 2013 Perşembe

Şampiyonlar Ligi Günleri


Real Madrid eşleşmesine kadar, kura şansımız vardı, bu bir gerçek. Grup kuralarında, 2. torbadan Braga ve 4. torbadan Cluj'u çekmek, bir anda hedef yarattı Galatasaray'a. Uzun yıllardır bu seviyenin gerisindeydik ve yeni de bir takım olduğumuz tezini ortaya koyarak, 3. dahi olmak başarı sayılabilirdi ama grup kurası 2. tur hedefi dışında kalan sonuçları başarısız kılacaktı.

Manchester United maçıyla da Şampiyonlar Ligi'nde neler yapabileceğimizin sinyalini verdik. O maçta hakem hataları bir yana, oynanan futbolla da mağlubiyeti hak etmedik. Kendi sisteminden ödün vermeyen, rakibe göre kurgulanmayan bir Galatasaray vardı, tipik Fatih Terim sistemi.

Braga mağlubiyeti, Cluj beraberliğiyle de şansımızı zora soktuk gibi göründü ama Cluj maçında gelen Burak Yılmaz'ın beraberlik golü, Galatasaray için önemli bir yol açtı. Bunu o zaman tahmin edemezdik. Burak Yılmaz o golle, hem takımının, hem de kendi kaderini değiştirdi.

Benim düşüncem, ilk 3 maç sonrası en az 6 puan yönündeydi. Deplasmanlarda da gelecek bir beraberlik bizi 2. tura taşıyabilir diyordum ama ilk 3 maçta 1 puan geldi. Son 3 maçta ise 3'de 3. Cluj deplasmanında çok iyi oynadık, bunun yanında Burak Yılmaz gibi bir golcüyü Şampiyonlar Ligi sahnesine sördük. Manchester United'in 4. maç sonunda işini garanti altına almış olması da avantaj oldu, içeride önemli bir galibiyet aldık.

Braga deplasmanında ise iyi oynadığımızı düşünmüyorum ama kazanmasını bildik. Cluj'un deplasmanda Manchester United'i devirmesini beklemiyorduk, o anlamda kendi işimizi kendimizin bitirmesi çok iyi oldu.

2. turda da Schalke 04'ü çekmek büyük bir şanstı. Bu da yeni bir hedef yarattı haliyle ve çeyrek final bir anda olmazsa olmaz bir hal aldı. Sneijder & Drogba transferleri de derken, tüm Avrupa'nın gündemine düştük ve bu transferlerin de değerini Schalke 04 deplasmanında gördük.

Real Madrid eşleşmesiyle de birlikte kura şansını bir yana bıraktık. Deplasmanda alınan 3-0'lık mağlubiyet tur şansını çok zora soktu ama orada da gol ya da goller bulabilirdik, yine hakem etkisini hissettik. TT Arena'da oynanan maçta ise Galatasaray'ın gücünü, bu seviyenin takımı olduğumuzu kanıtladığımızı düşünüyorum.

Vitrin oyuncumuz Burak Yılmaz oldu. Gol krallığında, Ronaldo ve Messi ile yarıştı ve doğal olarak tüm Avrupa'nın da gündemine girmiş durumda.

Selçuk İnan'ı da es geçemeyiz. İstatistiklere baktığımda birçok istatistikte zirve için oynamış. Pas oranlarında, Xavi'nin arkasına yerleşmiş hatta. Önemli bir güç, önemli bir liderdi. En kötü oynadığımız maçlarda bile, onun iyi performansını konuştuk.

Muslera, Semih Kaya, Dany, Hamit Altıntop gibi isimleri de konuşmak lazım. Çok iyi bir Şampiyonlar Ligi sezonu geçirdiklerini düşünüyorum. Amrabat'ı da eklerim bu listeye. Lig performansını eleştiriyoruz ama çok kritik anlarda yaptığı 3 tane asist var.

Bu sezon neler yaptığımızı kanıtladık, bu yüzden de gelecek sezona daha iyisini hedeflemek rüya değil. Mevcut yapıyı koruyarak, bu yapının üzerine yapılacak 3-4 nokta takviyeyle birlikte yarı final hayal olmaz.

10 Nisan 2013 Çarşamba

Efsane Olmanın Yolu


İnandığım tek şey, herkes değerini bulduğunda satılabilir ama Selçuk İnan bir ömür Galatasaray'da kalsın. Eğer futbolu burada bırakırsa, eminim ki Hagi'lerin, Bülent Korkmaz'ların, Hakan Şükür'lerin katında onu da anacağız, çok büyük bir efsane olacak.

Mourinho, Galatasaray Tribünlerine Taparken

Mourinho, ikinci yarıda 50000 kişi + 11 kişiye karşı mücadele ettiklerini söylemişti. İnanılmaz bir taraftar desteği vardı ve Galatasaray da bu desteğe kayıtsız kalmayarak, maçı 3-1'e getirmenin ötesinde tur umudunu yarattı, tribünler 5, 5 diye inliyordu ve rakibiniz Real Madrid.

Bana göre, maçın en güzel karesi de bu. Mourinho'nun Galatasaray tribünlerine tapması. Söylenmişti böyle birşey olduğunu ama fotoğrafını yeni gördüm, hemen paylaşmak istedim...

9 Nisan 2013 Salı

Galatasaray 3-2 Real Madrid, Tarih Bu Maçı da Yazar


Tarih bu maçı da yazar, şu takımla ne kadar gurur duysak az. Ne mutlu Galatasaraylıyım diyene, herkese helal olsun. 3-0'ın rövanşında, Real Madrid gibi bir takıma karşı tur umudunu yaratıyorsun, 4. golü bulamadığın için üzülüyorsun, rakibi paniğe sürüklüyorsun. Anın, seviyenin, maçın tadını çıkaralım dediğim buydu işte, anlatmak istediğim ama anlatamadığım.

3-0'ın ardından bu maça motive olmanın tek yolu, rakibin Real Madrid olmasıdır. Tur bir yana, alacağınız bir galibiyetle bile geleceğiniz noktayı biliyorsunuz. Mesaj maçıdır bu tip maçlar, Şampiyonlar Ligi çeyrek finalini ben de fazlasıyla hak ediyorum demenin diğer bir yolu.

1-0 da geriye düşüyorsunuz üstelik. İlk yarıda da, topa hakim olan taraf sizsiniz ama organize olduğunuz atak sayısı sıfır. Oyun, Real Madrid'in kontrolünde ve bu imkanı da size tanıyan taraf onlar. Dünya'nın en iyi kontra takımı Real Madrid ve Galatasaray hücum ararken kapacakları toplarla etkili olmak istediler. İlk maçta bunu başardılar ama bu maçta Galatasaray savunması çok daha iyi bir günündeydi, özellikle de Gökhan Zan.

Dany'nin yokluğu, Real Madrid'in kontra futboluna karşı büyük handikap derken, Gökhan Zan'ın dengeli futboluyla Galatasaray savunması oldukça dengeliydi ama Real Madrid ve Galatasaray arasındaki asıl farkın da hücumdan öte savunmadan geçtiğini söylemek lazım. İlk yarıda izlediğimiz görüntü buydu.

İlk maçta yapamadığımız diğer birşey, Mesut Özil'i durduramamak oldu. Melo'ydu onun adamı ve Melo için çok kötü oynamadı diyemesek bile, Mesut Özil'i çok serbest bırakmasının faturası ağır olmuştu. Bu maçta ise tam tersi, Melo bir ara tek başına savunma yapıyordu. Xabi Alonso'nun da yokluğu da mühim, Mesut Özil'i tek bırakdı hücumda organize olabilmek adına ve Melo savunmayı müthiş süpürdü.

Galatasaray'ın isyanını çok konuştuk, ikinci yarılarda farklılaşan Galatasaray'ı. Bu maç zirvesidir sanırım. Bir anda 3-1'e geldi maç, tur umudu doğdu. Hamit Altıntop & Amrabat değişikliğiyle farklılaşan hücum, Umut Bulut & Sabri Sarıoğlu değişikliğiyle daha da farklı bir hal aldı ve önde müthiş bir baskı uyguladı Galatasaray. Real Madrid'in bir maçta üç gol yediğini az görürüz, böyle bir savunma takımının ama böylesine bir paniğin içerisine sürüklendiğini ise daha da nadir görürüz.

Amrabat'ın da hakkını verelim, son iki maçtır 45. dakikada oyuna giriyor ve harikalar yaratıyor. Bundan ötesi ise genel olarak Şampiyonlar Ligi performansı oldukça iyi. Bu maçta da Galatasaray'a hız katan isimdi. Önde baskı geldikçe, kalite ortaya çıkıyor. Sneijder ve Drogba bu seviyeler için transfer edildi. Her ikisinin de attığı gole bakınca, ortaya çıkan kaliteyi görüyoruz.

En güzeli de, maç 3-1 olduğunda 5. golü düşünmek, tur için umutlanmak. 80. dakikada, Mesut Özil oyundan çıkıp Raul Albiol oyuna giriyordu, maçın özeti bu zaten. 2-1 yenilirsek üzüleceğim diyen Mourinho, 3-2 kaybettiğimiz için mutluyum diyor maç sonunda. Doğruyu söylemek gerekirse korktuk diyebiliyor.

Bu durumda da, tarih bu maçı da yazar demek düşüyor bizlere. Bu gurur hepimizin, bu gururu yaşatan sonsuz teşekkürler...

Maçın, Seviyenin Tadını Çıkaralım


İlk maçta ortaya çıkan fark, kalite farkıydı. Real Madrid bulduğunu affetmedi, Galatasaray ise böylesine zorlu bir maçta girebileceği maksimum pozisyon sayısına ulaşmasına rağmen golle buluşamadı. Bir de buna, hakem hatalarını eklediğimizde yapacak birşey kalmadı.

3-0'lık skor çok büyük bir avantaj. Hele ki rakibiniz Real Madrid olduğunda. Belki de Dünya'nın en iyi kontra atak futboluna sahip takımı onlar ve Galatasaray'ın da hücum oynayacağını düşünürsek, Real Madrid'in işi, kendi sahalarında olduklarından çok daha kolay olabilir.

Mourinho, Galatasaray'a müthiş saygı duyuyor. Bunu da bize karşı oynattığı futbolla, daha da önemlisi açıklamalarıyla görebiliyoruz. Bu maçta da çıkarabileceği en iyi 11'i sahaya sürecektir. Xabi Alonso ve Ramos yok ama Real Madrid'in de elinde müthiş bir rotasyon gücünün olduğunu unutmayalım.

Xabi oynamaz, Modric oynar, Ramos oynamaz Pepe veya Albiol oynar. Pepe'nin de sakatlığından bahsediliyor ama 3. tercihleri bile mükemmel bir isim olabiliyor.

Ayrıca Dany ve Burak Yılmaz olmayacak Galatasaray'da. Bana göre, Galatasaray adına ilk maçın yıldızı Dany olmuştu. Real Madrid'in hızlı futboluna karşı, Dany kendi süratiyle müthiş bir etki göstermişti. Elimizde de fazla bir alternatif yok, Gökhan Zan oynayacak yüzde yüz. Semih Kaya & Gökhan Zan ikilisi de ne derece etki yaratacak bu hızlı, kontrayı seven isimler karşısında göreceğiz.

Burak Yılmaz'ın yokluğu da yeni bir sisteme mi götürecek Galatasaray'ı yoksa mevcut sistemle devam mı ettirecek bilmiyorum. Dany'nin de olmadığını düşünürsek, savunmayı da biraz daha rahatlatmak adına, daha kalabalık bir orta saha kurulabilir.

4-2-3-1 izleyebiliriz. Drogba'yı tek forvet kullanıp, Amrabat sol kanatta oynayabilir. Ya da mevcut sistem devam eder, Burak Yılmaz'ın yerine Umut Bulut tercihi gelebilir. Elmander ne durumda bilmiyorum ama onun oynamasını isterdim mesela, Drogba ile nasıl bir ikili olacaklarını çok merak ediyorum.

İşin özü, şansımız çok çok az. Futbolda olmazsa olmazlar yok, Galatasaray'ın daha önce başardığı birçok sürpriz de oldu ama bu sefer işimiz zor. Hem skor dezavantajı, hem de Real Madrid'in oynadığı futbolun deplasmanlarda çok daha etkili olması. Gole çok yakın olduklarını düşünüyorum.

Bu yüzden de bu maçın, seviyenin tadını çıkarmaya bakalım. Eşleşme belli olduğunda da yazmıştım bunu. Önemli olan süreklilik kazanmak, bunun için de bu sezon güzel bir temel attık.

Bu maç için de beklentim, kazanmak, bunun için elimizden gelen herşeyi yapmak. Turla alakasız, tek bir maç gibi bakıyorum buna. İnşallah istediğimizi alırız...

8 Nisan 2013 Pazartesi

An Gelir, İhtiyaç Doğar


Mersin İdman Yurdu karşısında yediğimiz ilk gol kimin hatasıydı geyiğine hiç girmeyeceğim. İletişim eksikliği vardı orada ve bunlar olur, olmaya da devam edecek. İhaleyi orada, Gökhan Zan'a çıkarmıyorum bu yüzden.

Ama, Mersin İdman Yurdu karşısında oynadığı futbolu da eleştiriyorum. Özellikle ilk yarıda. Hatası, Ujfalusi vari hareket etme gereği duymasından kaynaklı. Orta sahayı topla geçme çabaları, uzun paslar, esktra işlere yönelmesi gibi.

İkinci yarıda ise toparladı, üçlü savunmada iyi görüntü verdi. Semih Kaya sağdan, Hakan Balta ise soldan hücuma destek verdiler, o da geriyi iyi süpürdü. Kendi iyi bildiğini yapınca, iyi alternatif. Bunu söylemek istiyorum.

Kayserispor maçında oynadığı futbol, Real Madrid karşısında da sergilediği görüntü oldukça iyiydi. Sezon başında ve ilerleyen dönemde, etkisiz eleman gibi görürken onu, takım içerisinde önemli bir faktör olduğunu gösterdi bana göre.

Hakan Balta bunu gösteremiyor mesela. Onun da Mersin İdman Yurdu maçında gösterdiği performans iyiydi ama bu sezon tek iyisi bu belki de. Gökhan Zan ise oynar oynamaz katkı verebiliyor, bunu çoğumuz beklemiyordu.

Emre Aşık'a gitti aklım. 20 maç oynamaz, 21. maç sahaya çıktığında da sanki 20 maçta 11 oynamış gibi bir etki gösterebilirdi. Çok mu yetenekli bir stoperdi, hayır ama tecrübesi ve profesyonelliğiyle önemli bir isimdi. Gökhan Zan da buraya doğru evriliyor sanki, bu güzel bir gelişme.

Bu yüzden de yeni sezon için kadromuzda düşünmemiz gereken bir isim bana göre. Bu takıma iyi bir stoper gerekli, 11 oynayacak ama böyle bir tecrübeyi de kadro içerisinde tutmak gerekli derim. An gelir, ihtiyaç doğar. Bu sezon doğduğu gibi.

Sezon sonunda da bitecek sözleşmesi uzatılır inşallah. Sizin de görüşlerinizi bekliyorum bu konuda...

7 Nisan 2013 Pazar

Galatasaray 3-1 Mersin İdman Yurdu, Damara Basıldığında


Şanssız bir gol yiyerek başladık ama kötü oynayarak devam ettik. Beklenti de farkıydı tabii, herkes rahat bir maç bekledi. Hiçbir rakibi hafife almamak lazım ama bu tip maç trafiklerinde de bazı rakiplere karşı biraz daha vitesi düşürürsünüz.

10 kişi de kaldıktan sonra, şaşkınlık yerini paniğe bıraktı ve hücum ararken Galatasaray, geride çok boşluklar verdi. O dakikalarda daha kötü bir tablo oluşmadıysa eğer, Muslera sayesindedir bu. Rakibin iyi bir silahı varsa eğer, bu da hızı. Kontraya iyi çıkıyorlar, arka boşlukları da iyi kullandılar ama sonuca gidemediler.


Gökhan Zan'ı bu noktada eleştirmek lazım. Paniğin bir numaralı sebebiydi aslında. Golde olan hata üzerinde asla durmuyorum, olur böyle şeyler ama Gökhan Zan'ın asıl hatası Ujfalusi'ye dönüşmeye çalışmasıydı. Topla orta sahayı geçme çabaları, uzun pas ısrarı derken topu ayağında tutamadı Galatasaray, sürekli kaybetti.

Galatasaray'ın damarına basıldığında, ortaya müthiş bir direnç çıkıyor. Orduspor maçında da bunu izledik, bu maçta da. Damarına basılmış Galatasaray'ın bir anda basıl bir başkalaşım içerisine girdiğini gördük. Bu başkalaşıma da Drogba adını koyabiliriz, isyanın lideri o oldu çünkü. Akhisar Belediyesi maçında tek başına takım diye bir yorum yapmıştım Drogba için ama daha farklı birşey aslında o.

Üçlü sistemler denemeye başladık. Üçlü savunma, üçlü forvet gibi. Bunlar da maç içerisinde oluyor. İkinci yarıya başlarken, Semih Kaya & Emre Çolak değişikliği de bunu gösteriyor. Semih Kaya, Gökhan Zan ve Hakan Balta ile defansı üçleyip, Mersin İdman Yurdu'nun kontra silahını elinden aldık önce.

Devamında da, Drogba ve Amrabat ile topu hücumda tuttuk. Ben, Sneijder'i bu tip durumlarda oyundan asla almam ama tercih hep onun çıkması yönünde oluyor. Amrabat'ın iyi görüntüsü, belki de ilk defa bu denli oyuna gösterdiği etki bunu tölare etti tabii. Drogba'nın da hücumda yarattığı fark derken, Galatasaray ikinci yarıda istediği sonucu aldı.

Daha rahat kazanılması gereken bir maçtı tabii. Rotasyon düşünürken, daha önemlisi hafta içi Real Madrid maçı var derken, fazlasıyla yıprandık. Bu kötü oldu.

Ayrıca, Emre Çolak görüşümün de arkasındayım. Oynayacaksa eğer Sneijder'in pozisyonunda oynayacak, orta sahanın derinliklerinde değil. Ona, Selçuk İnan'ın görevini verince ortada orta saha diye birşey kalmıyor. En zayıf orta sahalar bile, Galatasaray'a karşı çok baskın olabiliyor. Son maçlarda 18'e dahi alınmıyorken, bu maçta 11 oynaması şaşırttı bu yüzden. Yekta Kurtuluş'u bekliyordum ben.

Bu maçı kazanma umudunu, ilk yarıda Muslera'nın performansı verdi bizlere. Kazandıysak eğer, Drogba kazandırdı bu maçı ama maçın her anında da olan isim Melo'ydu. Onun adına sezonun en iyi performansıydı bu diyebilirim.

Gökhan Zan'ın ilk yarıda aldığı bu gereksiz sorumluluğu eleştirdik ama Melo'nun o sorumluluğu almasıyla birlikte de Gökhan Zan da toparladı. Takım biraz daha organize oldu ama daha önemli yaptığı bir iş varsa, o da kaptığı toplar. Tanım basit, süpürdü.

Son olarak şunu ekleyelim. Duran top mevzusunu yazıyorum kaç zamandır. Bu maçta duran top olayının biraz daha değişime uğradığını gördük. Burak Yılmaz'ın ilk yarıda attığı frikik, Melo'nun penaltısı derken daha iyisi oluyor, bu güzel.

4 Nisan 2013 Perşembe

Küstürmeyelim Bu Adamı, Hakkını Verelim


Tekrar olacak belki ama yine yazıyorum. Aynı şey olmaya devam ettiği sürece de yazmaya devam edeceğim. Drogba bu ya da Sneijder bu, bu adamlar varsa elbette onlar frikiği kullanacak gibi bir görüşe asla katılmam.

Gerçi Sneijder'le bu sorun pek yaşanmıyor, bir paylaşım oluyor ama Drogba istisnasız her frikiğin başında. İyi de bir frikikçi ama Türkiye'de şu ana kadar kaleyi bulmuş değil, golü geçtim. Penaltı da dahil buna. Geçmişine baktığımızda bu tip çok golleri var, yine atar ama yapılan büyük bir haksızlık var.

Selçuk İnan'ın hakkı yeniyor. Değil Drogba, Beckham olsa şu takımda frikiği kimin kullanacağına Selçuk İnan karar vermeli. O vuruyorsa o, vurmak istemiyorsa başkası, orasını bilemem.

Real Madrid karşısında 89. dakikada kullanılan frikikte o topun başına Selçuk İnan gelmeli, kader anını o tayin etmeliydi. Geçtiğimiz sezonu düşünüyorum, bu sezonun ilk yarısını düşünüyorum ve Selçuk İnan yani. Galatasaray'ı ipten çok aldı ve bu özelliğiyle de takımın lideri oldu.

Ama haksızlık ediyoruz. Israrla söylüyorum, bu tip durumlar Selçuk İnan'ı küstürmez, öyle bir insan değil o, mükemmel bir karaktere sahip ama o da bir insan, üzülüyordur elbette. Bunu dile getirmez ama biliyoruz ne olduğunu, anlıyoruz.

Küstürmeyelim bu adamı, hakkını verelim.

Real Madrid 3-0 Galatasaray, Gurur


Manchester United deplasmanı da böyleydi. Kafa kafaya oynadık ama bir noktada seviye farkı ortaya çıktı. Hakem de izin vermeyince, sonuç bu oluyor. Yenilirsiniz, fark yersiniz ama kazanabilirsiniz de. Denemekten korkmamak lazım. Galatasaray da bunu denedi. Rakibe göre kurgulanmadı, kendi futbolunu oynamak istedi ve 3-0'lık mağlubiyet, tur adına giden ümitler var.

Beklediğimi aldım ben aslında. Futbol olarak geri durmadık, rakip kadar pozisyon yakaladık ama bulduğunu atacaksın, bu maçların kuralı bu. Real Madrid atıyor, Galatasaray ise harcadı. Bu da kalite farkını ortaya çıkarıyor. Galatasaray'ın da kaliteli hücum ayakları var ama bu seviyede Real Madrid gibi takımların ayağı yere çok daha sağlam basıyor.

Savunma farkı da ön planda tabii. Dany muhteşem bir maç oynadı mesela, hakkının çok fazla yendiğini de düşündüğüm isimlerdendir. Bu tip maçlarda hep fark yaratıyor. Aynı etki Semih Kaya'dan gelmedi, hataları oldu. Kanat savunması da iyi durumda değildi derken yapılmaması gereken bireysel hatalar geldi.

Bu yüzden de, Sneijder'i oyundan alıp Gökhan Zan'ı oyuna alarak 3-5-2'e döndü Fatih Terim. Başta şaşırırsınız böyle bir hamleye ama maç içerisinde ne kadar doğru olduğunu gördük. İlk yarıda Sneijder'in ne hücumda ne de savunmada etkisi yoktu. 2-0'da gerideydik skor olarak ve bekleri öne çıkarıp, biraz daha hücum etkisi ararken, savunmada da daha sağlam durmayı hedefleri ve başardı da aslında.

Drogba ve Burak Yılmaz'ı çok fazla savunmanın kucağında bıraktık aslında. Kanatlarda zaten risk alamadık ilk yarıda, hücuma çıkışlar fazla olmadı Di Maria ve Cristiano Ronaldo etkisi yüzünden. Sneijder'den de beklenen etki gelmeyince, organize olamadı Galatasaray. İş bir ara Drogba'ya topu ver, takımı onun kaderine bırak durumuna da döndü, Drogba'nın Galatasaray'da oynadığı ilk maçlar gibi ama buna rağmen yakalanan pozisyonlar da var.

Xabi Alonso'yu kitleyip, Real Madrid'i bireysel yeteneklerin insafına bırakmak diğer bir hamleydi. Xabi Alonso konusunda iyi çalışmış Galatasaray, bunu başardı belki ama Mesut Özil çok serbest oynadı. Melo'nun adamıydı Mesut Özil ama özellikle ilk yarıda çok serbest oynadı, rahattı ve ilk golde de etkisini gördük. Mesut Özil, Di Maria bu anlamda etkiliydiler ama Galatasaray savunmasının yaptığı iyi bir iş varsa, arkaya çok iyi koştu. Dany'nın hakkını verelim özellikle.

Varane ve Ramos, Dünya'nın en iyi ikililerinden. Galatasaray bireysel hatalarla rakibe imkan tanıyorken, Real Madrid tanımıyor. Hücumda olduğu gibi, savunmada da bir seviyeleri var. Hatta Varane için, Dünya'nın en formda stoperi desek yanlış olmaz.

Galatasaray denedi, risk de aldı, istedi, kafa kafaya oynadı, imkanlar da yakaladı ama kalite farkı. Ayrıca hakem faktörü. Manchester United deplasmanında da bunu yaşadık.

Yapacak birşey yok bu yüzden. Geldiğimiz nokta çok büyük bir başarı. Şampiyonlar Ligi grup kuralarını çekerken gruptan çıkmayı başarı sayıyorken, çeyrek final oynamayı başardık. Önemli olan nokta, bundan sonra ne olacağı.

İstikrar yakalanmak zorunda. 10 senede bir bu seviyeye gelmemeli, süreklilik kazanmak lazım ve bunu da yapabileceğini gösterdi Galatasaray. O potansiyel, kalite var. Yapılması gereken 2-3 kritik hamle var ve bu yaz dönemi oldukça önemli olacak.

Real Madrid karşısında eksikleri de gördük çünkü...

3 Nisan 2013 Çarşamba

Kaybetmenin Kolay, Kazanmanın Olay Olduğu Bir Maç


Klopp'un Real Madrid maçı sonrasında yaptığı yorumu, dün akşam BVB Türkiye ekibi twitter'da dile getirdi ama çok fazla etki yarattı mı bilmiyorum bu durum. Bu sezon Şampiyonlar Ligi'nde Real Madrid'i durdurmayı başarabilen tek takım olmuştu Dortmund. Bunu da Xabi Alonso'yu kitlemeye çalışarak başarmışlardı.

Real Madrid'i anlatmaya gerek yok. Kimle eşleşmek istemezsin diye bana sorsalardı, önce Barcelona sonra da Real Madrid derdim. Formda bir Bayern Münih de var mesela, onların yıkıcı etkisi bu sezon daha yüksek hatta ama ben onlarla eşleşmeyi, Real Madrid'le eşleşmeye tercih ederdim mesela.

Şu maç için yapılabilecek tek yorum, yukarıda da belirttiğim gibi. Xabi Alonso'yu orta sahada kitleyerek, Real Madrid'in pas kanallarına en etkili darbeyi vurmak ve onları bireysel yeteneklerin insafına bırakmak. Bu başarılabilir mi, çok zor ama denenmesi en mantıklı durum.

Galatasaray'ın zaafı kanatlarda mesela. 4-1-2-1-2 gibi oynayacağız yine, hatta sahaya çıkacak 11'i de hepimiz biliyoruz, değişiklik olmaz, rakibe göre bir sistem belirlenmez. Çünkü Galatasaray'ın en iyi oynadığı sistem bu ve rakibe göre kurgulanmış herhangi bir sistemde de şansımızın olduğunu düşünmüyorum. Sebebi de, hataya uygun bir takım olmamız.

Cristiano Ronaldo ve Di Maria etkisini merak ediyorum. Eboue'nin tecrübesi Ronaldo karşısında ne derece etkili olur bilemiyorum ama Riera'nın kanadı Di Maria adına büyük nimet. Bunu da kullanmak isteyeceklerdir ve Selçuk İnan & Hamit Altıntop ikilisinin kanatlara vereceği destek, Schalke 04 maçının da üzerinde olmalı.

O maçta bu ikilinin kanatlara verdiği desteği çok övmüştük. Farfan ve Bastos gibi isimlere karşı sağlam durmuştu Galatasaray ama Real Madrid karşısında bu kanatların seviyesi çok daha yükselecek.

Tecrübe de ön planda. Drogba ve Sneijder gibi futbolcular bu tip maçlar için transfer edildi. Ayrıca Burak Yılmaz gibi bir vitrin futbolcusu da var bu sezon Galatasaray'ın. Real Madrid karşısında da en büyük koz o olacaktır.

Biraz daha dengeli oynarız ama sistemimizden de ödün vermeyiz. Gol arar Galatasaray ve bulma ihtimali de güçlü. Evinde her maçta gol yiyen bir Real Madrid var ama onların sahasında alacağınız avantajlı bir skor bile sizi kendi sahanızda favori yapmayacak. Böyle bir eşleşme bu işte.

Kaybetmek kolay, kazanmak olay söyleminin anlamı bu maç işte. Kaybedebiliriz, çok kötü bir skor da alabiliriz ama Şampiyonlar Ligi çeyrek finaline kalarak görevimizi fazlasıyla yerine getirdik bence. Bunu da düşünerek, bu seviyenin tadını çıkaralım önce. Unutulmaması gereken şey bu.

Umutsuz olmaya da gerek yok tabii, yine bir ilk neden olmasın. Galatasaray ilkerin takımı değil mi, ülkemiz için Avrupa geleneğinin en önemli temsilcisi değil mi, daha önce başarmadı mı bu tip zaferler...


2 Nisan 2013 Salı

O Günü Yaşayan Bilir







O dönem cidden farklıydı. Bir ara öyle bir havaya girdim ki, özellikle de 3-2'lik Real Madrid galibiyetinin ardından, hiç yenilmeyeceğiz diyordum. 3-0'lık rövanş bir anlamda tokat oldu bana, çok üzülmüştüm. O zamananın Galatasaray'ı da çok başkaydı tabii, öyle bir durum da var.

Şimdilerde ise büyüdük, daha akil düşünebiliyoruz. Bu yüzden de Real Madrid serisi öncesi benim en büyük olayım, çeyrek finalin tadını çıkarmak olacak ama elbette umudum var, neden olmasın.

Fotoğrafların da biri hariç hepsi, 3-2'lik maçtan. Rövanşa yönelik bulabildiğim tek fotoğraf, Galatasaraylı ve Real Madridli futbolcuların birbirine girdiği kare. O kadar unutulan bir maç 3-0'lık mağlubiyet.

Şunu da ekleyeyim, çok büyük maçtı. Süper Kupa'dan daha çok heyecanlandırmıştı belki de bazılarımızı, 2-0'dan geri gelip 3-2 kazanmak...

Hayat Var


Münzevi biri sayılırım, kelime anlamını tam karşılayamasam da. Dünyanın sahtekârlıklarından bahsetmeyeceğim elbette, demek istediğim şu: Beni bile heyecanlandırıyorsa bu takım, söylenecek pek fazla bir şey kalmamıştır ve duruma artık sadece romantik olarak bakılabilir.

Takımı benimsemek vardır, bu çok önemli bir olgu. Şu an hangi Galatasaray taraftarına sorarsanız sorun takımdan memnun olmayan, şu adam yerine şu olsaydı diyecek tek bir kişiye rastlayamazsınız buna eminim. Dany ve Riera’yı değiştirmek isterlerdi belki sezon başlamadan önce ama Riera öyle bir karakter ki, bence, kendisine yazılacak herhangi bir makale fazlasıyla yetersiz kalacaktır. O yüzden ben de size bildiklerinizi tekrar anlatmaya çalışmayacağım.

Riera’nın çok değişik bir havası var diyebilirim sadece. Dany’ye gelince: Öyle onurlu, öyle efendi, öyle zeki bir çocuk ki kimse onu da değişmez. Takımın işçisi kuşkusuz. Hep söylediğim gibi zamanla ve istikrarla oluyor bunlar. İleride Galatasaray’ın sevilen oyuncuları arasına girecek şu an ilk on birde oynayan çoğu isim, iz bırakacak. Bu çok, çok ama çok önemli. Gerçi bu seneyi geçen seneden ayrı tutmak olmaz, bir bütün halinde değerlendirmek lazım. Bir Elmander çok uzun zamandır oynamıyor ancak kim diyebilir ki Elmander unutulacak on sene sonra veya Ujfalusi hakeza. Cevabı belli olan sorular sormak da çok basit. Kimse unutmayacak. Ne kadar kızsak da Hakan Balta bile ezeli rakibimize attığı gollerle unutulmayacaklar listesine çoktan girdi. Muslera, Eboue, Semih, Melo, Selçuk, Hamit, Burak ve yeni transferler Sneijder, Drogba zaten taraftarın sevgilileri.

Bir önceki paragrafta iki isim üzerinde durmamın aslında başka bir nedeni var, onu da kısaca açıklamak istiyorum. Her ne kadar oynamaya gideceksek de Madrid’e, takım savunmasını çok iyi yapmamız gerekecek. En önemli eşleşmeler de, neredeyse performansı maçı etkileyecek isimler. Dany ve Riera şüphesiz. Bu ikilinin iyi oynadığı her maç Galatasaray bir başka oynuyor, daha güvenli daha tempolu, daha coşarak. İnanıyorum ki Riera zaten kendi ülkesinde müthiş oynayacak ve kendini gösterecektir. Ama daha çok inandığım isimse bu takımın işçisi Dany.  O güzel bebeğinin de şansına her maç kendisine duyduğum saygı artıyor. Bunca yıldızın arasında en zayıf halka gibi durmasına rağmen istikrarlı bir şekilde onu transfer edenlerin yüzünü kara çıkartmıyor. Bu saatten sonra ne desek biraz havada kalacak, o yüzden bu Dany & Riera ikilisine bol şans diliyorum.

Farkında mısınız bilmem Sneijder ismi hiç konuşulmuyor. Bu bizim açımızdan çok önemli bir şey. Medyada ne kadar konuşulmazsa Sneijder, kendisinden alacağımız verim bir o kadar artacaktır, omuzlarındaki baskı ise ters orantılı hafifleyecektir. Aslında o da eski takımına karşı oynuyor, ve yine aslında takımımızın uluslararası alanda en tanınmış ismi olması muhtemel. Ancak o hiç konuşmuyor, ego sorunu yok oyundan erken alınsa da. İşine odaklı biri ve sessiz ve derinden ve iyice bilenip geliyor o da Madrid’e. Ondan da gol bekliyorum, aslında beklemek değil de atacağını ve bu maçın kahramanının o olacağını düşünüyorum. Mutlaka doksan dakika görev verecektir Fatih Terim.

Romantik olacağız dedik ama tam beceremedik sanırım, olsun. Galatasarayımız iyi olsun da... Çocuğum, sevgilim, ana-babam gibi Galatasaray. Siz hayatı bile bıraksanız, o sizi bırakmıyor hatta hayata bile bağlıyor.
Kükreyedur Aslanım.

Can Çetin - http://amaveucnokta.blogspot.com/

1 Nisan 2013 Pazartesi

Galatasaray - Real Madrid Maçına Dair Zihin Jimnastikleri #2


Çok önemli bir çeyrek final maçının öncesindeyiz. Zorluktan bahsetmeye gerek yok. Rakibin adı belli. Ancak Galatasaray'ın da mazisi, buraya kadar yaptıkları belli. Real Madrid'le daha önceki karşılaşmalarımıza bakınca bir sürpriz yaşatma ihtimali de insanı heyecanlandırmıyor değil. Hiçbir zaman teslimiyet zihniyetiyle çıkmamışız karşılarına. Takımın başında Fatih Terim varken zaten böyle bir düşünce kabul edilemez. Şu konudan hepimiz emin olalım: Takım çıkacak ve oynayacak...

İki ayaklı eşleşmelerde genel olarak iç sahadaki mücadele hedef maç niteliğindedir. Takımlar genelde deplasmanda yenilseler bile gol bularak avantajlı bir skor elde etmeyi, iç sahada da taraftar desteğini arkalarına alarak galip gelmeyi hedefler. Aslında Galatasaray'da da durum böyle. Ancak bu sene işler biraz farklı yürüyor.

Sezon başından bu yana oynanan Şampiyonlar Ligi maçlarına baktığımızda iç sahada sadece Manchester United'ı yenebildiğimizi, onun dışındaki rakiplere karşı da genelde beklentinin altında kaldığımızı görüyoruz. Takımı sonuca götüren galibiyetler genel olarak deplasmanlarda alınmış. Schalke 04 eşleşmesinde de içeride ve dışarıda alınan sonuçlar ortada. Tüm bunları düşününce, Real Madrid deplasmanında oynanacak olan maçın bizim açımızdan daha önemli ve belirleyici olma ihtimalinin hiç de düşük olmadığını görüyoruz.

Kadroları karşı karşıya düşündüğümüzde, rakibin yıldızları ve alternatif bolluğu ortaya çıkıyor. Ancak bizim de yıldızlarımız var. Orta sahada Khedira ve Alonso ile başa baş oynayabilecek oyunculara sahibiz. Hata affetmeyen Madrid hücum oyuncularına karşı savunma oyuncularımızın 90 dakika boyunca tam konsantrasyonla sahada olması ve kesinlikle riske girmemesi gerek.

Burada riskten kastımın Dany olduğunu anlamayan yoktur herhalde. Bir de tabii ki önlem almamız gereken yumuşak karnımız, kornerler ve duran toplar... İspanya'dan iyi sonuçla dönmek mümkün. Tabii ki her sonuca hazırlıklı olmak lazım. Buraya gelmek bile başarıdır. Fakat yine de umut güzel şey. Özellikle de söz konusu Galatasaray'ken...

Tansu Gürsel - https://twitter.com/futbolsandigi & http://futbolsandigi.blogspot.com/


2006-2007 sezonundaki pek de başarılı olmayan son Şampiyonlar Ligi serüveninin ardından 6 senelik özlem bu sezon sona erdi. Sezon başladığında çoğumuza "Son 16 takım arasına kalacaksınız ama o turda eleneceksiniz" diye bir seçenek sunsalar herhalde bu kadar uzun süre ayrı kalmanın altından son 16'yı başarı olarak kabul edip kabul ederdik bu teklifi.

Nitekim en başta gerek teknik ekip, gerek taraftar çoğumuzun hedefi oydu. Gerisine ise "o zaman geldiğinde bakarız" diyorduk. O zaman geldi ve Schalke'yi eleyip çeyrek finale çıktık. Bu kadar uzun aradan sonra hedeflediğimiz yerin 1 kademe daha üstüne çktık bir diğer deyişle. Avrupanın son 8 takımı arasına kalıp Real Madrid'le eşleştik. Son çıktığımız çeyrek finalde de rakip Madrid'ti, kaderin cilvesi.

Elbette ki favori Real Madrid. Çıkıp da "eleriz, alır yürürüz, kupa bizim." diyecek değiliz. Yine de hepimizin içinde bir umut da yok değil. Açıkçası benim var. Deplasmanda gol atamayacağımız bir takm değil Real ama savunmamız tabi tedirgin ediyor. Bu turda elenebiliriz, öyle olması da yüksek ihtimal; ibre onlardan yana ama dediğim gibi hepimizin içinde bir "Ya elersek" umudu da yok değil.

Birbirine bağlı, yerlisi yabancısı tek yürek bir takım olduk iyice ve başımızda da Fatih Terim var. Bizlere çoğu imkansız denileni yaşatan adam. Yeni bi imkansızı niye yaşatmasın bize? İnşallah.

Emre Elmalıdereoğlu - https://twitter.com/Johan_PRD & http://johanprd.blogspot.com/


Eğer çeyrek finale çıkmış bir takımsak bence her şeyi yapabiliriz. Ben buraya kadar gelmemizle ilgili edilen laflara bakmıyorum. Grup kolaymış, son 16'da Schalke kolaymış vs. vs. Herkes bunları konuşuyor ama kimse grup maçlarında hakemlerin bize karşı yaptığı bariz hataları, Schalke ve United maçlarında verilemeyen penaltıları, yediğimiz golde yapılan faulleri konuşmuyor.

Kimse demiyor ki hakemler maçları düzgün yönetseydi Galatasaray buraya kadar kolay kolay zaten gelecekti. Zaten rakipler deniyor ve burada olan takımları bize göre zayıf buluyorsanız bu bizim kadro kalitemizin buraya göre iyi olduğunu gösterir. Tabi bu Schalke'ye göre iyidir Real Madrid'e göre kötüdür orası ayrı ama şu kulvarda hala hiç bir şeyin imkansız olmadığını anlamayanlar varsa onlar bir zahmet kenara çekilip sadece izleyen kesimi oluştursunlar.

Bunları konuşmak artık anlamsız, artık iş sahada. İlk maçın nerede olduğunu önemseyenlerden biri olarak Madrid'de olmasını avantaj olarak değerlendiriyorum. Oradan alınacak avantajlı bir skor evde bizi hem takım hem de taraftar açısından ateşler. Elimizde çok kaliteli bir kadro var. Muslera gibi bir kaleciye, Sneijder ve Selçuk gibi iki harika orta sahaya, Burak gibi bir gol makinesine ve Drogba gibi bir lidere sahibiz. Her şey inanmaya bağlı. Einstein'ın dediği gibi "mantık sizi A noktasından B noktasına götürür. Hayal gücü ise her yere."

İsmail Bekar - https://twitter.com/17MAYIS2000 & http://onyedimayis2000.blogspot.com/


Öncelikle çarşamba akşamına bakmak lazım Galatasaray'dan önce. Fatih Terim ve Mourinho arasındaki kaynağını hala bilemediğim dostluk malum. Mourinho'nun "Fatih Terim dostumdur." demesi bile hala garip geliyor.  Ama karakter olarak birbirlerine çok benziyorlar. Birincisi her ikisi de sürekli üzerine koyarak gelen, küçük bütçeli takımları Avrupa'nın zirvesine taşıyan hocalar. Kullandıkları formasyonlar bile neredeyse aynı-ydı. Jose Real'de farklı bir yola girdi; Anti-Barça'yı kurdu ama Terim düzenini hiç değiştirmedi.

İkincisi futbolcu ilişkileri. Mourinho'yu baba gibi görmeyen futbolcusu çok azdır. Inter CL'yi kazanıp, Jose ayrılacağını açıkladığında Materazzi ile sarılıp ağlaşmalarını ben unutamam mesela. İki tane saha içinde canavar karakterin o pozu gözümün önünden gitmez. Bunun dışında Drogba'nın Jose, Jose'nin Drogba için önemini de biliyoruz. Aynı şekilde Fatih Terim'i yerlisi yabancısı tüm oyuncular sever. Oynayanı, oynamayanı... Ve gariptir ki kendi takımlarından başka takım taraftarları genelde bu isimleri egoları yüksek, kibirli bulur ve çoğunlukla nefret eder.

Şimdi bunların ışığında yavaş yavaş maça gelelim;
Bu dostluk bana göre çarşamba akşamı unutulmaz bir CL maçı olarak karşımıza çıkacak. Özellikle ilk yarım saati tamamen iki teknik direktörün şovu olarak göreceğiz diye düşünüyorum. Saf bir güç gösterisi, yüksek fiziksel mücadele ve hızlı bir başlangıç olur maçta. İşte bu yarım saati atlatabilirsek ondan sonra oyun insani seviyeye iner diye bekliyorum. Ama futbolu seven bu iki adam ve takımları bu güç gösterisini bir şekilde yapacaklardır. Korkunç heyecanlı bir maç izleriz.

Galatasaray bu güç gösterisi dışında ne yapmalıya cevap arayalım;
Takımın boyu konusu mühim. Savunmayı ileride veya geride kurabiliriz bu sorun değil. Başımıza bela açabileceğimiz konu takımın boyunu uzun tutmak. Xabi Alonso gibi bir generale boşluk verirsek Real'in kanatları işlemeye, Mesut işini yapmaya, Khedira savunmanın arasına koşu yapmaya başlayacak. Bu sebeple Xabi'nin oyun alanını kısıtlamamız gerekli. Sahaya 4-3-2-1 gibi bir dağılım bana göre ideal olur. Muslera, Eboue - Semih - Dany - Riera , Hamit, Melo, Selçuk - Sneijder, Drogba - Burak benim ideal ilk 11'im bu maçta. Drogba'nın yaşı ilerledikçe hızı kaybolsa da müthiş bir pasör haline geldiğini görüyoruz artık. Sneijder, Drogba ve Selçuk'un Burak'ı beslemesi şu an en doğru ve en işler hücum planımız. İkinci hücum planımız ise Eboue'nin son haftalarda yükselen ve sistem değişikliğiyle tavan yapan formu. Hamit ve Eboue orayı iyi götürüyorlar ama bu sefer karşılarında  Ronaldo ve muhtemelen Marcelo olacak. İkisi de hızlı oyuncular. Ronaldo beki kovalayan bir adam üstelik. Eboue iyi seçimler yapıp, doğru zamanda hücum desteği vermeli.

Hücum konusunun en mühim tarafı ise bizim her hücumumuzun, Real'in hücum planının bir parçası olacağı gerçeği. Bana göre şu an futbolu en hızlı oynayan iki ekipten birisi. Bu sebeple ne Juve'yi, ne de Real'i istiyordum. Bizim en ufak top kaybımızda 2, 3 bile değil, 2 pasla cezasahasına kadar gidebilecek kontra atak setleri var bu takımların. Bu yüzden özellikle hazırlık paslarında maceracı olmamak gerekiyor. Melo'nun çapraz topları araması ve isabetli paslar dağıtması gerekiyor. Dany'nin kesinlikle ama kesinlikle topla oyun konusunda maksimum basitliğe ulaşması gerekiyor vs. Savunma konusu hücum yaparken dikkat etmemiz gerekenlerden daha kolay bile denebilir. Yeter ki kompakt yapı bozulmadan yarısahamızda kalabilelim top rakipteyken.

Pek uzatmadan bitirelim;
Hayatımızda izleyebileceğimiz en keyifli maçlardan biri bizi bekliyor. Terim'in Galatasaray'ı, Jose'nin Real'ine karşı... Düşünmesi bile çok heyecan verici. Dünyanın bana göre en iyi beş hocasından ikisi, iki sıkı dost karşı karşıya gelecek. Galatasaraylı olmasaydım sırf bu şöleni izlemek için bile çarşamba gününü beklerdim açıkçası.

Allah yardımcımız olsun.

Anıl Tatar - https://twitter.com/overdosemumin
 

Tüm Telif Hakları Sportif Cümleler 'e Aittir © 2009 -- Blogger Tarafından Desteklenmektedir