Çok önemli bir çeyrek final maçının öncesindeyiz. Zorluktan
bahsetmeye gerek yok. Rakibin adı belli. Ancak Galatasaray'ın da mazisi,
buraya kadar yaptıkları belli. Real Madrid'le daha önceki
karşılaşmalarımıza bakınca bir sürpriz yaşatma ihtimali de insanı
heyecanlandırmıyor değil. Hiçbir zaman teslimiyet zihniyetiyle
çıkmamışız karşılarına. Takımın başında Fatih Terim varken zaten böyle
bir düşünce kabul edilemez. Şu konudan hepimiz emin olalım: Takım
çıkacak ve oynayacak...
İki ayaklı eşleşmelerde genel olarak iç sahadaki mücadele
hedef maç niteliğindedir. Takımlar genelde deplasmanda yenilseler bile
gol bularak avantajlı bir skor elde etmeyi, iç sahada da taraftar
desteğini arkalarına alarak galip gelmeyi hedefler. Aslında
Galatasaray'da da durum böyle. Ancak bu sene işler biraz farklı yürüyor.
Sezon başından bu yana oynanan Şampiyonlar Ligi maçlarına baktığımızda
iç sahada sadece Manchester United'ı yenebildiğimizi, onun dışındaki
rakiplere karşı da genelde beklentinin altında kaldığımızı görüyoruz.
Takımı sonuca götüren galibiyetler genel olarak deplasmanlarda alınmış.
Schalke 04 eşleşmesinde de içeride ve dışarıda alınan sonuçlar ortada.
Tüm bunları düşününce, Real Madrid deplasmanında oynanacak olan maçın
bizim açımızdan daha önemli ve belirleyici olma ihtimalinin hiç de düşük
olmadığını görüyoruz.
Kadroları karşı karşıya düşündüğümüzde, rakibin yıldızları ve
alternatif bolluğu ortaya çıkıyor. Ancak bizim de yıldızlarımız var.
Orta sahada Khedira ve Alonso ile başa baş oynayabilecek oyunculara
sahibiz. Hata affetmeyen Madrid hücum oyuncularına karşı savunma
oyuncularımızın 90 dakika boyunca tam konsantrasyonla sahada olması ve
kesinlikle riske girmemesi gerek.
Burada riskten kastımın Dany olduğunu
anlamayan yoktur herhalde. Bir de tabii ki önlem almamız gereken yumuşak
karnımız, kornerler ve duran toplar... İspanya'dan iyi sonuçla dönmek
mümkün. Tabii ki her sonuca hazırlıklı olmak lazım. Buraya gelmek bile
başarıdır. Fakat yine de umut güzel şey. Özellikle de söz konusu
Galatasaray'ken...
Tansu Gürsel -
https://twitter.com/futbolsandigi &
http://futbolsandigi.blogspot.com/
2006-2007 sezonundaki pek de başarılı
olmayan son Şampiyonlar Ligi serüveninin ardından 6 senelik özlem bu
sezon sona erdi. Sezon başladığında çoğumuza "Son 16 takım arasına
kalacaksınız ama o turda eleneceksiniz" diye bir seçenek sunsalar
herhalde bu kadar uzun süre ayrı kalmanın altından son 16'yı başarı
olarak kabul edip kabul ederdik bu teklifi.
Nitekim en başta gerek
teknik ekip, gerek taraftar çoğumuzun hedefi oydu. Gerisine ise "o zaman
geldiğinde bakarız" diyorduk. O zaman geldi ve Schalke'yi eleyip çeyrek
finale çıktık. Bu kadar uzun aradan sonra hedeflediğimiz yerin 1 kademe
daha üstüne çktık bir diğer deyişle. Avrupanın son 8 takımı arasına
kalıp Real Madrid'le eşleştik. Son çıktığımız çeyrek finalde de rakip
Madrid'ti, kaderin cilvesi.
Elbette ki favori Real Madrid. Çıkıp
da "eleriz, alır yürürüz, kupa bizim." diyecek değiliz. Yine de
hepimizin içinde bir umut da yok değil. Açıkçası benim var. Deplasmanda
gol atamayacağımız bir takm değil Real ama savunmamız tabi tedirgin
ediyor. Bu turda elenebiliriz, öyle olması da yüksek ihtimal; ibre
onlardan yana ama dediğim gibi hepimizin içinde bir "Ya elersek" umudu
da yok değil.
Birbirine bağlı, yerlisi yabancısı tek yürek bir takım
olduk iyice ve başımızda da Fatih Terim var. Bizlere çoğu imkansız
denileni yaşatan adam. Yeni bi imkansızı niye yaşatmasın bize? İnşallah.
Emre Elmalıdereoğlu -
https://twitter.com/Johan_PRD &
http://johanprd.blogspot.com/
Eğer çeyrek finale çıkmış bir takımsak bence her şeyi yapabiliriz. Ben
buraya kadar gelmemizle ilgili edilen laflara bakmıyorum. Grup kolaymış,
son 16'da Schalke kolaymış vs. vs. Herkes bunları konuşuyor ama kimse
grup maçlarında hakemlerin bize karşı yaptığı bariz hataları, Schalke ve
United maçlarında verilemeyen penaltıları, yediğimiz golde yapılan
faulleri konuşmuyor.
Kimse demiyor ki hakemler maçları düzgün yönetseydi
Galatasaray buraya kadar kolay kolay zaten gelecekti. Zaten rakipler
deniyor ve burada olan takımları bize göre zayıf buluyorsanız bu bizim
kadro kalitemizin buraya göre iyi olduğunu gösterir. Tabi bu Schalke'ye
göre iyidir Real Madrid'e göre kötüdür orası ayrı ama şu kulvarda hala
hiç bir şeyin imkansız olmadığını anlamayanlar varsa onlar bir zahmet
kenara çekilip sadece izleyen kesimi oluştursunlar.
Bunları konuşmak
artık anlamsız, artık iş sahada. İlk maçın nerede olduğunu
önemseyenlerden biri olarak Madrid'de olmasını avantaj olarak
değerlendiriyorum. Oradan alınacak avantajlı bir skor evde bizi hem
takım hem de taraftar açısından ateşler. Elimizde çok kaliteli bir kadro
var. Muslera gibi bir kaleciye, Sneijder ve Selçuk gibi iki harika orta
sahaya, Burak gibi bir gol makinesine ve Drogba gibi bir lidere
sahibiz. Her şey inanmaya bağlı. Einstein'ın dediği gibi "mantık sizi A
noktasından B noktasına götürür. Hayal gücü ise her yere."
İsmail Bekar -
https://twitter.com/17MAYIS2000 &
http://onyedimayis2000.blogspot.com/
Öncelikle çarşamba akşamına bakmak lazım Galatasaray'dan önce. Fatih Terim ve Mourinho arasındaki kaynağını hala bilemediğim dostluk malum. Mourinho'nun "Fatih Terim dostumdur." demesi bile hala garip geliyor. Ama karakter olarak birbirlerine çok benziyorlar. Birincisi her ikisi de sürekli üzerine koyarak gelen, küçük bütçeli takımları Avrupa'nın zirvesine taşıyan hocalar. Kullandıkları formasyonlar bile neredeyse aynı-ydı. Jose Real'de farklı bir yola girdi; Anti-Barça'yı kurdu ama Terim düzenini hiç değiştirmedi.
İkincisi futbolcu ilişkileri. Mourinho'yu baba gibi görmeyen futbolcusu çok azdır. Inter CL'yi kazanıp, Jose ayrılacağını açıkladığında Materazzi ile sarılıp ağlaşmalarını ben unutamam mesela. İki tane saha içinde canavar karakterin o pozu gözümün önünden gitmez. Bunun dışında Drogba'nın Jose, Jose'nin Drogba için önemini de biliyoruz. Aynı şekilde Fatih Terim'i yerlisi yabancısı tüm oyuncular sever. Oynayanı, oynamayanı... Ve gariptir ki kendi takımlarından başka takım taraftarları genelde bu isimleri egoları yüksek, kibirli bulur ve çoğunlukla nefret eder.
Şimdi bunların ışığında yavaş yavaş maça gelelim;
Bu dostluk bana göre çarşamba akşamı unutulmaz bir CL maçı olarak karşımıza çıkacak. Özellikle ilk yarım saati tamamen iki teknik direktörün şovu olarak göreceğiz diye düşünüyorum. Saf bir güç gösterisi, yüksek fiziksel mücadele ve hızlı bir başlangıç olur maçta. İşte bu yarım saati atlatabilirsek ondan sonra oyun insani seviyeye iner diye bekliyorum. Ama futbolu seven bu iki adam ve takımları bu güç gösterisini bir şekilde yapacaklardır. Korkunç heyecanlı bir maç izleriz.
Galatasaray bu güç gösterisi dışında ne yapmalıya cevap arayalım;
Takımın boyu konusu mühim. Savunmayı ileride veya geride kurabiliriz bu sorun değil. Başımıza bela açabileceğimiz konu takımın boyunu uzun tutmak. Xabi Alonso gibi bir generale boşluk verirsek Real'in kanatları işlemeye, Mesut işini yapmaya, Khedira savunmanın arasına koşu yapmaya başlayacak. Bu sebeple Xabi'nin oyun alanını kısıtlamamız gerekli. Sahaya 4-3-2-1 gibi bir dağılım bana göre ideal olur. Muslera, Eboue - Semih - Dany - Riera , Hamit, Melo, Selçuk - Sneijder, Drogba - Burak benim ideal ilk 11'im bu maçta. Drogba'nın yaşı ilerledikçe hızı kaybolsa da müthiş bir pasör haline geldiğini görüyoruz artık. Sneijder, Drogba ve Selçuk'un Burak'ı beslemesi şu an en doğru ve en işler hücum planımız. İkinci hücum planımız ise Eboue'nin son haftalarda yükselen ve sistem değişikliğiyle tavan yapan formu. Hamit ve Eboue orayı iyi götürüyorlar ama bu sefer karşılarında Ronaldo ve muhtemelen Marcelo olacak. İkisi de hızlı oyuncular. Ronaldo beki kovalayan bir adam üstelik. Eboue iyi seçimler yapıp, doğru zamanda hücum desteği vermeli.
Hücum konusunun en mühim tarafı ise bizim her hücumumuzun, Real'in hücum planının bir parçası olacağı gerçeği. Bana göre şu an futbolu en hızlı oynayan iki ekipten birisi. Bu sebeple ne Juve'yi, ne de Real'i istiyordum. Bizim en ufak top kaybımızda 2, 3 bile değil, 2 pasla cezasahasına kadar gidebilecek kontra atak setleri var bu takımların. Bu yüzden özellikle hazırlık paslarında maceracı olmamak gerekiyor. Melo'nun çapraz topları araması ve isabetli paslar dağıtması gerekiyor. Dany'nin kesinlikle ama kesinlikle topla oyun konusunda maksimum basitliğe ulaşması gerekiyor vs. Savunma konusu hücum yaparken dikkat etmemiz gerekenlerden daha kolay bile denebilir. Yeter ki kompakt yapı bozulmadan yarısahamızda kalabilelim top rakipteyken.
Pek uzatmadan bitirelim;
Hayatımızda izleyebileceğimiz en keyifli maçlardan biri bizi bekliyor. Terim'in Galatasaray'ı, Jose'nin Real'ine karşı... Düşünmesi bile çok heyecan verici. Dünyanın bana göre en iyi beş hocasından ikisi, iki sıkı dost karşı karşıya gelecek. Galatasaraylı olmasaydım sırf bu şöleni izlemek için bile çarşamba gününü beklerdim açıkçası.
Allah yardımcımız olsun.
Anıl Tatar -
https://twitter.com/overdosemumin