31 Mart 2018 Cumartesi

Şu gün dahi izleyemediğim hücum organizasyonları


Bu tarz fotoğrafları gördüğümde boş geçmediğimi biliyorsunuz. Nostalji benim yaşam kaynağım, dolayısıyla da bloga yansıması olacak. Eminim ki bundan memnun olmayan yoktur. Eskileri hatırlamanın hoş bir tadı var, hayal kırıklıklarını konuşurken dahi büyük keyif alıyorum. Fotoğrafı da nereden bulduğumu hatırlamıyorum, kaynak sahibi arkadaş hakkını helal etsin.

Hangi maç olduğunu bilmesem de 2008 - 2009 sezonu benim için keyifliydi. Uefa Kupası'nda Hamburg karşısında yaşanan hayal kırıklığına, ligi de 5. bitirmemize rağmen yazıyorum. Kendi ayağımıza sıktığımız bir sezon olduğunun da altını çizelim. Bu sezonu nasıl berbat ederiz diye düşünsek böylesi olmazdı.

O sezon Uefa Kupası'nın finali Saraçoğlu'ndaydı ve finali oynamak öylesine mümkündü ki. Uefa Kupası'nı hedef olarak gördük mü bilmiyorum bile. Skibbe yönetiminde Avrupa'da üstün bir performans izliyorduk. Bunu hem oyun hem skor anlamında söylüyorum. Sakatlıklardan çok çektik, özellikle de stoper konusunda alternatif kalmadı bile. Biz ise o ortamda Meira'yı sattık, ligde başarısız adı altında Skibbe'yi gönderdik. Hamburg rövanşında stoperde Kewell oynuyordu. Bu güzel bir hikaye olabilir de içine düştüğünüz durumu net özetler.

Devre arasında hamle yapma, elde olanı da kaptır derken böylesine güzel bir sezonun hayal kırıklığı ile tamamlanmasını kabul edemiyorum. Turuncu forma da o sezonun en güzel hikayelerinden mesela, unutulmaz bir formaydı. Hala da o tadı arıyoruz ve neden bu renkte bir formamız olmadığını anlayamıyorum. Alternatif renk denemelerine karşı olsam da turuncu bana keyif vermişti ve bu anlamda tutan tek formamızdır.

Arda, Lincoln, Kewell ve Baros 4-2-3-1 hücumunun verdiği keyif ya da. Şu gün dahi izlemediğim hücum organizasyonları vardı. Özellikle iç sahada oynadığımız maçlarda gümbür gümbürdük. Ligde deplasman sorunu yaşadık ama Uefa Kupası'nda deplasmanda da fazlasıyla üstün bir takımdık. Bu takımın bir de Nonda gibi bir yedek forveti vardı. Yedek forvet konusunda bir yazı yazacağım ama şunu diyeyim, Nonda gibisi sonrasında gelmedi. 

Yazık oldu, şu fotoğraf üzerine daha güzel bir hikaye yazmak isterdim. Fotoğraftaki maçı bilmiyorum bu arada, bilen arkadaşlar yorum kısmına yazarsa sevinirim. Bu tarz yazılar da gelmeye devam edecek, nostalji can kaynağımız. Özellikle kendi izlediğim dönemi sizlere aktarmaktan inanılmaz keyif alıyorum..

Güçlü bir altyapıları var, büyük yetenekler sürekli yükseliyor ama üst yapıda tablo bu


Schalke 04 sportif direktörü Christian Heidel, sözleşmesi sezon sonunda bitecek olan Max Meyer ile sözleşme uzatmayacaklarını açıkladı. Schalke 04, Max Meyer'in dışında Leon Goretzka, Sead Kolasinac ve Joel Matip gibi önemli futbolcularından bonservis kazanamadı.

Twitter'da Muhammed Ekti'nin paylaştığı bir bilgi. Bahsi geçen 4 futbolcu da Schalke 04 altyapısı görmüş isimler. Matip Liverpool'a, Kolasinac Arsenal'e, son olarak Goretzka'nın da Bayern Münih'e gideceği açıklandı. Max Meyer'in de sözleşmesi sezon sonunda bitiyor ve onun da ayrılacağı açıklandı. Max Meyer 22 yaşında ve büyük gelecek vaat ediyor. Bu sezon da fazlasıyla iyi işler yapmakta ve ondan beklenen 10 numara olmasıysa da 8 numaraya evrildi. 

İçinde bulunduğumuz piyasa düşünülünce şu futbolculardan ne kadar kazanılacağını bir düşünsenize. Bu futbolcular ise birer birer bonservis bedeli olmadan elden kaçıyorlar ve buna yapılabilecek bir şey yok. Zamanında elden çıkarmak da değil konu, başka bir şey. Schalke 04'ün sportif direktörü mü hatalı dersiniz, belki de iş onda bitiyordu. 

Schalke 04 taraftarının yerinde olmak istemem. Dortmund'u sık yazarım mesela, futbolcular birer birer elden kaçıyor diye. Yine de orada iyi / kötü bir plan var, futbolcular ısrarla ayrılsa da yüksek bonservisler kazanılıyor. Yerlerine de yeni yetenekler geliyor ve o dönüşüm tutturulmuş durumda. Schalke 04 ise altyapısından gelen bu isimleri bedavaya kaçırmak durumunda. Güçlü bir altyapıları var, büyük yetenekler sürekli yükseliyor ama üst yapıda tablo bu..

Shinji Kagawa & Galatasaray, Nagatomo sonrası Japon futbolcuların adı anılır oldu


Nagatomo sonrası birçok Japon futbolcunun adı Galatasaray'la anılır oldu. Ben de bu isimleri yazmaya devam ediyorum. Sanırım en iddialısı da Kagawa oldu. Nagatomo'nun yarattığı etkiyle Kagawa'yı kıyaslayamayız bile. Faal en iyi Japon futbolcudan bahsediyoruz, her ne kadar eski rüzgarından uzak olsa da.

Kagawa'nın Nuri Şahin gibi Dortmund'da etkisi büyüktü. İlk şampiyonluğun sonrasında Nuri Şahin Real Madrid'e, ikinci şampiyonluğun sonrasında da Kagawa Manchester United'ın yolunu tuttu. Nuri Şahin'in sözleşmesinde yer alan serbest kalma maddesinden yararlanılmıştı ama Dortmund Kagawa'dan büyük kazanamadı. 

16 milyon avro'ya sattılar, 2 sezon sonra ise 8 milyon avro'ya geri aldılar. Kagawa da Nuri Şahin gibi Dortmund dışında tutunamayanlardan ve ilk etaptaki etkisine bir türlü ulaşamayan bir isim. Kagawa Manchester United'e giderken Avrupa'nın en iyi 10 numaralarından biriydi. Bugün ise Dortmund'un rotasyon oyuncusu olmaktan öteye geçemedi. Bu sezon rotasyonda fena işler çıkarmasa da Kagawa'nın zirvesi bu değil.

Kagawa'nın Dortmund'da büyük kazandığını söyleyemeyiz. 29 yaşına geldi ve kendi adına son bir kontrat diyebilir. İşin zor noktasına gelecek olursak, ne kadar bonservis verebiliriz ki? 7-8 milyon avro'luk bir bonservise bitebileceğini düşünüyorum, bu sezon verdiğimiz bonservisleri düşününce de o kadar imkansız durmuyor ama o atımlık kurşun bugün yok. Haliyle de olursa ancak kiralık olabilir, o şekilde de Dortmund neden bıraksın.

Kagawa iyi bir takım oyuncusu. Teknik özelliğiyle öne çıkan, çalışkan, takım oyununu yükselten, hareketli bir 10 numara. 8 numara özelliği de var ve Galatasaray'a büyük yararları olurdu. Belhanda'yı 8 gibi düşünürken önünde 10 numara olarak Kagawa fark yaratırdı. 10 numara arayışı var sanki, takımın yaratıcı oyuncu eksikliği olduğu da doğru. Kagawa olmaz ama makul bir 10 numara transferi mutlaka gerçekleşecektir.

Dortmund'un bu tarz futbolcularına karşı vefası yüksek. Bu futbolcuların ayrılığında da büyük kolaylık gösterebiliyorlar. Tabii ne kadar fedakarlık gösterebilirler ki, 7-8 milyon avro'yu karşılamak zor. Bu işin büyük geri dönüşleri olur, o konu ayrı. Nagatomo sonrası esen Japonya rüzgarının altını her fırsatta çiziyorum. Kagawa bu işin zirvesi..

30 Mart 2018 Cuma

Geçmiş zaman olur ki #10; Her giydiğini yakıştırmıyor mu?


99 - 2000 sezonu diye tahmin ediyorum. Bunu da hocanın beresinin üzerindeki sponspordan dolayı tahmin ettim. Fatih Hoca'nın en önemli özelliklerinden biri her giydiğini yakıştırmasıdır. Özellikle de son yıllarda hangi antrenman ürününü giyerse giysin satış patlaması yaşatıyor. Farklı farklı giyinir bir de, tek tip değil. Eskiden bu anlamda çok fazla olanaklar olmadığı için hareket alanı kısıtlıydı. Yine de o zamanlarda da bu işe fazlasıyla kafa yorar ve forma desenlerine kadar işin içinde olurdu. Çok konuşulmaz ama bu anlamda da başarılı birçok işe imza atmıştır. Günümüzde forma desenlerine karışmanın pek bir imkanı yok, Nike ne derse o oluyor. Yine de antrenman ürünlerinde hocanın mutlaka imzası olacaktır. Fotoğraf da fazlasıyla güzel değil mi, buram buram nostalji kokan.

Fatih Hoca'nın göreve geldikten sonraki yenen gol istatistiği


Bu konuda Mehmet Köksal'ın hakkını vereyim, asıl istatistik ona ait. Fatih Hoca'nın göreve geldikten sonraki yenen gol istatistiği. 10 maçta 7 gol yedik ve bunlardan sadece 1'i akan oyun gibi görünüyor. Orada da duran top aslında, seken topu ceza sahasına ortaladılar ve gol oldu. Tudor dönemi de akan oyunda iyi savunuyorduk ama Fatih Hoca döneminde bunun üzerine koyduk. Bizim derdimiz duran top savunmasıydı, onu da geliştirmeye başladığımızı düşünüyorum. Özellikle de Muslera cephesinde diyebilirim. Kornerlerde kale içine futbolcu koyuyor ve toplara istisnasız çıkmaya başladı. Muslera'nın geri dönmesi bu anlamda bir haksız rekabet olacak. 10 maçın 5'inde kalesini gole kapattığını görüyoruz, özellikle de son maçlarda eskiye dönüş işaretleri var. Hücum noktasında zaten iyiyiz, Gomis gibi bir bitiriciye sahibiz ve yarattığı fark büyük oluyor. Tutanın da aynı etkiyi göstermesi durumunda yolun sonu şampiyonluk olacak. Akan oyunda gol yememek çok büyük bir iş, bunda tüm savunmacıların emeği büyük olsa da Serdar Aziz'in isminin altını tekrar tekrar çizmek gerekecek. Hakkının çok verilmediğini düşünüyorum, oysa istikrar noktasında en iyisi. Mariano'nun etkisi düştü, Maicon'u eleştirdiğimiz anlar oluyor, bu maçların hemen hemen hepsinde Fernando yoktu ama tablo bu işte. Üzerine koyacağımızı düşündüğümüzde potansiyelimiz de ortaya çıkacaktır..

Gonzalo Martínez & Galatasaray, bugün değil de 3-4 sezon önce görmek meziyet


Forma numarasından kaynaklı mı bu yorumlar yapılıyor bilmiyorum. Şunu söyleyeyim, bu adam bir 10 numara değil, sol kanat. 10 numara özelliği barındırıyor, o pozisyonda da oynayabiliyor ama etkisi sol kanatta. Tarz anlamında Riera'nın iyi günlerine benzetiyorum. Çizgi oyuncusu, kat eder ama Garry Rodrigues'in yerine alınması halinde oyun tarzınız değişir.

Transferine pek ihtimal vermiyorum tabii. River Plate'nin en önemli yüzlerinden ve piyasası da olan bir isim. 15 milyon avro'luk çıkış maddesi var ve River Plate de bunu yükseltmenin derdinde. En kötü ihtimalle dahi 10 milyon avro'nun üzerinde rakamları konuşacaksınız ve böyle bir durumumuz olduğunu düşünmüyorum. Gonzalo Martinez'in Avrupa'ya gelişi imkan dahilinde rahat hareket eden bir Avrupa takımı olacaktır. Galatasaray için zor görüyorum.

Böyle bir futbolcuyu herkes ister tabii. 24 yaşında, iyi bir yetenek ve bu yaşında olmasına karşın lider özelliği barındırıyor. Olası transferinde ilk Avrupa deneyimi olsa da uyum sorunu yaşayacağını pek düşünmem. Galatasaray olarak Arjantinli futbolculardan kaynaklı geçmişimiz parlak değil belki de Gonzalo Martinez gibi bir ismi de hiç almadık. 

Gonzalo Martinez teknik özellikleriyle öne çıkar, iyi bir sol ayağı var ve jenerik gollerini izleriz. FM oynayanlar bilecek, yılların wonderkid'i ayrıca. Bruma iyi bir potansiyeldi mesela, gerçek anlamda kullanamadık ama bir sezon da olsa katkısını izledik. Garry Rodrigues geç gelse de büyük gelişim gösterdi, katkısını izliyoruz. Gonzalo Martinez'in bu isimlerden farkı lider özelliği, olmuş bir isim. 

Geldiği gibi katkı alırsınız, Avrupa'ya gerçek anlamda uyum sağladıktan sonra çok daha büyük kazanırsınız. Ama böyle bir transferi Galatasaray'ın yapma şansını görmüyorum. En kötü ihtimalle 10 milyon avro'nun üzerini konuşacağız ki biz 1-2 milyon avro'ya 24 yaşındaki Tagliafico'yu bile almadık. Bugün sol bek hamlesi konuşmuyorduk mesela, hatta sol stoper için bile 1 numaralı alternatifti.

Arjantin iyi pazar tabii, araştırmak gerek. Gonzalo Martinez'i bugün değil de 3-4 sezon önce görmek daha meziyet. Bu tarz birçok futbolcu var, onları görmek gerekiyor. Gonzalo Martinez'in kariyerini merak ediyorum, beğendiğim ve takip ettiğim bir futbolcu. Tagliafico da öyleydi ve bugün Arjantin Milli Takım'ına kadar yükselmiş durumda. Gonzalo Martinez de o seviyede, yakında izleriz..

29 Mart 2018 Perşembe

Transfer tarzı "2018" #29; Keisuke Honda


Honda'nın ismi belli dönemlerde Galatasaray'la anılır. En son bu yaz dönemi akıllara geldi ve Milan'la sözleşmesinin tamamlanması itibariyle de haberleri çıktı. Tudor'un düzeninde yapamazdı tabii, Sneijder'in gönderildiği ortamda Honda'nın tutunabilmesi zor. Daha çok o pozisyonda Belhanda gibi koşan, mücadele eden isimler tercih ediliyor ki ben de buna hak verdim.

Son Milan dönemi de o kadar iyi geçmemişti. Tüm sezonda sadece 8 maç oynamış ve 1 gol atmıştı. Onun yerine bugün Trabzonspor forması giyen Sosa daha çok tercih edilmişti. Tabii böyle isimler kolay bitmiyorlar, çok önemli tecrübeler olduğunun altını çizmek lazım. Türkiye'de de genellikle ayaklanırlar ve eskiye dönüş anlamında işaret verirler. 

Honda ise bu çıkışı Meksika'da gösterdi. Toplamda 31 maçta 10 gol 7 asisti var ve hücuma biraz daha yakın oynuyor. 10 numaradır zaten de Cska Moskova döneminde 8, hatta kanatlarda da oynuyordu. Milan'da da ağırlıklı olarak 10 numara oynasa da bu özelliğini göstermişti. Sadece 1 yıllık sözleşme imzalamış ve sezonun bitmesiyle birlikte serbest statüsünde. Haliyle de bu yazı dizisinin konusu oluyor.


Nagatomo'yla birlikte gelişen bir Japonya rüzgarı var. Nagatomo'yu transfer ederken eminim ki bunu düşünmedik ama beklenmedik bir kapı açılmış oldu. Bu kapıyı biraz daha aralamak noktasında düşünülebilecek transferlerden biri olabilir. Honda'nın Japonya'daki etkisi çok daha büyük ve bunun getireceği yararlar olacaktır. Ayrıca iyi de bir futbolcu, iş sadece bununla sınırlı değil.

Honda'nın yeniden ayağa kalktığını düşünüyorum ve Avrupa'da hala önemli işler yapabilir. İyi bir sol ayaktır, teknik özellikleriyle ön plana çıkar ve Belhanda için doğru alternatiflerden biri. Birlikte de oynayabilirler, her ikisi de hücum noktasında birer jokerler. Belhanda ağırlıklı olarak 8 oynuyor, Honda da onun önünde oynayabilir ya da kanatlara atarsınız. Belhanda'ya göre mücadele gücü biraz daha düşük olsa da onun da 8 özelliği var ve oyunun iki yönünde de katkı sağlar.

En az 1-2 yıl iyi işler yapabileceğini tahmin ediyorum. Tecrübeli bir isim ve bu ülkede nerede ne yapacağını bilen bu tarz futbolcular daima fark yaratmıştır. Honda da alternatif noktasında takımın elini güçlendirir ve piyasasının da eski günlerin uzağında olduğunu düşünerek maddi anlamda çok zorlayacağını sanmıyorum. Düşünülebilir bir transfer, kestirip atmamak gerekiyor. Meksika günleri fazlasıyla iyi, Honda geri döndü diyebiliriz..

Fatih Hoca da söyledi, Sinan Gümüş şu aşamada Yasin Öztekin'in önünde


Fatih Hoca da söyledi, Sinan Gümüş şu aşamada Yasin Öztekin'in önünde. Göreve geldiği ilk zamanlar Yasin Öztekin daha sık süre alsa da ibre Sinan Gümüş'e doğru döndü. Fatih Hoca da Sinan Gümüş için rotasyonda yer açmaya çalışıyor ve sık süre vermeye başladı. O da son 2 maçta buna doğru cevap verdi ve yükselme eğilimi gösteriyor. Umarım devam ettirir. 

Eleştiri yaptığım dönem yazdıklarım hala geçerli. Eleştiri de beklenti üzerinden yapılıyor, başka kimse için bu kadar sert yazdığımı hatırlamıyorum. Yetenekli, herkesin beklediği bir isim ama istikrar sağlama noktasında 24 yaşını beklememeliydi. Daha önce yaşaması gereken bir çıkış olsa da bu da bir şey. Kendine özel fizyoterapist tuttuğu söyleniyor, özel olarak çalışıyor. Yeteneğinin üzerine çok daha önce gitmesi gerekirdi.

Yasin Öztekin'in sezon sonunda sözleşmesi bitiyor ve görünen o ki bu uzatılmayacak. Garry Rodrigues gider mi bilmem ama kalması durumunda dahi yabancı bir kanat oyuncusu bekliyorum. Recep Gül, Yunus Akgün gibi gençler de var ve orada bir açık görünmüyor. Sinan Gümüş ise hem yaşı, hem potansiyeli, hem de yükselişi itibariyle yeni sözleşmeyi almak üzere. Fatih Hoca'nın bu konuda bir isteği var ve sezon sonuna kadar mevcut görüntüsü devam ederse de buna kimse hayır diyemez.

Sinan Gümüş'ün kazanılma ihtimali beni heyecanlandırıyor. Fatih Hoca'nın varlığı da bunda en büyük etmen. Tüm oyuncular için fırsattı aslında, Donk'una kadar bu böyle. Koray Günter, Ahmet Çalık gibi isimler için de fırsattı yani, kullanamadılar. Kullanabilenler ise bugün rotasyonun içinde ve şampiyonluk yarışında kendilerine ihtiyacımız olacak. Yeni dönemde takımda kalma yolunda da önemli bir adım atmış oluyorlar.

Yasin Öztekin'in tüm beklentisi yeni bir sözleşmeydi aslında. Yabancı sınırı katı şekilde devam etse bunu da çoktan almış olacaktı. Geçmiş yıllar içinde bunu çok sık dile getirse de kendisine yeni sözleşme verilmemesi doğru karardı. Menajeri Ahmet Bulut, gelecek sezon Avrupa sınırlarında iyi bir yerde mutlaka görürüz. Arkasında iyi bir Galatasaray kariyeri bırakacak ve teşekkürü de hak ettiğini düşünüyorum.

Galatasaray ismi çok büyük bir kazanan


Kadın basketbolu için hiç iyi bir sezon değil. Ödeme sıkıntılarını bir kenara koyuyorum, sahaya çıkan her oyuncu eminim ki yüksek motivasyonla oynuyor. Yine de bütçe dahilinde Euroleague'de beklenti olmasına rağmen gruptan dahi çıkamadık. Yıllar sonra Türkiye Kupası'nda son 8'e kalınamaması, şu an ligde 8. durumda olmak ve play-off mücadelesi vermek Galatasaray'a yakışmıyor.

Marina Maljkovic adına da hayal kırıklığı bir sezon geçiyordu. Yukarıda başarısızlıklar saydım ve bunların nedeni biraz da kötü kadro mühendisliği. Quigley ABD'li olsa da devşirme, şu an ABD'li oyuncumuz olmadan devam ediyoruz ve bunun büyük bir eksiklik olduğunu en başından beri yazdık. Sakatlık dönemleri de takımı kötü etkiledi, ödeme sıkıntıları oldu ama bir şekilde ayakta kalmayı başardık.

Şu kötü sezonu Avrupa Kupası'yla bitirme ihtimali doğuyor, bu inanılmaz bir olay. Son dönemlerde biraz olsun hayat belirtisi veriyoruz ve ayağa kalkmayı başardık. Euroleague'den Euro Cup'a düşmek hayal kırıklığı olsa da bunun telafisi o kupayı kazanmaktan geçiyor. Bu kupayı daha önce kazandık, devamında Euroleague de geldi ve o zamandan bu zamana şube ile alakalı hayal kırıklıklarını yazıyoruz. Ölü toprağını atma ve şubenin çehresini değiştirme noktasında büyük fırsat.

Basketbol noktasında Mustafa Cengiz yönetiminin de doğru hareket ettiğini düşünmüyorum. Basketboldan sorumlu yöneticilerin açıklamalarını unutmadık. Sürekli küçülmekten ve gençleşmek üzerine konuşuyorlar. Şu kötü sezonda dahi Avrupa Kupası kazanma ihtimalinin belirmesi onlar için en büyük cevap. Kupayı kazanmamızın da tüm bakış açısını değiştireceğini düşünüyorum ve yatırım da beraberinde gelecektir.


Galatasaray ismi çok büyük bir kazanan. En kötü durumda dahi Avrupa reaksiyonunu göstermeyi başarıyor. Kadın basketbolu da o Avrupa kimliğinin en önemli taşlarından. Euroleague ve Euro Cup kazanılmıştı, şimdi müzeye bir Avrupa Kupası daha kazandırma fırsatları var. Bu şubenin küçültülmesi, gençleşmek, küçülme noktasında yapılanmak söz konusu dahi olmamalı. Euroleague şampiyonluğunu resmen cezalandırmıştık ve bu noktaya geldik. Aynı şeyleri tekrar yaşamayalım.

Marina Maljkovic için geldiği an itibariyle umutlarım büyüktü. Geçen sezona da iyi başlamış, devamında sarsılmış ama bütçe dahilinde doğru yerde bitirmişti. Bu sezon ise beklentiler büyük olsa da gerek kendi hataları, gerek maddi sorunlar itibariyle iyi devam etmedik. Finali güzel yapma fırsatı doğdu, Marina Maljkovic'i de iyi hatırlamak istiyorum. Galatasaray tarihine geçme fırsatını ele geçirdi.

28 Mart 2018 Çarşamba

Türkiye Milli Takım'ını seçtiği günden bu yana yazdığım bir konu


Türkiye Milli Takım'ını seçtiği günden bu yana yazdığım bir konu. Çünkü düşünülmüyor, bir türlü gerçek anlamda şans verilmiyor. Kulüp düzeyinde form çizgisi de her zaman bir noktada ve onun aşağısına düşmedi. Wolfsburg forması giymekte, Bundesliga'nın da iyi futbolcularından biri. Henüz 26 yaşında bu adam, güçlü bir değer olduğunu düşünüyorum. Şu ana kadar ise sadece 16 kez forma giydi ve henüz bir maçın ilk 11'inde yer almadı.

İstisnasız Milli Takım'a seçilir yalnız. Türkiye tercihini yaptığından bu yana her Milli Takım kampında yer aldı ve kulübede oturdu. Biz bu hikayeyi Nuri Şahin'den de biliyoruz mesela. O da istisnasız her Milli Takım döneminde takımda yer alırdı ama üzerinde ısrar edilen dönem oldukça azdır. En formda olduğu dönemde de oturtuldu, o pozisyonda ihtiyaç duyduğumuz zamanlarda da. Nedeni de "Milli Takım performansı kötü" diye adlandırıldı ama sen o güveni vermedin ki.

Sonra da 29 yaşında Milli Takım'ı bıraktığını açıkladı. Nedenini "gençlerin önünü açmak" olarak açıklasa da asıl sebebin o güveni alamamasından kaynaklı olduğunu düşünüyorum. Yunus Mallı da o yolda, bu gidişle 2-3 yıl sonra Milli Takım'ı bırakır. Sessiz, sakin, işini yapan bir adam. Ne zaman şans verilse de oynuyor, son derece sorunsuz şekilde. Pozisyonunda güçlü olduğumuzu ben de düşünüyorum ama Yunus Mallı da kendi mevkisinin en iyilerinden biri.

Hücum rotasyonumuzun güçlü olduğu doğrudur. Hem de genç isimler var ki geleceğimiz bir hayli parlak. Buna rağmen çift defansif orta saha oynuyoruz mesela. Yusuf Yazıcı'yı ya da x bir ismi 8 numaraya çekeyim de Yunus Mallı'ya bir şans vereyim gibi düşünce yok. Bu adam tam bir hücum jokeridir. 10 numara oynar, her iki kanatta kullanırsınız, sahte 9 oynar, çok zorlandığınızda 8'e dahi çekersiniz. Düşünülmemesi, kullanılmaması beni şaşırtıyor. Böyle lükslerimizin olmaması gerektiğini düşünüyorum.

Almanya'nın elinden kaptık gibi bir durum yok tabii. Yunus Mallı, tüm Genç Milli kategorilerinde Almanya forması giyse de Alman Milli Takım'ında oynama şansı pek yoktu. Kerem Demirbay'ın ona göre biraz daha şansı var olmasına rağmen o da çağrılmıyor ve çağrılacak gibi de görünmüyor. Son dakika tercihini Almanya'dan yana kullanmıştı ve Konfederasyon Kupası'nın ardından Milli Takım'a seçilmez oldu. Pişman olduğunu düşünüyorum ve şu kadroda yer alması halinde de çok iyi bir 8 numaramız olacaktı..

Kaan Ayhan'ı çok sevmek ya da beğenmek değil olay


Kaan Ayhan'ı çok sevmek ya da beğenmek değil olay. Transfer döneminde yapılması gereken belli başlı değişim hareketleri var. Gençleşmeli ve maliyeti düşürmeli diyoruz, aynı zamanda yerli alternatif sayısı da artmalı. Alabileceğiniz yerli sayısı kısıtlı, bu konuda iş biraz da altyapıya eğilmek diyebiliriz. Alabileceğiniz o yerliler içinde de Kaan Ayhan en önemli alternatif olarak görülüyor.

En önemliden kasıt biraz da şartların uygunluğu. Kaan Ayhan'ın 1.5 milyon avro'luk çıkış maddesi var ve 23 yaşındaki bir futbolcudan bahsediyoruz. Stoper, sağ bek ve orta saha olarak kullanabileceğiniz bir futbolcu. Bu durum da sizi Denayer yerine Kaan Ayhan mı sorusuna yöneltir. Yanıtı da Kaan Ayhan olacaktır.

Denayer'i sever ve beğenirim, blogu takip edenler bilecektir. Bonservisi noktasında şartları zorlama ihtimalimizin olmadığını düşünüyorum. Yabancı kontenjanını biraz daha açmak ise diğer mesele ve Denayer yerine böyle bir alternatifi bulduğunuzda kaçırmamamız gerekiyor. Denayer'in daha iyi bir stoper olduğunu düşünsem de sağ bek ve orta saha noktasında Kaan Ayhan çok daha önde.

Fatih Terim'in de Milli Takım'dan tanıdığı ve kullandığı bir futbolcu. Ben yabancı bir stoper daha alınacağını düşündüğüm için o pozisyona Kaan Ayhan'ı alternatif olarak eklerim. Maicon, x stoper, Serdar Aziz ve Kaan Ayhan da iyi rotasyondur. Kaan Ayhan'ı sağ bek ya da orta sahada kullanma ihtimali ise bu transferi özel kılan unsur. Fernando'nun yedeği yok diyoruz mesela, Kaan Ayhan'la orayı da doldururuz. Donk'u takımda tutma gerekliliği kalmaz ve bir yabancı hakkı daha boşalır.

Emre Mor'la alakalı ise Ocak ayında bir ihtimal vardı. Celta Vigo'da çok fazla süre alamıyordu ve bizde gelişebileceğine ikna edebilirdik. O kaos ortamında çok fazla ilgilenemedik. Şimdi ise oynamaya ve süre almaya başladı, yükseliyor. Haliyle de Emre Mor gibi bir ismi kiralama ihtimali kalmadı. O da mesela Fatih Terim'in varlığında güçlü bir ihtimaldi.

Transfer tarzı yazı dizisinin ilk durağı Kaan Ayhan'dı. Sözleşmesi otomatik olarak uzadı, oynadığı maç sayısıyla alakalı. Aynı şartlar devam etmekte, 1.5 milyon avro'luk çıkış maddesi bulunmakta;

Bu tarz final haftaların favorisi daima Galatasaray'dır


2005 / 2006 sezonunda kazanılan şampiyonluk fazlasıyla özel. O bekleyiş, Fenerbahçe'nin Denizli deplasmanı gibi unutulmayacak birçok an var. İddialı bir kadromuz olmayabilir ama fazlasıyla özeldik ve şampiyonluk için verilen mücadelenin fotoğrafını paylaşıyorum. Son 13 maça bakalım, 11 galibiyet 1 beraberlik ve 1 mağlubiyet. Trabzonspor deplasmanında berabere kalmıştık, Fenerbahçe'ye ise deplasmanda kaybetmiştik. O sezon şampiyonluk Anadolu'dan geçmişti, Fenerbahçe bizi her iki maçta da yenmesine rağmen şampiyon olamadı. Hata yapmadan gidiyorduk, kazanılması gereken bütün maçların kazanıldığını hatırlıyorum. Şampiyonlukları da son düzlükte yakaladığınız galibiyet serileri belirler. Bu sezona bakınca da son 8 maçı kazanmamak için hiçbir neden yok. Fikstürün bizim adımıza zorlaştığı doğru da hedef maçları içeride oynayacağımız atlanıyor. Beşiktaş ve Başakşehir maçının favorisi olduğumuzu düşünüyorum, zaten o maçları kazandığında yolun yüzde 90'ını aşmış olacaksın. Puan kaybedilmemesi gereken diğer maçları kazanmaktan geçiyor olay, 2005 / 2006'da olduğu gibi Anadolu deplasmanlarında puan bırakmamalı. 8 maçta seri yakalayabileceğimize inanıyorum, bu takım bana o güveni veriyor. Fatih Terim'in takımın başında olması, sakatların dönmesi, taraftarın şampiyonluğa kenetlenmesi gibi. Bu tarz final haftaların favorisi daima Galatasaray'dır..

27 Mart 2018 Salı

Gençleşmeli ve maliyetleri düşürmeli diyoruz, yaş haddimiz de bir hayli yüksek


Fellaini konusu ısrarla yazılıyor. Ben bunun biraz da menajer oyunu olduğunu düşünüyorum. Nedeni de kafama oturmayan durumlar olması. Yıllık ve imza ücretine takılıyorum mesela, bonservisi olmasa da uçuk rakamları konuşacağız. En kötü ihtimalle 4 yıllık sözleşme alacak, 3.5 milyon avro aşağısında ücreti olmayacak, imza ücretine girmiyorum bile. Zaten yaş haddi yüksek, 3 milyon'ların havada uçtuğu bir takımdan bahsediyoruz. Üzerine bir de Fellaini demek zor.

Futbolculuğunu severim yoksa, keşke gelse. 6 / 8 / 10 oynar, hatta Everton günlerini hatırlamak ve onu biraz daha hücuma yaklaştırmak gerekir. Manchester United'de 6 numara etiketi üzerine yapıştı, onu sadece süpürücü gibi görüyoruz ama oyun aklı, teknik özelliği gayet yüksektir. Fiziği de çok üstün, hava sahasını bir anda kapatmış oluyorsunuz ve ön alanı da süpürüyorsunuz. Sadece duran toplardan atacağı ya da attıracağı 7-8 gol var, asla abartılı bir sayı değil. 

Zor işte, kafama bir türlü oturmuyor. Bir yandan da gençleşmeli diyoruz, yaş haddimiz bir hayli yüksek. Yıldız ya da yüksek ücret statüsünde birçok isim var takımda ve temeli onlar oluşturuyor. Haliyle de o isimlerin etrafını donatmak, mevcut olanı da yükseltmek en önemli hedef olmalı. Feghouli ve Belhanda'nın çok daha fazlasını verebileceğini düşünüyorum, mesela bu isimler yıldız statüsünde. İyi olan isimler de zaten var, haliyle transfer harekatı biraz daha gençleşmek üzerine.

Ya da kiralık, maliyeti düşük ve katkı alacağınızı bildiğiniz futbolcular diyelim. Okaka'yı kiralayacaktık mesela, özelliği itibariyle Türkiye'de büyük iş yapar dediğim bir isimdi. Yıldız değil, mücadeleyle kendinden bahsettirecek bir isimdi. Bu tarz yabancılardan da gelecek olacaktır, olay sadece gençleşmek de değil.

Samuel Bastien, Adrien Thomasson, Trezeguet, Shoya Nakajima ya da Okaka gibi isimler bekliyorum. Yıllık ücretleri 1 milyon avro veya altında olacak, alternatif sayısını arttıracak, biraz da takım içindeki dinamizmi yükseltecek futbolcular. Transferde doğru plan bence bu, eminim ki gerçekleşecek harekatın da bu yönde olacağını düşünüyorum. Potansiyel bir isim için 3-4 milyon avro da gözden çıkabilir ama o işin geri dönüşü olur.

Çok uçuk transferler beklememek gerekiyor. Mevcut olandan en iyi katkıyı almak esas olacak olan diyorum. Giden isimler de olabilir, bunlardan kaynaklı bütçe de oluşur. "Ya men yersek" demesin kimse, men falan yemeyeceğiz. Transferde de bu saydığım isimler gibi hamleleri görmek olası. Onları da bilgi ya da duyum dahilinde yazmadım, sadece kafamda olan profiller..

26 Mart 2018 Pazartesi

Gün sonunda da kötü bir iş yapmadığımızı söylemek isterim


"Galatasaray'a gitme fırsatım olmuştu ama bu transfer gerçekleşmedi. Transferin son gününe kadar Galatasaray'dan teklif bekledim. Bu yaz Galatasaray'a transfer olmam çok olasıydı ama neden olmadı gerçekten bilmiyorum."

Yaz döneminde bu transferi istemiştim. Seleznyov beğendiğim bir forvet tarzı. Bu tarz forvetlerin de Türkiye'de büyük işler yaptığını yıllardır görüyoruz. Tecrübenin altını ısrarla çiziyorum, az çok nerede duracağınızı ve nerede ne yapacağınızı bilmeniz dahi ortaya fark koyuyor. Seleznyov da o farkı Karabükspor formasıyla yarattı, şimdi de Akhisarspor'la iyi işler yapmakta.

Yaşa da takılmıyorum. Bazı pozisyonlarda ağırlığım daha çok tecrübe. Özellikle de kenardan getireceğiniz forvet için. Genç bir ismi oynayarak geliştirebilirsiniz, şu noktada Gomis'in arkasında kalacak bir genç forvetin oynama şansı düşük. Kenardan gelen ismin de fark yaratması lazım, bu anlamda tecrübe mühimdi. Seleznyov da pis işleri iyi yapan, karıştıran ve mücadele gücü olan bir isim. 


Önde olduğunuz anlarda topu iyi saklar, çok faul alır ve sizi hücumda tutar. Geride olduğunuz anlarda da rakip savunmayı iyi karıştırır, rakibin sinirini bozar. Kafamdaki plan tamamen bu yöndeydi ve Latovlevici'yle birlikte onu da bekliyordum. Gerçekleşiyordu da bu transfer ama son dakikada plan değişti. Son yabancı hakkını yedek kaleciden yana kullanmaya karar verdik ve Carrasso geldi.

Gün sonunda da kötü bir iş yapmadığımızı söylemek isterim. Carrasso ne olursa olsun önemli bir sigorta, Antalyaspor maçında o güveni hissettik. Ben de yabancı hakkımı yedek kaleci için harcamak istemem ama alınabilecek bir yerli alternatif yoktu. Muslera'nın kötü gittiği bir dönem vardı, orada Carrasso'ya dönmemek hataydı mesela. Eray İşcan var kenarda, bu da korkulu rüyalar görmeye sebep. Carrasso ise güven veriyor, eminim ki Muslera'yı da yükselten unsurlardan biri.

Yedek kaleci için mümkün olduğu kadar tecrübeli bir isim olmalı derim. Genç bir kaleciyi Muslera'nın ardında kullanmak imkansız. Haliyle gelişemez, formayı bulduğunda da bocalar. Tecrübeli kaleci ise aylarca oynamasa dahi formayı aldığı gibi sırıtmaz, tecrübesini sahaya yansıtır. Carrasso bu anlamda iyi transfer, geldiğimiz gün itibariyle de doğru karar verdiğimizi düşünüyorum..

Şeffaflık fazlasıyla önemli, hele ki bu zamanda


Şeffaflık fazlasıyla önemli, hele ki bu zamanda. Dursun Özbek döneminde kapalı kapılar ardında öyle şeyler oldu ki bunu yazmakla ifade edemeyiz. Geçen 2.5 yılı herkes yaşadı, az çok biliyor. Bu yüzden de yeni dönemde şeffaflık bekliyoruz, olanı bileni bilmek herkesin hakkı. Burak Elmas isminin altını bu noktada çizmek lazım, göreve geldiğinde de heyecanım büyüktü. Nasıl bir çalışma ortamı var bilmiyorum ama varlığı dahi benim için güven verici. Geçtiğimiz günlerde de canlı yayın açarak taraftarın sorularını yanıtladı, hoş bir şey bu. Ben de bazı açıklamaları üzerine yorum yapmak isterim.

"UEFA hakkında şu anda ne söyleniyorsa yalan. Tahminimce karar, nisan sonu veya mayıs başında çıkacaktır."

Bu konuda medyanın yarattığı olumsuz bir algı var. Maalesef ki insanlar da bu algıya kapılıyor ve olumsuz senaryolar üretiliyor. Bu konuyu blogda anlatmaya çalışmıştım, tekrar yazayım. Galatasaray'ın yediği men cezası imzaladığı anlaşmaya uymadığı için gelmişti ve o anlaşmanın süresi doldu. Şu an imzalanmış olan yeni bir anlaşma yok, Galatasaray'ın da amacı ffp ile yeni bir anlaşma yapmak. Herhangi bir ceza verilmesi imkansız, sadece yeni anlaşma dahilinde yaptırımlar olabilir. Bu da sattığın kadar al olur, maaş sınırı olur, Uefa'ya bildirilen kadrolarda kısıtlamalar olabilir. Ayrıca ben bu yönde de bir yaptırım uygulanacağını düşünmüyorum.

"Bonservisi elinde oyuncularla Fatih hoca ilgileniyor. Fatih hoca varsa transferde sorun olmaz. Mesela Nagatomo'yu son anda kendi becerileriyle buldu."

Bu da çok sorulan sorulardan biri. Bildiğiniz üzere yıllardır bloga bu konuyla alakalı yazı dizileri yazıyorum. Bonservisi olmayan futbolcular her transfer dönemi için büyük nimet. Biz ise ısrarla bu konuya yıllardır eğilmeyiz. Bu yaz döneminde de serbest kalacak futbolculardan kaynaklı havuz fazlasıyla geniş. Düşünmek ve stratejiyi bunun üzerine kurmak gerekiyor. Fatih Hoca'nın da bu konu için düşündüğünü ve yaz döneminde böyle transferleri göreceğimizi düşünüyorum.

Nagatomo konusuna gelelim. Burada maksat Nagatomo'yu bilmek, keşfetmek değil. Elbette bilinen bir futbolcu, bu işe biraz kafa yoran herkes tanır. Orada esas olan 32 saat içinde böyle bir transferi gerçekleştirmek. Badou Ndiaye'nin geç gidişi kaynaklı son 2 güne kalan bir süreç yaşadık. Sol bek hamlesi de olmazsa olmazımızdı. Nagatomo'yu ve Inter'i ikna etmek, 1.5 günde bu transferi bitirmek önemli bir başarıdır. Bunu da sağlayan Fatih Hoca'nın tecrübesi ve yıllar içinde edindiği dostluklar, çevre. Fatih Hoca'yı sadece Türkiye sınırları içinde değerlendirmek çok büyük bir hata.

"Fatih Terim'in önemli ve büyük projeleri var. Bu nedenle en az 5 yıl daha Galatasaray'ın başında kalmalı."

Biz Fatih Hoca'dan yeteri anlamda faydalanamadık. Şöyle düşünelim, Wenger ile Fatih Hoca'nın Arsenal ve Galatasaray'ın başına geçtiği zamanlar aynı. Wenger o günden bu yana Arsenal'de, Fatih Hoca ise 4 kez gitti geldi. Fatih Hoca'nın 96'dan bu yana kesintisiz şekilde Galatasaray'da kaldığını düşünsenize. Böyle bir değerimiz vardı ama uzun yıllar kendisinden uzak kaldık. Ben bu işi bırakıyorum diyene kadar takımın başında kalmalı. Sadece teknik direktör olarak düşünmeyin, şu an futbolu yöneten isim kendisi. Şu an ihtiyaç duyduğumuz şey yeni bir yapılanma, ondan önce de bu sezon kazanılması gereken şampiyonluk. Bu noktadan sonra "bırakıyorum" diyene kadar kalmalı, sonrasını da Fatih Hoca'yla düşünmeli..

2018 - 2019 sezonu için iyi formalar geliyor, en başta da parçalı forma


2018 - 2019 sezonunda giyeceğimiz formalar daha önce paylaşılmıştı. İlk kez bu kadar net bir şekilde görmüş oluyoruz. Parçalı forma bu haliyle daha çok içime sindi. İdeal parçalıya yakın olacak. Şu zamanda da en ideali bu kadar oluyor. Çok beğendiğimi söyleyebilirim. Uzun zamandır ideal parçalıya yakın bir parçalı formamız olmamıştı. Yakalı olsa da 2012 - 2013 sezonunda giydiğimiz parçalı hoşuma gitmişti, 2013 - 2014 parçalısı da fena değildi ama şu tabloda en ideali 2018 - 2019 sezonunda giyeceğimiz olacak. Önemli olduğunu düşünüyorum, taraftarın bu konuda büyük bir hassasiyeti var. Nike ise bu konuda pek fikir almaz, kendi tasarımlarıyla yola çıkar. Nike'la anlaşıldığını öğrendiğimde heyecanım büyük olsa da yıllar içinde çok soğudum. Neyse ki 2018 - 2019 sezonu için iyi formalar geliyor, en başta da parçalı forma.

25 Mart 2018 Pazar

Hücum yapabiliyor bu adam


"Burada da İtalya'da olduğu gibi genellikle defans yapmamın isteneceğini düşünüyordum. Hocamız, futbol anlayışına göre beklerden çok fazla atak yapmasını istiyor. Şu anda sudaki balık kadar rahatım ve oynamaktan zevk alıyorum"

Galatasaray'da ligde forma giydiği 7 maçta 2 asisti var. Inter'de ise en son ne zaman gol / asist yaptığı tartışılıyordu. Galatasaray'da gol de atacaktır, bunu zorladığını söyleyebiliriz. Çok göz önünde değil gibi görünse de şut özelliği fazlasıyla iyi. Sadece bununla da sınırlı değil, hücumlarda ceza sahasını da zorluyor, içeriyi karıştıran bir futbolcu. 

Elbette ilk tercih değildi. Eminim ki hocanın da hayallerinde daha farklı bir sol bek profili vardı. Yine de Nagatomo bir şans oldu, hocanın da çok memnun olduğunu düşünüyorum. Nagatomo'nun aidiyet duygusunun altını ısrarla çizenlerdenim ve bu mutluluğu sahaya yansımış durumda. Bu anlamda da bonservisini almak hedef, hatta olması gereken.

Kendisini zaman zaman sağ bekte de izleriz, bu etkiyi orada da yaşarız gibi düşünüyorum. Sağ ayaklı denilse de sol ayağı da en az o kadar güçlü ve çok temiz orta çıkarıyor, şut atabiliyor. Geldiği gün itibariyle düşündüren, ondan beklenmeyen özelliklerden bahsediyorum. Benim bir beklentim olsa da şu an onun üzerinde.

Dünya Kupası da bir hedef nihayetinde, orada yer alacak. Bu çıkışı ve tecrübesi itibariyle de Premier Lig bazında taliplerinin olacağını düşünüyorum. Eli çabuk tutmalı ve bugünden işi bitirmeli. Biraz da onun ne istediğiyle alakalı bir durum olacak ama gösterdiği aidiyet ve mutluluğu onu Galatasaray'da tutacaktır.

Inter'de gerçekten de daha çok defansif bir roldeydi. Inter geçmişine baktığımızda da hocaları ondan bunu istedi ve ağırlıklı olarak rotasyon futbolcusuydu. Gol / asist sayısının aşağıda kalması biraz da bu yüzden. 3'lü savunmaları da çok izledik, Nagatomo o düzenin kanatlarında da oynadıysa da önünde etkili bir hücum oyuncusu olduğunda verimi artıyor. Hücum yapabiliyor bu adam, fazlasıyla da etki sahibi..

Transfer tarzı "2018" #28; Marc-Oliver Kempf


Stoper için daha iddialı hamleler bekliyorum. Denayer'den kaynaklı bir boşluk olacak ve o hakkı direkt 11 oynayabilecek bir isimden yana kullanacağız. Kesilen isim ise Serdar Aziz olmaz, onu söyleyebilirim. Serdar Aziz'in Maicon'a oranla daha istikrarlı şekilde devam ettiğini düşünüyorum. Maicon'un teknik ve güç anlamında artıları olsa da hamle ağırlığı soru işareti.

Maicon'dan umutluydum aslında, transferi döneminde de kendisini çok istedim. Kötü de bir sezon geçirdiğini düşünmüyorum. Hatta ligin ilk yarısında en iyilerden biriydi. Son 2-3 maçta bazı hataları biraz daha göze batmaya başladı. Geriden kısa pasla, oyun kurarak çıkıyoruz ve Maicon burada artı sağlıyor. Bir de rakibi ön alanda karşılamak ve savunmayı ileride kurmak var. Serdar Aziz'in de Maicon'a oranla artısı burada ortaya çıkıyor.

Denayer'in avantajı hızı ve atletizmiydi. Bu anlamda rotasyon içinde yer aldı, bir hamle kozu olduğunu düşünüyorum. Bonservisi için ise şartları zorlamak gerekecek, bunu sağlamak zor. Orası için mutlaka bir yabancı stoper hamlesi gerçekleşir. Yine de o ismin Marc-Oliver Kempf olacağını zannetmem. Yaşıyla alakalı bir avantaj olsa da geldiği gibi 11'de fark yaratabileceğini düşünmüyorum.

Marc-Oliver Kempf, Almanların umutla beklediği stoperlerden biri olsa da şu ana kadar beklentiyi karşıladığını söyleyemeyiz. Frankfurt altyapılı bir stoper ve şu sıralar Freiburg gorması giymekte. 23 yaşında, hala potansiyel sahibi ve ayağa kalkabilmek adına şansı olacak. Sezon sonunda sözleşmesi biteceği için de birçok Bundesliga kulübünün ilgisi dahilinde. Bu sezon çok fazla forma şansı bulamadı ve özellikle sezonun ilk bölümünde yaşadığı sakatlık sonrası da istenilen düzeyde değil.

Kempf de aslında sertliği ve teknik özellikleriyle ön plana çıkar. Koray Günter'den beklediğimiz çıkışı Almanlar da Kempf'den bekliyordu. Tarzları da birbirine benziyor. Geriden oyunu iyi kuran, teknik özelliği olan, havadan fena demeyeceğim, sert bir stoper. FM tabiriyle konuşalım, hızı iyi olsa da hızlanması yavaş bir isim. Açık alanlar onu da zorlar, bu da Maicon'dan kaynaklı zorlandığımız bir tablo. 

Freiburg'dan da ayrılacağı kesinleşti ama yeni adresi bilinmiyor. Gençleşmek isteyen ve potansiyeli ayağa kaldırmayı seven takımlar adına iyi bir isim. Geldiği gibi katkı bekleniyorsa ise doğru adım olmaz diye düşünüyorum. Özellikle bu sezonu için boş geçti diyebiliriz, sakatlıklar ve formsuzlukları konuşuyoruz. Yine de 23 yaşında olması ve potansiyeli transferi açısından cazip..

Deadpool'un farklı bir evreni var, her an her şey olabiliyor


Deadpool'un ilk filmi düşük bütçesine rağmen müthiş bir iş çıkarmıştı. Doğal olarak beklenti büyük, bu sefer çok daha yüksek bir bütçeyle yola çıktılar. Fox'un da elle tutulur en iyi işiydi diyebiliriz, X-Men serileri içinde büyük hayal kırıklıkları var, Fantastic Four'a girmiyorum bile. Deadpool 2'yle alakalı şöyle bir şey oldu, film test gösteriminde Cable haricinde pek beğenilmedi. Yapım şirketi bunu yalanlasa da çoğu sahneler yeniden çekildi ve özellikle Cable'nin sahneleri arttırıldı. 


Ben her iki fragmanını da beğendim, Deadpool'dan yana yine beklenti sahibiyim. Umarım Infinity War'ın gölgesinde kalmaz diyorum, peş peşe vizyona girecekler ve Deadpool'un amacı biraz da sekeni toplamak. Deadpool'un farklı bir evreni var, her an her şey olabiliyor. 

Fragman'dan anladığım kadarıyla Cable gelecekten geliyor ve Deadpool'la aralarında bir mücadele doğuyor. Fragmanda da çocuğu istediğini söylüyor, Deadpool onu koruyor ve hikaye bunun üzerinde. Deadpool da Cable'yi tek başına durduramayacağını görünce X-Force'yi oluşturuyorlar. Eğlenceli, artı 18 şiddetin olduğu, bol göndermeli bir film. 

Disney / Fox anlaşması yürürlüğe girdiğinde de belki Deadpool yola bu çizgide devam edecek. Sinema evrenine bağlamamaları beni şaşırtmazdı. Bağlamak isterlerse de Deadpool'da Fox'un X-Men dünyasından bağımsız hareket ettikleri için büyük bir zorluk yaşanmaz. Seriyi mevcut olan başarılı çizgisinden saptırmayacaklarını söyleyebilirim. Marvel için de belki yeni bir kapı olur, bazı filmleri biraz daha bu çizgiye getirirler.

24 Mart 2018 Cumartesi

Portekiz'de özellikle Maicon için dillenen bir konu bu


İkisi de iyi oyuncular ve başarılı sezonlar geçiriyorlar. Porto'da oynadıkları dönemde kazandıkları Portekiz vatandaşlıkları da var. Brezilya Milli Takım'ında da bugüne kadar yer almadıkları için Portekiz adına oynama ihtimalleri var. Tabii bu şu ana kadar kullanılmadı ve kullanılacak gibi de görünmüyor. Portekiz Milli Takım hocasının Maicon için bu yönde bir açıklaması var.

Portekiz'de özellikle Maicon için dillenen bir konu bu. Stoper rotasyonunda sıkıntı görüldüğü için Maicon'un ismi sık anılır oldu. Devşirme durumuna fazlasıyla açıklar aslında. Yine Brezilyalı olan Deco, Pepe gibi isimler bu ülkenin formalarını giydiler ve çok başarılı oldular. Maicon'un da bu konuda bir hevesi olduğu söylense de nedense şu ana kadar kapılar kapalı kaldı. 

Bu sezon ki yabancılarımızın ortak kaderi bu sanırım. Belhanda, Linnes, Garry Rodrigues ve Muslera dışında kalan yabancılar Milli Takım'larda oynayamıyorlar. Maicon, Fernando ve Mariano'nun ise herhangi bir Milli Takım geçmişi dahi yok. Brezilya için zaten o kapı kapalı, Portekiz için ise Maicon dillendirilir olsa da adım atılmayacak gibi görünüyor.

Bir yandan iyi diyorum. Takımla kalıyorlar, ekstra bir yorgunluk / sakatlık ihtimali yok ve odaklandıkları tek nokta Galatasaray. Bir yandan da iyi değil diyorum, herkes Milli Takım forması giymek ister ve ekstra moral kaynağıdır. Bu isimler bilerek mi seçildi bilmiyorum, transferleri gündem olduğunda acaba bu durum gündem oldu mu.

Gomis'in önü tıkalı, kendi beklentisi de yoktur. Denayer ise Belçika Milli Takım oyuncu havuzu içinde olsa da son zamanlarda düşüşte ve çağrılmıyor. Feghouli'nin Cezayir Milli Takım'ında yaşadığı bazı sorunlar var ve kesik yemiş durumda. Donk'un da eminim ki böyle bir düşüncesi yoktur bile. Biz de bu oyuncularla birlikte çalışmaya devam ediyoruz, iyi taraftan bakalım..

Feghouli'den beklenti sahibiyim ve yolların bu kadar çabuk ayrılmasını da istemem


Feghouli konusunda ikiye ayrılıyoruz. Eminim ki kimsenin kalitesinden kuşkusu yok ama hala beklenen temponun uzağında kalması da düşündürücü. Aidiyetini sorgulamadım, Galatasaray'da mutlu olduğunu ve elinden geleni yaptığını düşünüyorum. Şu eleştirilen halinin dahi toplamda 24 maçta 6 gol 8 asisti var. Bunu da sadece futbol aklıyla yaptı, seviyesinin yüzde 30'unda olduğunu söyleyebilirim. Yaz kampı mühim, Feghouli o dönemi sakat geçirdi. Yüksek tempolu bir takımız, o döndüğünde de bu tempoya ayak uydurması zor oldu. Henüz 28 yaşında, Feghouli'yle de uzun bir gelecek mümkün. Ligimizde pozisyonunun en önemli futbolcusu olacak, tek başına maç kazandıran adamlardan, bu haliyle bile. Yaz döneminde olası bir teklife satılabilir gibi bir düşünce var. Nedeni de hala beklenen seviyeden uzak olması. Bir yanım da yaz döneminde takımla kamp yesin ve temposunu geri kazansın diyor. O zaman da yaratacağı fark büyük olacak ve Feghouli ayarında bir futbolcu almak çok zor. Sağ taraf ya da 10 numarada rahatlıkla oynatabileceğiniz bir hücum jokeri. Sahte 9 da oynar, boş koşularıyla dahi fark yaratır. Feghouli'den yana beklenti sahibiyim ve kendisiyle yolların bu kadar çabuk ayrılmasını da istemem. Belhanda ve Feghouli için ısrarcı olmaya, onların iyi taraftarlarını ortaya çıkarmaya devam edeceğim..

23 Mart 2018 Cuma

Ibrahimovic'i Manchester United formasıyla izlemek keyifliydi


Güzel bir hikayeydi. Ibrahimovic'i Manchester United formasıyla, Mourinho'nun yönetimi altında izlemek keyifliydi. Yaşı olmayan adamlardan. X bir isim yaşadığı bu kadar sakatlığın ardından 36 yaşında hala bu seviyede olamaz. PSG formasıyla da bir yenilmez olsa da adı kulübün çok fazla önündeydi. Manchester United'a giderek zor olanı seçti diyebilirim, Premier Lig belki de en zorlu arena. Geçtiğimiz sezona bakınca da kendisi için başarısız bir dönem olmadı. Belki Premier Lig'de beklenen konumda değillerdi ama Avrupa Ligi başta olmak üzere birçok kupa kazandılar. Sakatlanana kadar da iyi bir dönem geçiriyordu. O sakatlığın ise geri dönüşü olmadı ve Ibrahimovic bu sezon özelinde Manchester United'ın sırtında bir kambur halini aldı. Yaz kamp dönemini kaçırdı, dönüşü geç oldu, geri döndüğünde de eski seviyesinin uzağındaydı. Adınız Ibrahimovic de olsa bir yerde tıkanıyorsunuz, şu an futbol oynayabiliyor olması dahi çok büyük iş. Bu sezon toplamda 7 maçı var ve alabildiği süre 187 dakika. Lukaku'nun ardında alternatif olması iyi bir fikir gibi dursa da bu sakatlığı tahmin edemediler. Los Angeles Galaxy'e gidişi de bu anlamda sürpriz değil, finali orada yapacak ve 40 yaşında bırakır gibi duruyor. Buralara gelse yine büyük iş yapardı, Ibrahimovic için bitmiş bir şey yok. ABD'de de krallığına devam eder, dilediği gibi at koşturur ve tam olarak istediği ortamı buldu diye düşünüyorum. PSG dönemi gibi, çok büyük bir fark yok..

2001 / 2002 sezonunda transferin son günlerinden bir kare


Milli maç aralarında konuşacak çok fazla konu yok ve ağırlıklı olarak nostalji yazıyorum. Şu fotoğrafı görünce de boş geçmek istemedim. 2001 / 2002 sezonunda transferin son günlerinden bir kare. Ya Ağustos sonu ya Eylül başı diyebiliriz. Yüksek ihtimalle yine bir Milli Takım arasıdır, çünkü fotoğrafta Horvath yok. 

Jardel'in Sporting'e transferiyle birlikte Horvath, Mbo Mapenza ve Spehar takas olarak Galatasaray'a transfer edilmişti. Şampiyonlar Ligi kadrosunu bildirmek için bir telaş vardı ve bu üç isim de son dakika istedikleri yıllık ücreti arttırmışlardı diye aklımda. Biz de bunu mecburen kabul etmek zorunda kalmıştık. 

O Jardel satışı çok büyük bir skandaldır, sonrasında buna daha detaylı değiniriz. Fleurquin ise bu takastan 2-3 gün önce Galatasaray'a transfer edilmişti. Son transferler denilerek bu fotoğrafın çekildiğini düşünüyorum. Fleurquin'i konuşmaya gerek yok, kendisini hiç izlemeyen biri bile bu blogu takip ediyorsa eminim ki çok iyi tanıyor. O sezon gelen şampiyonluğun en önemli isimlerinden biriydi ve mücadelesi bugün dahi unutulmaz. Mbo Mapenza ve Spehar ise büyük hayal kırıklıkları. 

Mbo Mapenza'nın Galatasaray'da resmi maçı bile yok, Spehar ise sadece 1 maçta sonradan oyuna dahil oldu diye aklımda kaldı. İçlerinde yine birkaç maça çıkmış bir tek Horvath olsa da onun da hayal kırıklığı büyük. Bu isimlere bakınca da Jardel transferinin skandal boyutu ortaya çıkar. 

Spehar'ın sözleşmesini fesih etmiştik ve Ribery skandalının olduğu günlerde bir de ona 1.5 milyon avro ödemek zorunda kaldığımızı hatırlıyorum. Mbo Mapenza'nın iyi ki ismi vardı da ondan 2 milyon avro'luk bir bonservis gelmişti. Fleurquin ise keşke daha uzun yıllar Galatasaray formasını giyseydi dediğim isim.

Herkesi anlarım da Spehar'ı takas olarak neden aldığımızın cevabı hala bende yok. Mbo Mapenza da forvetti mesela, bir anda o rotasyonu coşturduk ama alınan katkı sıfır. Mbo Mapenza'dan ise umutluydum, bildiğim bir isimdi ve yaşı da 24'dü diye aklımda. CM 01 / 02'yi hatırlayınca da Mbo Mapenza o takımda iyi bir isimdi. Spehar'ın sözleşmesini fesih etmek için ise çok uğraşıyordum..

22 Mart 2018 Perşembe

İlk Brezilyalının Taffarel olması enteresan


Whatsapp grubumuzda muhabbet ederken "Galatasaray'da forma giyen ilk Brezilyalı kim" diye sordum. Taffarel'den öncesini hatırlayamadım çünkü ve aklımda "mutlaka biri vardır" düşüncesi vardı. İşin enteresan noktası şu, bu konu daha öncesinde de aklıma takılmış ve blogda paylaşmışım. 3 Ocak 2013 tarihli yazı, tekrar paylaşmak isterim;


O gün "Galatasaray'da Brezilyalılar tutmuyor" üzerinden yürümüşüm. 3 Ocak 2013 tarihine göre son Brezilyalımız Cris oldu ve konu da yüksek ihtimalle onun üzerinden çıktı. O tarihe kadar 16 tane Brezilyalı futbolcumuz olmuş ve tutma / tutmama durumu yarı yarıya diyebilirim. 

O tarihten sonra gelen ilk Brezilyalı Telles oldu. Sonrasında yine bir boşluk var ve devamında ise bu sezon Maicon, Fernando ve Mariano transferleri geldi. Bu isimlere de bakınca pozitif noktada bir ivmelenme var. Fenerbahçe'nin 2000'li yıllarda Brezilyalı futbolcularıyla önemli işler yaptığını gördük ve bu konuda da hemen hemen boşları yoktu. Galatasaray için ise durum yüzde 60 / 40'lık noktaya gelmiş.

İlk Brezilyalının Taffarel olması enteresan. Kendi yazdığım yazıya şaşırıyorum ama durum bu. Taffarel'in geldiği tarih de 1998. O tarih öncesinde ABD'li Freidel bile geldi ama herhangi bir Brezilyalı yok. Yabancı futbolcu noktasında daha çok Almanya, Yugoslavya ve Afrikalı ağırlığı var. Brezilya ise Galatasaray'ın çok geç açıldığı bir pazar.

Brezilyalılar konusunda 2000'li yıllarda o kadar başarılı olduğumuzu söyleyemem. Taffarel, Capone, Marcio ve Bruno ilk 4 Brezilyalımız. Bruno tutmamıştı, diğer isimler ise potansiyelleri ölçüsünde iyi işler çıkardılar. Felipe / Fabio Pinto gibi isimlerle başarı oranımız düşmeye başladı, sevdiğimiz bazı isimlerin dahi istikrarı yok. Felipe Melo'yla birlikte de yeniden bu konuda iyi işler gelmeye başlamış..

Berkay Özcan ve Umut Bozok konusunda neden bir adım atılmadı bilmiyorum


Son açıklanan Milli Takım kadrosuyla alakalı çok büyük bir mesele yok aslında. Sakatlıklar nedeniyle çıkan isimler olsa da genç ağırlıklı bir kadro ve hemen hemen hak etmiş futbolcular. Lucescu'nun açıkladığı her Milli Takım kadrosu farklı bir skandalı beraberinde getirirdi. Yeni formalarla birlikte o da bir arınmaya mı girdi bilmiyorum. Ya da onu yönlendirenler mi değişti diyelim.

Kafama takılan iki konu var. Berkay Özcan ve Umut Bozok konusunda neden bir adım atılmadı bilmiyorum. Ne Ümit Milli ne de A Milli Takım'da bu isimlere yer verilmemesi. Lucescu da dedi, günü değil geleceği kurtarmak hedefimiz diye. İyi de bir genç jenerasyona sahip olduğumuzu düşünüyorum, bu anlamda sağlam bir temel var. Bunu biraz daha desteklemek mesele, yetenekleri kaçırmamamız gerekiyor.

Berkay Özcan 20 yaşında ve Stuttgart forması giyiyor. Tayfun Korkut'un göreve gelmesiyle yerini kaybetti gibi olsa da önemli bir gelecek sahibi. Tercihini de Türkiye adına kullandı diye biliyorum ama Almanya'nın da radarında. Henüz A Milli Takım forması giymediği için de tercihini farklı yönde kullanabilir. Geçmiş kadroları hatırlayın, adını dahi bilmediğimiz isimler bu kadroda yer aldı. Berkay Özcan gözümüzün önünde bir yetenek olsa da kendisini hala düşünmüş değiliz.


Umut Bozok da 21 yaşında ve Fransa 2. Ligi'nde Nîmes Olympique forması giyiyor. 29 maçta 22 gol 2 asisti var ve yaz dönemi adına çok daha önemli takımlarla transferi konuşuluyor. Türkiye Ümit Milli Takımı'yla da 4 maça çıktı ve 3 gol attı. Şu an çok formda ve Ümit Milli Takım'ı geçtim, A Milli Takım'da yer alması gereken bir futbolcu. Cenk Tosun ve Enes Ünal fazlasıyla iyi bir rotasyon, peki neden Umut Bozok'la bu desteklenmiyor.

Ümit Milli Takım kadrosuna bakalım. Forvet rotasyonunda Oğulcan Çağlayan ve Deniz Hümmet var. Deniz Hümmet, İsveç 1. Ligi'nde oynuyor ve bu sezon sadece 3 tane kupa maçı oynamış. Oğulcan Çağlayan ise önemli bir yetenek olarak anılsa da istikrarlı şekilde forma giymesine rağmen beklenen seviyenin çok uzağında. A Milli Takım'a almadık madem, neden Ümit Milli izlemiyoruz. 

Ümit Milli Takım'ın o kadar kaliteli bir kadrosu yok. Saydığım bu iki ismin o takımın yıldızı olacağını söyleyebilirim. Ümit Milli'yi de en kötü ihtimal düşündüm, A Milli Takım seviyesinde olacağını düşündüğüm isimlerden bahsediyorum. Umut Bozok da henüz A Milli olmadı, haliyle Fransa adına oynayabilir. Mevcut rotasyonlar itibariyle zor görünse de ihtimal dahilinde olacak işlerden bahsediyorum. Daha geçen gün Ferdi Kadıoğlu Hollanda'yı tercih etti. Kerem Demirbay'ı da nasıl kaçırdığımızı unutmadım..

Transfer tarzı "2018" #26; Sergio Canales


Belhanda artık bir 8 numara. Onu öyle görmek ve beklentiyi bu yönde ayarlamak gerekiyor. Takip edenler bilecek, ısrarla yazdığım konu. Fatih Hoca'nın da Belhanda'nın bu oyunundan memnun olduğunu düşünüyorum. Yaz dönemi için "gelen tekliflere Belhanda" satılır yorumlarına asla katılmıyorum. Takımda kalacağını ve bu düzen içinde önemli bir yeri olduğunu düşünüyorum.

4-3-3 oynuyoruz ama hocanın aklındaki düzenin 4-1-4-1 olduğunu düşünüyorum. Her iki düzen için eksikler var. En önemlisi Badou Ndiaye tarzında bir tempo silahının olmaması. Bu yönde kesinlikle bir hamle yapılacağını düşünüyorum. Diğeri de yaratıcı bir futbolcu ve 10 numara noktasına böylelikle geliyoruz.

10 numara için de konuştuğumuz tek isim Emre Akbaba. Böyle bir isim gerçek anlamda gerekli. Ne 11'de ne de kenardan getirebildiğimiz yaratıcı bir 10 numaramız yok. Belhanda, Feghouli gibi isimler bu işe yatkın olsalar da rolleri çok farklı. Fernando / Belhanda ikilisini düşünüp önlerinde bir 10 numara düşünüyorum. 

Bonservis ödeyebilecek miyiz bilmiyorum. Emre Akbaba'nın önünü tıkayacak olan durum bu olabilir. Sergio Canales'in ismi de Galatasaray'la anılır oldu. Kendisinin sözleşmesi sezon sonunda bitiyor ve olası bir hamle olduğunu düşünüyorum. Real Sociedad'da bu sezon ligde 28 maçta 2 gol 6 asist, Avrupa Ligi'nde ise 7 maçta 6 asisti var. 

Sakatlığa yatkın bir isim olsa da Real Sociedad performansıyla fazlasıyla istikrarlı aslında. Bu sezona bakınca 10 numara oynadığı kadar sağ ve sol kanatlarda da oynadığını görüyoruz. Teknik özelliği ve oyun aklı yüksek bir isim, ismiyle de heyecanlandırıyor. Belhanda ve Feghouli'yi joker olarak kullanabildiğimiz gibi Canales'i de kullanabiliriz. 

Fernando / Belhanda önünde Canales'i düşünüyorum. Badou Ndiaye tarzında bir orta sahayla da Canales'i kanatlarda da düşünebiliriz. Feghouli de 10 numara özellikli bir sağ kanat, Canales'i de aynı özellikle sol tarafta kullanmak mümkün. Saf bir kanat olmasa da biraz daha topa sahip olmak ve pas yapma noktasında etkili bir plan. Yine de ağırlıklı olarak kanat gibi düşünülmez, orada hocanın aklında olan isim daha saf bir kanat.

İhtimali varsa zorlamak gerekir. Kadro kalitesini fazlasıyla yükseltecek bir futbolcu. Real Sociedad dönemi fazlasıyla istikrarlı, orada kalmak da hedefi olabilir. Daha yüksek bir seviyeye gideceğini düşünmüyorum, Valencia günlerinde o potansiyeli olsa da eşiği geçememişti. Şu an 27 yaşında, güçlü bir sözleşme önemli bir hedef. Onu da Galatasaray verebilir..

21 Mart 2018 Çarşamba

Geçmiş zaman olur ki #9; Altyapıyla alakalı yazdım ya, ilk örneği Emre Belözoğlu


Emre Belözoğlu'nun Fenerbahçe'ye gitme ihtimali aklımın ucundan geçmezdi. Türkiye'ye dönüşü Galatasaray formasıyla olur diye düşünüyordum, benim için aksi bir ihtimal yoktu. Fenerbahçe'ye transfer olduğu dönemde de "gider mi, gitmez mi" tartışmaları yapılırken dahi kuşkum yoktu. Fenerbahçe'ye transferi benim adıma buruk bir durum oldu. Bugün 37 yaşında ve belki de hala ligin en iyi orta sahası. Futbolculuğuna asla lafım olamaz, yerini doldurması güç. Kişilik, karakter gibi konular da bambaşka, herkesin farklı bir görüşü vardır. Fenerbahçe'ye gittiği gün benim için bitmişti, en azından onu söyleyebilirim. Yine de takdir ettiğim bir konu var, Galatasaray'ı asla inkar etmiyor. Onu var eden takım Galatasaray oldu. Çok genç yaşlarda büyük başarılar yaşadı ve adını bu sayede duyurdu. Ortaya çıkışında da Hagi gibi bir figürün varlığı elbette çok büyüktü. Onu örnek aldığını kendisi söylüyor ve Hagi de onunla özel olarak ilgilendi. Genç, yetenekli futbolcusunuz ve Hagi gibi bir isimle aynı takımda oynuyorsunuz. O takımla da Uefa, Süper Kupa başarılarınız var. Sadece Hagi de değil Fatih Hoca gibi bir ismin altını tekrar çizelim. Altyapılarla alakalı bir yazı yazdım ya, bunun ilk örneği Emre Belözoğlu'dur. Nostaljiye bayılıyorum, bu fotoğraf da beni fazlasıyla düşündürdü..

Kazanan bir kimliğimiz var, hele ki takımın başında bir de Fatih Terim varsa


Ekşi Sözlük'te yapılan bir yorum. Bu konu üzerine yazacaktım ama benden çok daha iyi şekilde dile getirildiği için üzerine konuşalım. Galatasaray'ın fikstürünün rakiplerine oranla çok daha zorlu olduğu yorumlanıyor. Tutunulan dal ise ligin ilk yarısında bu periyota girdiğimizde yaşadığımız puan kayıpları.

Atlanan detaylar var. Yukarıdaki yorum çok doğru, bu takımın doğru dürüst 2.liği yok. 2000 / 2001 ve 2002 / 2003'ü hatırlıyorum bir tek. 2002 / 2003'ü kısmen yazabiliriz, orada iyi bir Beşiktaş vardı ve baştan sona önde bitirdiler. 2000 / 2001'de ise Fenerbahçe ile girilen yarışta bir onlar bir biz öne geçiyorduk ki son 4 hafta kala da liderdik diye aklımda. O şampiyonluğu kaybettik mesela. 2002 / 2003 örneğini ise takımın başında Fatih Terim olduğu için verdim.

O iki sezon dışında kaybedilmiş bir şampiyonluk olduğunu hatırlamıyorum. Son haftalara o yarışın içinde giriyorsak ipi bir şekilde göğüslüyoruz. Önde olmamız ya da bir arkada olmamız fark etmiyor, son maçta dahi işin renginin değiştiğini çok izledik. Kazanan bir kimliğimiz var, hele ki takımın başında bir de Fatih Terim varsa. Bu sadece lig için değil, eğer bir kupanın finalindeysek yine doğal favori Galatasaray oluyor.

Fikstürün de zorlu olduğuna inanmıyorum. Sivasspor maçını en kötü ihtimalle berabere bitirmek, Kasımpaşa karşısında ise mutlaka kazanmamız gerekiyordu. Yine de şu aşamada lider olmak oldukça kıymetli. Fenerbahçe deplasmanında kazanmak isterdim ama kaybetmemek önemliydi. Orada 6 puanlık bir fark var. Başakşehir'in ise Beşiktaş maçını kazanmasını istiyordum, Beşiktaş'ın biraz olsun şevkinin kırılması noktasında kıymetli. 

Hedef maçlar oynayacağız ve bu maçları kendi sahamızda oynamamız önemli. Galatasaray'ın ligin ilk yarısında büyük maçlarını kazanamadığı doğru. Hatta varlık dahi gösteremedik diyeyim. Fenerbahçe deplasmanı ise Fatih Hoca dönemindeki ilk büyük maçtı, oynanan oyunu gördünüz. Deplasmanlarda sorunumuz olsa da onu aşmaya başladığımızı düşünüyorum. Büyük maçlarda ise Fatih Terim'in mutlaka farkı olacak. İç sahada daha da iştahlıyız, haliyle de Başakşehir ve Beşiktaş maçlarının mutlak favorisiyiz. Bu maçları da kazandığında şampiyonluk yarışında şansını yüzde 90'a getiriyorsun.

Gençlerbirliği ve Alanyaspor deplasmanlarının zorluğu bu takımların küme düşme hattında olmasıyla alakalı. Gençlerbirliği'nde düşüş başladı, bu Ümit Özat'ın olağan tablosu. Çalıştırdığı her takımda istisnasız aynı görüntü oluyor, büyük bir çıkışın ardından yaşanan düşüş aynı orantıda. Şu an düşüş yaşıyorlar, iyi zamanda oynayacağız. Alanyaspor deplasmanını da şampiyonluk mücadelesi veren bir takımın kayıpsız atlatması gerekecek. 

Muslera'nın şampiyonluk modunu açması, Fernando'nun geri dönüşü, diğer sakatların iyileşmesi gibi pozitif etmenler var. Maç maç gitme zamanları, şampiyon olacağımıza sonuna kadar inanıyorum. Milli Takım arasının Galatasaray'a iyi geleceğini düşünenlerdenim..

Şu an rotasyon içinde altyapıdan yetişmiş herhangi bir futbolcumuz yok


Yerli futbolcu noktasında da ihtiyaçlar var. Yaz döneminde "Avrupa" diyeceğiz ve Türkiye'de yetişmiş oyuncu ya da altyapıdan yetişen futbolcu kontenjanlarında sıkıntı yaşayacağız. İşin sadece yabancı transferi boyutunda olsak da yerli ihtiyacı belki daha büyük. 

Yerli transferi yapmak zor, maliyeti oldukça yüksek olacak. "Şu yerliyi kesin olarak almalıyız" diyeceğimiz çok fazla isim de yok. Hep bir ağızdan "Emre Akbaba" diyoruz mesela, gerekli de. Handikabı Fransa çıkışlı olması, Türkiye'de yetişmiş futbolcu kontenjanı noktasında iş görmeyecek. Alınabilecek yerliler de gurbetçi. 

İş Emre Çolak / Semih Kaya ikilisine doğru kayıyor. Şu an rotasyon içinde altyapıdan yetişmiş herhangi bir futbolcumuz yok. Fatih Hoca da gelir gelmez bunun altını çizmişti, Galatasaray'ın tarihinde pek olmayan, yakışmayacak bir tablo. Yaz kamp döneminin de önemi buradan gelmekte, altyapıya daha sağlıklı şekilde odaklanabileceğiz.

Fatih Hoca'nın bu anlamda hamleleri başladı. Yine de tam anlamıyla kendini bu işe veremiyor, nedeni de ateşin içine düşmedi. Şampiyonluk yarışının tam ortasında buldu kendini, türlü türlü sorunlarla da uğraştı ve mevcut kadrodan en iyisini almak zorundaydı. Sezon içinde de alttan gelecek isimler üzerine o kadar düşülmedi, dar bir rotasyonla hareket ettik. 

Atalay Babacan, Ozan Kabak ve Recep Gül gibi isimlerin oluşturduğu, U17 diye bildiğimiz ama bugün 18 yaşına girmiş bu çocuklardan oluşan jenerasyonu Galatasaray'a kazandıran isim Fatih Terim. Geldiğinde ilk sorduğu isimler de onlar oldu ama maalesef ki şans verilmedi. U21'le başladılar, sonrasında U19'a gerilediler ve orada şampiyonluğa yürüyorlar.

Yaz dönemi için bu çocukların büyük şansı var. Fatih Hoca'nın onlarla özel olarak ilgileneceğini düşünüyorum. Şu an Atalay Babacan'ın mevkisi boş mesela, Belhanda için bir alternatif düşünülebilir. Ozan Kabak'ın da Ahmet Çalık veya Koray Günter'den daha kötü iş çıkaracağına inanmıyorum. Yasin Öztekin'in sözleşmesi bitiyor, Recep Gül'ün de bu anlamda önü açık. Daha bunun Yunus Akgün, Abdulsamed Karnucu ve Emirhan Civelek gibi isimleri de var.

Bu çocuklara da transfer gözüyle bakmak ve şans vermek gerekiyor. Yerli ihtiyacı var ve asıl transferin bu tarz isimler olacağını düşünüyorum. Onlar adına heyecanlıyım, eminim ki onların da Fatih Hoca döneminde kendini göstermek adına büyük hayalleri var. Geçmiş yıllardaki kazanımları unutmadık, bir yenisi daha gelecek..

20 Mart 2018 Salı

Shoya Nakajima & Galatasaray, Nagatomo'nun getirdiği bir Japon rüzgarı var


Nagatomo'nun getirdiği bir Japon rüzgarı var. Bu transferle birlikte "günü kurtarmak" esas olan olsa da Nagatomo'nun aidiyeti ve performansıyla iş başka noktalara evrildi. Japonya'da Galatasaray maçlarının gösterilmeye başlamasından, onu izlemeye gelen Japon taraftarlarına kadar. Belki beklenti bu değildi, yine de farklı noktalara kapılar açmak güzel.

Ffp'yle alakalı çıkacak kararı bilmiyorum. "Sattığın kadar al" olayını düşünsek bile belki böyle bir yaptırım gelmeyecek bile. Yine de satan kulüp olmamız gerekiyor ve dönem sonunda transfer bilançosuna artı yazdırmak zaten olması gereken. Garry Rodrigues de yaz dönemi itibariyle transferi olası olan bir futbolcu. Bonservis noktasında en büyük getiriyi ondan bekliyoruz.

Gider mi gitmez mi bilemem. Belki de Şampiyonlar Ligi görmesi beklenir ve piyasasını biraz daha katlarız. Yine de her an gidecekmiş gibi hareket etmek gerekiyor. Bruma'nın varlığında Garry Rodrigues'i transfer etmek başarılı bir hareketti. Böylelikle Bruma'nın gidişini en sağlıklı şekilde atlattık diyebilirim. Garry Rodrigues için de bu geçerli, o boşluğu doldurmak adına bugünden hareket etmek gerekir. Hatta gitmesi dahi beklenmemeli.

Shoya Nakajima'nın ismi de dış basında Galatasaray'la anılır oldu. Gözlemcilerin onu izlediği ve sezon sonunda transferi için adım atılabileceği söyleniyor. Portekiz Ligi'nde Portimonense forması giyiyor ve ligde bu sezon 23 maçta 9 gol 7 asisti var. Japonya Ligi'nde bu tarz birçok isim var ve özellikle Almanya / Portekiz gibi liglere transfer oluyorlar. Bonservis noktasında da oldukça makul bu futbolcular. Biz de biraz daha orayı izleyebiliriz aslında. Futbolcunun illa Avrupa'ya gelmesi ve böylelikle göze girmesi gerekmiyor.

Nakajima'nın Garry Rodrigues'e oranla artısı tekniği olabilir. Henüz 23 yaşında ve önünde uzun bir gelecek var. Yetenekli, teknik özelliği yüksek, driplingleri güçlü, bitirici de bir adam. Sıkıntı şu, birçok kulüp onu izlemeye başladı ve piyasası bu oranda yükseliyor. İyi bir sezon geçiriyor, potansiyel noktasında da çok şeyler vaat ediyor. Japonya Milli Takım'ında henüz forma giymese de Dünya Kupası'nda yer alması oldukça olası.

Nagatomo / Nakajima ikilisini bir arada tutabilmek bizi Uzak Doğu piyasasında farklı yerlere taşırdı. İyi de futbolcular, işin saha içi boyutu da var. Garry Rodrigues yerine veya onun varlığında da o pozisyon için kalite katabilecek bir isim. Bu tarz transferlerin çok daha fazla olmasını isterim, eğer gerçekten böyle bir ilgi varsa da doğru iş yapıyoruz demektir.

Galatasaray'la alakalı an itibariyle mutlu olduğum birkaç konu var

Galatasaray'la alakalı an itibariyle mutlu olduğum birkaç konu var. Bunları da blogdan paylaştım aslında, üzerine detaylıca konuştuk. Bir kez daha konuşalım istiyorum, şampiyonluk yolunda ilk cemre düştü çünkü. Maç maç gideceğiz ve yolun sonunda bu kazanımların rolü çok büyük olacak. 


İlki Fernando'nun dönüşü. Pozisyonu noktasında ligin en iyisi diyebilirim. Sahada olduğu dönemde de en kötü zamanda dahi performans olarak en iyilerden biriydi. Takımın lideri olmak için kaptan olmaya gerek yok, Fernando'yu izlemek yeterli. Dönüşünü mumla bekledik, kendisini sabırla Fenerbahçe maçı için hazırladık. Uzun bir sakatlık ve bu sakatlığın ardından nasıl döneceği merak konusuydu. İyi döndüğünü düşünüyorum, sahada kaldığı sürede takımı sakin kılan isimlerdendi. Oyundan çıkması ise sakatlık kaynaklı değil, bu Milli Takım arasında tam anlamıyla hazır olacaktır. Şampiyon olacaksak bu Fernando'nun liderliğinde olacak.


İkincisi de Muslera'nın şampiyonluk modunu açması. Yine pozisyonu itibariyle ligin en iyisi. Yalnız son yıllarda kötü performansını konuşuyorduk. Muslera'nın kalitesinden şüphem olmasa da kendisini sıklıkla eleştirdim. Öyle bir kalite ki şampiyonluk yolunda bir numaralı isim olmayı son şampiyonluk zamanı gösterdi. Fenerbahçe karşısındaki performansı fazlasıyla iyiydi. En çok eleştirildiği duran toplara kadar üstün bir performans gösterdi ve bunun şampiyonluk modu olduğunu söyleyebilirim. Hedef maçlar oynayacağız, bu süreçten Muslera'sız çıkmak zor.


Nagatomo'yu üçüncü sıraya yazarım. Transferi noktasında memnuniyetsizlik büyüktü, burada yapılan eleştirileri unutmadım. Ben transferini destekleyenlerdendim ve beklenti sahibiydim. İtiraf etmeliyim ki benim de beklentimi aştı. Özellikle de aidiyet noktasında. Yeni sezonda ne olur bilmem de ben bu adamla uzun yıllar devam etmek isterim. Tecrübeli futbolcu, nerede ne yapacağını da fazlasıyla biliyor. Takımı da sahiplendiğinde bu görüntü sürpriz değil. Nagatomo'nun performansı şu iyi gidişat içinde önemli bir yer tutuyor.


Dördüncüsü ise Linnes ve Donk. İkisini bir arada yazıyorum, çünkü konu aynı yere bağlanacak. Fernando'nun yokluğu ve Badou Ndiaye'nin satılışı derken "şampiyonluk gitti" diye düşünülüyordu. O noktada Donk ortaya çıktı ve performansıyla özellikle Fernando'nun yokluğunu müthiş idare etti. Fernando geri döndükten sonra da iyi bir alternatif olarak kenarda bekleyecek. Mariano'yu da yok sayıyorum, o da performans anlamında kayboldu. Bu sürecin kazananı ise Linnes, o boşluğu fazlasıyla doldurduğunu düşünüyorum. Fernando ve Mariano kağıt üzerinde önemli kayıplar olsa da yokluklarını bir şekilde idare ettik ve zirvede kaldık.


Son olarak Sinan Gümüş diyorum. Kulübe zayıf, özellikle hücum anlamında yeterli alternatif sayısı yok. Eren Derdiyok'un da yokluğunda ikinci bir forvet yazamıyoruz. Sinan Gümüş'ün son iki maçtaki performansı fazlasıyla mutlu etti. Konyspor maçını getiren isimdi, Fenerbahçe karşısında da bizi hücuma taşıdı ve hız kattı. Son viraja girdiğimiz noktada 12. adama evrilmek üzere. Bu da zayıf diye bahsettiğimiz kulübe anlamında mutlu eden bir olay..
 

Tüm Telif Hakları Sportif Cümleler 'e Aittir © 2009 -- Blogger Tarafından Desteklenmektedir