31 Temmuz 2015 Cuma

José Rodríguez Galatasaray'da


Scout hamlesi mi yoksa menejer önerisi mi olduğu kısmına sonra değiniriz, şu aşamada konu bu değil. Melo'nun Inter gündeminden kaynaklı Galatasaray'ın gündemine yerleşmiş bir transfer ama Carole misali fırsat hamlesi olarak gördüğüm bir iş. Bu yüzden de menejer önerisi veya scout ürünü gibi durumlara takılmadan Jose Rodriguez gibi genç bir potansiyelin Galatasaray'a katılmasından ötürü mutluyum.

Çok fazla tanıdığım bir isim değil, detaylı yorum yapamam ama izlediğim, araştırdığım, bana anlatılanlar kadarıyla yorum yapabilirim. İlk aşamada şunu söyleyelim, Real Madrid altyapısından yetişen bir isim. Zamanında Wenger'in Arsenal'e istediği, Mourinho'nun tuttuğu bir futbolcuydu ama Real Madrid'de istediği süreleri bulamadı, kolay da değil. Kendi pozisyonunda Isco, Modric, Kroos gibi futbolcular var ve yaşı da çok genç. Bu yüzden geçtiğimiz sezonu Deportivo'da kiralık geçirdi, yeni sezonda da Real Madrid kendisiyle devam etmeyi düşünmedi.

Futbolcunun bonservisinin olmadığına takılmayın, Real Madrid bu transferde kendisini garantiye almış. Futbolcu 10 milyon avro üzeri bir rakama satıldığında bonservis ücretinin yarısını alacaklar, bir anlamda geri dönüşüm, yatırım diyebileceğimiz bir iş. Real Madrid tamamen gözden çıkarmıyor Jose Rodriguez'i ama yeniden kiralık gönderip gelişmesini de beklemiyorlar. Galatasaray performansını yakından takip edeceklerdir.

İzlediğim kadarıyla ben Elano'nun tarzına çok benzettim. Jose Rodriguez bir anlamda joker, orta sahada ve sağ kanatta oynayabiliyor. Melo'nun yerine oynar diyebilmek güç, o agresiflikte ve fizik yapıda değil ama Selçuk İnan için alternatif olabilir ya da üçlü orta sahaya geçiş olduğunda ideal sağ iç oyuncusu. Elano'ya benzettiğim yönü de sağ kanatta oynayabilmesi, geçen sezon Deportivo'da da günlerinin çoğunu bu pozisyonda geçirdi. Çok kreatif, hareketli bir adam değil belki ama oyun aklıyla bu pozisyonda iş yaptığı gibi, zamanında Emre Çolak, Engin Baytar gibi isimleri kullandığımız gibi orta saha özellikli bir kanat gibi kullanılabilir, bu da savunma gereken maçlarda önemli bir tercih.

Kadife ayaklı biraz, ayaklarına hakim, pas oyununa yatkın, oyun aklıyla iş yapan bir isim. Oyun aklı da defansif anlamda doğru yerde pozisyon almasına, top kapmasını sağlıyor ama Melo yerine oynar dersek yanlış olur, öyle sert, agresif bir isim değil. 

Sevindiğim nokta, yaşlanan kadroda böyle genç bir yabancının transfer edilmesi. Bu tarz hamlelere de ihtiyaç var, gençleşmek zorunda olduğumuz gibi az paraya büyük işler başarabileceğimiz potansiyeller bulmalıyız. Carole onlardan biriydi, Jose Rodriguez de böyle. Umarım devamı gelir..

Galatasaray'ın Gurbetçi 11'i

Nostaljiye devam, sıra gurbetçi futbolculardan oluşan 11'de. Kadroyu da 2000 yılı sonrasına yönelik yaptığımızı tekrar hatırlatalım, neden Uğur Tütüneker yok diye soracak arkadaşlar için.

Kalemizde Aykut Erçetin var ki başka da seçenek yok zaten. İyi kötü yıllarca Galatasaray formasını giymeyi başarmış bir kaleci. Sağ bek Ümit Davala'nın, kendisini birçok pozisyon için de kullanmak mümkündü. Stoper için ise sorun çektim, çok fazla gurbetçi stoper yok. Ömer Erdoğan'ı ya da Koray Günter'i yazacaktım ama tercihim Ömer Erdoğan. Hakan Balta'yı da stopere çektim, Volkan Yaman bu sayede sol bek olarak yer aldı ki Kalli dönemi Volkan Yaman iyi bir performans göstermişti.

Hamit Altıntop'un da tartışılacak bir yanı yok, kadroda yerini aldı. Ben Bülent Akın'ı yazacaktım ama Volkan Arslan sevgili Koçum Kosecki'nin gözağrısı ki kendisi bu kadroların konsept danışmanı, onu kıramadım. Volkan Arslan'ın da fena bir Galatasaray kariyeri yoktur ayrıca. Kadroda olması tercih meselesidir. Barış Özbek ise Kalli döneminde iyi bir performansı olan ve o sezon daha çok sağ kanatta oynamış bir isim, bu yüzden kadroda yerini almadı.

Yasin Öztekin'i de tartışmaya gerek yok, bu kadroda mutlaka yerini alması gereken bir isimdi. Engin Baytar'ın ise şampiyonluk sezonunda gösterdiği performasnın hakkını vermek gerekirdi. Berkant Göktan'ı da bu kadroda değerlendirmek istedim, forvet arkası için de çok fazla seçenek yoktu. Ümit Karan ise ileri uçta, o konuda da tartışmanın alemi yok ki seçenek de fazla yoktu zaten..

31 Temmuz 1996, Hagi Galatasaray'da


Galatasaray'ın yazmış olduğu Türk futbol tarihi için atılmış olan en büyük adım diyebiliriz. Transfer hikayesi de ilginç, Meksika yollarından döndürdük Hagi'yi. Yaş 31, insanlar "ölü adam" algısı yaratırken Hagi Galatasaray'da ve doğal olarak Türk futbolunda tarihi yazdı. Galatasaray'ın 96-2000 dönemi için en parlak dönem söylemini kullanmak mümkün, 2000 yılında Uefa Kupası'nı kazanan kadro da Türkiye'nin görüp görebileceği en büyük takımdı, o takımın da yıldızı Hagi. Benim yaşlarımda olan Galatasaraylıların kahramanı, kimilerinin Galatasaray'ı tutma nedeni, izleyemeyenlerin çok şey kaçırdığı bir futbolcu. Anlatılmaz yaşanır derler ya, biz yaşadık ve Hagi ile geçen 5 yılda da fazlasıyla mutlu oldum..

30 Temmuz 2015 Perşembe

Lucescu'nun Heykeli


Hep derler ya heykeli dikilecek adam diye, o isimlerden biri de Lucescu işte. Galatasaray ve Beşiktaş'ın kırılma noktası olan bu adam (düşünsenize bu takımlardan birinde çok uzun yıllar kaldığını), Shakhtar Donetsk'in 2004 yılından bu yana başında ve o günden bu zamana Shakhtar Avrupa'nın ekol takımlarından biri olmayı başardı. Maliyet, zenginlik hepsi bir yana, Lucescu bu saatten sonra Shakhtar için çok daha fazlası ve gecikmeli de olsa heykeli dikilmiş durumda. Ülkede savaş ortamı var, kendi stadlarında maç yapamıyorlar ama buna rağmen Lucescu yoluna devam ediyor, bu da takdir edilesi..

SC Nostalji #33; Dany Nounkeu


Ujfalusi & Semih Kaya ikilisiyle şampiyon olan ve yıllar sonra doğru bir ikili yaratan Galatasaray, 2012-2013 sezonunda bu ikiliye alternatif yaratma peşine düştü. Gökhan Zan & Servet Çetin ikilisini bu isimlerin arkasına yazıyorduk ama Servet Çetin'in takımdan ayrılmasından sonra da bir kişilik stoper kontenjanı açıldı ve bana göre sürpriz bir şekilde Dany ile dolduruldu. Basında çok fazla ismi çıkmamıştı ya da görüşmelere başladık gibisinden açıklama yapmadan Dany'nin transferi açıklandı. 

2 sezon Gaziantepspor forması giymiş ve kendisini kanıtlamış bir isimdi ama Galatasaray'ın yurt içinden bir stoper hamlesi yapacağını tahmin etmiyordum. 3.3 milyon avro gibi bir bonservis ücretine transfer edildi, o aşamada da Ujfalusi ve Semih Kaya ikilisi için doğru alternatifti. Hızlı bir oyuncu, iyi kesici gibi düşünüldü ve Galatasaray'ın da hızlı bir stopere ihtiyacı vardı.

Galatasaray'ın şanssızlığı Ujfalusi'nin sakatlığı oldu, transferin son günlerinde gelen sakatlık herkesi düşündürdü. Acil bir stoper daha alınması gerekiyordu, o aşamada Semih Kaya & Dany ikilisi düşündürüyordu ama Cris hamlesi de tutmadığından o sezonun genelini Semih Kaya ve Dany ile geçirdik. Peki o sezon ne kazanıldı dersek, gelen şampiyonluk ve Şampiyonlar Ligi başarısı var. Çok dile getirilmez ama Dany'nin de katkısı olduğunu düşünüyorum, en azından sırıtmadı. Ujfalusi gibi bir ismin arkasını bir şekilde doldurdu.

2013-2014 sezonu ise gözden düştüğü dönem. Galatasaray iyi bir stoper arıyordu ve bu ihtiyacı Chedjou ile doldurdu ama yeni yabancı sınırı da bazı yabancılara kulübe değil de tribün yolunu gösterdi. Yine de Terim döneminde şans buluyordu Dany, Mancini geldiğinde o şansı pek bulamadı. En azından stoper olarak. Kendisini her iki bekte de izledim, bek oynayabilme özelliğini bu sayede gördük ama o sezonun devre arasında Beşiktaş'a kiralanması da ayrı hikaye.

Hayatımda gördüğüm en saçma transfer hikayelerinden biri. Galatasaray'ın Burdisso'yu alıp Dany'e yol vermesi bir yana, Beşiktaş'ın en büyük rakibinden futbolcu kiralaması da yıllar sonra bile anlatılacak bir durum. O Dany de Galatasaray'a karşı yaptırdığı penaltıyla işi farklı noktalara getirdi derken Beşiktaş günleri o kadar uzun olmadı. Galatasaray da kendisini gözden çıkardığı için önce Granada'ya kiraladı, yarım sezon forma şansı bulamadı, ligin 2. yarısı Evian'a gitti ve bir anda takımın en iyisi oldu derken garip bir sezon yaşadı.

Evian performansı da Dany'i bir kere daha görelim hissiyatı uyandırdı ve kamp kadrosunda yer aldı ama benim de beklentim olmasına rağmen Dany aynı Dany, hala risk almayı seven bir çılgın. Görüntü hiç iyi değildi ve takımda da kalmadı. Bursaspor'la anlaştığı söyleniyordu ama Galatasaray ve Bursaspor anlaşma sağlayamadı, sonrasında Dany'nin sözleşmesi fesh edildi derken Bursaspor yolunu tuttu. Galatasaray sonrası Fransa'ya döner, piyasa yaptı diyordum ama Bursaspor işi şaşırtıcı oldu. Sivok & Serdar Aziz ikilisinin arkasında şans bekleyecek ya da bek kontenjanından alındı. Bunu da sezon içerisinde görürüz.

Dany'nin ilginç bir tarzı var. Top kapma konusunda fazlasıyla iyi, Cristiano Ronaldo'ya bile bir omuz atıp, inanılmaz kesicilik yapabilen bir isim ama kaptığı o topu da 5 saniye içerisinde kaybedebilir. Topla çok oynar, çalım dener, sektirir, ilginç denemeler yapar, anlayacağınız risk almaktan hiç çekinmez ve hatalar yapar. Ama çok hızlıdır, iyi bir kesicidir. Bu anlamda riskli bir tercih ama tecrübeli de bir futbolcu, Galatasaray formasıyla en üst düzey Şampiyonlar Ligi mücadelesinin içerisindeydi.

29 Temmuz 2015 Çarşamba

Stephane "Şükür Kavuşturana" Lasme


Ve Galatasaray nihayet Lasme'sine kavuşur..

Uzun süredir Galatasaray Basketbol'da böyle yılan hikayesine dönen bir transfer görmemiştik. Lasme önce Galatasaray'la anlaştı, ardından eski takımı Panathinaikos'a tamam dedi. Ve sonra Galatasaray bir kez daha fiyat arttırınca yeni pivotumuza kavuştuk. Transferin bu kısmı bana biraz futbol şubesiyle ilgili kötü sinyaller veriyor. Ergin Ataman, hedefine koyduğu, istediği ve aradığı pivot olduğunu düşündüğü oyuncu için iki kez fiyat arttırdı, belki üçüncü kez de arttıracaktı. Futbolda ise aradığımız, nokta oyuncularla ilgili bu tutumu göremiyoruz ne yazık ki. Konumuz basketbol ama, yönetimin genel bir sorunu olduğunu düşündüğüm için bu konuya da ince bir dokunuş yapmak istedim.

Kendisini tanımayanlar için, kısaca özetleyelim.. Lasme, Avrupa'nın en iyi savunmacılarından biri. 2013 Euroleague en iyi savunmacısı ödülünün de sahibi. Ayrıca 2007-08'de oynadığı NBA D-League'de de yılın savunmacısı ödülünü aldı. Boyalı alan savunması anlamında, N'Dong'un gidişinden beri ilk kez bu kadar güvenilir bir oyuncu alıyoruz denebilir. Son derece sert ve dayanıklı bir oyuncu. Boyu bir pivot için kısa sayılsa da bunu dayanıklılığı, enerjisi, hırsı ve savunma becerisi ile rahatlıkla ört pas edebiliyor. Aynı zamanda sık sık 4 numara da oynadığını görebiliriz. Hücumda çok istikrarlı olmasa da pota altından gayet iyi bir bitirici ve orta mesafe şutu var. Kariyeri ve CV'si son derece iyi. Kısa bir NBA geçmişi de var. Açıkçası şu ana kadarki transferler ve hatta ismi geçenler içinde en içime sinen transfer diyebilirim.

Ergin Hoca, atletk veya sırtı dönük oynayan, kalıplı ve fundemantal sahibi bir pivot ararken; daha farklı özellikleri olan, ligi de tanıyan, bir fırsat transferi diyebileceğimiz bir oyuncuda karar kıldı. Bana kalırsa gayet de doğru yaptı. Geçen sezon takımın büyük problemlerinden olan sertlik sorununa da bu sezon çözüm bulacak gibi görünüyor.

Bu kez Ergin Ataman, daha dengeli ve ayağı yere sağlam basan bir takım kurma peşinde. Ve bunu paraları da saçmadan yapıyor. Gayet makul transferler oluyor. Sezon başı açıklanan bütçenin çok azını kullandı takım. En büyük yatırımın sağlam bir oyun kurucuya yapılması gerektiğini düşünüyorum. O zaman her şey çok daha anlam kazanır. Fakat ismi geçenler arasında Huertas, Hodge gibi adamlar bu tanıma pek uymuyor. Umarım daha garanti ve büyük bir isim alabiliriz.

Bütçe olarak ve Eurocup'a katılacağımız düşünülürse, -kaçırdığımız oyuncular bir kenara- son derece doğru ve akılcı hamlelerle ilerliyoruz. Transferler de tamamlanınca, her şey takım kimyasını oturtmaya ve sakatlıklardan uzak kalmaya bakıyor. Doğru oyun kurucu, bir pivot daha ve bir de skorer ile hem lig şampiyonluğu, hem Eurocup'ı kazanma hedefi hiç de uzak gelmiyor şu an için gözüme..

28 Temmuz 2015 Salı

Hayırlı Mı Bu Mağlubiyet, Galatasaray 0-4 Nice


Udinese karşısında 35 dakika izleyebildik takımı, görüntü de fazlasıyla iyiydi. Tempolu oynayan, topa sahip olan, hücumda hareketli ve pozisyon üreten bir Galatasaray vardı. Nice karşısında ise mevcut futbolculara göre ideale yakın bir 11 vardı ama bir o kadar da kötü futbol. Udinese maçının 35 dakikasıyla hiç alakası olmayan bir görüntü.

Klasik 4-2-3-1, Melo'nun yokluğunda Hamit Altıntop, Podolski ise sağ kanata geçmiş. Podolski'nin dahil olduğu bir hücum hattında da uyum sağlamak adına zaman gerekiyor, yoksa o hücum dörtlüsü kağıt üzerinde heyecan verici. Nice karşısında da hareketli başladılar, ilk 7-8 dakika hücum presine kadar vardı ama uyum pozisyon getirmedi, hazır olmayan Sneijder gibi bir isimle de hücum organize olamadığı gibi çabuk düştü. Podolski'nin sağ kanatta ters kaldı, Burak Yılmaz da kendisini sadece savunma arkasına koşu atmaya odaklayınca Galatasaray hücumda ne top tutabildi, ne de kaleye şut attı.

Eksikler net şekilde ortaya çıktı, orta sahanın da temposu yoktu. Hamit Altıntop'u Udinese karşısında çok beğendim ama Nice maçında varlık gösteremedi ve Selçuk İnan da bu temposuzluğa ayak uydurunca Nice orta sahayı çok rahat geçti. Melo sertliğini aradım, oraya enerji gerekiyor, bu orta saha ikilisiyle tempo anlamında da olmaz, sertlik anlamında da. Şampiyonlar Ligi oynayacak bu takım, ligi de geçtim.

Orta sahayı rahat geçen Nice da pozisyonlar buldu, ilk yarıda da goller gelebilirdi ama Eray İşcan'ın iyi performansına denk geldiler. Ben Arfa bu haliyle bile Galatasaray savunmasını dağıttı mesela, karşısında varlık gösteremedik. Chedjou da hazır değil gerçi ama Galatasaray savunmasında yaşanan sorunlar hücum hattına göre çok daha acil ve büyük.

Sabri Sarıoğlu gerçekğiyle de karşılaştık. Sağ bek ihtiyacını zaten görüyorduk ama bu maç sonrasında umarım herkes farkına varmıştır. Hücuma gittiğinde geriye dönemeyen, sağ taraf bu yüzden otoban olmuş, rakip karşısında duramayan, iki basit penaltıya sebep veren bir futbolcu. Orayı bu durumda nasıl kapatacaksın. Chedjou & Koray Günter değişlikliği de 45'de gelince savunma tamamen patladı ve o kanat kaynaklı goller geldi. Bir anda anlamadan skor 4-0 oldu, hazırlık maçı dahi olsa hezimet.

Eksiklerin farkına vardıysak bu mağlubiyet hayırlı olmuştur, hazırlı döneminde hezimete uğramak bu anlamda iyi. Farkına varmayıp, elden birşey gelmez moduna girdiysek sezon içerisinde daha kötü görüntüler de bizi bekliyor olabilir. Bazı futbolcuların olmayacağını bile bile üzerine giriyor, şans veriyor. Çok büyük bir hata.

Galatasaray'ın Afrikalı 11'i

Brezilyalı 11'den sonra Afrika'lı 11'i yaptım, devamı da gelecek. Bazı isimler mecburiyetten kadroda, Kingston gibi. Eboue, Song ve Chedjou tartışılmaz ama Dany'nin sol bek olması da tamamen mecburiyet.

Ya da Barusso'nun orta sahada olması. Kendisi çok büyük bir hayal kırıklığıydı, Saidou ise tam bir işçi. Çok hakkı verilmez ama ben bu durumu dillendirmeye devam edeceğim.

Keita ise büyük özlem, kadronun olmazsa olmazlarından. Amrabat'ı da kadroya yazmak istedim, çünkü çok fazla alternatif yok.

Drogba ve Nonda ile forvet hattı benim için takımın en güçlü yönü, yıldızlar topluluğu. Drogba'nin ismi bu kadroyu birkaç basamak yukarı taşıyor, Nonda ise Galatasaray tarihinin gördüğü en iyi forvetlerden.

SC Nostalji #32; Faryd Aly Camilo Mondragón


Galatasaray tarihinin en iyi kalecisi kimdi diye sorsalar, en azından benim jenerasyonum için cevap Taffarel olacaktır. Uefa Kupası'nın kazanılmasında, o altın dönemde imzası olan isimlerden biri de Taffarel olmuştu ve böyle bir kalecinin sonrasında da kaleye kim geçerse geçsin ateşten gömleği giymiş olacaktı. 

2001-2002 sezonu Galatasaray için ekonomik sıkıntıların zirve noktasına doğru ilerlediği dönem. Lucescu o dönem olmamış olsaydı, o maddi sıkıntılar içerisinde şampiyonluk ve Şampiyonlar Ligi'nde üst düzey mücadele de gelmeyecekti. Sadece Taffarel de değil, Uefa Kupası kadrosunun birçok önemli ismi takımdan ayrıldı, Hagi gibi bir isim futbolu bıraktı derken değişim de büyük oldu. Galatasaray'ın da o dönem yaptığı transferlerin geneli maliyeti büyük olmayan, kiralık isimler. Mondragon da onlardan biriydi.

Kolombiya denildiğinde akıllara Cordoba gelirdi, Mondragon ise Cordoba'nın alternatif ismiydi. Avrupa kariyeri de çok yoktu aslında, Zaragoza'da geçirdiği bir dönem, bir de Metz günleri. Bize de Metz'den kiralık olarak gelmişti. Tabii o dönem Mondragon için kimsenin çok fazla fikri yoktu. Kimse de tahmin edemezdi, Mondragon yıllarca Galatasaray'ın kalesini korusun.

6 sezon boyunca Galatasaray kalesini korudu, bir anlamda Galatasaray'ın tarihinde de iz bıraktı. Taffarel ve Muslera'nın ardından Mondragon derim mesela, unutulmayacak üç kaleci. Mondragon öyle üst düzey bir kaleci değildi belki ama bir takımın formasını bu kadar uzun bir süre giyiyorsanız çok büyük bir başarıdır bu, kolay iş değildir.

2001-2002 sezonu onun adına efsanedir mesela, kendisini kanıtladığı ilk sezonu. Şampiyonlar Ligi'nde de çok büyük maçlar çıkarmıştı, Liverpool deplasmanı mesela, kim unutabilir. Şampiyonlukta da pay sahibi olmuştu ve kiralık sözleşmesi bittiğinde, Lucescu'nun da Beşiktaş'a gitmesinden kaynaklı az kalsın Beşiktaş'a gidiyordu ama onun Galatasaray'da kalma isteği baskın çıktı. Fatih Terim tüm Lucescu kadrosunu gönderirken bir tek Mondragon için ısrarcı olmuştu.

Bu 6 sezonda da 2 lig şampiyonluğu bir de Türkiye Kupası zaferi vardır. 5-1'lik Fenerbahçe maçı da onun adına unutulmazlardan ama 6-0'luk mağlubiyetin de kalecisi Mondragon'dur mesela. Kötü maçları da oldu ama genele baktığımızda istikrarlı, iyi bir kaleciydi. Galatasaray'ı da sahiplenen, yaşayan yabancılardan biriydi.

Kontrat uzatma dönemlerinde sıkıntılar yaşattı. Tek sorun da buydu aslında, daha iyi bir teklif geldi, ailem gitmek istiyor diyerek istediği kontratı da genelde alıyordu. Bir dönem Palermo mevzusu vardı, kampa geç katıldı hatta, bu dönemin Melo olayına benzer bir konum ama Mondragon yeni kontratla takımda tutulmuştu. 2007-2008 sezonuna girerken ise bu plan tutmadı, o da Köln yolunu tuttu. Köln'de de 3 sezon forma giydi, kaptanlığa kadar yükseldi. Almanya'da da iyi bir kariyer yaptı diyebiliriz.

Onu asıl özel kılan ise kariyerinin sonunda gerçekleştirdiği hedefi oldu ve Dünya Kupası'nda forma giymiş en yaşlı futbolcu olmayı başardı. 25 Haziran 2014'teki Japonya-Kolombiya maçında Ospina'nın yerine girerek bu rekoru kırdı, 43 yaşında Milli Takım seviyesinde olmakta ayrı bir iş. Bu anlamda da Mondragon büyük bir profesyoneldi.
Mondragon sonrası ise Muslera transferine kadar Galatasaray adına buhranlı geçti. Aykut Erçetin, Orkun Usak, De Sanctis, Leo Franco, Ufuk Ceylan, Zapata gibi kalecileri yaşadık, dikiş tutturanı olmadı. Taffarel sonrasını Mondragon iyi doldurdu ama Mondragon sonrası o kadar da iyi geçmedi. Muslera sonrası da böyle olacağa benzer..

27 Temmuz 2015 Pazartesi

En Çok Transfer Harcaması Yapan Teknik Direktörler


Son 10 yılda en çok transfer harcaması yapan teknik direktörler sıralanmış. İçinde bulunduğumuz transfer dönemi dahil değil buna, yoksa Van Gaal 9. değil de üst sıraları yavaştan zorlamaya başlamıştı. İlk sırada Mourinho var, Inter, Real Madrid ve Chelsea'de yaptığı transferlerle. Ancelotti ise 2. sırada, onun da PSG ve Real Madrid dönemlerinde yaptığı transferler fazlasıyla iddialıydı. James Rodriguez için ödenen bonservisi hatırlayın, Real Madrid harcamaktan geri durmadı. 3. sırada ise tanıdık bir isim, Mancini. Inter ve Manchester City günlerinde çılgın harcadı, Galatasaray'da da Türkiye standartlarında o ara transfer döneminde iyi paralar harcandı. Sadece Telles'in bonservisi 6.5 milyon avro ki Ontivero bile 2 milyon avro bonservisi olan bir isimdi. Hiç para harcamaz diye anılır ama Wenger'in 6. sırada olması önemli mesela, Arsenal de Özil, Alexis Sanchez derken önemli paralar harcamıştı. Simeone 8. sırada Atletico Madrid de iyi paralar harcayabiliyor, özellikle geçen sezon çılgın harcamalar yaptı ama futbolcu da satıyorlar, dengeye baktığımızda kazançlı taraftalar. Klopp ise 10. sırada, aynı durum onun için de geçerli.

Son 5 Sezonda 3. Kez, Ekigho Ehiosun Samsunspor'da

 
2011-2012 sezonunda Samsunspor, Süper Lig'e çıktığı sezon giriştiği büyük transfer harekatına girişmişti. Teknik direktör için Petkoviç gibi iddialı bir isimle anlaştılar, Bance gibi bir forvet takıma katıldı, Petkoviç'in eski öğrencilerinden Dominguez derken o hücum hattı Ekigho Ehiosun ile tamamlanmıştı. O dönem 21 yaşında, genç bir potansiyeldi. Warri Wolves diye bir takımdan kiralanmıştı ve o sezona yönelik Ekigho için aklımda kalan şey ise Kayserispor deplasmanında boş kaleye kaçırdığı gol oldu. Bir de coştuğu Galatasaray maçı var. Herkes potansiyel diye bahsediyordu ama ben karşıydım bu duruma.

Bu potansiyele inanıp 2012-2013 sezonunda Gençlerbirliği, Ekigho'nun bonservisini aldı. Çoğunluğun düşüncesi Ekigho'nun yeni bir yıldız olabileceği, Gençlerbirliği'nin iyi bir iş yaptığı yönündeydi ama Ekigho'dan olmadı, o sezonu hayal kırıklığı ile sonuçlandı. 

 
2013-2014 sezonunda ise Ekigho kiralık olarak Samsunspor'a geri döndü. Ekigho bir anda Süper Lig klasmanından bir alt lige düşmüş oldu ama o sezon play-off finali oynadı Samsunspor ve o başarıda da Ekigho'nun katkı gösterdiğine inanıyorum. Kendisi adına en iyi performastı. Adiloviç ile iyi bir ikili oldular (Ofoedu & Mbilla kadar olmasa bile), Süper Lig'i zorladılar ama finalde Mersin İdman Yurdu'na kaybedildi.
 
Bir sonraki sezon ise Gençlerbirliği, Ekigho'yu Azerbaycan'ın FK Gabala takımına kiraladı. Orada ne yaptı, etti bilemem, takip etmedim. Samsunspor kendisiyle yeni sezonda devam etmek istemedi, Gençlerbirliği ile olan anlaşmasından ötürü de maliyetli bir futbolcu konumuna gelmişti. İşin özü, o sezonu da Azerbaycan'da geçirdi, Samsunspor yine playoff finali oynadı ama Süper Lig gelmedi. Sezon sonunda da Mbilla Antalyaspor yolunu tutunca Samsunspor'un forvet ihtiyacı doğdu.

 
Geldik 2015-2016 sezonuna, Ekigho artık 25 yaşında ve kendisi yeniden Samsunspor'da. Gençlerbirliği ile olan sözleşmesi bitti, bu sefer bonservisini almış bir şekilde ama piyasası da düşen bir durumda transfer oldu. Ne yapar, ne eder yeni sezonda göreceğiz ama Samsun'a bu kadar yakın olmama rağmen ben bile bu kadar sık Samsun'a gitmiyorum. 

Ekigho'nun son 5 sezonda 3. kez Samsunspor'a transferi bu. Bir anlamda rekor da olabilir..

Ajax, Futbolcu Parlatıp Satmasaydı


Ajax felsefesi der ki genç ve büyük potansiyel isimlerden oluşan bir kadrom olur, ya çok genç yaşlarda bulur ve transfer ederim, ya altyapımdan çıkarırım ama mutlaka büyük paralara satarım. Eğer bu felsefe olmamış olsaydı faal olarak futbola devam eden isimlerden böyle bir 11'leri olabilirdi.

25 Temmuz 2015 Cumartesi

Şu Maçı Yaşamak İstiyordum

 
Hamza Hamzaoğlu için Sinan Gümüş'e hazırlık maçlarında bile şans vermiyor gibisinden bir eleştiri var, bu da Celta Vigo maçının son 20 dakikasına bakılarak söyleniyor. Şu ana kadar 4 hazırlık maçı oynadık ve 3'ünde Sinan Gümüş 11'de başladı ki en önemli hazırlık maçı olan Udinese karşısında (as kadroya daha yakın bir 11'de) ilk 11 başlamasının üzerinde de durulmalı.

Burak Yılmaz, Podolski, Yasin Öztekin ve Sinan Gümüş dörtlüsü beni maç başında heyecanlandırmıştı. Hatırlarsınız, Hamza Hoca ilk göreve geldiğinde kullandığı 4-2-3-1'de Burak Yılmaz forvet arkası oynuyordu, bugün de o rolde Podolski'yi izledik. Celta Vigo maçında ise forvet hattındaydı, Hamza Hoca bu anlamda Carole misali Podolski'yi de farklı pozisyonlarda deniyor.

Sinan Gümüş'ün sağ kanatta bir etkisi olmadı, çok çakıldı orada, belki de kendisine ters geldi. Yasin Öztekin ise sol tarafta etkiliydi, Telles'le uyumu vardı. Sabri Sarıoğlu'nun da kötü performansı derken sağ taraftan gelemedi Galatasaray, orta sahadan Hamit Altıntop destek oldu bu sağ tarafa. Keşke maç tamamlansaydı ve değişimi görebilseydik, kanatlar, hatta forvet yer değiştiremedi. Oysa öyle bir 4-2-3-1 hücum hattı vardı.

Podolski & Burak Yılmaz uyumu da Galatasaray'ı ileriye taşıyacak etmenlerden. Udinese karşısında 35 dakika bu uyum doğal olarak yoktu, sürekli birbirleriyle verkaç denediler, pas alış verişi vardı ama uyum olmadığından pozisyona da giremedik. Yasin Öztekin'in soldan getirdiği toplar, Selçuk İnan ve Hamit Altıntop'un şut katkısı derken oynanan 35 dakikayı etkili geçirdi Galatasaray.

Celta Vigo maçına göre fark topun Galatasaray'da kalmasıydı. Celta Vigo maçında rakip oynadı, Galatasaray ise kontra kovalıyordu. Bu maçta ise top Galatasaray'daydı, Selçuk İnan'ın varlığı bunda en büyük etmen, Hamit Altıntop'la da sağladıkları oyun aklı oynanan 35 dakikanın Galatasaray adına keyifli geçmesini sağladı. İşin içine Sneijder girdiğinde pozisyona girme anlamında da yaşanan sorunlar yaşanmayacaktır.

Podolski, Sinan Gümüş, Yasin Öztekin ve Burak Yılmaz dörtlüsünün sürekli yer değiştirmesini beklerdim, bu olmadı. Hücumun her pozisyonunda oynayabilecek bir dörtlü bu, 35 dakikada bunu göremedim ama topu kaptırdıklarında rakibe basan, defansına da yardımcı olmaları olumlu. Podolski'nin hırsı malum zaten, Burak, Sinan Gümüş ve Yasin Öztekin de rakibini kovaladı, orta sahada da Melo'nun yokluğu Udinese maçı özelinde sorun yaratmadı, kaptırdığı topu hemen kazanan ve hücuma hızlı çıkabilen bir Galatasaray izliyorduk, maalesef devamını taraftarlar getirmedi.

35 dakikadan çıkan sonuç stoper, sağ açık ve sağ bek ihtiyacının olduğu, transferde ihtiyaç duyulan 3 nokta atış var. Sabri Sarıoğlu aksıyor, Koray Günter'i de ısrarla oynatıyor Hamza Hoca ama kiralanması şart, sağ açık için de kanat forvet gerekliliği var. Gervinho bu noktada en uygun isim. Gervinho geldiğinde Galatasaray'ın yeni bir forvet transferi ihtiyacı kalmayabilir. Podolski de Gervinho da forvet rotasyonuna sokabileceğiniz isimler.

Udinese güzel rakip, km'lerce yol yapan insanlar, aileler var, maçı izlemeye gelmiş. Galatasaray'la da yılda bir kere denk geliyorlar zaten, maç da güzeldi. Sahada heyecan veren bir takım var ama hazırlık maçında dahi takımına acı fatura çıkaran bir taraftar topluluğu. Hazırlık maçı dahi yapamaz olduk, sadece tribünde oturanlar da değil, bizler de Galatasaray'dan mahrum kalıyoruz. Çok büyük heyecandı ama boşa gitti, yazık oldu. Şu maçı yaşamak istiyordum..

24 Temmuz 2015 Cuma

Galatasaray'ın Brezilyalı 11'i

Dün düşünüyordum yazmayı ama bugüne kısmet oldu, bir dakika içerisinde biraz da can sıkıntısındne Galatasaray'da oynamış Brezilyalı futbolculardan bir 11 kurdum.

Taffarel'i tartışamayız, Galatasaray tarihinin en büyük kalecilerinden biri zaten. Prates'i de attığı frikik gollerinin hatrına sağ beke koydum, stoperde ise Capone ve Cris var. Capone de Galatasaray tarihinin en iyi Brezilyalılarından biri ama Cris biraz da yokluktan kadroda. Sol bek ise Telles'in.

Orta saha için Melo'yu da tartışamayız. Yanında oynayacak isim ise Conceicao. Batista'yı da düşündüm ama Conceicao bence oynadığı bir sezon iyi iş çıkardı ama çok hakkı teslim edilmedi. 

Hücum hattında ise kanatlar biraz daha orta saha özellikli oldu. Elano'yu sağ tarafa koydum, Felipe'yi ise sol kaydırdım. Sırf Lincoln'e forvet arkasında yer vermek adına. En ileri uçta ise tartışılmayacak şekilde Jardel var..

SC Nostalji #31; Sinan Bolat


Muslera gelene kadar kaleci olayı da büyük bir sorundu, Muslera sonrasında da yedek kaleci sıkıntısı. Muslera istikrarlı bir kaleci, sakatlık veya ceza gibi sorunlarda Galatasaray'ı çok yanlız bırakmamıştır (oynadığı 4 sezonda) ama o olmadığında yaşanan sorunları da unutamayız. Mancini dönemi mesela, Eray İşçan'ın Barnebau'ya ayak basması. Sıkıntılı bir süreç yaşanmıştı, bu yüzden de yeni sezona iyi bir yedek kaleciyle girmek istediler ve Sinan Bolat Galatasaray'a geldi.

Muslera sonrasında Galatasaray'da oynayan yedek kalecilere baktığımızda en kariyerlisi Sinan Bolat. Hepimiz onu Standart Liege zamanlarından biliyoruz, Milli Takım'a kadar yükselmişti ve iyi de bir potansiyeli vardı. O potansiyel Porto'ya da taşındı ama orada işler istediği gibi gitmedi ve resmi maça dahi çıkamadan gözden düştü derken önce Kayserispor kiraladı, yarım sezon Türkiye'de forma giydi ama küme düştüler. Devamında da Galatasaray'a Muslera'nın alternatifi olarak geldi.

Galatasaray'da bu anlamda bir lanete inanır oldum, Sinan Bolat'ın iyi bir transfer olduğunu düşünürken ondan da beklediğimizi alamadık aslında. Şampiyonlar Ligi'nde oynanan Arsenal maçı, devamında kupa maçları derken çok şans buldu, kendisini çok fazla izleme şansı bulduk ama aklımızda kalan yediği jenerik goller. Diyarbakır Belediyesi maçında bile efsane bir gol yemişti, akıllarda böyle kaldı.

O bu performansı gösterdiğinde de şampiyonluk yolunda en kritik maçlardan biri olan Gençlerbirliği karşısında Muslera'nın yokluğunda yürekler ağızlara geldi ama Sinan Bolat o maçta gol yememeyi başardı. Devamında Bursaspor kupa finalinde de Muslera yoktu, Sinan Bolat o maçta belki de Galatasaray kariyerinin tek iyi maçını çıkardı. Kötü bir dönemdi Galatasaray onun için ama 2 kupa yolunda da adını anacağız, küçük de olsa bıraktığı izler oldu.

Şimdi de Club Brugge forması giyecek, bir anlamda ülkesine döndü. Galatasaray kendisiyle devam etmek istedi ama oynamak istemiş olabilir. Yaşı da henüz 26-27 aralığı, daha tecrübeli bir havası var ama genç yaşlarda tanıdığımız, bildiğimiz bir isimdi, yaşıyla alakalı önünde uzun zaman ve şans var. Değişmeyen gerçek ise Galatasaray'ın yine iyi bir yedek kaleci bulmak zorunda olduğu..

23 Temmuz 2015 Perşembe

"Plansızlık" Denizinde Boğulmadan Transfer Yapmak

 
Galatasaray Basketbol Takımı'nın geçirmekte olduğu yaz/transfer dönemini tek kelimeyle özetlemek istersek, bunun adı net bir şekilde "plansızlık" olurdu. Tıpkı kadın basketbol ve futbolda da olduğu gibi.. Bunda yaz döneminde yapılan yönetim değişikliğinin de payı var elbette ama, yeni yönetimin de bu gidişatı olumlu yöne çevirme konusunda sıkıntılarının olduğunu söylemek gerekiyor. 

Erkek Basketbol'da ne yazık ki önceden gelen bir plan, hazırlık olmadığı için; Ergin Hoca'nın bütün birinci, ikinci, hatta bazı posizyonlarda üçüncü alternatiflerini bile elden kaçırdık. Ve malesef elde kalan uygun fiyatlı, kariyerinin son demlerine girmiş oyunculara yönelmeye başladık. Avrupa'nın bir çok kesiminde ve özellikle ülkemizde, basketbol planlamasının son derece kısa vadeli olmasından dolayı, yaş konusu çok fazla problem olmasa da, tahtaya yazılan ilk isimlerin alınamaması hocanın bir türlü kafasındaki şablonu oturtamamasına ve bir sonraki hamlesini değiştirmek zorunda kalmasına sebep oluyor. Sonuç olarak takımın her mevkisindeki adamın oyun tarzı, bir diğerini etkiliyor ve kadro birbirini dengeleyen şekilde oluşturulmak zorunda.

Ve tabii hedefteki oyuncuların alınamamasının en büyük etkenlerinden biri de, önümüzdeki sezon Euroleague'de değil, Eurocup'ta mücadele edecek olmamız. Galatasaray'a yakışmayan ve yıldızları Galatasaray'da oynamaya hevessiz kılan bir unsur. Takımın geçen sezonki en büyük yıldızı Patric Young'ı tutamayışımızın bir numaralı sebebi belki de buydu. 

Point guard pozisyonunda Hoca'nın gözdelerinden Pooh Jeter'la anlaştığımız haberleri piyasada dolaşmaya başladığında çok sevinmiştim, hatta yazısını bile hazırlamıştık Sportif Cümleler için. O transferin olmamasına gerçekten çok üzüldüm. Jeter, Çin'e gitmeye karar verdi. Yine aynı şekilde Lasme ile de önce anlaştığımızı, daha sonra kendisinin Panathinaikos'la imzaladığını öğrendik. Bu iki son anda yatan transferler, belki de sezonu kurtaracak oyun kurucu ve pivot transferleri olacaktı. Olmadı. Önümüze bakıyoruz..

Transferi resmileşen iki yabancımız var. Caleb Green ve Blake Schilb

 
3 ve 4 numara pozisyonlarını, hücumda ağırlıklı olarak şut performanslarıyla yaşayan, savunma kısmında ise pek başarılı olduklarını söyleyemeceğimiz iki Amerikalı'yla doldurduk. 
Caleb Green, Eurocup tecrübesi olan bir oyuncu. Bir sezon önce Dinamo Sassari formasıyla da Eurocup'ın en iyi 2. beşine seçilmişti. Üst düzey değil ama belli bir kalitesi ve zaman zaman istikrar sorunu yaşasa da katkısı olan, yumuşak diyebileceğimiz bir power forvet. Zoran Erceg'e benzeyen bir oyuncu olduğunu söyleyebiliriz. Ona göre biraz daha atletik ve içerdeki uygun pozisyonları daha iyi bitirebilen bir oyuncu. Kısacası skorer bir 4 numara. Ayrıca Caleb, bundan henüz bir kaç ay önce oynanan Tenerife maçında 30 sayı atarak kariyer sayı rekorunu kırdı. Caleb'in kariyer olarak en dikkat çeken yönü, şu ana kadar oynadığı her takımda bir sezon forma giymiş olması. Bu da istikrar hanesine eksi puan olarak yazılabilir.

Blake Schilb ise zaman zaman 2 ve 4 numaralarda da oynayabilen, şutlarda mesafe tanımayan bir skorer. Hücumda iyi bir bitirici olmasının yanı sıra, ekmeğini daha çok kendi şutunu yaratabilen, hareketli ve yaratıcı bir oyuncu olmasıyla çıkaran bir isim. Blake, 2012-13'te harika bir Euroleague sezonu geçirerek bir çok takımı peşinden koşturmuştu ve Kızılyıldız'a transfer olmuştu. Kariyerinin devamında da sıkça bol skorlu maçlar oynamaya devam etti. Caleb Green gibi, o da çok üst düzey olmasa da TBL ve Eurocup standartlarında gayet iyi bir oyuncu olduğunu söyleyebiliriz. 

İki transferi kısaca özetlemek gerekirse.. Evet ne üst düzey isimler, ne hocanın ilk alternatifleri, ne de taraftarı coşturacak isimler. Ama takıma sağlam bir pivot ve oyuncu kurucu ekleyebilirsek, ayrıca geçtiğimiz sezon bir türlü yakalanamayan takım uyumunu yakalayabilirsek ikisi de vazgeçilmez skorerlerimiz olabilecek kapasitedeler.

Sezonun kilit hamleleri hala 1 ve 5 numara transferleri. Takıma liderlik edebilecek bir oyun kurucuya şiddetle ihtiyaç duyuyoruz. Aynı zamanda sağlam bir pivota.. Bir diğer ihtiyaç da tabii ki skorer bir 2 numara. Pivot için meşhur Schortsanitis ismi sıkça geçiyor. Jeter kaçtığından beri adı geçen oyun kurucular arasında beni heyecanlandıran biri yok şimdilik. Kozumuz zaten zayıftı, şimdi alternatiflerimiz de baya azaldı. Bakalım neler olacak..
 

Galatasaray'da Çok Fazla Hakkının Verilmediğini Düşündüğüm 11

Yine 2000 sonrasına yönelik bir kadro. Hakkının yeterince verilmediğini düşündüğüm futbolculardan kurduğum bir 11. Bu takımın da teknik direktörü olarak Gerets'i düşünüyorum.

De Sanctis'le başlayayım, iyi kaleciydi ama oynadığı dönemin kurbanı oldu diye düşünüyorum. Perez'in de hakkı çok fazla verilmedi, daha uzun bir Galatasaray kariyeri olabilirdi. Emre Aşık ise fazlasıyla iyi bir stoperdi ama Galatasaray kariyerine baktığımızda hep kesik kesik oynadı, bir dönem Beşiktaş'a gitmek zorunda kaldı. Servet Çetin'in de iyi işler yaptığını düşünmeme rağmen nedense çok fazla sevilmez. Victoria ise 2001-2002 sezonunun iyi isimlerinden ama onun da üzerine çok düşülmedi, sol bek konusunda da yıllar içerisinde büyük sorunlar yaşandı.

Saidou ise bu takımın tartışmasız futbolcusu. Gerets'le gelen şampiyonlukta ölümüne hücum kadrosunu hatırlayın, adam tüm defansif yükü tek başına geçiyordu. Conceicao da iyi bir sezon geçirmesine rağmen oynadığı sezonun kötü isimlerinden biri olarak bahsedildi hep, değeri sonra ortaya çıktı. Ayhan Akman'ın ise uzun bir Galatasaray kariyeri oldu, o yıllar içerisinde de oynamadığı pozisyon yok ama nedense o da çok sevilmez. Ayrıca Arda Turan'ın da hakkını çok yediğimizi düşünüyorum. Onun da değeri gittiğinde anlaşıldı.

Forvette ise Necati Ateş ve Hasan Kabze var. Necati Ateş'in büyük bir futbolcu olduğunu düşünüyorum ama anlamsız şekilde sürgün edildi, yıllarca bu formadan uzak kaldı. Hasan Kabze'nin de gönderilmesini anlamadım mesela, fazlasıyla iyi bir alternatifti ama hakkı verilmedi.

Yeter ki Tek Sorunumuz 4. Yıldızın Nerede Duracağı Olsun


Yıldız meselesi ile ilgili yorumum sabit, keşke yan yana olsaydı ama çok da takılmıyorum bu meseleye. Nike üretime aylar önce geçtiği için durum böyle. İlk etapta formaları yıldızsız şekilde basıp, sezon sonunda duruma göre yıldız basımı yapılmalıydı ama atlanılan bir detay oldu. Kimi bu konuda büyük tepki gösteriyor ama bu haliyle de kötü durmadığını söyleyelim. Galatasaray armasının olduğu yerde bu tip durumlara çok fazla takılmamak lazım. Gelecek sezona yıldız durumu da düzelecektir.
 
Ayrıca forma almam, ürün almam, maça gitmem gibisinden tepkilere de katılamam. Tepki doğrudur ama kulübe zarar vermemek gerekir. Tepkinin boyutu bazen anormal yerlere gidebiliyor. Herkesin kendi düşüncesi, dileyen dilediğini yapar ama tepki düzeyini ayarlamak gerekiyor.

Kırmızı forma ise 1 ay sonra satışa sulunacağı söyleniyor. Sürpriz yok, herkesin bildiği formalardı. Çok daha öncesinde öğrenmiştik zaten, iş futbolcunun üzerinde görmekti. Siyah forma favorim. Turuncu formayı Kewell yürütmüştü, siyah formanın da Podolski ile yürüyeceğini düşünüyorum.

Parçalı ise tam parçalı şeklinde. Üzerinde çok fazla oynama yok, hatta öyle ki bu forma için parçalı şort bile üretilmiş. Çok fazla giyileceğini tahmin etmiyorum, 90'ların başında bu konuda kötü bir tecrübe var ama çok da kötü durmuyor. Futbolcunun üzerinde görmek lazım. Bu formanın da beyaz ve siyah şortları olacak.


Asıl bomba ise bu ürünler. Diğer yeni ürünler de yavaş yavaş bizlere sunulacaktır, bu konuda da beklemedeyiz. Podolski'nin Galatasaray logolu kabartma şapkası gibi ya da Hamza Hoca'nın beyaz antreman forması gibi.

Galatasaray 2-1 Celta Vigo, Podolski'ye Merhaba Partisi

 
3. hazırlık maçı ama Galatasaray'ın gerçek anlamda hazırlık maçları Celta Vigo karşılaşması itibariyle başladı. Yükleme dönemi, ayrıca Milli oyuncular da takıma yeni döndüler ve uyum anlamında da bazı sıkıntılar var derken şu aşamada iyi futbol beklentim yok. Fenerbahçelilerin var mesela, çünkü onlar Shakhtar karşısında sezonun en önemli maçına çıkacaklar, üstelik ilk maçtan. Bizim ise hazır olmak için çok fazla zamanımız olduğundan bazı şeyleri biraz daha genele bırakabiliyoruz.

Podolski'nin ilk maçı, bir anlamda ona merhaba partisi bu. En son 11'de başladığı maç 22 Mart tarihinde, aylardır herhangi bir maçta 11 başlamadı ve Inter günlerinde de çok sık forma giyen bir isim değildi. Hazırlanması zaman alacak ama oynadığı 45 dakika onun için değerliydi. Sol kanatta izlemeye alışkın olduğumuz Podolski'yi en ileri uçta izledik. Hoca'nın da dediği gibi rakip kovalaması beklenilmediği için en ileri uçta denendi, görüntü başarılıydı da. Bir golü ve aldırdığı penaltı var. 2-1'lik skorun bir anlamda mimarı.

İlk yarıda Celta Vigo oynadı daha çok, top onlardaydı ama Galatasaray'ın kontra kovaladığını, bu planında da kısmen başarılı olduğunu gördük. Podolski'nin aldırdığı penaltı böyle geldi, rakip savunma arkasına sarkması penaltıyı yarattı. Top tutmadık hücumda veya çok fazla pas oyunu yapamadık ama çok fazla kontra denedik, eğer son paslar doğru olsaydı fark da açılabilirdi. Podolski, Yasin Öztekin ve Sabri Sarıoğlu'nun boş koşularında doğru paslar atılamadı. O noktada orta sahada Selçuk İnan veya Bilal Kısa gibi isimler olsa farklı olabilirdi.

İkinci yarıda ise üstünlük tamamen rakibe geçti. Oyun değişikliklerinin ardından Galatasaray orta sahası iyice düştü. Jem Karacan hazır değil, kolay geçiliyor ve ortaya direnç koyamadı. İlk yarıda Carole'yi orta sahada izlemiştik mesela, hücumda yoktu ama enerjisi orta sahayı ayakta tutabiliyordu. Rakip kovaladı, sürekli bastı ve presi vardı. Jem Karacan bunu yapamadı, Hamit Altıntop da yoruldu derken rakip rahat geldi, pozisyonlar buldu ama Eray İşçan'ın Galatasaray kariyerindeki tek iyi maça denk geldiler.

Stoper ihtiyacı net var, Dany ile yollar ayrıldı ama Koray Günter de sırada. Kesinlikle kiralık olarak gönderilmeli, yediğimiz golde hatasının yanında, ilk yarıda da net hatası golle sonuçlanabilirdi. Aynı durumu sağ bek için de yazarım, Tarık Çamdal'ın ismini oynadığı ikinci yarıda duyan yok. Alternatif yaratmak zorundayız.

Carole de Hamza Hoca'nın jokeri olacak gibi. 3 hazırlık maçı oynandı ve Carole'yi sol bek, sol açık ve orta saha olarak izledik. Bir sonraki maçta sol stoper gibi de izleyebiliriz. İyi bir futbolcuya benziyor, üzerine gitmek lazım.

Sürekli eksikler göze çarpıyor ama bu tip maçlarda bunları konuşmak lazım. İlk yarıda görüntü fena değildi ama ikinci yarıda felaketi oynadık. Umut Bulut, Olcan Adın ve Sercan Yıldırım üçlüsünden bir beklentim yoktu zaten, Sinan Gümüş oyuna girdiğinde biraz olsun soldan top taşımaya çalıştı. 4-3-3 oynasak ve açık alan kovalasak Sercan Yıldırım kanatta bir derece oynar ama forvette vereceği tartışılan Sercan Yıldırım'dan kanatta verim beklemek imkansıza yakın.

Maçın genelinde ise organizasyon sıkıntısı yaşadık. Sneijder'in de alternatifi yok aslında, Bilal Kısa bir derece o alternatif olabilir. Hamit Altıntop, Emre Çolak ve Carole orta sahası oyunu ilk yarıda yönlendiremedi ama en azından mücadele anlamında vardı. İkinci yarıda Jem Karacan, Yekta Kurtuluş gibi hamlelerin ardından o mücadeleyi de kaybettik, Celta Vigo inanılmaz rahat geldi ve pozisyonlar buldu.

Yine de Muslera, Sneijder, Chedjou, Selçuk İnan, Burak Yılmaz gibi as oyunculardan yoksun oynadık ve bu tip yükleme dönemlerinde de iyi futbol, mücadeleyi 90 dakikaya yaymak zor. Kazanma alışkanlığı anlamında gelen 2-1'lik galibiyet güzel, hazırlık maçlarında da 3'de 3 yaptık. Podolski'ye de güzel bir merhaba oldu, ilk maçı itibariyle ortaya koyduğu futbol aklı fazlasıyla iyiydi. Aldırdığı penaltıdan, 2. golde rakibin hatasını kovalaması ve en iyi yaptığı iş olan bitiricilik. Daha da iyi olacaktır..

22 Temmuz 2015 Çarşamba

SC Nostalji #30; Abel Xavier


2001-2002 sezonuna inmek lazım. Popescu'nun ayrılığı sonrası Bülent Korkmaz & Emre Aşık ikilisiyle de başarıya yürümüştü Galatasaray. 2002-2003 sezonunda ise göreve gelen Fatih Terim, yeni Popescu arayışlarında ilk iş Almaguer'i getirmişti ama beklentiyi doğal olarak karşılayamadı. O sezonun devre arasında ise Almaguer'in yerine gelen isim Abel Xavier'di.

Galatasaray'ın en çarpık dönemi aslında. Emre Aşık yoktan yere gözden çıkarıldı, şans bulamadı. Almaguer diye biri getirildi, belki de Galatasaray tarihinin en fiyasko birkaç transferinden biriydi. Yerine gelen Abel Xavier ise kariyerli ve herkesin bildiği bir futbolcuydu. 
Euro 2000'den hatırlarız, Portekiz Milli Takım'ının en önemli yüzlerinden biriydi. Sonrasında Liverpool'a gitti, geçmişine baktığımızda da PSV, Everton gibi takımlarda önemli başarıları vardı. Bu anlamda Xavier'i Galatasaray'a kazandırmak benim için transfer başarısıydı ama Xavier'den istediğimizi alabildik mi sorusuna verilecek cevabın da olumsuz olduğunu söyleyebirim.

Sağ bek gibi de oynayabiliyordu ama iyi bir stoperdi, Galatasaray'da da Bülent Korkmaz'la birlikte stoper oynadı. Çok fazla kendini gösteremedi, beklentinin altında kaldı ama iyi bir isimdi, hele ki Almaguer'in ardından. Ayrıca taraftarla bütünleşebilen yabancılar da çok tutulur, yıllar sonra hatırlanır. Xavier'in Galatasaray kariyeri uzun sürmedi ama taraftarla bütünleşti, kendisini sevdirmişti.

Galatasaray formasını 11 kez giydi, sadece yarım sezon takımda kalabildi. 1.5 sezonluğuna kiralanmıştı ama ertesi sezonun hazırlık kampında da yer almasına rağmen geri gönderildi. Onun yerine alınan isim de Frank De Boer, bir hayal kırıklığı daha.

Galatasaray sonrasında da Hannover 96, Roma, Middlesbrough gibi kariyerleri oldu, futbolculuk yaşantısını da ABD'de Los Angales Galaxy formasıyla yaptı. Beckham'ın takım arkadaşıydı. Futbolculuğu sonrasında da teknik direktörlük yapıyor, kendisini iyi niyet elçisi olarak atadı. Ayrıca Müslümanlığa geçti.

Xavier'in en unutulmaz tarafı da imajı. Sarıya boyattığı saç ve sakalı, tabii sık sık değiştiriyor. İşin özü, severdim Xavier'i, daha uzun bir Galatasaray kariyeri olabilirdi ama o dönemin karmaşık yapısına kurban gitti maalesef.

Aurélien Chedjou..


21 Temmuz 2015 Salı

Jem Karacan'ın Galatasaray Hikayesi

"Babam Aksaraylı. Annem Londralı bir İngiliz. Ben de Londra doğumluyum. Hayatım boyunca İngiltere'de yaşamama rağmen tatillerde hep Türkiye'ye gelirim. Kuşadası'nda bir yazlığımız var. 5 yaşından beri futbol oynuyorum. İlk takımım Wimbledon'dı. 7 ile 14 yaşlarım arasında Wimbledon'daydım. 14 yaşımda Galatasaray'a geldim. Denendim ve Galatasaray benimle sözleşme imzaladı. Ama o yaşımda evden uzak olmak benim için biraz zordu ve çok gençtim. Ama oldukça iyi bir deneyimdi"

"İnternette geziniyordum. Galatasaray sitesini açtım ve bir baktım seçmeler var. Wimbledon'daydım ve MK Dons olayı nedeniyle çeşitli belirsizlikler vardı. Babama gidip "Nasılmış görmek istiyorum" dedim. Atladım uçağa geldim. Bir maçta oynadım. Sonra aradılar, tekrar geldim ve birkaç antrenmana çıktım. Ondan sonra sözleşme önerdiler. Galatasaray çok büyük bir takım ve buraya gelip onlarla çalışmak benim için büyük bir onurdu. Ama ben ve ailem için en doğru zamanlama değildi"

3puan, Tam Saha Dergisi'nin Jem Karacan röportajından alıntılar yapmış, ben de paylaşmak istedim. Jem Karacan'ın 2. Galatasaray seferi oldu bu, çok kişi bilmez mesela. 14 yaşında Galatasaray altyapısı seçmelerine katılmış ve seçilmişti, o dönem sözleşme de imzaladı ama ailesinden ayrı kalmak istemedi ve İngiltere'ye geri döndü. Babası da geçmiş yıllarda Galatasaray'ın voleybol takımında oynamış bir isim, yani Galatasaray kökeni olan bir aile. Jem Karacan da sosyal medyada Galatasaraylılığını her fırsattı dile getiren bir isimdi ama Galatasaray'a transferi aklıma gelmezdi. 2 senedir büyük sakatlıklar yaşamış bir isim ve yeni yabancı kontenjanı sonrasında da bu hamlenin gerekliliği çok tartışıldı. Ne olacağını sezon içerisinde göreceğiz ama Jem Karacan'ın Galatasaray hikayesi fazlasıyla ilgi çekici.

Melo'nun Dönüşü


Melo'nun kalmasına sevindim, nedeni ise Melo yerine adı geçen alternatiflerinin o ayarda olmamasından kaynaklı. Flamini diyorlardı en son, düşünün. Ya da Gökhan İnler vari isimler de Melo tarzında futbolcular değildi, işin saha içi anlamında Galatasaray'ın şu aşamada Melo'nun yerini doldurması zor görünüyordu.

Melo da Galatasaray'da kazandığı ücreti başka bir takımda kazanamayacağını görmüş oldu. Inter onun için yeni bir heves olabilirdi ama bu transferde Inter'in o kadar da hevesli olmadığını düşünüyorum, bonservis vermek istemediler. Inter için Melo biraz daha düşük ücreti göze almış olabilirdi ama bu transfer de olmadı. Brezilya'ya döndüğünde de maddi anlamda kaybı çok büyük olacaktı. Bu yüzden Galatasaray'da kalması şaşırtıcı olmadı.

Melo'nun mücadeleden kaçacağını düşünmüyorum, son sezonunda da Melo'yu eskisi gibi izleriz. Üzüldüğüm nokta gitmek adına bu kadar ısrarcı olması, taraftarı kırmasıydı. Takıma çok geç katıldı, ayrılmayı çok dillendirdi. Bu anlamda eski desteği belki de bulamayacak.

Yönetim ve Hamza Hoca ise Melo konusunda doğru bir politika uyguladılar. Beklediler, Melo'nun kolay çıkışı anlamında tüm kapıları kapattılar, ipleri ellerine aldılar ve Melo'nun geri dönüşü böylelikle sağlanmış oldu.

Melo adına Galatasaray kariyerinin son sezonu olduğunu düşünüyorum, sezon sonunda ülkesine dönecektir. Geçen 4 sezonda büyük katkıları oldu, saha içerisinde de yarattığı psikolojik üstünlük anlamında da. Şu ortamda yerine daha iyi bir alternatif de bulunamadığı için Melo'nun kalmasına olumsuz bakmıyorum, Galatasaray'ın yararına dahi olmuştur.

Bu konuyu da en azından sezon sonuna kadar kapatmış olduk. Dediğim gibi, Melo'nun mücadeleden kaçacağına inanmıyorum, kendisini taraftarlara tekrar kanıtlaması gerekecek. Bir anlamda sevdiği işleri yapacak..

19 Temmuz 2015 Pazar

Sneijder'in Gol Haritası


Sneijder'in gol haritasını aslanstatistic çıkarmış. Lig ve Türkiye Kupası'nda 16 farklı takıma karşı 31 golü bulunuyor. Bursaspor ve Karabükspor'a karşı 5'er gol atmış. Galatasaray formasıyla da en çok rakip olduğu takım Bursaspor bu arada. Fenerbahçe'ye karşı da 5 maçta 3 golü var, zaten o 5 maçın 2'sini kendi kazandırdı, o da büyük futbolcu olmasının tanımı zaten.

Podolski & Sinan Gümüş

 
Bahsetmek istediğim konu tam olarak bu. Blog ve twitter'da da sık sık yazmaya devam edeceğim. Sinan Gümüş adına Podolski çok önemli bir şans. Podolski tarzında bir isim, bu anlamda çok benziyor ve önü açık. Podolski'den de öğrenecek çok şeyi var. Ayrıca Sinan Gümüş'den de vazgeçmem, şu aşamada Podolski adına bir numaralı alternatif olduğunu düşünüyorum. Daha önce de yazdım, ben olsam Podolski'nin etrafından ayrılmam diye. Fotoğrafı gördüğümde de heyecanlandım, olması gereken bu. Anlatmak istediğim konuyu güzel özetlemiş..

16 Temmuz 2015 Perşembe

Galatasaray Tarihinin En Pahalı 10 Transferi

Madem gündem transfer, biraz da transferin nostaljisini yapmak istedim ve Galatasaray'ın en pahalı 10 transferini sıralıyorum. Devamında da Galatasaray'ın futbolcu satışı anlamında en çok kazanç sağladığı 10 transferi sıralarız..

 
1- Mario Jardel (Porto - 17.05 milyon avro): Galatasaray tarihinin açık ara en pahalı transferi. Hakan Şükür gibi bir ismin ardından transfer edildi ve geldiğinde de yarattığı etki büyük oldu. Avrupa gol kralıydı, altın ayakkabı sahibi. Sadece bir sezon kendisinden faydalanabildik, müthiş de bir iş çıkardı ama ülkemizin gitmek bilmeyen "koşmuyor" algısı Jardel'i de yedi. Biraz da Jardel'in büyük maliyeti zorladı, ücretini karşılamakta zorlanıyordu Galatasaray yönetimi. Sponsorla gelen bir isimdi ama o sponsor Jardel'i getirdikten sonra maddi anlamda devamını getirmedi.

2- Bruma (Sporting - 10 milyon avro): Bonusları, sonraki satıştan payı da eklediğimizde rakam büyüyor aslında. Yanlış bir yatırımdı, genç bir potansiyel futbolcuya bu parayı vermek Galatasaray'ın değil Manchester United gibi bir takımın işi olmalıydı. Scout başarısı değil yani, geri dönüş olmadığında zarar büyük oluyor. Galatasaray'ın da Bruma'dan maalesef zarar ettiğini gördük.

3- Amrabat (Kayserispor - 8.6 milyon avro): Bir hatalı transfer daha. Yabancı kontenjanı günlerinde çok büyük paraların yerliye verilmesini anlarım ama Türkiye sınırları içerisinde olan bir yabancıya bu paraları veremezsiniz. Amrabat'ın da olayı bu, kötü bir futbolcu değil ama siz bu bonservisi verdiğinizde o futbolcu da bu paranın altında ezilir. Amrabat'ın kira ve satılık bedelleriyle zarar yok gibi görüünyor ama Amrabat'a verilen o bonservisle çok daha iyisi gelebilirdi. Fenerbahçe'nin Nani transferi mesela, en yakın örnek.

 
4- Misimovic (Wolfsburg - 8.5 milyon avro): Misimovic gibi bir futbolcudan bir sezon bile yararlanamadık. Maalesef Hagi'nin gazabına uğradı ve takımdan ayrıldı. Çok önemli bir 10 numara, pozisyonunun en iyi isimlerinden biriydi ama kendisini izleyemedik. Galatasaray'dan sonrası da kayıp, belki de kariyerinde verdiği en kötü karar Galatasaray'a gelmek oldu.

5- Wesley Sneijder (Inter - 7.5 milyon avro): Amrabat konusunda da değindim, Sneijder gibi bir isim 7.5 milyon avro bonservise geldi. Galatasaray tarihinin en büyük transferlerinden biri, tartışmasız. Bugün de Galatasaray'ın en önemli kozu durumunda. 

6- Abdul Kader Keita (Lyon - 7.5 milyon avro): O da çok büyük bir transferdi ama sadece bir sezon izleyebildik. Galatasaray taraftarının göz pasını silen, müthiş bir kreatif kanattı. Tabela da yapıyordu, neden satıldığına hala anlam veremem. Hele ki yerine alınan ismin Pino ve Serdar Özkan olduğunu düşününce maziyi kötü anmamak elde değil.

 
7- Elano (Manchester City - 7 milyon avro): Transferi çok heyecanlandırmıştı ama beklenileni veremedi. Avrupa kariyeri çok kötü aslında, oynadığı bütün takımlarda tutunamadı. 2010 Dünya Kupası'nda yerini kaybetmemek adına Galatasaray'a geldi ama beklentileri karşılayamadı. Oynadığı pozisyon da çok tartışıldı ama maalesef kendisini hayal kırıklıkları arasına yazıyoruz.

8- Fernando Muslera (Lazio & Wanderers Montevideo - 6.75 milyon avro + Lorik Cana): Onun da transfer olayı biraz karışık. Lazio ve Montevideo kulüplerinde yarı yarıya hakları vardı, Lazio'ya Cana verildi, diğer kulübe ise 6.75 milyon avro'luk bir rakam. Toplama vurduğumuzda ise 12 milyon avro'luk bir değer çıkıyor ama Muslera daha fazlasını hak ediyor. Üzerine çok konuşmaya gerek yok, tablo ortada. 

9- Chedjou (Lille - 6.3 milyon avro): Lille'nin şampiyon kadrosunun en önemli isimlerinden biriydi ve geldiğinde Fransa Ligi'nin en iyi stoperi seçilmişti. 2 sezondur Galatasaray formasını giyiyor, beklentileri ne derece karşıladı tartışılır ama Chedjou'nun da iyi bir transfer olduğunu düşünüyorum.

10- Alex Telles (Gremio - 6.15 milyon avro): O da geldiğinde Brezilya Ligi'nin en iyi sol beki diye anlatılıyordu ama Chedjou gibi beklentileri ne ölçüde karşıladığı tartışılır. Ama iyi transfer olduğunu düşünüyorum, önemli bir yatırım. Genç olması itibariyle de önü açık, Galatasaray ondan çok daha fazlasını kazanabilir.

Kanat Rotasyonu?


Yeni bir istatistik daha, bu sefer Panenka İstatistik'ten bu rakamlar. Geçen sezona yönelik Hamza Hamzaoğlu'nu en çok övdüğüm ama bir o kadar da eleştirdiğim mevzu. Yasin Öztekin ve Bruma gibi isimleri kazanan isim kendisi olmuştu. İlk etapta Bruma'ya şans verdi, devamında Yasin Öztekin. Bruma'yı yine eleştirdik, insanlar tabela bekledi ve tabelayı Yasin Öztekin yaptığı için vitrine çıktı. Bruma'nın verdikleri ise pek görülmedi ama rakamlar da ortada. 

Geçen sezonda da çok yazdım bu konuyu, yine hatırlatmak istedim. Bruma'nın gidişinden sonra o pozisyona belki de Bruma'nın daha iyisi bir transfer yapılması gerektiği için.

Yasin ve Bruma'nın birlikte 11 başladıkları 7 lig maçında 18 gol atmış Galatasaray ve sadece bir kez puan kaybetmiş. Bruma, geçen sezon 14 kez ilk 11 başlamış ve bu maçlarda 10 galibiyet 3 beraberlik ve 1 mağlubiyet var. Ayrıca dün de paylaştığım gibi, Bruma geçen sezon ligimizde en çok çalım deneyen ve başarılı olan futbolcu.

Ancak bu ikili ile iyi giderken ve bu kazanım sağlanmışken bazı maçlarda oynatılmadıklarını da izledik, defansif önlem anlamında. Fenerbahçe deplasmanı mesela, buna en iyi örnek. Telles'i sol açık oynatmak, sıklıkla Umut Bulut'u sağ açıkta kullanmak gibi. Hücum anlamında kısır bir döngü oldu, savunma anlamında da ekstra bir katkı gelmedi. Oysa Bruma ve Yasin Öztekin ile hücumda da savunmada da daha iyi bir Galatasaray'ı sezon boyunca izledik.

Bruma'nın ayrılığı bu açıdan önemli, o pozisyona mutlaka iyi bir isim gelmekte zorunda. Üstelik tabela yapan bir isim. Yasin Öztekin'e ise mutlaka bir alternatif yaratılmalı, şu an Galatasaray'ın kanat rotasyonu sıkıntılı. Podolski ve Yasin Öztekin isimlerini yazdıktan sonra üçüncü bir isim yazmakta zorlanıyoruz. Bruma ve Amrabat ayrılıklarına bu anlamda üzüldüm, ikisi de yeni sezonda çok önemli alternatifler olabilirlerdi.

Yasin Öztekin..


15 Temmuz 2015 Çarşamba

En Çok Adam Geçen Bruma, En Yüzdelisi İse Chedjou & Hamit Altıntop


Geçen sezonun son istatistiklerinden biri, Bruma için de veda niteliğinde. Geçen sezon topla en çok adam geçen futbolcularımız listede mevcut ve ilk sırada Bruma var. Ne kadar eleştirirsek eleştirelim, futbolunun geriye gittiğini ve bir türlü dönemediğini söylesek bile Bruma takımın en önemli kreatif ayağıydı, sonra da Yasin Öztekin geliyor. Bruma 53 başarısız girişime karşı 30 kere rakibini geçmeyi başarmış ama yüzdeye vurduğumuzda bir numara o değil. Bruma'nın ayrılığından sonra da bu tarzda başka bir futbolcumuz kalmadı, mutlaka bir transfer gerekiyor. Bruma'dan aldığının fazlasını almak anlamında.

İşi yüzdelere vurduğumuzda ise yüzde 44 ile Hamit Altıntop ve Chedjou ilk sırayı paylaşıyorlar. Hamit Altıntop müthiş bir tecrübe. Eski hareketliliği, çevikliği belki yok, eskiden topla dikine müthiş giderdi, artık o yönde hareket etmiyor ama futbol aklı onu aksiyonun içerisinde tutuyor ve top ayağındayken rakip geçme anlamında en etkili isimlerden biri. Chedjou'nun durumu ise daha özel, bir stoperin bu istatistiği oldukça değerli olmalı. Eski orta saha günlerinin getirisi belki de ve gelecek sezon iyi bir stopor bulunması durumunda da Chedjou'yu orta saha rotasyonu içerisine sokmak mümkün olabilir.

Yasin Öztekin'in yüzdesi düşük, bu da konuşulması lazım. Hızlı ve hareketli bir isim, etkili noktalarda rakibini iyi de geçiyor ama yüzdesi düşük, yüzde 29'da kalmış. Bruma kadar çok girişimi yok gerçi, ikisi de 20 maça çıkmış ve Bruma 83 kere rakibini geçme girişiminde bulunmuş, Yasin Öztekin ise 47 kere ama Bruma'nın yüzdesi çok daha iyi. Ama hangisi daha yararlı oldu dersek cevap Yasin Öztekin oluyor, gol sayısıyla da aradaki fark daha bariz ortada..

SC Nostalji #29; Tobias Linderoth


Melo'nun ayrılığını konuşuyoruz, daha da önemlisi Melo'nun boşluğunu kiminle doldurmamız gerektiğini. Yeri kolay dolmaz, yeni Melo bulmanın da zor olduğunu düşünüyorum. Bu anlamda tarz değiştirmek zorunda Galatasaray, daha farklı bir profile sahip orta sahayla başka birşey deneyecek. Medel'i bu yüzden isterdim. Belki ofansif aksiyon anlamında Melo gibi değil ama defansif aksiyonda daha fazlası. Önde oynayan hücumcuları çok rahatlatırdı, bu anlamda da aklıma Linderoth geldi.

2007-2008 sezonunun transfer yıldızı Lincoln'dü. Yeni Hagi hasretinden mi bilinmez, böyle bir 10 numara için can atıyorduk ve o yaz dönemi sadece Lincoln'ü konuştuk. Oysa yapılan transferlere baktığımızda en akılcı iş Linderoth olmuştu. İhtiyaca yönelik, müthiş bir görev adamı. Saidou'dan bile bu anlamda maksimum alınmış ama Saidou ayrıldığında o pozisyonu kapatamamıştık. Saidou için vasat bir futbolcu tanımı yapılır ama hakkının çok yendiğini düşünürüm. Saidou ayrılığından sonra Inamoto & Topal ikilisiye doğal olarak olmadı, Linderoth ile o pozisyon adına iyi bir hamle yapılmıştı diyebilirim.

Sezona da iyi başladı, beklentiler de bu doğrultuda fazlaydı. Kalli severdi böyle isimleri, tam onun kalemiydi ama şanssız bir rahatsızlık yaşadı (o sakatlığa böyle demek lazım) ve sezonu kapattı. O sezon şampiyon oldu Galatasaray, Linderoth sonrası da Mehmet Topal'ı kazandı ama Linderoth'u çok bekledik. Ondan sonraki sezon için yeni transfer gözüyle bakarken yine kullanamadık, sakatlıklarla boğuşmaya başladı bu sefer, yine sezon genelinde yoktu. Ondan sonraki sezonda da takımdaydı, bazı maçlar denendi ama sakatlıklar yakasını bırakmadı. Galatasaray'dan sonrası da yok zaten, futbolu bırakmıştı diye hatırlıyorum.

Feldkamp, Cevat Güler, Skibbe, Bülent Korkmaz ve Rijkaard gibi hocalarla çalıştı diyemeyiz, çalışamadı ama Galatasaray formasıyla bu teknik adamları gördü. 2.5 sezon Galatasaray formasını da giydi diyemeyiz ama takımda kaldı. Hep beklenti vardı, sürekli Linderoth için uğraşıldı, çaba gösterildi ama olmadı. Yine de kendisi iyi hatırlanır, keşke oynatabilseydik diye anarız. Bunu da başarmak zor iş, 2.5 sezonda sadece 14 lig maçında forma giyebilen bir futbolcudan bahsediyoruz.

Linderoth'un savaşından, mücadelesinden bahsederiz. Bir Dünya Kupası maçında 96 dakikada 14.69 km koşmuşluğu var ama sakatlıklarla ilgili yanlış bir algı yaratılmıştı. Kopenhag döneminde 3 sezon boyunca sakatlık yaşamadan, her maç oynadığı doğrudur ama Everton günlerinde uzun sakatlıkları vardı. Robocop olarak gelmemişti yani ama Galatasaray'da ilk yaşadığı rahatsızlık çok şanssız bir durumdu. Maalesef Linderoth'dan istediğimizi alamadık.

Lionel Carole & Bilal Kısa, Reid Maçından Kalanlar


Bu maçı da tam anlamıyla izleyemedim. Ayrıca tek maç üzerinden de sağlıklı yorum yapmak güç ama Carole'yit anımak açısından güzel bir fırsat yakaladık. Carole'yi tam anlamıyla bilmiyoruz aslında, bizler izledik ve sizlere yansıtmaya çalıştık ama ne olursa olsun Galatasaray formasıyla görmek gerekiyordu. İlk maç için de 1 gol 1 asistlik performans gayet göz doldurucu. Attığı golü izlediğimizde bitiriciliği mesela, çoğu forvetimizde olmadığını itiraf edelim. Telles'e oranla daha dengeli bir bek olduğunu söylemiştik, savunma aksiyonu biraz daha yüksek ama yeri geldiğinde hücumu da düşünür, tabela da yapabildiğini bu maçta gördük. Umarım üzerine koyarak devam eder ve örnek bir transfer olur. Bu tarz scout hamlelerini (makul maddi şartlarda) daha çok görmeyi umarım.


Bilal Kısa konusu da ilginç, içerisinde bulunduğumuz transfer sürecinde en çok canı acıtılan isimlerden biri. Aldığı ücret bir yana, Galatasaray yönetimi transfer yapamadıkça mevcut gelen isimler üzerinden eleştiriler büyüyor ve bu eleştirilerden de en çok nasibini Bilal Kısa alıyor, oysa konuyla alakası yok ve bunları da hak etmediğini düşünüyorum. Ücret mevzusunda zaten o ipin ucu geçen senelerde kaçmıştı, bu yüzden üzerinde çok durmuyorum. Yaş eleştirisine de katılmam ya da yerli & yabancı mevzusuna. İyi olan futbolcu oynamalı, Bilal Kısa'nın da bu seviyeyi hak ettiğini düşünüyorum. İlk geldiğinde de söyledim, çilingirdir ve sezon içerisinde çok kapı açar diye. Reid karşısında da 2-0 geriye düştüğümüzde maçın kilitini açan isimlerden biri Bilal Kısa oldu. Attığı frikik golünün yanında oluşan pozisyonların başlangıç ve gelişimlerine bakarsanız Bilal Kısa'nın sanatının olduğunu görürsünüz. Sezon içerisinde de özellikle 60 sonrası çok kapı açacaktır, kaliteli hücumcularla oynadığında bu pasör özelliği daha da sivrilecek, hep birlikte göreceğiz. İlginç olan ise, bahsettiğim tepkiyi verenlerin bu maç sonrasında Bilal Kısa methiyeleri düzmesi..
 

Tüm Telif Hakları Sportif Cümleler 'e Aittir © 2009 -- Blogger Tarafından Desteklenmektedir