30 Ekim 2012 Salı

Juventus'un Cadılar Bayramı

Juventus'ta gelenek gibi bir şey oldu bu, cadılar bayramını böyle bekliyorlar. Fotoğrafta gördüğümüz Buffon, gerisi ise burada...

29 Ekim 2012 Pazartesi

Küçük, Yeşil Beyaz Bir Dev; Pablo Batalla



Tarihler 2009 yazını gösterirken Bursaspor’da değişim süreci yaşanmaktaydı. Yıl başında gelen Ertuğrul Sağlam ile yarım sezon iyi bir ivme yakalayan Bursaspor için basında yeni bir Güney Amerikalı futbolcu transferini bitirmek üzere olduğu yazılmıştı.

Hakkında bilgisi olunmayan , izlenmemiş ve elimizde sadeceadına yapılmış video görüntüleri vardı. Evet görüntülere bakarsak çok iyi bir oyuncuydu ama geride kalan ve kulübü büyük bir mali krize sokan Brezilyalı transferlerine bakarsak , Güney Amerikalıların uyum problemini de göz önüne alırsak her yönüyle kapalı kutu bir transferdi.

Öyle ki transferi de öyle çabuk bitmedi. Sanırım ödenmesi gereken paralar olduğu için transfer bir ara yatma noktasına kadar geldi. Fakat Ağustos ortalarına doğru gerekli paranın ödenmesi , belgelerinde Türkiye Futbol Federasyonu’na ulaşma ile küçük dev Pablo Batalla’nın Bursaspor serüveni başlıyordu.

2003’te başladığı futbol kariyerinde 7 takım değiştiren Batalla , Velez çıkış bir oyuncu. Küçük bir Meksika macerasının ardından tekrar ülkesine dönen Tangocu 2 yıl burada top koşturduktan sonra Kolombiya ekiplerinden Deportivo Cali’ye transfer olurken geçmiş senelere nazaran daha iyi bir performans sergilediği bir adres olmuş Cali.

Ligin ilk haftalarını yukarıda yazdığımız gecikmeye nedeniyle kaçıran 22 Ağustos 2009’da bir Ramazan akşamı Ankaragücü ile oynanan maçta sonradan oyuna girerek ilk kez formayı sırtına geçirmişti.

Aslında bakarsanız Pablo Batalla şampiyonluk yılında takımın en golcü isimlerinden biri olup şampiyonluğa büyük katkı vermesine rağmen ön planda isimlerden biri olmadı. Takımda birçok oyuncunun ön plana çıkıp herkesin skor yapması , takım oyununun oynanması , bünyede genç , yerli ve potansiyelleri oyuncuları kadrosunda bulundurması bazı etkenlerdendi.

O yıl Ertuğrul Sağlam’ın belirlidiği iki sistem vardı. Zaman zaman Turgay ve Sercan’ı çift forvet oynatıp , orta sahadaki ikiliyi Ergic ve defansif bir orta saha ile kuruyor , zaman zaman ise tek forvet oynatıp Batalla’yı da sahaya sürüyordu.

O sezon çok kritik goller attı Batalla. Kırılma anlarında özellikleri sahneye çıkması , şampiyonluk yarışın büyü katkılar sağladı. Manisa deplasmanında attığı frikik golü , Fenerbahçe deplasmanındaki o muhteşem dönüşün başlangıcı olan kafası , şampiyonluk maçında Beşiktaş’a attığı gol anlam olarak aralarından en değerli olanlarındandı.

Şampiyonluğun ardından büyük beklentiler vardı , özellikle transfer konusunda. Şampiyonlar Ligi’nde mücadele edecek bir Bursaspor vardı artık. Fakat geçtğimiz seneki Batalla gibi Ergic gibi ya tutarsa transferlerinin olumlu çıkması o sezonda aynı tarz transferlerin devam etmesine neden oldu. Tabii Batalla’yı en çok etkileyen transfer şüphesiz Federico İnsua’nın takıma katılması oldu.

Gölgesinde kaldı biraz. Özelikle Ertuğrul Sağlam İnsua’yı kullanma isteği ile Arjantinli’nin isimli ve maliyetli oluşu bundan faktör olan nedenlerden biriydi. O dönem adına aktırlacak bir önemli notta sık yapılan rotasyon ve hemen hemen çoğu maçta ilk 11’in değişmesiydi. Gerçi 13 asist yaptığı bir sezon oldu ama dediğimiz nedenlerden dolayı da bence hak ettiği derece de ön plana çıkamadı.

Hayallerle girdiğimiz fakat adeta bir kabusa dönen Şampiyonlar Ligi serüveninde takımın ilk golünü atıp Bursaspor tarihine adını yazdıran Batalla bu konuyla ilgili ‘’ Benim için de, takım arkadaşlarım için de böyle bir turnuvada oynamak şeref verici. O maçta gol atmak benim için çok önemliydi. Bir daha Şampiyonlar Ligi'nde oynama fırsatım olmayabilir. Kendimle gurur duyuyorum" dedi. ‘’

Alex ‘ in Fenerbahçe için çok önemli bir değer olduğunu biliyoruz , özellikle saha içerisinde yaptı skor katkıları ile. Batalla bana göre bundan daha fazlası. Şöyle diyelim Batalla olmaması demek Bursaspor hücumunun üretken olmamasına denk bir şeydir. Ertuğrul Sağlam bazı maçlarda öne geçtikten sonra Batalla’yı çıkarması , ileride top tutma ve hücum üretkenliğinin kaybolmasına neden oldu. Geriye gömülüp kaç kez üç puan alabileceğimiz maçlardan puan kaybı ile ayrıldığımız hatırlıyorum.

Bu konu da kırılma anı. 25 Ocak 2012’de Gençlerbirliği deplasmanında oldu. Ligin ikinci yarısındaki tüm maçlarda gol atmış bir Batalla vardı , maçlarında çoğunda 90 dakika forma giymişti. Gençlerbirliği maçında 2-0 öndeyken 75.dakika da oyundan alındı. Doğal olarak top tutan oyuncu da kalmadığı için geriye gömülen Bursaspor’a saldıran Gençlerbirliği bir puanı koparmıştı o maçta.

Daha sonraki haftalarda Batalla maçın genelinde sahaya kalmaya başladı ve takımın beyni haline geldi , iyice vites arttırdı ki Pinto’nun gelmesiyle Bursaspor’da müthiş bir yükseliş başladı. Batalla şöyle anlatıyor o dönemleri : ‘’ "Forvet arkasında oynadığımda benim görevim daha çok asist yapıp oyunu açmamdı. İkinci yarıdaysa pozisyon değişikliğimden dolayı daha çok gol bulmaya başladım. Daha çok serbest kaldım ve daha rahat oynamaya başladım" ‘’

Futbol karakteri olarakta baktığımızda , takımın yıldız oyuncusu olmasına rağmen problem çıkarmayarak , tabir-i caizse tam bir profesyonel olan Batalla’nın paradan öte daha çok mutluluğu ön planda tuttuğunu söylemek lazım.

Nejat Biyediç’ten Mususi’den…Bursaspor tarihinin efsane yabancı oyuncularından biri olmaya doğru giden , Bursaspor’un 49 yıllık efsane kadrsouna giren , hiç kırmızı kart görmeyen bir futbolcu Batalla…Böyle devam et küçük dev.

Süper Lig : 107 maç 27 gol 33 asist
Şampiyonlar Ligi : 3 maç 1 gol
Avrupa Ligi : 8 maç 3 gol 4 asist
Türkiye Kupası : 3 gol 6 asist
Süper Kupa : 1 maç
Toplam : 122 maç 36 gol 44 asist

İlk Bursaspor formasını giydiği maç : 22 Ağustos 2009 Bursaspor – Ankaragücü
İlk golü : 3 Ekim 2009 Manisaspor – Bursaspor
En çok skora katkı yaptığı maç : 15 Eylül 2012 Bursaspor 4-1 Karabükspor , 2 gol 2 asist ile.
Piyasa değeri Bursaspor’a geldiğin günden beri 4 kat arttı.
Bursaspor , Batalla’nın Güney Amerika kıtası dışındaki ilk takımıdır.
Futbol kariyerinde en çok karşılaştığı takım Sivasspor : 11 kez
Futbol kariyerinde en çok gol attığı takım İstanbul BB : 4 gol
Futbol kariyerinde en çok asist yaptığı takım Sivasspor : 6 asist

Beysim Can

Mesajı Net Verdik

Beğenmediğim ve onunla nasıl olacak dediğim Jamont Gordon'un sistem içerisinde kendisine bir yer edinmiş olması beni mutlu etti. İdeal bir numara olmadığını herkes söylüyor zaten ama Jamont'dan ideal bir numara beklentisi duymaya da gerek yok aslında, Anadolu Efes karşısında bunu gördüm. Hawkins ve Domercant'den arda kalan anlarda sahneye çıkar ve çaktırmadan 10 küsür sayısını atar. Maça da damga vurmaz ama maçı iyi geçirdi dediğimiz isimlerden olur. Beklentiler ne ölçüdeydi bilmiyorum ama benim beklentim artık bu yönde.

Beklediğimden rahat bir galibiyet aldık aslında. Anadolu Efes hala kimyasını arayan, bu kimyayı bulmak adına da Oktay Mahmuti gibi bir ruh uzmanını getirdiler ama bu egolarla o da baş edemeyecek gibi. Herkes ayrı telden çalıyor diyebilirim. Farmar onlar adına skor yükünü çekiyor ama verimlilik anlamında ne kadar verimli olduğu tartışılır Galatasaray'a karşı. İnanılmaz oyuncular var, egolar da inanılmaz ve uyumdan uzak, garip bir görüntü.

Galatasaray ise Domercant'in de dönmesiyle birlikte çok daha güçlü. Domercant neredeyse bir aydır sakat ve ilk maçında 9 sayı bulabiliyor, bu sayıları da en kritik anlarda yapıyor. Adamın ilk kullandığı şuta bakıyoruz ve oradan isabet bulabilmesi neden Domercant sorusuna cevap veriyor aslında. Hawkins gibi de önemli bir koz var, takım acil durum dediğinde başvurduğunuz ve cevap aldığınız bir lider. Bakıyorsunuz, günün sniper rolünü Macvan almış ve bu sefer üçlükleriyle maça damga vuruyor, başka bir maçta içeriyi domine ediyor. İnanılmaz bir takım kimyası bu.

Ligde 3'de 3'le başladık ve hazırlık, kupa gibi maçları da göz önüne alarak Anadolu Efes, Beşiktaş, Banvit ve Fenerbahçe gibi rakipler karşısında aldığımız galibiyetler var. Mesajı net verdik...

Genç Futbolcu Sizce Nasıl, Ne Zaman Şans Bulur?


 Genç bir futbolcuyu alırsın, onu parlatır, yüceltir ve geleceğini onunla temin etmeye çalışırsın. Genç bir futbolcuyu oynatmamak garantiye gitmek değil, daha tecrübeli bir ismi oynatman senin bugününü veya yarınını garanti altına alman anlamına gelmez.

Genç futbolcu şansını bekler. Teknik direktör ya bir anda şansı verir {bunun örneği çok nadir} ya da imkan doğar, elinizde eksikler vardır ve o şans genç futbolcunuza gelir. O genç futbolcu o gün iyi kullandığı şansıyla birlikte formayı kapar, tabii teknik direktör ısrar ederse.

Bu kadar eksik varken elinizde olan ve aradığınız özellikleri barındıran genç futbolcunuzu oynatmamak bana göre büyük bir korkaklık. 2-1 gerideyken ve maçın da sonları yaklaştığında o futbolcuyu oynatmak çok daha büyük bir korkaklık. Genç futbolcu böyle kazanılmaz, aksine kaybedilir.

Bu tip isimler oynatılmak için mi yoksa rakibim almasın diye mi transfer ediliyor?

Cafercan Aksu örneği gelir hep benim aklıma. Onun Gençlerbirliği karşısında yapamadıkları kariyerinde çok büyük bir dönüm noktasıydı ve o maç çok daha büyük bir kırılma anıydı şampiyonluk yolunda. Antalyaspor maçının telafisi var, Salih Uçan da kötü bir başlangıç yaptı ama ısrar edilirse üzerinde kazanılır, beklentileri mutlaka karşılar. Ama ısrar edilirse, kaçımız inanıyor bu futbolcunun üzerinde ısrar edileceğine?

Antalyaspor maçının faturasını Salih Uçan'a kesmek yanlış tabii. Herhangi bir fatura kesmeden önce Antalyaspor'u takdir etmek gerekiyor. Müthiş bir hücum takımı olmuşlar, harika hücum ayakları var. Kolay gol atıyorlar, 4-2-3-1 formasyonunun 3-1'i çok teknik, hızlı ve kreatif isimlerinden oluşuyor ama bir o kadar da kolay gol yiyorlar. Bizim Skibbe dönemi Galatasaray'ına benzer bir durumları var ama bu durum bizim adımıza başarısızlıktır. Antalyaspor ise bu görüntüsüyle beklediğini fazlasıyla alır.

Nerede Bu Potansiyeller?

Şampiyon olduğu sezondan itibaren Bursaspor'un önemli genç değerlerini konuştuk, onlar üzerine hayaller kurduk ama geçen yılların bu futbolcular üzerinde herhangi bir iyi etkisinin olmadığını görüyoruz. Her geçen gün geriye giden bu isimler, şimdilerde çok daha büyük sorunlara yol açabiliyorlar ve futbollarından öte futbol dışında yarattıkları sıkıntılarla gündemdeler.

Ozan İpek'i bu listenin başına eklemek mümkün. Volkan Şen ve Sercan Yıldırım'dan farkı Ozan İpek'in Bursaspor altyapılı bir futbolcu olmaması ama bu takımla da özdeşleşen bir isimdi. Ama o da ileri adım atacağına her geçen gün geri adım atanlardan. Futbolu hiç gelişim göstermediği gibi, eski zamanlarını da fazlasıyla aratıyor. Bana göre şampiyon olunan sezonun en etkili ismiydi, ülke futbolu çok iyi bir sol kanat kazanmak üzereydi derken bugün Bursaspor'la yolları ayrılıyor ve potansiyeline duyulan saygıdan ötürü belki iyi bir transfer yapacak ama gideceği takım adına da soru işaretini beraberinde getirecek. O dengeli, savunmasına da yardım eden, aldığı topları metrelerce süren Ozan İpek'ten pek eser yok. Bursaspor'un da Ozan İpek mevzusunu çözeli iyiye yöneldiğini eklemek lazım.

Volkan Şen de diğer bir sorun. O da Bursaspor'un şampiyon olduğu sezonun en değerli isimlerinden biriydi. Hareketli, kreatif, her iki kanatta da oynayabilen ve oyunun seyrini değiştirebilecek yetenekleri olan bir isim ama sorunlu bir futbolcu. Kendi evi olan Bursa'dan nasıl ayrıldığını biliyoruz. Bursaspor'un bu konularda bir doğrusu varsa bu futbolcularla zamanında yolları ayırmak olduğunu söylemek lazım. Beklentileriyle de birlikte gittiği Trabzonspor'da geçirdiği dönemi de hayal kırıklığı olarak nitelendirebiliriz. Geçen 1.5 sezon var ve bu 1.5 sezonun ardından sürekli Trabzonspor'dan ayrılmak istediğini dile getiren bir Volkan Şen. Bursaspor'a da dönme umudu taşıdığını düşünmüyorum ve bakalım ona kim talip olacak.

İçlerinde belki de en potansiyellisi. Bir dönem yetenekleriyle birlikte Avrupa çapında bir nam salmış, peşine scoutları takmış bu adamın Bursaspor günleri de bir zamandan sonra iyi geçmedi aslında. O gelişimi bir türlü gösteremedi ama Bursaspor onun üzerinde hep ısrarcı oldu. Bursaspor'la da bu yolun devam etmeyeceği anlaşılınca çok doğru bir zamanda Sercan Yıldırım Galatasaray'a transfer oldu. Bursaspor, Sercan Yıldırım ve Volkan Şen'den önemli rakamlar kazandı, bunu da söyleyelim. İşte o Sercan Yıldırım, Galatasaray'da da tutunamıyor. Futbolu bir adım ileriye gitmiş değil ve Galatasaray'dan sonrası da onun adına yeni bir çöküşün habercisi gibi sanki. Bir zamanlar Batuhan Karadeniz ve Sercan Yıldırım, Milli Takım'ın yeni forvet hattı derdik, şimdi ise bu iki futbolcunun gelemediği ama ısrarla o şansı bulduğunu konuşuyoruz.

28 Ekim 2012 Pazar

Umarım Yekta Kurtuluş'u Kazanmışızdır


Bir önceki sezonun transferlerini takımında görmek istemiyor gibisinden şeyler söylenmişti Fatih Terim için. Bunu da Culio'nun gönderilmesi ve Yekta Kurtuluş'un süre almaması üzerinden söylüyorlardı. Kötü geçen sezonun sivrilen iki transferiydi bu futbolcular ve takımın iyi gidişinden kaynaklı bu durum sonrasında pek de sorgulanmadı ama Yekta Kurtuluş üzerinden sürekli bir istek vardı aslında.

Geçen sezon 11'de forma şansını yakaladığında Yekta Kurtuluş yine bir Kayserispor maçıydı ve çok iyi bir ilk yarı geçirmişti ama yaşadığı şanssız sakatlık onun tüm sezonu kaçırmasına yol açtı. Bu süre zarfında da futbolu geri mi gider diye düşünürken o sakatlığın ardından çok iyi şekilde döndü diyebiliriz aslında Yekta Kurtuluş için.

Kenarda fazla unutulmaması gereken bir futbolcu. Galatasaraylılığını falan bir kenara bırakıyorum, tamamen yetenekleri üzerinden bu söylediğim. Bazı isimler sempatik gelir ve onların forma şansını bulması hoşuna gider insanların ama olaya sadece futbol gözüyle de baktığımızda böyle bir sonuç ortaya çıkıyor bana göre.

Engin Baytar'dan önce formayı yakalayan bir isimdi Yekta Kurtuluş ama o sakatlık sonrasında Engin Baytar'ı konuşmaya başladık biz. Geçiş futbolunun önemli isimlerinden biri oldu ve bu sezonda da onun yokluğunu çok aradık, belki de onun yokluğu Melo üzerinde bu kadar ısrar edilmesinin en önemli nedeniydi.

Yekta Kurtuluş'un bir çok özelliği var. Hücum veya savunma farketmiyor, bir çok mevkide onu kullanmak ve verim almak mümkün. Kayserispor maçında ön libero gibiydi, Selçuk İnan'ın arkasını mükemmel toparladı ve onun futbolunu yüceltti bir anlamda. Oysa daha hücumcu bir isim olarak nam yapmıştı Yekta Kurtuluş, forvet arkası gibiydi Kasımpaşa günlerinde. Ama o Yekta Kurtuluş her iki kanatta da oynayabilir, forvet özellikleri de vardır, ön libero gibi de kullanırsın hatta çok zorlandığında sağ beke çekersin. Günümüzde böyle joker isimler çok az ve değerli.

Bir maç üzerinden de konuşmuyorum bunları, Kayserispor maçının önemli bir ölçü olmayacağını ben de biliyorum ama Yekta Kurtuluş üzerinden yarattığım ısrar çok uzun zamandır devam ediyor ve onun 11'de oynaması, böylesine bir futbol sergilemesi de en çok beni mutlu etti belki de.

Şunu da ekliyorum tabii. Lig için tamam ama kalan 3 Avrupa maçında Selçuk İnan & Yekta Kurtuluş ikilisi yeterli olmayabilir ve sezon başından bu yana söylediğim diğer şey üçlü orta sahaya dönüştü. Orta sahaya bir kişinin daha eklenmesi {bu Melo da olabilir ve onun da formu bu sayede yükselebilir} daha verimli bir orta saha yaratabilir.

Umarım Fatih Terim'in dediği gibi Yekta Kurtuluş'u kazanmışızdır...

Galatasaray 3-0 Kayserispor, Soru İşareti Olan Kısım Bitiricilik


Bu sezon Kayserispor oldukça zayıf bir görüntü veriyor. Yıllarca istikrarlı şekilde gösterdikleri felsefenin bir adım yukarıya çıkamamasından ötürü kaynaklanan bu düşüş içerisinde dip noktayı bu sezon gördüler. Başarısız bir Şota dönemi üzerinden gösterilen yoğun ısrarın takımı bu noktaya getirdiğini düşünüyorum. Bu yapı üzerine Prosinecki hamlesi de takımı yukarıya götürmeyecek gibi, çünkü yapı çok zayıf. Bu yüzden de Kayserispor karşısında oynanan bu futbol ne kadar ölçü tartışılır.

Son haftalar istediği sonuçları alamayan bir Galatasaray vardı, artık kazanması gereken. Puan kaybı yaşanan maçlara baktığımızda kazanmaya yakın, mücadele eden ama istediği futbolu oynayamayan, basit hatalardan da kaynaklı çok gol yiyen bir Galatasaray izliyorduk. Bir de Cluj maçında o zemin şartlarında gösterilen ekstra eforu eklediğimizde Kayserispor maçı ve bu maçta oynanan futbol, alınan skor ölü toprağını atmak, yeni bir bağlangıç yapmak adına mükemmel bir zamanlamaydı.

Galatasaray'ın geçiş futbolundan bahsediyoruz ve geçen sezon oynanan bu futbolun arayışı içerisindeyiz. Bu futbolun da oynanamamasının temel nedeni formsuzluklar. En temel nedeni ise Felipe Melo'nun formsuzluğu ve onun bu kötü halinin takımın tüm dengelerini bozması.

Selçuk İnan'ın aslında nasıl bir futbolcu olduğunu Kayserispor maçıyla birlikte tekrar hatırladık aslında. Ekstra savunma görevlerinden sıyrılmış, arkasına fazla bakma gereksiniminden kurtulmuş bir Selçuk İnan, kafasını kaldıran ve müthiş görüş açısıyla da birlikte hücumu yönlendiren, hücumu verimli kılar. Orta saha oyuncularına baktığımızda ülke geneline, maçı böylesine domine edebilecek iki isim olduğunu düşünüyorum. Biri Fernandes, diğeri ise Selçuk İnan. Bizler de Selçuk İnan'a bu maçla birlikte tekrar kavuşmuş olduk.

Tabii Selçuk İnan'ın da bu futbolunun en önemli nedeni Melo'nun olmaması ve Yekta Kurtuluş'un gösterdiği futbol. Taraftarlar arasında tutulan ve fazlasıyla forma şansı bulması gerektiği düşünülen bir isimdir Yekta Kurtuluş. Değerli bir futbolcu ve bu kadar fazla kenarda kalması bana garip geliyordu. Daha zorlu maçlarda ne olur bilinmez, belki bu ikili yeterli kalacaktır ve ben hala üçlü orta sahaya dönülmesi taraftarıyım ama bu tip maçlarda da Yekta Kurtuluş tek başına Galatasaray'ın isteğine cevap verecek bir isim. Savunmada ve hücum içerisinde tüm gerekliliklerini yerine getirdi ve Selçuk İnan'ın kafasını kaldırdı. Bu bile yeter.

Ligin en çok gol atan takımı Galatasaray. Ligde oynadığı 9 maçta 22 golü var. Umut Bulut 7, Burak Yılmaz da 6 gole ulaşmış. Ligde oynanan maçlarda gol sıkıntısı yaşanmıyor ama hala bir forvet belirsizliği var. Çok fazla girilen pozisyon var, bir o kadar da kaçan tabii. Basit düşünülmüyor bazen. Bunu da Burak Yılmaz ve Amrabat üzerinden söylüyorum. Hatta savunma kısmında da Dany.

Kayserispor forvetinin Bobo olması, onun pivot santrafor gibi kullanılması ama onun yürüyecek halinin bile kalmamış olması Galatasaray savunması için bulunmaz bir nimetti. Böyle bir durum üzerinde Cris hatasız bir futbol oynadı, Dany ise savunmada kusursuz, top onda olduğunda ise basit düşünemeyen ve bu yüzden de takıma bu maçta da gol yedirebilecek bir görüntüdeydi. Anlamadığım şu. Yetenekleriyle Galatasaray tarihine geçecek potansiyeli olan Dany'nin bu özgüven ısrarı.

Aynı şekilde Amrabat. Cluj maçının ikinci yarısında gösterdiği kusursuz futbol ama bu maçta ısrarla basit düşünmemesinden kaynaklı kötü futbolu. Gol atmak istiyor, bunun için de çok zorluyor. Son pozisyona bakmak yeterli. Topu ısrarla sürdü, daha önce o pası atması gerekiyorken pası geç çıkardı, yine de Burak Yılmaz'ın önüne geldi o top ama kaçan basit bir gol. Kayserispor maçında telafisi var bu pozisyonların ama Şampiyonlar Ligi'nde yakaladığınızı atmak kanundur. Hele ki Galatasaray, Cluj veya Braga gibi bir takımsanız. Cluj ve Braga atıyor bunları ama Galatasaray kaçırmaya devam ediyor, bu yüzden de 3 maçta aldığı 1 puan var sadece.

Yine de oynanan futbol güzeldi, daha farklı olabilecek bir maç 3-0'da kaldı. Skoru bulduğunuzda ben daha fazlasını isteyen taraftayım, golü atan ve işi önceden bitiren takımın maçı yavaşlatması değil. Galatasaray'ın da bu tempoyu yavaşlatmadığını düşünüyorum ama daha bitirici olmak zorundayız. Bunca kötü skorun ardından da böyle bir maç izlemek, keyifli bir yazı yazmanın da tadı başka tabii...

24 Ekim 2012 Çarşamba

Kayıp


Geçen sezonun flaş isimlerinden biri Eboue'ydi. Özellikle de Afrika Uluslar Kupası'na gidene kadar geçirdiği dönem. Gol atan, attıran, bizlere Perez'den bu yana özlemimizi gideren bir sağ bekimiz olmuştu. Hatırlayın, o Milli Takım'a gittiğinde yana yakıla sağ bek aradığımız, dönsün diye dualar ettiğimiz adamı. Afrika Uluslar Kupası'ndan sonra bir düşüş yaşadı aslında ama genel anlamda iyi bir sezon geçirdi, hatta ligin de en iyi sağ beki tartışmasız Eboue'ydi.

Bu sezon ise çok başka bir Eboue var. Dip yapmış bir Eboue diyelim hatta. Ne hücumda ne savunmada diyebiliriz aslında, Eboue kayıp. Öyle ki, Hamit Altıntop sağ beke geçtiğinde Gençlerbirliği maçında fark yaratıyor, Cluj karşısında Sabri Sarıoğlu oyuna girdiğinde yine aynı şekilde fark yaratıyor. Tabii bunu Eboue'yi kıyaslayarak söylüyorum.

Sorunu ne bilemiyorum. Kamp döneminde takımdaydı, sakatlık yaşamadı, kondüsyon anlamında yetersiz de değil ama futbolu geriye gitmiş, toparlanması adına da pek ışık saçmayan bir görüntüde. Sizce Eboue'nin bu sorunu nedir, bu olayı çözebilen, öğrenen bir kişi var mı aramızda?

Galatasaray 1-1 Cluj / Futbol Tamam, Mücadele Doğru Ama Eksik Ne?


 Galatasaray'ın hala şansının devam etmesi garip bir durum aslında. İlk üç maçta aldığınız bir puan var, iki iç saha maçınız geride kalmış ve hala umut taşıyorsunuz, bunu da gerçekleştirebileceğinize inanıyorsunuz, daha önce yaşadığınız bir durum yani. Avrupa geni bu olsa gerek, ya da Fatih Terim'li Galatasaray'ın yarattığı sinerji. Bundan sonra kazanmak zorunda olduğumuz üç maç var ve Cluj, Braga gibi deplasmanlarda saldıran taraf biz olacağız. Savunma yönünden sıkıntılar yaşayan bir takım için ne kadar olumlu bir tablo di mi bu?

Bu tip zeminlerde iki şeye ihtiyaç duyarsınız. Birincisi şans, ikincisi ise hata yapmamak. Galatasaray hata yapmadı, belki de zeminden kaynaklı kontra atak imkanının olmamasından dolayıdır bu, bilemem ama hata yapan taraf Galatasaray değildi ama şanssız olan taraftı. Yenilen gol ortada. Böyle bir zeminde yediğiniz golü çıkarmak gerçekten büyük iş olur ve rakibin de 10 kişi kalmış olması size bir avantaj getirmiyor maalesef.

Zaten rakibinizin hücumla işi yok, kontra atak yapmak isteseler çıkamazlar, ayağa pas yapamazlar, uzun attıkları topları alsalar da yardım getiren bir futbolcuları yok. 1-0 önde olup, 10 kişi kalınca da Cluj takım olarak savunmaya gömüldü ve Galatasaray da oynaması gerektiği gibi oynadı.

Penaltı böyle bir maçta büyük bir nimet, penaltıyı kaçırmak gibi bir lüksünüz yok. Galatasaray penaltıyı kaçırdı.

Ama kazanmak adına doğruları yapan, mücadele eden bir Galatasaray vardı. Geçmiş maçlarda olduğu gibi. Böyle ağır zeminlerin ilacı uzun toplardır ve Galatasaray özellikle sol taraftan Riera, Amrabat etkisiyle birlikte müthiş ortalar kesti. Ayrıca bu zeminler futbol aklını beraberinde ister, zeminle barışıp, bu zeminin size sağlayabileceği yararları kestirebilmeniz lazım. Akılcı futbolculara ihtiyacı vardı Galatasaray'ın ve Dany'nin dışında da bunu iyi bir şekilde uyguladığını gördük aslında.

Hamit Altıntop değişikliğini anlamadım ben. Önce sakatlık dediler ama Fatih Terim taktiksel olduğunu söyledi. O ana kadar yukarıda bahsettiğim futbol aklını sahaya en iyi şekilde yansıtan iki isimden biriydi Hamit Altıntop. Şut tehditi, ileri çıkışları, top tekniği etkiliydi ama Burak Yılmaz değişikliği, devamında da hücum aklı olan Elmander'in zorunlu çıkışı Galatasaray adına ikinci yarı öncesinde farklı düşünceler doğurdu, umutları oldukça azalttı.

İşte bu anlarda Amrabat'ın etkisini gördük. Kusursuz oynadı ikinci yarıda. Yapılması gereken belli, Amrabat solda oynayacak, topu sağa çekip içeriye orta kesecek. Bu anlamda çok etkiliydi ve Riera'nın da aynı şekilde bahsettiğim o futbol aklını yansıtması Galatatasaray'ın sol kanadını oldukça verimli kıldı.

Fazla konuşulacak bir şey yok bunun dışında. Bu tip bir zeminde futbol konuşmanın imkanı pek yok ama kaçan galibiyetin de maalesef mazereti yok. Biz o mazeret hakkını Braga karşısında aldığımız mağlubiyetle birlikte bırakmıştık. Eksik bir şey var, bu net ama ben umutluyum hala Şampiyonlar Ligi'nden. Doğru futbol, mücadele hepsi var ama bir noktada eksiklik yaşıyor Galatasaray, çözülemeyecek bir tablo yok.

Elmander...


Maç yazısını sonra yazarız ama maçtan öte oluyor bazı durumlar, Elmander'e bir şey olmasın...

22 Ekim 2012 Pazartesi

Burak Yılmaz?


Ntvspor.net'de gördüm. Trabzonspor, Burak Yılmaz'lı günleri arıyor gibisinden bir haber. Hedef adam Burak Yılmaz'dı o zamanlar ve o da takımının gol yükünü en iyi şekilde taşıdı, uzun zamandır da bir sezonda 30 golün üzerine çıkan bir futbolcu görmemiştik, hele ki yerli.

Şimdi ise Trabzonspor farklı bir yapıya geçiş yapmaya çalışıyor ve Burak Yılmaz'sız günlerin şeklini çiziyor. Ama gol konusunda sıkıntı yaşatan bir yapıdalar. 8 maçta attıkları 7 gol var ve maç başına 1 gol ortalamasını bile tutturamamış durumdalar.

Haliyle, Trabzonspor Burak Yılmaz'lı günleri arıyor gibisinden haberler çıkmaya başladı.

Burak Yılmaz'ın Galatasaray'daki günlerine baktığımda ise hala kendini arayan bir futbolcu görüyorum. O uyumu tam olarak sağlayamadı, Galatasaray'da farklı bir sistem var ve hedef  adam o değil. Haliyle de bu sisteme ayak uydurmak zorunda ve onun hakkında yaptığım yorum sezon başında şu olmuştu. Belki 16-17 golde kalacak ama verimlilik anlamında daha verimli bir Burak Yılmaz izleyebiliriz.

Çoğu maçta da oynamamasına rağmen ligde attığı 5 gol var Burak Yılmaz'ın. Kötü değil asla, hele ki oynadığı dakikalara oranla ama beklenilen verimliliğin uzağında henüz ve Umut Bulut & Elmander ikilisinin bir adım gerisinde gibi. Zamanla toparlayacak ama, güvenim sonsuz bu anlamda ve Burak Yılmaz'dan büyük yararlar sağlayacağımıza eminim.

Ama şu aşamada sorulacak soru şu olabilir, Trabzonspor mu Burak Yılmaz'lı günleri arıyor yoksa Burak Yılmaz mı Trabzonspor'lu günleri?

Biraz Erken Oldu Ama, Ya Tamam Ya Devam


 Türkiye'nin Romanya karşısında uğradığı hezimet daha taze ama Cluj'le de Romanya Milli Takım'ını ayn kefeye koymak imkansız. O Romanya'da Cluj'den herhangi bir futbolcu yoktu kadroda ve Cluj'e baktığımızda da yabancı ağırlıklı bir takım ama yükselen bir ekolden bahsediyoruz. Romanya futbolu hem Milli hem de kulüpler bazında bir yükseliş içerisinde ve Cluj de bir süredir bu bayrağı taşıyan takımlardan.

Gruplar belli olduğunda bazı şeyleri kesin gibi gördük. Galatasaray bu gruptan 2. olarak rahatlıkla çıkar dedik mesela ama unuttuğumuz bir şey vardı. Bu takımın eskiden bir Avrupa geleneği vardı, şimdilerde o geleneğin ortalarda olmadığını görüyoruz ve yeni yeni bu gelenek kazanılmaya çalışılıyor. Her zaman iddiası en üst seviyede olur dediğimiz Fatih Terim bile zamanla bunu kazanacağımızı söyledi ve Galatasaray adına bu sezon geçiş dönemi aslında. Ama çekilen kura bir anda çıtayı zirveye çıkarmıştı.

Oysa atladığımız detay Braga'nın veya Cluj'un uzun zamandır Avrupa arenasında Galatasaray'dan hatta Türk takımlarından daha üst bir noktada olduğuydu.

Şöyle bir durum var yani, Avrupa'da en son gol atan Galatasaraylı futbolcu Aydın Yılmaz. O golü de son dakikada yediğimiz golle elendiğimiz Karpaty maçında atmış. O zaman takımın başında Rijkaard vardı ve o maçın üzerinden bin sene geçtiğini görüyoruz.

Cluj karşısında da ne yaparız sorusuna şimdiden cevap vermek zor. Braga maçında bu hataya düştük ve Braga kendi futbolunu Galatasaray'a en güzel şekilde göstererek deplasmandan hayati bir 3 puan çıkardı, kendi sahasında aldığı Cluj mağlubiyetini unuttu bir anda.

Galatasaray adına olmazsa olmaz bir maç. Puan kaybı durumunda Avrupa defteri tamamen kapanıyor. Ama üç puan alınması durumunda da her şey yeniden başlıyor bir bakıma. Manchester United'ın da Braga karşısında alacağı olası üç puanla birlikte de bir anda puanlar 3-3-3 oluyor ve herkesin şansı eşit bir bakıma. Galatasaray'ın tek şanssızlığı Cluj ve Braga ile deplasmanda oynayacağı maç olabilir ama ben deplasmanların da farklı bir tablo doğuracağını düşünmüyorum. Hele ki Braga karşısında. Braga deplasmanlarda çok daha iyi bir takım ve Avrupa arenasında kendi sahalarında aynı görüntüleri yok.

Galatasaray savunması alarm veriyor, rakibin kim olduğu önemli değil. Her rakip çok basit goller bulabiliyor Galatasaray karşısında. Bunun da nedeni formsuz futbolcular ve onların bozduğu takım savunması. Semih Kaya ve Dany tandemine yükleniyoruz ve ihaleyi de istatistik üzerinden Muslera'ya bırakıyoruz ama beklerin formsuz olduğunu söyleyelim, etkisizler ve tabii ki Melo faktörü. Fatih Terim'den bu konuda bir sürpriz bekliyorum aslında. Formasyon değişmez ama farklı oyuncu tercihleri beni hiç de şaşırtmayacaktır.

Sakatlıklar da var tabii. Hamit Altıntop ve Semih Kaya'nın idmanlara çıkmadığı söyleniyor, Selçuk İnan'ın da durumu belirsiz. Cluj de aynı sakatlık derdinden çeken bir takım ama Galatasaray'ın bu konuda sıkıntıları çok daha büyük.

Gençlerbirliği maçının ikinci yarısı bizlere şunu gösterdi, Elmander ve Umut Bulut bu maça 11'de başlar. Hatta Riera tercihini de bekliyorum ben, üstelik bek değil sol açık olarak. Muslera, Eboue, Semih Kaya, Dany, Hakan Balta, Melo, Selçuk İnan, Riera, Emre Çolak, Umut Bulut ve Elmander 11'i beklentim var ama farklı sürprizler bekliyorum, Fatih Terim bu kötü gidişat sonrasında takımı farklı bir noktaya getirebilir.

Kazanmak zorundayız ve kazanmak adına da öncelikle savunmada basit hata yapmamak zorundayız. Zor bir maç olacak, asla kolay diyemeyiz. Ama alınacak bir galibiyetin de bizi Şampiyonlar Ligi'nde farklı bir noktaya getireceğini belirtelim. Hatta iyi bir futbol takımın moralini de üst noktaya getirir. Hakkımızda hayırlısı...

En Son Ne Zaman Yaşamıştık Böyle Bir Hafta?



Kayserispor - İstanbul BŞB maçı henüz oynanmadı ama oynanan maçlara baktığımızda zevkli bir haftayı geride bıraktık. Bol gollü, heyecanlı, hikayesi bol bir hafta yaşadık ve uzun zamandır da futbol anlamında böylesine memnun kaldığımız bir haftayı da geride bırakmamıştık. Bu haftadan itibaren de gözüme batan detayları madde madde yazmaya karar verdim ve başlıyorum.

  • Ligin çok gol atan takımı 19 golle Galatasaray. Maç başına 2.37'lik bir ortalama var ama gol de yiyor bu takım. 8 maçta yenen 12 gol var ve geçen sezonun oldukça gerisindeler. Gençlerbirliği karşısında da 3 gol yendi ve ilk 8 haftada iki tane 3-3 biten maçı var Galatasaray'ın. Stoper uyumundan ziyade beklerin ve Melo'nun formsuzluğu takımın tüm savunma dengesini bozdu bana göre ama çıkan haberleri de okuduğumuzda ihalenin Muslera'ya bırakıldığını görüyoruz, oysa alakası yok. Galatasaray'ın yediği gollerin istatistiği Muslera üzerinden değerlendiriliyor.
  • Beşiktaş - Trabzonspor maçı da oldukça dramatik geçti. İki takımın mücadeleci futbolu maçın ilk yarısında kısır bir görüntü izletti bizlere ama Sapara'nın şık golüyle beraber Quaresma, Quaresma seslerini yine dinledik. İkinci yarıda ise Beşiktaş'ın iyi futbolu, kaçan pozisyonlar ve son dakikada Olcay Şahan'ın kaçırdığı golle de ayakta alkışlanan bir Beşiktaş vardı. İki yarıda iki farklı taraftar profili izledik diyebilirim. 
  •  Onur Recep Kıvrak çok büyük oynuyor. Şu an Muslera veya Volkan Demirel'den daha iyi bir kaleci değil ama ikisinden de daha yetenekli ve potansiyel bir kaleci olduğunu düşünüyorum. Bundan 2 sene sonra çok farklı şeyler konuşuyor olabiliriz. Onun adına kaçan bir sezon büyük kayıp. Daha farklı bir konumda olabilirdi ama çabuk toparladı. Beşiktaş maçında da takımına bir puanı getiren isimdi. Gerçi Fernandes'in golünde aşırı özgüveni belki de o golü yemesine sebepti ama bire bir pozisyonlarda onun kadar iyi bir kaleci pek yok, büyük oynuyor ve bu sezon oynadığı maçlarda da sadece iki gol yediğini belirtmek lazım.
  •  Fenerbahçe'nin Bursaspor karşısında alacağı olası mağlubiyetin tek tesellisi Salih Uçan'ın ilk 11'de oynaması olacaktı bana göre, bunca eksiğin arasında onun 11 oynamasını bekledim ama Selçuk Şahin tercihini gördük Fenerbahçe'de ve önemli eksiklere rağmen Bursa deplasmanında bir puan almaları bana göre hiç de kötü değil. İki takım adına da iyi futboldan bahsediyoruz. Skoru 1-1'di ama oyunun temposu, kalitesi daha farklı bir maça bizlere getirebilirdi ama kaleci faktörünün ön plana çıktığı bir maç izledik. Bellusci'nin Bursaspor'a getirdiği şut özelliği, Volkan Demirel'in kritik anlarda takımını ayakta tutması, Sow'un atletizmi ve tabii ki Batalla'nın gözlerin pasını silmesi. Bursaspor adına şu eleştiri yapılabilir ama, çok fazla şuta dayalı oynadılar. Pinto'yu hedef adam olarak görmediler ve girmeye çalıştıkları pozisyon forvetin üzerinden dönmedi. Bu da atakların verimliliğini tartışmalı bir noktaya taşır ve Tuncay Şanlı'yı da aradıklarını söylemek lazım. Wederson sol açıkta neydi öyle?
  •  Şu da göze çarpan bir detay. Fenerbahçe'de bir Niang gerçeği vardı. Kanatlara yakın bir forvetti ve kanatlardan içe doğru koşuları durdurulamaz bir güçtü. Niang sayesinde de Alex'in varlığına rağmen Fenerbahçe 4-3-3 oynayabiliyordu ve Alex'i en ileri uçta kullanabiliyordu. Şimdi ise Alex yok ama daha önemlisi Niang yok. Oysa Aykut Kocaman, Sow'u Niang gibi kullanmaya devam ediyor ve bu durum da Sow'un verimliliğini düşürüyor. Sow'un oyun içerisinde hallerine bakın. En ileri uçta oynadığı zaman oldukça etkili ve pozisyonlara giren bir isim. Kanatlarda ise bir o kadar verimsiz. Tekniği ve atletizmi ile bir noktaya getirebiliyor kendisini ama bu özellikleri o en ileri uçta oynadığında verimli bana göre ama Aykut Kocaman nedense Sow'dan bir Niang yaratmaya çalışıyor hala.
  •  Metin Diyadin'in Kasımpaşa yönetiminin egosunu tatmin etmediği için kovulduğunu söylemiştik. Yok o futbolcu oynatılmamış, bu oynatılıyor gibisinden bir mazeretle. Takım iyi gidiyor, beklentilerin üzerinde ama böyle bir değişim ihtiyacı duyuldu. Hadi dedik, bunlar kesin daha iyi, daha kariyerli bir teknik adamla anlaşmıştır. Bu beklenti içerisindeyken bir anda Şota ismi açıklandı ve bu egonun kalitesiz bir ego olduğunun da farkına vardık. Şota ile ilk maçlarında 2-2 berabere kaldılar ve kendi sahalarında son dakikada buldular o beraberlik golünü de. Çok merak ediyorum gelecekleri konumları.
  •  Ligde de puanlar birbirine çok yakın. Üç haftadır kötü giden ve galibiyet alamayan bir Galatasaray var ama hala ligde lider durumdalar. Birinci Galatasaray'ın 15, 10. Bursaspor'un ise 10 puanı var. Yakın bir lig izliyoruz, çok fazla puan kaybı var ve üç maç üst üste kazanmayı başarabilen takımın sivrileceği bir tablodur bu ve genelde bir alt ligde bu tip puan tablolarına şahit olurduk.
  •  Yılmaz Vural'ın da etkisi çabuk hissedildi gibi. Teknik direktör değişimleri bu tip sonuçlar doğurur bazen, kısa vadede bir toparlanma yaşar takımlar. Elazığspor da 2-0 öne geçmişti Ordu deplasmanında ama 2-2 bitti o maç. Orduspor açısından beklenmeyen bir puan kaybı, Elazığspor için de bir umut ışığı belki de.
  •  Gaziantepspor'un da kötü gidişinin altını çizelim. Geçen sezonun başında olduğu gibi kadrolarının hakkını veremeyen bir görüntü var ve geçen sezon takımı canlandıran Hikmet Karaman'dan bu sezon fazla eser kalmamış gibi. Akhisar Belediyesi deplasmanında iki puan bıraktılar ve Akhisar Belediyesi az parayla büyük işler başardım demeye devam ediyor. 8 maçta 7 puan hiç de fena değil ve belli bir oyun şablonları da var aslında. Maç içerisinde onlara uyan takım puan kaybediyor. Gaziantepspor karşısında da galibiyeti kaçıran takım onlar oldu diyebiliriz aslında.
  • Necati Ateş de gözüme çarptı. Eskişehirspor'un beyni olmuş, gol atıyor, attırıyor. Çok yararlı bir isim diyebiliriz. Ayrıca Alper Potuk da kendisini tekrardan hatırlattı ve şöyle bir durum var. Eskiden üç büyüklerde oynamadığı için Milli Takım'a alınmaz derdik bir futbolcu için, şimdi ise Almanya doğumlu olmadığı için Milli Takım'a alınmadı diyebiliyoruz. Alper Potuk da bu hesap.
  • Son olarak Antalyaspor diyelim. Galatasaray'dan kendi sahalarında 4 yemişlerdi ama şimdi Galatasaray ile aynı puandalar ve zirveyi paylaşıyorlar. Geçmişin kısır, anti futbol timi gibi hareket eden Antalyaspor'un yerini daha hareketli, kreatif ve futbol olarak zevk veren bir takım almış. Assaiti gerçeği var mesela, çok keyifli bir futbolcu. Aynı şekilde Isaac, Tita derken hücumlarında kaliteli bir şablon var ve bu da skora yansıyor...

21 Ekim 2012 Pazar

Harun Erdenay & İbrahim Kutluay


Türk basketbolunun iki ekol ismi...

Lakoviç'in Olası Geri Dönüşü?


Çok büyük bir kariyer, inanılmaz bir tecrübe Lakoviç. Geçen sezon da geldiğinde beklentiler bu tecrübeye dayalı çok büyüktü ama beklediğimizi ne kadar alabildiğimiz tartışılır. Farkını ortaya koyduğu anlar oldu ama genele vurduğumuzda olayı istikrarsız bir Lakoviç izledik ve yeni sezon planlarında da bu yüzden yer almadı.

Coach değişikliğinin de Lakoviç'e bakış açısında bir farklılık yarattığını söyleyebiliriz ama Mahmuti kalsaydı da Lakoviç'e yollar ayrılmaya çalışılacaktı.

Bu tip önemli isimleri takıma getirmek güç, önemli rakamları gözden çıkarmak zorundasınız. Geçen sezonda da aslında bir Euro Cup takımı kurulmuştu, Eurolegue bileti bizler adına bir sürprizdi ve böyle isimleri de Eurolegue biletiniz olmadan almanız güç, önemli rakamları gözden çıkarmak lazım. Lakoviç'in transferi de böyleydi ve böyle büyük isimlerin getirisi de büyük olabilir, yarattığı hayal kırıklığı da.

Lakoviç de çok net şekilde hayal kırıklığı. Üstlelik aldığı ücreti de göz önüne aldığımızda takım içerisinde dengeleri bozacak cinsten. Beklenilen teklifler bu yüzden gelmedi, Lakoviç'e kimse bu paraları vermiyor. Lakoviç'in de kapalı bir kontratı var ve böyle bir ismi de kadronun dışında tutmak, tribünde oturtmak çok büyük bir lüks.

Futbolda da bunun örneklerini görüyoruz. Çok benzemese bile Quaresma mevzusu mesela, Beşiktaş adına çok büyük bir lüks. Ya da bizim Baros mevzusu, o da aynı şekilde. Kadronun dışında tutuluyorlar ama aldıkları ücret inanılmaz fazla, kazanma yoluna gitmek adına da o ücretlerinden fedakarlık yapmaları lazım. Tabii bu durum Quaresma için geçerli daha çok, Baros farklı bir örnek.

Galatasaray da Lakoviç'e yeşil ışık yakmış durumda. Takımlara çalışmalara da başladı Lakoviç. Herhangi bir takım Lakoviç'e istediği teklifi getirmediği için bu lüksün altına girmiyor Galatasaray ama Lakoviç'den de feda diye tabir ettiğimiz o beklenti var. Ücretinde indirime gitmesi durumunda takımda düşünülüyor ama sorulması gereken soru başka.

Jamont Gordon'a zaman tanımamız gerekiyor, bu zaman da elbette tanınacak ama Jamont'dan yana büyük bir umudum yok benim. Bu takımın bir numarası bana göre olamaz, iki numarada etkili olabilecek bir isim ama bir numara diye gelen bir isim. Jamont Gordon'un  bu gidişatında da Lakoviç önemli olabilecek bir alternatif olma konumuna geldi, özellikle de keskin dış şutlarıyla.

Size sormak istediğim konu da şu. Dün twitter'da da sordum gerçi. Sizce Lakoviç geri dönmeli mi ve olası geri dönüşünde de sebep Jamont Gordon mu yoksa satamıyorsak kullanalım mantığı mı?

19 Ekim 2012 Cuma

Geri Dönüşler



Maçın Galatasaray adına üç tane önemli detayı var bana göre. Maç yazısında bahsetmiştim ama burada biraz daha detay verelim.

  • Eboue'nin kötü performansından başlayalım. Bu tip Milli Takım araları bazı takımları yıpratıyor, geri dönüşler sıkıntılı olabiliyor. Hele ki deniz aşırı ülkelerden gelen futbolcular için. Bir de Eboue'nin hafta içinde yaşadığı gerimli maçı eklediğimizde zor zamanlar yaşadığını es geçmeyelim. Gençlerbirliği maçında oynadığı kötü futbolu sadece buna yormak istemem ama bu detayı da atlamak imkansız. Çok zorladı Gençlerbirliği o kanadı. Sağ kanatta daha verimli oldular belki ama solu daha çok zorladılar ve Eboue oyundan çabuk düştü. Yine de oyundan çıkmasını beklemiyordum, Hamit Altıntop'un sağ beke çekilmesi bana göre sürpriz oldu. Olası sağ bek hamlesinde Hamit Altıntop'u önde tutup, Sabri Sarıoğlu'nu da sağ bek olarak kullanmak mümkündü ama Aydın Yılmaz oyuna girince bu tercih edildi ve Aydın Yılmaz özelinde olmasa bile Hamit Altıntop'un oyunu bir anda başkalaşım geçirdi. Sağ bekte inanılmaz verimli oldu ve her duran top dönüşünde de Hamit Altıntop'a gelen toplar olumlu kullanıldı, o anlarda Hamit Altıntop'u sanki bir sol açık gibi de izledik. Kazanmayı istedi, sorumluluk aldı ve ilk yarı gösterdiği kötü performansın ardından ikinci yarı gösterdikleri oldukça etkiliydi.

  • Elmander'in de bu sezon sık sakatlandığını görüyoruz. Geçen sezonun final maçında yaşadığı sakatlığın ardından araya Euro 2012'nin girmesi derken iyileşecek zamanı bir türlü bulamadı ama son zamanlarda toparladığını görüyoruz. Almanya karşısında 4-0'dan 4-4'e gelen efsane maçta da bunu gördük ve bir de o moral eklentisiyle birlikte daha farklı bir Elmander vardı bugün. İlk yarıda Burak Yılmaz'la o uyum gelmedi ama Umut Bulut oyuna girdikten sonra yarattıkları sinerji bir anda maçı 2-1'e getirdi. Bu ikili beraber oynadıklarında gerçekten çok farklı, rakibi sürekli hataya zorluyorlar ve takıma müthiş bir direnç kazandırıyorlar. Hele ki Elmander'in fizik olarak toparlaması skor yapmasını da beraberinde getiriyor ve özlettiği şık gollerinden birini buldu bu maçta.

  • Son detay ise Emre Çolak. Selçuk İnan'ın yokluğunda Yekta Kurtuluş'u görmek isterdim ben ama Emre Çolak beklenildiği gibi tercih edildi ve mevzu oynadığı futbol değil. Gerçi bu maçta asıl sıkıntı orta sahasındaydı Galatasaray'ın ve ikinci yarıda bazı değişiklikler gelene kadar da bu sıkıntı bariz şekilde belli ediyordu kendisini ama Galatasaray hücumunu farklı bir konsepte soktuğunda bu kadar konuşmadık orta sahayı. Dediğim gibi mevzu bu değil, mevzu Emre Çolak'ın gereksiz faulleri. Orta sahada beklediği faul verilmeyince o gazla alakasız yaptığı bir faul var ve o faulün ardından da hemen arkasını dönmesi, rakibi beklememesi. O faulden gol yemek bir yana, arkasını döndü ve rakip hemen kullandığı o vuruşu derken gelişen olaylar. 2-2'ye böyle geldi maç ve o şaşkınlıkla 3-2'yi gördük bir anda. Galibiyetin hayalini kurarken, iyi futbolla gururlanırken 3-2 geriye düşmek çok acı verici.

Bu Tip Maçları İzlemek Galatasaray Oynamadığı Sürece Güzel


 Bu sezonun özeti aslında. Galatasaray öne geçtiği maçlarda skoru koruyamıyor. Geçen sezon Galatasaray öne geçtiğinde Galatasaray'a karşı skor olarak geri dönmek çok zordu, takım savunması anlamında çok güçlü, direnç gösteren bir yapı vardı. Bu sezon o yapı değişiypr, Galatasaray biraz daha kreatif bir takım olma yolunda ama bu sezon Galatasaray savunmasına güvenemiyor.

Bu yüzden de öne geçtiğinde savunma yapmıyor Galatasaray, aksine hücumda kalarak rakibi kendi yarı sahasında tutmaya çalışıyor ama skor olarak avantaj getirecek gol gelmediğinde de rakibin geri dönüşünü görüyoruz. Eskişehirspor maçında da bu oldu, 1-0'ın ardından 2'yi bulamadı Galatasaray ve 90'da golü yedi. Gençlerbirliği karşısında da Umut Bulut & Elmander ikilisiyle yakaladığı ivmenin ardından 3. golü de bulabilirdi dedirttiği anlarda yine bireysel hatalarla Gençlerbirliği bir dakika içerisinde öne geçti.

Komik goller yeniyor, sinirlendiğim nokta da bu. Orta sahada Emre Çolak'a verilmeyen bir faulün ardından Emre Çolak o gazla bir faul yapıyor, devamında takım uyuyor derken kullanılan hızlı bir serbest vuruşta gol geliyor. Bunun şaşkınlığıyla da kapılan ilk topta pozisyona giriyor Gençlerbirliği ve Muslera golü çıkardı derken seken topta gelen şut Hamit Altıntop'a çarpıyor ve sağa faso ala ala gol oluyor. Şans çok büyük bir faktör, bunu inkar edemeyiz ama rakibi hataya zorladığınız kadar o şans faktörü sizlerle olur.

Rijkaard'ın ilk sezonunda oynanan her iki Fenerbahçe maçında da Keita üzerinden büyük umutlarım vardı. Sol bek Roberto Carlos'tu ilk maç ve Keita'nın maçı bu dedim, olmadı. İkinci maçta Andre Santos'tu sol bek ve aynı yorumu tekrar yapmıştım ama yine olmamıştı. Bu maçta da Serkan Kurtuluş'u sağ bekte gördüğümde bu maç Amrabat'ın dedim, o taraf koridor olur dedim ama Galatasaray'ın aleyhine bir koridor izledik. Özellikle ilk yarıda Serkan Kurtuluş'un Galatasaray günlerinden eser olmayan koşuları ama daha ötesi olan Hurşut Meriç faktörüyle çok etkili oldu Gençlerbirliği.

Kanatları iyi kullandılar aslında. Kendi sol kanatlarından daha fazla geldiler, Eboue'nin direnci bir noktada iyiydi ama çok zorladılar ve Eboue de devamında çabuk düştü. Yine de oyundan çıkmasını beklemiyordum diyebilirim. Umut Bulut'un oyuna girmesi Galatasaray'ı hücumda tutan etmendi ama Eboue'nin çıkıp Hamit Altıntop'un sağ beke geçmesi bir anda tüm ivmeyi değiştirdi diyebilirim.

İlk yarı ile ikinci yarı arasında büyük fark var. Elmander'in geçen sezon yarattığı etki bir yana ama Umut Bulut'la birlikte oynadıklarında yarattıkları sinerjinin de farklı bir tanımı var. Bununla birlikte Hakan Balta'nın da hücumda biraz daha etkin olmaya çalışması Amrabat'ı da hareketlendirdi ve Hamit Altıntop'un da futbol olarak başkalaşım geçirdiğini gördük. Galatasaray da böylece hücumda verimli olmaya başladı, 2-1 öne geçtiği gibi futbol olarakta iyi bir görüntüsü vardı ama yukarıda da dediğim gibi, alakasız goller yiyoruz ve bu savunmaya güvenmemiz çok zor.

Galatasaray'ın asıl sorunu ortadaydı bana göre. Bu dediğim klişe gibi algılanabilir ama Selçuk İnan'ı aradı Galatasaray, Emre Çolak bana göre yetersizdi. Melo kıpırdanıyor ama hala eskisi gibi değil, özellikle de hücum tarafında ama Emre Çolak'tan da o etkiyi göremedik. Yekta Kurtuluş değişikliğini bekliyordum ben ama dakika 80'lere dayandı derken Riera oyuna alındı ve Riera iyi de oynadı aslında. 3-2'den sonra doğan ölü toprağını dağıtan isimdi diyebilirim.

Hala dediğimin arkasındayım, formasyon değişikliği denenebilir. Orta sahaya bir takviye daha yapmak hem takım savunmasını hem de hücumu biraz daha hareketlendirebilir. Ayrıca Amrabat'ın da bu savunmayla alakası olmayan oyun yapısıyla da 4-4-2 formasyonunda barınması bana göre çok zor.

Güzel maçtı, bu tip gollü, kıran kıran geçen maçları da izlemek büyük keyif ama bu maçı oynayan takım Galatasaray olmadığı sürece...

18 Ekim 2012 Perşembe

Ronaldinho & Neymar


Yiğit Yılmaz twitter hesabında paylaşmış, ben de bir Ronaldinho manyağı olarak fotoğrafı blog arşivine almak istedim. Gerçi bu fotoğrafın Ronaldinho manyaklığı ile de alakası yok, efsane bir kare.

Alex De Souza & Coritiba


Alex'in Coritiba için yaptığı fedakarlık büyük. Futbola başladığın yerde futbola veda edecek olmak çok güzel bir şey. Alex de bunun adına Cruzeiro ve Palmeiras'ın ekonomik açıdan çok tatmin edici tekliflerini düşünmedi bile ve Coritiba'nın yolunu tuttu. Coritiba da eski dostlardan Lincoln de forma giyiyor. Ama fark şu. Lincoln düşüşte olan bir futbolcu olarak bu takımın bir parçası, Alex ise efsane olarak geri döndü. Alex'in karşısına çıkarılan rakiplerden biriydi Lincoln zamanında ama Galatasaray adına büyük bir hayal kırıklığı oldu kendisi. Hem Alex'e rakip, hem de yeni Hagi'lerden biri olarak gelmek beraberinde önemli karakteri de taşımak demektir, yetenekten öte ama bu olmamıştı. Ayrıca Coritiba da Fenerbahçeliler adına güzel bir jest yapmış bugün. Resmi internet sitelerinde ''bu andan itibaren kalbimizde bir parça sarı ve lacivert renk taşıyoruz'' demişler Türkçe olarak. Bu da çoğu Fenerbahçelinin zaten tutacağı takım olan Coritiba'yı çok daha fazla sahipleneceği anlamı taşır. Bakalım Alex De Souza'nın son 2 yılı nasıl şekillenecek. Brezilya Ligi, onun 8 yıl önce bıraktığı gibi mi olacak, bunu hep birlikte göreceğiz...

17 Ekim 2012 Çarşamba

Yersek; Muslera Geçen Sezonu Mumla Aratıyor


Şimdinin gündemi de Muslera, sıra ona geldi. Bu sezon oynadığı 10 maçta 14 gol yediği söyleniyor. Geçen sezon ise ligin 7. haftasına kadar sadece 4 gol yemiş. Bir de Milli Takım olayı var tabii, 5 gün içerisinde 7 gol yemiş orada da ve bu istatistikler ışığında Muslera felaket kötü bir sezon geçiriyor ve büyük bir düşüş içerisinde. Geçen sezonu mumla aratıyor yani.

Tabii bu istatistikler sadece istatistiklerle yorum yapan insanlar için, Muslera'yı bu sezon izleyenler durumun böyle olmadığını elbette görecek.

Uruguay'ın dün akşam Bolivya ile oynadığı maçın özetini izledim, 4-1'lik felaket bir skor var. Uruguay gerçekten aynı Türkiye gibi eriyor ama maçın özetine baktığımda Muslera'nın tarihi farktan takımını kurtardığını görüyorum. 3 tane yüzde yüzlük kurtarışı var yine. Şu eleştirilir ancak, yediği iki tane frikik golü var 5 gün içerisinde ama Messi'nin de o frikiği öyle kullanabileceğini nasıl tahmin edeceksiniz?

Galatasaray performanslarına bakıyorum ve sadece Eskişehirspor maçında yediği gol öncesinde yaptığı üç kurtarışa bile bakarak tüm bu istatistikleri çöpe atarım. Aynı şekilde Manchester United deplasmanında yaptıkları, Braga'ya mağlup olmamıza rağmen gösterdiği performans derken bu tip performansları fazlasıyla var ama Galatasaray'ın bozulan ayağı stoper tandemi, takım savunması.

Yani böyle bir durumda kalemizde Muslera olmamış olsaydı belki de daha büyük felaket senaryolarını yazıyor olabilirdik ama yazmıyoruz bu senaryoyu. Muslera iyi bir kaleci, hem de bizim gördüğümüzden çok daha büyük bir kaleci. Sadece istatistiğe bakarak, önünde oynayan isimlerin ne kadar kötü performans gösterdiğini görmeden Muslera'yı eleştirmek, geçen sezonu mumla aratıyor demek çok komik.

Bir an kalemizde Leo Franco var dahi sanabiliriz, öyle yorumlar okuyorum. Hele ki, Volkan Demirel'i eleştirene kadar Muslera'nın yediği gol sayısına bakın demek çok daha ayrı bir komedi, daha büyük bir ütopya ve en azından benim o ütopyada yerim yok.

2014'e Veda, 2016 ve 2020 Adına da Yeniden Yapılanma



2014 Dünya Kupası'na bu maçla birlikte veda etmiş bulunmaktayız. Bu saatten sonra imkansıza yakın bir tablo var. Her başarısızlık sonrasında yükselen ''yeniden yapılanma'' seslerinin arasında gelen çok erken bir başarısızlık oldu bu. Kötü biten Hiddink döneminin ardından başlayan bir dönemdi bu ama o Hiddink dönemi iyi kötü Türkiye'yi gruptan çıkarmıştı {Belçika gibi bir takımın varlığına rağmen.

Kötü bir dönemdi yine de, başarısızdık. Bu çok net. Ama şu durumda böyle bir soru oluştu. Hiddink dönemi kötü bir dönemse, sadece dört maçta gelinen bu tablo sonrasında Abdullah Avcı dönemine nasıl bir takım getireceğiz?

Macaristan maçının konuşulacak bir yanı yok. Zaten pek fazla umudumun olmadığı bir maçtı. 1-0 öne geçmiş olmamıza rağmen kötü oynayan bir Türkiye vardı ve bu durum da şaşırtmadı bizleri. Haliyle 3-1'lik skor, hiç ama hiç şaşırtıcı değil. Rakip de Macaristan yani, kura çekimi sonrası kurduğumuz hayaller aleminde hiç de ciddiye almadığımız bir takım.

Sürekli yapılanıyoruz, genç bir kadro oluşturulacağı söyleniyor ama gençleşirken unuttuğumuz detaylar var. Sağlam bir iskeletimiz yok ve bu iskeleti kurmak adına da çok sağlam temellerimiz. Gençleşmek güzel, yeni yapı, yeni sistem tamamdır ama bizim yolumuz ne, nasıl bir yapı kuruluyor inanın bunları göremiyoruz.

Son yıllarda Milli Takım adına başarı kaynağı, sahada alınan neticeler, oynanan futbol asla değil. Olay tamamen hangi gurbetçi futbolcunun Türkiye'yi seçtiği yönüne kitlendi ve neredeyse tamamen Almanya'ya odaklı yaşar olduk. Müthiş, inanılmaz yetenekler bize gelmiyor işte, iyi olan Mesut Özil oluyor. Biz ise Mehmet Ekici, Tunay Torun gibi isimlerle devam ediyoruz. Oysa bu isimler 1-2 sene içerisinde Türkiye'ye adım atacak, Bundesliga'da da kaybolacak rotada ilerleyen futbolcular.

Üstelik bu isimler forma garantisiyle geliyor ve bana göre Türkiye adına konuşulması gereken konu bu. İş Anadolu'dan Almanya temelli futbolculara doğru kaymış durumda ve gurbetçileri kazandıralım derken bana göre asıl meseleyi unuttuk.

Fatih Terim çok doğru söylüyor, Milli formanın pazarlığı olmaz. Bunu ilk söylediğinde eleştirmiştik Terim'i, yerden yere vurduk, Mesut Özil hayalleriyle yaşıyorduk o dönem ama böyle adamlar bize gelmiyor zaten. Yaşı 20-21 olmuş, Almanya'nın Genç Milli takımlarının ardından A takım adına umut göremeyen isimler birer birer Türkiye'yi tercih ediyor ve biz bunu başarı olarak görüyoruz, sahada alınan neticelerden öte bununla seviniyoruz.

Bu formayı terleten, yenilgiye isyan eden futbolculara ihtiyacımız var. Sistem olarak ise gördüğümüz gibi pas futbolu, rakamsal formasyonlar falan olmuyor bu takımda. Tüm başarılı süreçlere bakıyoruz ve hepsinin ardında müthiş bir motivasyon, tam bir kaos futbolu var. Kaos futbolu deyip geçemeyiz, burun kıvıramayız. Dünya ve Avrupa üçüncülüğü asla yabana atılamaz ve iyi kötü gruptan çıkan, en azından baraj maçında kendini gösteren bir Türkiye vardı, şimdi 4. maçtan havlu atan bir takıma sahibiz.

Romanya maçından sonra söyledik, Romanya bize nasıl takım olunur gösterdi. Macaristan ise son gerçeği de yüzümüze vurarak fişimizi çekti. Her başarısız günün ardından yeniden yapılacağınız şimdi. Zaten gençleşme hareketi vardı, şimdi gençleşme içerisinde tekrar gençleşeceğiz ve Andorra karşısında o futbol, gol egomuzu tatmin etmeye çalışacağız.

Milli Takım'ın başında mücadeleden istifa etmeyen ve bu yüzden de istifa etmeyen, duruş gösteren bir teknik direktörümüz var, bence geleceğimiz açık ve şu durumda geleceğimiz Andorra maçı. Gerisi sonra düşünülür nasılsa, Andorra karşısında sahaya çok farklı isimlerle dolu bir kadro çıkar, devamında da 1-2 kötü sonuç daha derken 2014'e gidememenin yerini çok daha büyük bir hayal kırıklığı alır...

15 Ekim 2012 Pazartesi

Dany Nounkeu'yu Kurtardık


Avrupa futbolunun en büyük belası ne diye sorsak, benim cevabım Afrika Uluslar Kupası olur. 2 senede bir yapılıyor bu turnuva ve bu turnuvaya katılan Afrikalı futbolcular bir anda Ocak ve Şubat aylarında iptal moda geçiyorlar.

Şöyle de bir durum var, tekli yıllara alındı artık bu şampiyona ve bu yüzden de 2012'nin ardından 2013 yılında da turnuva olacak, 2014 yılı boş yıl olacak. İki sene üst üste bu şampiyona var ve bu durum bazı takımların transfer stratejisini bile değiştirdi.

Ujfalusi sonrası stoper krizinde Kolo Toure'nin ismi geçtiğinde, futbolcu Afrika Uluslar Kupası'nda yer alacağı için vazgeçildi tarzında bir açıklama yapılmıştı ve Cris gündemi devamında oluştu.

Geçen sezon Eboue'nin yokluğunda yaşanan sıkıntıları hatırlayın. Galatasaray'ın kötü gittiği bir dönem vardı ve bu dönemde de Eboue'siz geçen zamanların payı büyüktü.

Yine aynı sıkıntı olacak aslında. Fildişi - Senegal maçı ertelendi gerçi ama 2-0 Fildişi öndeydi ve 87. dakikada iptal oldu maç. Yani, Eboue'siz geçen bir dönem tekrar olacak. Bu sefer daha güçlü alternatifler var aslında ama Eboue'nin yokluğu her şartta kendisini belli eder. Aynı şekilde Amrabat'ı da bir dönem izlemeyeceğiz ama onun da alternatifi var.

En büyük sıkıntı Dany'nin gitmesi durumunda olacaktı ama Kamerun şampiyonanın dışında kaldı ve Dany'i kurtardık. Bana göre en sıkıntılı bölge. Cris'den beklediğini alamayan, Ujfalusi'nin nasıl döneceğini bilmeyen Galatasaray, sadece Semih Kaya'nın ayağına bakacaktı. Bu durum da geri dönülemez noktaya getirebilirdi takımı ama Dany'nin bu şampiyonaya gitmeyecek olması gerçekten büyük nimet.

Aynı nimeti geçen sezon da Yobo'nun takımda kalmasıyla Fenerbahçe yaşamıştı mesela. Ama bu sezon Nijerya turnuvada kendisine yer buldu.

Aslında demek istediğim, Dany transfer olduktan sonra ve oynadığı ilk iki maçın ardından Galatasaray adına bu kadar olmazsa olmaz olabileceğini, yokluğunda uğruna karalar bağlayacağımızı kaçımız tahmin edebilirdi?

13 Ekim 2012 Cumartesi

Selçuk İnan'ın Ardından Nuri Şahin'in Milli Takım Yolu?


Tercihler konusunda da Abdullah Avcı'yı eleştiriyoruz, hatta bir dönem işi takıntı boyutuna kadar getirdiğini de düşündüm. Hakkı olan o formayı alamıyor gibi, isyanım buna. Selçuk İnan konusunda çok konuştuk, haklıydı da Selçuk İnan. Şu maç 11 başlamasın birşey demiyorum, son dönemi formsuz geçiyor eyvallah ama sakatlığı var denildi ve ne kadar inandırıcı bunu tartışırım.

Selçuk İnan bir yana, formda olan futbolcuların oynaması gerektiğinden bahsediyoruz. Caner Erkin de bu kategoriye girer mesela. Sercan Sararer'in yerine oynaması gereken isim o olmalıydı ya da Emre Çolak'ın değil de onun oyuna girmesi gerekiyordu. Şu var, madem tercihler konusunda ısrar var ve Sercan Sararer bu yüzden oynuyor, e o vakit Tunay Torun nerede, bitti mi bu heves?

En büyük ayıp ise Nuri Şahin'e. 80. dakikada son oyuncu değişikliği hakkı kullanılarak girecek futbolcu değil Nuri Şahin. Hele ki Mehmet Topal'ın varlığının son derece gereksiz olduğu bir maçta. Yaratıcı futbolcu arıyorsun, organizasyonla zaten alakan yok ve eldeki 11 bunu beceremiyor. Nuri Şahin ise belki çok parlak kariyerli bir Milli Takım kariyeri olmamış bir isim ama formda. Son Liverpool maçlarında sürekli Nuri Şahin'in yaptığı asist ve attığı goller üzerine konuşuyoruz.

Maçta da bir tane doğru dürüst pozisyonumuz var, bir tane de hafif tehlike yarattığımız. İkisinin içerisinde de Nuri Şahin'i gördük, üstelik 80. dakikadan sonra. Ama Mehmet Topal 90 dakikayı çıkarmayı başarıyor, Nuri Şahin ise son 10 dakikada oyunda. Futbolcuyla dalga geçer gibi bir hareket yani ama Selçuk İnan da bunu yaşadı, Nuri Şahin de şimdi yaşıyor. Oysa Abdullah Avcı'nın prenslerinden biriydi Nuri Şahin ama nedense Tunay Torun, Sercan Sararer ısrarları bazı isimler üzerinde çok, çok ilginç.

Macaristan karşısında sahaya çıkacak 11'i merak ediyorum...

12 Ekim 2012 Cuma

Türkiye 0-1 Romanya, Abdullah Avcı'nın Liderlik Hayali


Abdullah Avcı'ya ''b planınız yok'' gibisinden bir soru sorsak, ''önce a planımızı geliştirmek zorundayız'' der mi acaba. Rijkaard'a sorulan bu tip bir soru karşısında verdiği cevaptır bu ama Rijkaard'la Abdullah Avcı'yı ayıran fark şu. Birinin a planı gerçekten var ve bunun üzerine gidiyor. Diğerinin ise ortaya koyduğu herhangi bir planı yok.

Romanya karşısında Türkiye'nin ne oynamaya çalıştığını ben çözemedim. 4-2-3-1 ısrarı devam ediyor ama iş bu rakamlardan öte bir yerde, Türkiye'nin ne hücum ne savunma gibi bir felsefesi var ve bunun yanında takım olmayı başaramayan bir yapı. Kaliteli futbolculardan kurulu bir takım olabiliriz ama takım değiliz. Bunu çok iyi bir takım olan {belki bizim kadar kaliteli futbolculardan kurulu olmamalarına rağmen} Romanya karşısında çok net şekilde gördük.

Romanya ne yaptığını biliyor ve istediğini almak adına sizi kendi şartlarına çekiyor. Braga da böyle oynayarak Galatasaray karşısında üç puanı almıştı ama o maçta tempolu oynayan, istekli bir Galatasaray vardı. Romanya karşısında ise bu tarz bir rakip yoktu. Topa sahip olmanız sizin maça hükmetmeniz anlamına gelmiyor ve topla oynama yüzdesi daha yüksek bir Türkiye karşısında da maça hükmeden Romanya'yı izledik.

Her açıdan hatalıyız, bazı futbolcularımız oldukça verimsiz. Hatalar stoper hattımızdan kaynaklı mesela, aşırı özgüvenli bir ikili Semih Kaya ve Ömer Toprak. Bu ikilinin yanında onların arkasını toparlayacak ağırlıkta bir stoper olmadığında da Marica gibi bir forvet karşısında basit hataları izledik. Şunu da anladık tabii, bizim gol yemememiz gerekiyor. Nitekim yediğimiz golü çıkaramıyoruz.

B planı olmayan bir Abdullah Avcı dedik. B planı şu demek değil, defanstan biri çıksın forvet girsin ve hücumda çok daha etkili olalım. Aksine, aynı kurgu içerisinde futbolcu karakterlerinin yeri değişebilir. Mesela, Mehmet Topal çıkar ve Nuri Şahin girer ya da Emre Çolak'ı alırsın ortaya ama Emre Çolak'ı Sercan Sararer'i çıkarıp sağ kanata koymazsın. Ya da Arda Turan'ı kanata çekip, onun boşalttığı alana Mevlüt Erdinç'i koymazsın. Hepsinin ötesinde ise Nuri Şahin'i oyundan almak için 80. dakikayı beklemezsin ve onu oyuna alırken de çıkardığın isim Emre Belözoğlu olmaz. Müthiş bir korkaklık yani bu, korkaklığın müthişi olur mu demeyin, şekil 1a ortada.

Sistemin iyi gitmediği 15. dakikadan itibaren ortadaydı aslında ama oyuncu değişikliği için 61. dakikaya kadar bekledik. 1-0'da gerideyiz üstelik, futbol ileri gitmiyor. O noktada herkesin gördüğü iki temel olay var. Sahada varlık gösteremeyen Mehmet Topal'ı çıkarıp Nuri Şahin'i almak, sol kanatta da Sararer'i çıkarıp ya da Hamit Altıntop'u çıkarıp Sararer'i sağa çekmek ve son haftaların formda ismi Caner Erkin'le tempo aramak.

Umut Bulut top alamıyor, Arda Turan merkezde oynadığında Milli Takım formasıyla bir etkisi olmuyor, skor olarak 1-0 geridesin, kendi evinde oynuyorsun ama orta sahanda çakılı bir defansif orta sahan var. Hamit Altıntop hücumda hiç yok, stoperlerin sürekli hata yapıyor, yediğin golde Volkan Demirel nostaljiye saygı diyerek eski günlerinden bir anektod gösteriyor bizlere. Tablo bu yani.

Romanya 9 puana çıktı böylece, biz 3 puanda kaldık. Andorra maçlarına mı güveniyoruz bilmem ama bir sonraki maç olan Macaristan maçı da garanti değil, deplasmanda Macaristan'dan 3 puanı nasıl alacağız hiç bilmiyorum. Alamıyorsak zaten 2014'de işimiz yok ama işimiz de hiç kolay değil. Romanya'nın olası Hollanda mağlubiyeti bile bize bir avantaj getirmeyebilir. Henüz 3. maçtan ateşe atılan bir şanstan bahsediyoruz yani. Abdullah Avcı liderlik hedefimiz var demeye devam etsin ama Romanya gerçeğini de atlamasın.

40 Milyon Avro Eder Mi Diye Sorardık, Şimdi ise?


O olmazsa vücut çalışmaz , o olmazsa takım belli seviyeye kadar gider , daha sonrasında tıkanır , ilerleyemez. Ağustos ayındaki Chelsea ile oynanan Süper Kupa maçının ardından Arda’nın bir açıklaması vardı , ‘’ Sürekli Falcao ‘ya çalışıyoruz diye….

Radamel Falcao nam-ı diğer El Tigre şuan dünya üzerindeki en forvetlerden sizinde kabul edeceğiniz gibi… Onu cazip kılan en önemli noktası tüm forvet tiplerinin özelliklerini barındırması , tam bir forvet olması. Son vuruşsa son vuruş , hava topuysa hava topu , hızsa hız…

Golcü tanımına adeta cuk oturan bir isim. Bir önceki yazı da yazdığımız gibi Atletico Madrid finansal olarak iyi değil ve baya borçları var. Hatta oyuncu taksitlerinin ödemeyedikleri haberleri çıkmıştı bile basına. UEFA’nın finansal düzenlemeler getireceği önümüzdeki yıllar adına onlar için büyük sıkıntı. Bu nedenle Avrupa transfer piyasasının en en gözde ismi başta Chelsea , Real Madrid gibi kulüplerin peşinde olduğu El Tigre kulüp için bu anlamda önemli bir gelir kaynağı olabilir.

Transfer söylentileride son zamanlarda iyice artmış durumda zaten. Son olarak kulübün genel menajeri Gil Marin yaptığı açıklama ile oyuncunun peşinde olan kulüplere açık kapı bıraktı ve bunun temel nedeni olarak ekonomik sıkıntıları gösterdi. Falcao’nun fiyatını 60 milyon euro olduğunu belirten Marin ‘’ Ama şimdilik sezon sonuna kadar onu takımda tutmayı düşünüyoruz. Sadece onu değil tabii. Teknik direktörümüzün istediği her oyuncuyu kadroda tutacağız. Ama finansal olarak zor durumdayız ve kurtulmak için mucizelere ihtiyacımız var. Avrupa'daki 50 kulübün geliri bizden fazla. ‘ diyerek Falcao’dan gelecek paranın borçlarını kapatacağını söyledi. Gerçi ben olası bir satış durumunda rakamın 70’leri bulacağını düşünüyorum. Daha sezon başı…

Hele Atletico Madrid ‘’ zirve ‘’ yarışı verebilirse , bunu başarabilirse bu fiyat zaten otomatikman artar. Bu noktadan hareket edecek olursak Atletico Madrid bu sezon ligi bitereceği konum çok önemli. Olası bir yine Şampiyonlar Ligi ‘ ni görememe durumu olursa bu Falcao ‘ nun yüksek ihtimal takımdan ayrılması demek olur. Yine bir ihtimal Şampiyonlar Ligi ‘ ne kalındığı takdir de Falcao takımdaki kalabilir. Aguero ve Forlan sonrası oluşan boşluk için adeta ilaç gibi gelmişti Falcao.

Fakat onun olası ayrılığı takımın tüm sisteminin değişmesi , yeni bir kimlik kazanmasını gerektirecek. Başta paylaştığımız Arda ‘ nın açıklaması zaten Falcao’nun etkisini açıklıyor. Asıl önemli olan ondan sonrası. Atletico Madrid 40 milyon euro ile iyi bir yatırım yaptı ve karşılığınıda alacak fakat sistemin motoru Falcao’dan sonrası kim gelecek ?

Gelen oyuncu zaten top class seviyede olan Falcao’ya yakın kalitede olması için yine yüksek ücretli transfer gerekecek. Açıkçası bu konudaki ‘’ tek ‘’ güvencem Diego Simeone…

Gerçi o’da bu konu hakkında Falcao’nun yerinin doldurulamıyacağını ama benim yazdıklarımın tersine yine takımın aynı sistemde gideceğini söylüyor ve takımda farklı özelliklere ve karakterlere sahip oyuncuların olduğunu ekliyor. Açıkçası ben her ne kadar Simeone böyle konuşsa da değişeceğini düşünüyorum. En basiti Arda daha çok skorer özellikli bir oyuncu haline gelebilir , daha çok golü düşünebilir. Peki nereye gider diye de bir paragraf daha açalım. 1-2 ay önce babası tarafından söylenen tek hayali Real Madrid’de oynamak başlıklı demeçleri görmüştük internet sitelerinde.

2-3 gün önce çıkan haberlere göre ise Falcao , The Times ‘ a konuşmuş ve Premier Lig’de oynamayı isteyebileceğini söylemiş. Bunun yanında ada ekipliernden Manchester City ‘ den bazı yetkili isimlerin Falcao ‘ nun maçlarını izlediğini açıklamıştı başkan Cerezo. Velhasıl kelam...Yazdıkça yazarız bu konu için. En iyisi beklemek ve lig sürecini takip etmek ve Atletico ‘ nun ligi bitereceği sırayı görmek , gelecek açısından fikir beyan etmek için daha sağlıklı olacak gibi görünüyor.

Beysim Can

11 Ekim 2012 Perşembe

Nuri Şahin Formalı Arda Turan


Nuri Şahin'in facebook hesabında gördüm bu fotoğrafı, fotoğrafın yorumu olarakta adam demiş hatta. Bir dönem Arda Turan adına da Liverpool ismini çok duyardık, acaba var mıdır böyle bir hayali dersiniz?

3 Numara


Bazı forma numaraları kutsaldır. Özellikle de kendi içinden yetiştirdiğin isimler adına. 10 numarayı Melo giyer, yarın başkası, Necati Ateş 2-3 sezon boyunca giyer ama 10 numaranın yarattığı baskı Arda Turan üzerinde hissedilir. Aynı şekilde 9 numara için de durum bu olur, 3 numara için de.

3 numara Bülent Korkmaz'ındır ve 3 numaranın yarattığı baskı aslında ilk olarak Uğur Uçar üzerinde hissedildi. Küçük kaptan deniliyordu kendisine ve kaptanlık olayından dolaylı bu yakıştırma yapıldı ama Uğur Uçar'ın malum kariyerini biliyoruz, beklenilen olmadı.

Şimdi de Semih Kaya üzerinden bu düşünceler doğuyor. Semih Kaya da Galatasaray'ın içinden yetişmiş bir isim ve tarz itibariyle de Bülent Korkmaz'a inanılmaz benziyor. Haliyle de 3 numara hatta günün birinde takım kaptanlığı Semih Kaya'nın olsun gibisinden hayaller var.

Ama 3 numaranın baskısı büyük olacak elbet, Cris bu baskıyı hissetmez ama o formayı Semih Kaya üzerine geçirdiğinde konuşulan şeyler çok daha farklılaşacak.

Semih Kaya da bunu çok iyi biliyor, zamanında düşülen hatalara düşmek istemiyor. Bu yüzden de 3 numaralı formayı giymek için erken olduğunu söylemiş, henüz o ağırlığı taşıyacak gücü kendisinde hissetmiyor. Müthiş bir mütevaziliktir bu, futboluyla istediği noktaya çıktıktan sonra 3 numaralı formayı almanın hayalini kuruyor ve bu saygıyı da beraberinde tuttuğu sürece mutlaka istediği noktaya erişecektir.

Fatih Terim'in Milan Günlerinden

Fatih Terim'in Milan günlerinden güzel bir kare. Hep düşünürüm, eğer Fatih Terim'e yeterince şans tanınmış olsaydı Milan geleceği nasıl şekillenirdi? Hep haksızlık yapıldığına inanmışımdır, çok sabırsız davrandı Milan.

9 Ekim 2012 Salı

Furkan Özçal Galatasaray'da{ymış}


Belki abartıyorum, bilmiyorum ama transfer olduğu günden bu yana gördüğüm ilk Furkan Özçal resmi bu. Transfer olduğu gün konuşuyorduk, her ne kadar Cris gölgesinde kalmış olsa da. Selçuk İnan'a alternatif olur, atılan iyi bir genç adımı gibisinden ama o gün konuştuk ve Furkan Özçal gündemi bitti. İlk 18'e de hiç girdiğini göremedim ya da tribüne gelip oturduğunu. Çoğu zaman da Galatasaray'da olduğunu dahi unutuyorum, bu resmi görene kadar da unutmuştum aslında. Fatih Terim'in bu futbolcu üzerinde planları ne merak ediyorum, ne düşünüyor acaba. Belli ki hazır değil ama çok fazla arka planda kaldı gibi. Önümüzde iki hazırlık maçı var, o maçları sırf Furkan Özçal'ı görmek için bekliyorum, başka bir sebebi de yok.

7 Ekim 2012 Pazar

Melo'nun Gözyaşları


Geçen sezon da bu adamın alternatifi yoktu ama iyi bir Melo izliyorduk. Bu sezon da alternatifi yok ve hazır da değil. Dolayısıyla Melo'nun bu halini biz de Fatih Terim de çekmek durumunda kalıyor.

Tatil kavramının tanımını değiştirecek cinsten bir tatil sonrasında geldi Melo ve 2 ay olmasına rağmen hala fizik olarak hazır duruma gelemedi. Üstelik maç eksiği de yok, ısrar ediliyor Melo konusunda ama belki de Engin Baytar'ın yokluğu Melo'yu bu kadar olmazsa olmaz kalan.

Önemli bir isimdi Engin Baytar. En az Ujfalusi'nin kaybı kadar da büyük bir kayıp. İyi bir Engin Baytar'la birlikte belki de Melo'nun yerine onu izliyorduk ya da Hamit Altıntop ortaya geçip, geçen sezon olduğu gibi sağ kanat Engin Baytar'a emanet olacaktı.

Ama atlanılan bir detay var bana göre. O nokta da Yekta Kurtuluş. Bence değerli bir futbolcu, orta saha adına çok iyi bir alternatif. Onu sürekli 18'de oturtmak, maçların son 5-10 dakikasında oynatmak yerine daha sık kullanmaya çalışmak, 11'de görev vermek hatta Melo'ya o alternatifi yaratır diyorum.

Formasyon değişikliği de diğer bir şık. Orta sahayı Melo ve Selçuk İnan'a bırakmak yerine bu iki ismin arasına bir ismi daha yazmak. Belki 4-3-3'e belki de geçen sezon başında olduğu gibi 4-1-4-1'e dönmek. Selçuk İnan'ı da bozan bir Melo var. Şöyle diyeyim, Eskişehirspor karşısında Melo'nun oyundan çıktıktan sonra Selçuk İnan'ı izleyin ve dediğim daha net anlaşılacaktır.

Milli Takım arası çok değerli, tam zamanında geldi. Kötüye giden bir Galatasaray var, hazır olmayan Melo vari isimler ve toparlanmak adına güzel bir zaman dilimi.

6 Ekim 2012 Cumartesi

Messi'nin İdolü Aimar

 Yaşı genç olan okurlarımızın hatırlamayacağı gibi bir zamanlar Aimar diye bir futbolcu vardı. Varsayalım ki '85 sonrasında doğan, TRT-3 ve LA Liga'yı bilen, Nihat için Sociedad maçını izlemiş ve Championship Manager serileri ile büyümüş nesil için pek çok şey ifade ederdi. Zaman geldi geçti. Aimar büyüdü, sakatlandı, yavaşladı. Valencia da onunla birlikte. Sonra o başka yere gitti. Valencia yeniden başladı. Ama bazı şeyler var ki unutulmadı. Efsaneler hiçbir zaman unutulamazdı çünkü.




Galatasaray-Braga maçını izledikten sonra hemen kanalları dolaşmaya başladım. Aimar ve Messi'nin karşılaşacağı gündü bugün. 2002'deki idolü ve kendine en çok benzettiği oyuncu olan Aimar ile 10 sene sonra karşılacaktı futbolun şu andaki en büyüğü veya en büyüklerinden biri. Braga maçının vermiş olduğu moral bozukluğunu bir kenara bırakıp 60'dan sonra maçı izleyebileceğim bir link buldum. Barcelona her zamanki gibi -10 kişi kalmasına rağmen- ezdi geçti rakibini. Ama maçtaki en güzel olay birkaç fotoğraf karesinde gizliydi. Tıpkı yazının başındaki fotoğrafta olduğu gibi:

İlk önce bir soğukluk vardı sanki yenilginin verdiği üzüntüyle. Yanından geçti el sıkışıp.  Formaların istendiğini söyledi belki de. Sonra, hatasını ve bunun sadece bir oyun olduğunu fark eden her insan gibi, yanına koşarak gelen Messi ile kucaklaştı. Son derece gururluydu. Geçen seneki Manchester United maçından önce Sir Alex Ferguson'un onore edici sözlerinden daha çok belki de. Messi'nin yanağını okşadı formasını verdi. Sonra "Sen de ver formanı o zaman, bizim velet de senin hayranın." diye şakalaştı belki de.

Kim bilir. Hani ben olsam anca böyle koşarak gelir formasını isterdim Aimar'ın. Şüphesiz kariyerinin son günlerini yaşayan (Gerçi Jari Litmanen'e de öyle demiştik bir 5-6 sene önce ama hâlâ oynamakta kendisi.) bir futbolcu için daha hoş bir an/anı olamazdı.

Aşağıya Messi'nin Aimar hakkındaki "O benim idolümdü" konuşmasını ve o bahsettiğim anı koyarak ayrılıyorum aranızdan.





Can Çetin

Kaleci Var Ama Ya Stoper?


Çıkan iki tane yok var. Birincisi Melo. Eski günlerinden uzaklarda, takımın yapısını bozan bir havası var. Fizik yetersizliğinin gerçekleştirdiği yetenek erezyonu misali. Selçuk İnan onu toparlamaya çalışmaktan o da geçen sezonun uzaklarında bir görüntü sergiliyor, bu da Galatasaray orta sahasını özellikle hücumda verimsiz kılıyor.

İkincisi ise stoper rotasyonu. Ujfalusi'nin yokluğunun bu denli bir görüntüyü bizlere getireceğini tahmin etmemiştim. Kayıp büyük oldu ama bunu telafi edebiliriz derken Ujfalusi'den bu yana her maç farklı bir savunma dörtlüsü izliyoruz ve bu konuda istikrar sıfır. Cris, Şampiyonlar Ligi adına tecrübe takviyesi derken Cris'i lig maçlarında izliyoruz, Semih Kaya ve Dany rotasyonu da çok sık gerçekleşiyor. Böyle bir ortamda da istikrardan, uyumdan bahsetmek çok güç.

Cris için Orduspor maçı sonrasında erken konuşmayalım, erken karar vermeyelim diyordum ama Necati Ateş gibi çok da hızlı olmayan bir forvet karşısında bile ağır kaldığını gördüğümde kararı verdim aslında. Dany ve Semih Kaya tandeminde ısrar etmek en doğrusu, en azından Ujfalusi'nin dönüşünü umut edene kadar.

Çok kullandığım bir tabirdir bu ve yine kullanmak gerekirse, Galatasaray adına iki yarılı bir maç. Melo'nun oyunda kaldığı süre bir yarı, oyundan çıktığı süre ise diğer bir yarı. Savunma anlamında da çok büyük sıkıntı çekmiyorken, kapalı Eskişehirspor karşısında hücum sorunu yaşıyorduk. Orta sahadan gelemiyor takım çünkü, forvetleri verimli kılamıyor, kanatları kullanamıyor. Alper Potuk, Hürriyet Güçer ve Veysel Sarı gibi isimlerle de orta sahayı tutmayı başardı Eskişehirspor ve Galatasaray'ın hücum yapamamasından kaynaklı özgüvenle de Galatasaray kalesine doğru gelmeye de başlamışlardı.

Melo'nun çıkıp Amrabat'ın oyuna girmesi ise Galatasaray adına hücuma verim getirdi. Hamit Altıntop'u beklerken, Emre Çolak'ı orta sahada izledik ve bu ikilinin sağladığı verimden de kaynaklı Selçuk İnan'ı daha çok hücumda görmeye başladık, devamında 1-0'ı da bulduğumuzda gelen açık alanlar ve Amrabat etkisi. 2-0'ı bulamamanın acısı bir anlamda, kaçan çok fazla gol var.

Muslera'dan özür dilemesi gerekiyor Galatasaraylı futbolcuların. Bizim ise böyle bir kaleciye sahibiz diye dua etmemiz. O pozisyonda, o mesafe darlığında üç kere golü çıkardı ama Galatasaray savunmasından geriye gelen kimse yok. O karambolda Cris de üç kere ofsaytı bozdu ama dediğim gibi karambolde yapacak birşey yok. Takım savunması falan bir yana, o zaten büyük sorun. Bir kişi geri gelmedi, aynı izlemeyi Braga maçında da gördük ama oluşan üç pozisyon, yapılan sıfır müdahale.

Ujfalusi'den doğan yokluk kısa vadede çözülecek gibi değil, Melo'nun ise toparlanması gerekiyor. Bunun dışında şu Milli Takım arası tam zamanında geldi ve bazı şeylerin çözülmeye başladığını görmeliyiz. Sistem değişikliği mi gelir, farklı durumlar mı oluşur bilemiyoruz ama Galatasaray'ın geriye gittiği kesin.

5 Ekim 2012 Cuma

Emre Çolak ve Aydın Yılmaz A Milli Takım'da


Emre Çolak tercihi şaşırtmadı aslında beni, geçen sezondan bu yana beklediğim bir isimdi ve sonunda A Milli Takım kadrosunda yer almayı başardı. Şaşırtan ise Aydın Yılmaz tercihi oldu. Aydın Yılmaz'ın da futbolunun üzerine çok fazla şeyler eklediğini düşünüyorum, özellikle de kenardan geldiği maçlarda etkili olan, son 20-30 dakikalar için patlayıcı gücü yüksek bir isim.

Her ikisinin de performansı son zamanlarda dalgalanmaya başlamıştı aslında, en iyi çizgilerinde olmadıkları bir anda kadroda yer alıyorlar ama burada olmayı hak eden isimlerden ikisi de. Şu tartışılır tabii, Olcay Şahan yok ama Aydın Yılmaz ve Emre Çolak var. Olcay Şahan da performansını yükselten, yararlı bir isim ama tercih farklı yönde, belki de önceleri olması gereken durum şimdi yaşanıyor. Sevindim bu iki ismin kadroda olmasına ama olmalılardı, olmamalılardı tartışmaları mutlaka olacaktır.

Asıl konu kaleci mevzusunda. Tolga Zengin ve Sinan Bolat'ın sakatlıkları bulunuyor ve 2. kalecinin kim olacağı yönünde bir soru işareti vardı. Mert Günok ve Cenk Gönen takımlarının yedek kalecileri {her ne kadar umut vaad etseler bile, oynamayan bir kalecinin burada varlığı soru işaretidir} ve bana göre Volkan Demirel'in ardından en iyi Türk kaleci olan Onur Recep Kıvrak oynamaya başlamışken ve eski günlerine dönüyorken kadroda yer almamış. Bu yanlış tercih.

Şöyle bir nokta da var, Galatasaray ve Fenerbahçe'den 8'er futbolcu yer alıyor aday kadroda ve 25 kişilik kadronun 16 futbolcusu bu iki takımdan. Eskiden sıklıkla gördüğümüz ama uzun zamandır da pek şahit olmadığımız bir tablodur bu, ilgi çekici bir durum.

Tolga Ciğerci'yi bekliyordum aslında, o kadroda yer almıyor. Yetenek anlamında 1-2 sene içerisinde Mehmet Topal'ın önüne geçeceğini düşündüğüm bir futbolcu ama şimdilik A Milli Takım kadrosunda yer almıyor, bu konuda Abdullah Avcı aceleci davranmamış. Mevlüt Erdinç, Tunay Torun ve Mehmet Ekici gibi isimler yerine ise daha formda futbolcular kadroda yer alabilirdi, son dönemde büyük düşüş yaşayan gurbetçiler bunlar.

Kadro şu şekilde;

Galatasaray: Aydın Yılmaz, Burak Yılmaz, Emre Çolak, Hakan Balta, Hamit Altıntop, Selçuk İnan, Semih Kaya, Umut Bulut
Fenerbahçe: Bekir İrtegün, Caner Erkin, Egemen Korkmaz, Mert Günok, Gökhan Gönül, Hasan Ali Kaldırım, Mehmet Topal, Volkan Demirel
Beşiktaş: Cenk Gönen
Atletico Madrid: Emre Belözoğlu, Arda Turan
B.Leverkusen: Ömer Toprak
Liverpool: Nuri Şahin
Greuther Fürth: Sercan Sararer
Rennes: Mevlüt Erdinç
Stuttgart: Tunay Torun
Werder Bremen: Mehmet Ekici
 

Tüm Telif Hakları Sportif Cümleler 'e Aittir © 2009 -- Blogger Tarafından Desteklenmektedir