31 Mart 2016 Perşembe

2000 Jenerasyonu, U16 Milli Takım'ında 8 Galatasaraylı


U16 Milli Takım'ında 8 tane Galatasaraylı futbolcu bulunmakta. 2000 jenerasyonundan çok söz ediliyor ki Galatasaraylıların heyecanla ve büyük umutlar beslediği bir jenerasyon. Meşhur 87-88 jenerasyonu gibi olduğu söyleniyor ama umarım o dönem yapılan hatalardan ders alınmıştır ki aynı hataları yapmadan, doğru ekibin yönlendirmesinde (doğru antrenör kadrosu ve Riekerink'in yapacakları çok önemli) Galatasaray'a uzun yıllar hizmet verebilirler. Kurtuluş burada aslında, uzun zamandır altyapıdan gelen iddialı bir isim yok. Semih Kaya ve Emre Çolak gibi isimlere hala genç futbolcu gözüyle bakmamızın nedeni de bu, en son bu isimler gelmişti.

Bu arada, neden Galatasaray'dan 8 futbolcu çağrıldı, liderden, 2.'den kimse çağrılmıyor sorusuna da en doğru cevabı (detaylarla) tabii ki Gökay Akpınar vermiş, linki tıklarsanız ulaşabilirsiniz..

http://gokayakpinar.blogspot.com.tr/2016/03/u16-milli-takm.html

Emre Çolak'a Kadar Galatasaray'dan Ayrılması Gereken Başka İsimler Var


Emre Çolak'la yeni sözleşme kararı alınması beni mutlu eder. Futbolunu ilerletememesi, yaşın artık 24 olması ve genç yetenek statüsünden çıkması bir yana kulübün en az kazanan futbolcularından. Geniş rotasyon içerisinde de bence güvenilebilecek isimlerden. Hala doğru teknik direktörü aradığını düşünüyorum, ileriye atılım yapmak için. Şenol Güneş Galatasaray'ın başına gelseydi ilk yükselmesini beklediğim isim Emre Çolak olurdu mesela, böyle bir teknik adam gerekli ki Emre Çolak'ı gönderdiğinizde de yerini kiminle dolduracaksınız. Aynı parayı verdiğiniz yine aynı standartlarda bir yerli gelecek, o da yüksek ihtimalle Emre Çolak'ın daha potansiyellisi olmayacak. Mustafa Denizli iyi gelmedi Emre Çolak'a, ısrarla güvenmedi. Hoca gittikten sonra ise 11'e yerleşti, hızlı oyunu biraz olsun umut verdi Galatasaray'a, hareketlendik. Riekerink'in de üzerinde durduğunu görüyoruz, büyük ihtimalle gelecek teknik adam da öyle olacak. Aynı şartlarda sözleşmesinin uzatılması gerekiyor, gittiği takımda göstereceği performans sonrasında "ah'lar" arasında kalabiliriz. Avrupa ihtimali varsa gitsin tabii, orası ayrı. Kendi futbolu açısından önemli bir hareket olur ama Galatasaray'ın tutması gereken isimlerden biri. Emre Çolak'a kadar bu takımdan ayrılması gereken tonla isim var.

Ufukta Euro Cup Var, Olacak..


Maç öncesinde "14 sayı farkla kazanacaksınız" deselerdi tamam derdik. Ergin Ataman'ın 21 sayılık hedefi simgesel bir olaydı ki çok takılmamak lazım. Rakip hızlı, 6 saniyede hücum seti düşünmeden şut atan ve yüzdeli oynayan bir takım. 21 sayılık hedefin stresi mi bilmiyorum ama ilk yarıda ekmeklerine çok yağ sürdük, sakin kalamadık. O oyuna rağmen ilk yarıyı 7 sayı farkla bitirmemiz büyük bir avantajdı ki Chuck Davis'in ayakta tuttuğu bir Galatasaray vardı. 3. çeyrek ise ateşlendik, Göksenin Köksal ve Lasme ikilisiyle büyüyen bir savunma hücum ritmini de beraberinde getirdi ve 19 sayılık farkları da gördük. Buna rağmen son 5 dakika Galatasaray hücumu kitlendi, yine sakin kalamadık derken fark eridi ama bir şekilde 14 sayı farkla kazanmasını bildik. Chuck Davis'in sakinliğinin ve oyun aklının ortaya çıktığı bir maç daha. Karşıyaka ve özellikle Bayern Münih'le içeride oynadığımız maçlarda da böyleydi, büyük oynadı, bugün çok daha başka bir seviyeye geçti. 2. yarıda Micov, McCollum gibi isimleri de hücum anlamında bu listeye dahil ederim ama Schilb ve Caleb Green gibi isimlerden neredeyse hiç katkı alamadık, Schilb yine takımı yönlendirme anlamında çabaladı belki ama çok kaçırdı, Green'i ise konuşmaya dahi gerek yok, zarar verdi. Tüm bu olumsuzluklara rağmen güzel ve avantajlı bir galibiyet.

30 Mart 2016 Çarşamba

Her İki Takımın da Sneijder'in Liderlik Vasfına İhtiyacı Var


"Bazen böyle dönemler oluyor. Galatasaray yönetiminin ne yaptığını, ne tür değişiklikleri hayata geçirmek istediğini biliyorum. Hollanda Milli Takımı'nda da ne yapılmak istendiğinin bilincindeyim. İki taraf için de pozitif duygulara sahibim."

Ayrılacağı yönünde bir kanaat vardı ki son çıkan haberler de bu yöndeydi ama Sneijder'i dinlemek gerekiyormuş. Şöyle bir durum var, Galatasaray ilk defa maddi sıkıntı yaşamıyor, hatta bu dönem "çok şükür ki" sporcu alacağından ötürü haberler de okumuyoruz. Geçen sezon mesela, alacaklarla ilgili de büyük sorun vardı, Sneijder de uzun bir süre maaş aşamadı ki belli bir süre içerisinde serbest kalma durumu doğabiliyor ama Sneijder sorun etmedi, devam etti. Piyasası da yüksek, bugün gidecek olsun inanılmaz talipleri doğar ama gidiş sebebi maddi nedenler olmaz ya da takımın geldiği şu nokta onu rahatsız etmez. Mücadeleye devam ediyor, görüntü o ki etmeye de devam edecek ama yine de belli olmaz bu işler, Türkiye'de yaşıyoruz.

Aslında konu o değil, Sneijder'in Galatasaray'ın gelecek planlarından haberdar olması. Buradan büyük bir sonuç çıkarmıyorum, Galatasaray'ı Sneijder yönetiyor gibisinden. Bilmesi de doğal, her futbolcu geleceği görmek ister, özellikle Sneijder gibi bir isim. Hatta camiayı böyle sahiplenmesi de benim hoşuma gidiyor, Sneijder gibi bir futbolcu neticede. Kim olursa olsun herhangi bir futbolcunun güdümünde olan bir takıma karşıyım ama bu açıklamadan da kötü bir sonuç çıkarmıyorum, aksine takımı sahiplendiğini düşünüyorum. Teknik direktör konusunda elbette ona da sorulmalıdır, Riekerink konusunda da fikrini söylemişse bunda mesele yok. İş doğru adımları atmaktan geçiyor.

Sneijder için de zor bir dönem tabii, Galatasaray'da da işler iyi gitmiyor, Hollanda Milli Takım'ında da. Uzun yıllar sonra bir şampiyonadan mahrum kalacak, kendisi adına boş bir yaz dönemi olacak. Galatasaray'ın Avrupa'dan men cezası var derken Avrupa arenasına da çıkamayacak ama her iki takımın da kendisine ihtiyacı var, özellikle de lider vasfıyla. Sneijder de bunu karşılayacak gibi görünüyor, konuşmalardan çıkan sonuç bu..

11 Yaşındaki Bir Çocuktan Hakan Şükür'e Mektup, Ocak 1999

Kaybetmeme Alışkanlığının Yerini Kazanma Alışkanlığı Aldı


13 maçtır kaybetmeyen bir Milli Takım, son 7 maçında da 6 galibiyet almış. Hepsinin ötesinde, 2015 yılında hiç kaybetmediler ve 2016 yılına da kazanarak girdik. İbrahimovic'siz İsveç'i ölçü olarak görmeyenler olabilir ama grubunu lider tamamlamış Avusturya'yı kendi sahasında yenmenin adı kaybetmemenin yerini kazanma alışkanlığına bırakmaya başlamasıdır. 

Genç bir kadro ve yakalanan iyi bir jenerasyon var. Arda Turan, Hakan Çalhanoğlu gibi uluslararası yıldızlara da sahibiz ve bu genç yapıyı bir araya getiren, onları futbol oynamaya yönelten Fatih Terim faktörünü de eklersek Euro 2016 için başarı beklentisi var. Stoper pozisyonunda sorun görünüyor gibi ama Ömer Toprak'ın geri döneceğini düşünüyorum, o geldiğinde seviye yükselir ki Serdar Aziz, Hakan Balta gibi isimler de sakatlığı yüzünden yoktu. Ayrıca son iki hazırlık maçı gösterdi ki Mehmet Topal'ı stoper olarak kullanmak ve katkı almak mümkün. Hatta kadronun da oluştuğunu düşünüyorum;

Babacan
Gönül Topal Toprak (S.Aziz) Caner
Selçuk Ozan Oğuzhan
Çalhanoğlu Cenk Arda

Pozisyon değişimleri de mümkün, Arda orta sahaya geçebilir, kanada Volkan Şen'i atabiliriz, Mehmet Topal orta sahaya gelebilir, kenarda Yunus Mallı var, onu da kanatta kullanmak mümkün. Son iki maçın diğer getirisi de Cenk Tosun ki santraforumuzu bulduk ama alternatifi yaratamadık. Burak Yılmaz'ı bekliyor görünüyoruz ama ne durumda gelecek bilmiyorum. Şu kadroda Mehmet Batdal, Emre Güral, Muhammet Demir gibi isimler de denenebilirdi ama hocanın tercihi bu yönde.

Selçuk İnan'ın Milli Takım'da oynadığı pozisyon Galatasaray için de bir mesaj aslında. Temposunun düştüğünden bahsediyoruz, yanında iki tempolu orta sahayla, orta sahanın en gerisinde çok daha etkili ki temposuyla değil, aklıyla oynuyor. Hücumda kilit rolü azaldı, şutlara Ozan Tufan vurur oldu belki ama savunma katkısı yükseldi, geriden oyunu mükemmel yönlendiriyor. Bu da bir kazanım mesela.

Beklentim yüksek, Fatih Terim faktörü de en büyük etken. İyi bir oyuncu kadrosu yakaladık, uzun zamandır bir aradalar ve alışkanlığı da kazanmış durumdalar. Her iki maçta da oynayacağımız sistem, formasyon az çok ortaya çıktı, çok ufak dokunuşlarla fazlasıyla iddialı konuma geçebiliriz..

29 Mart 2016 Salı

Form Seviyesi: Yüksek


Sezona iki kulvarda da oldukça etkili bir giriş yapan ancak daha sonra hem ligde, hem EuroCup’ta deplasman fobisi başta olmak üzere; sakatlıklar ve hocanın sahaya yansıyan formsuzluğu ile birlikte ciddi düşüş yaşayan bir Galatasaray Basketbol Takımı izledik bu sezonun ilk yarısı itibariyle. Dorsey ile yaşanan sıkıntılar, Lasme’nin boyalı alanda yalnız kalması, Caleb’in sakatlığı, Sinan’ın formsuzluğu, lider oyuncu ve oyun kurucu eksikliği derken bu formsuzluk zirve yaptı ve üst üste mağlubiyetlerle takım demoralize oldu. Ardından maliyet esaslı yapılan Jerrels ve Davis transferlerinin de ilk etapta bu yaralara pek merhem olamadığını gördük. Ancak son dönemde işler iyi anlamda tekrar tersine dönmüş görünüyor. Galatasaray, ligdeki son 8 maçın 7’sini kazandı (1 tanesi Fenerbahçe deplasmanı) ve Fenerbahçe ile mağlubiyet sayılarını eşitledi. Daha önce de söylediğim gibi, ligde şampiyon olmanın anahtarı, normal sezonu Fenerbahçe’nin önünde bitirmekten geçiyor.

Lig bir yana dursun, esas etkileyici performans ise EuroCup son 16 ve çeyrek final turlarındaki mücadeleler ve zaferlerde saklıydı. Son 16 turu ilk maçında deplasmanda Karşıyaka’ya minik bir farkla kaybettikten sonra, Abdi İpekçi’de rakibimizi farka boğarak çeyrek finale yükseldik ve çeyrek finalde bir başka Euroleague takımı olan Bayern ile eşleşildi. Almanya’daki ilk maçta, maç sonuna kafa kafaya girip, hiç birimizin anlamadığı şekilde 10 farkla kaybettik. Herkesin Abdi İpekçi’de 11 fark yapacağımıza emin olmasına rağmen, o stres altında bu hiç de kolay olmayacaktı. Nitekim maç boyunca 10 fark civarında götürsek de üst üste kaçan dış şutlar ve son dakikalarda 6-7’lere inen farkla maç bitişini kalbimiz ağzımızda izledik resmen. Ama takım gerçek bir karakter koyarak 13 farkla maçı kazandı ve adımızı yarı finale yazdırmayı başardık. İlk maçı yarın Gran Canaria ile Abdi İpekçi'de oynayacağız. Kazanmaktan daha fazlasına ihtiyacımız olacak.

Takımın sezon başından beri süregelen eksikleri sürmüyor mu? Sürüyor. Lasme’nin limitleri zorlayan mücadelesi ve Davis’in* yeni yeni göstermeye başladığı formu sayesinde pota altında idare ediyoruz ama oraya hala kalıcı bir çözüm bulunabilmiş sayılmayız. Bernard James’i henüz sadece Konya maçında izledik ve güzel de ışık verdi. Umarım takıma daha da alışarak bunu sürdürebilir. Bernard'a birazdan döneceğim.

Jerrels, hala beklenen seviyeden 30 bin feet kadar uzakta olsa da; Chuck Davis’in* geldiği gün yazdığım yazıda da söylediğim gibi, takıma uyum sağlaması ve diğer oyuncularda olmayan yeteneklerini göstererek katkı vermeye başlamasıyla hem ligde, hem EuroCup’ta skora etki edecek derecede fark yaratmaya başladı.

Bernard James’e geri dönersek.. Ne zamandır yazısını yazacaktım, fırsat bulamadım bir türlü ama genel değerlendirme yaparken onu da aradan çıkaralım artık. Zaten mücadeleci ve yere sağlam basan bir pivot. Hem NBA, hem Avrupa’da oynamış tecrübeli bir oyuncu. Pota altında mücadeleye ve ayakta kalmaya dayalı oyunuyla Lasme’ye hem alternatif, hem yardımcı olabilirse büyük fark yaratır. Yukarıda belirttiğim gibi, Konya maçında bunun sinyallerini verdi. Takipçiliği, mücadeleciliği ve pota altındaki bitiriciliğiyle ciddi katkı verme potansiyeline fazlasıyla sahip. Ama Dorsey örneğinde gördüğümüz gibi, potansiyelden ziyade sahaya ne koyabileceği önemli. Çok fazla vaktimiz yok ancak bunun için birazcık daha beklememiz gerekiyor.


Takımda hala kafa kurcalayan şeyler yok mu, elbette var. Hatta 2-3 ay öncekiyle aynı şeyler. Hala açık bir deplasman fobisi sürüyor. Yarı finalin ve ligde playoffların arifesinde olduğumuz şu günlerde bu sorunu acilen çözmek zorundayız. Yine maç içinde, üçüncü periyot ağırlıklı olmak üzere ciddi kopmalar yaşıyoruz. Daha ilk yarıdan 20+ farklara dayanan Konya maçını neredeyse elimizden kaçırıyorduk. Ligde kaybettiğimiz son 5 maçın tamamı deplasmanda. Eurocup’ta da son 3 deplasman maçından mağlubiyetle ayrıldık. Bu hem kağıt üzerinde, hem sahada büyük problem. İki kulvarda şampiyonluk dışında her sonucun başarısızlık olacağını düşünürsek, bu fobiyi yenmek tek çaremiz.

Micov, Caleb, Schilb ve McCollum çok istikrarlı olmasa da değişmeli diyebileceğimiz bir şekilde maçına göre katkı vermeye devam ediyorlar. Fakat onlar bir kenarı dursun, benim kafama takılan en büyük problem Sinan Güler’in formsuzluğu. Olağanüstü bir Avrupa Şampiyonası performansından sonra bu sezon bir türlü ritim yakalayamadı. Ve sanki enerjisinde de bir problem var gibi hissediyorum. Takımın çok kritik bir parçası ve yine şampiyonluklar için onun kendini bulması şart.

Daha önce Twitter’da takımın pota altı sorunları, lider eksikliği, kırılgan olması ve maç içinde çok sık kopmalar yaşaması sebebiyle, bu takımın bu sezon kupa kaldıramayacağını yazmıştım. Son 9-10 maçlık periyotta o çizginin üzerine çıkmış olsak da, mevzubahis eksiklerimizi tamamlamadan veya bir süreliğine aşmadan hala kupa kaldırmamızın zor olduğunu düşünüyorum. Ama o potansiyel yok mu? Fazlasıyla var. Bu takım ve hoca beni haksız çıkarır mı? İnanın, bunu belki de hayatımda hiç istemediğim kadar çok istiyorum. Ve Burak Eren’in ısrarları üzerine bu takım ve taraftardan özür dilemeye sonuna kadar hazırım :)

Çağlar Yıldız - https://twitter.com/caglarryildiz

Kiralık Futbolcular, İçlerinden Yeni Dönemde Galatasaray'da Olabilecek İsimler Mevcut


Yine medyada çıkan haberler kaynaklı, Galatasaray yönetiminin bir an önce sıcak para bulmak uğruna Bruma ve Telles gibi isimler için opsiyonunda indirim yapabilecekleri yazılıyordu. Nereden bakarsak bakalım skandal bir tablo, tabii doğruysa.

Opsiyon kullanılırsa diyecek bir şey yok, Telles'den 8.5 milyon avro, Bruma'dan ise 7.5 milyon avro gelecek ki bu rakamlara hayır denilemez ama bu rakamlardan bir kuruş aşağı inmem. Bu opsiyonların da kullanılacağını düşünmüyorum, daha düşük rakam teklif edilebilir ya da başka talipler çıkar, bilinmez ama bu futbolcuları daha az bir rakama satmak Galatasaray'ın çıkarına uymayacaktır.

Gençleşmekten bahsediyoruz, yaşlanan bir kadro var. Maddi anlamda da zor bir dönemdeyiz, Uefa'nın getirdiği bazı kriterler var ve buna uyarak transfer yapmak gerçekten zor. Ama gençleşiyoruz diyerek, bu tarz isimleri ederinden daha az bir fiyata satmak tezat bir görüntü. Genç bir yapı kurarken bu futbolcuların temelini oluşturacağı bir takım kurmak isterim. İki futbolcu da Galatasaray'dan 1 milyon avro civarı kazanıyor ki sizin maaş kriterinize de fazlasıyla uygun.

Hatta daha da abartayım, Sneijder ve Podolski için iddialı teklifler gelirse buna hayır demem, diyemem. Bruma, Telles vari genç isimleri kadroda tutmanın daha önemli olduğunu düşünüyorum. Bu demek değil de Sneijder ve Podolski'yi satmak istiyorum ama görüntü sanki bu isimlerin takımdan ayrılacağından yana. Çin, ABD ya da Avrupa'da başka bir yer olabilir. Son olaylardan sonra da bu ikilinin dış basına söylemleri genellikle ayrılık üzerine.

Muslera
Linnes Chedjou Günter Telles
Selçuk xxxx xxxx
Gümüş xxxx Bruma

Selçuk İnan'ın yanına iki tane tempolu ve genç orta saha, forvete ise nokta atış. Tabii Galatasaray kulübesinin de güçlenmesi ama takımın gençleşmesi gerekecek.

Dzemaili konusu var bir de. Bugün çıkıp gelse ve "bana bonservisimi verin gideyim" dese bir kuruş istemeden veririm. Sözleşmesinin son yılı ve kazandığı 2.1 milyon avro gibi bir ücret var. Ama kalmak isterse ve talibi de olmazsa değerlendirmeye bakarım, kullanmak isterim. Tarihin en saçma hamlelerinden biriydi, yüzde 70 ücretini sen ödüyorsun ama başka bir takımda kiralık oynuyor. 

İşin özü, kiralık olarak başka takımlarda forma giyen futbolcularımız var ve bunların içerisinden de yeni dönemde Galatasaray'da oynayabilecek futbolcular mevcut. Değerlendirmek lazım..

Gençleşmekten Bahsediyoruz, Medyada Gönderilecek Futbolcular Listesinde İlk Sırada Jose Rodriguez


Galatasaray'ın bir değişim yaşaması gerekli, bunu her fırsatta dile getiriyoruz ki yönetim de farkında. Fazla açılmadan, uygun rakamlarla kadroyu gençleştirmek gerekecek. Nasıl yapılır bilmiyorum ama doğru futbol aklından geçiyor bu işler, şu ana kadar da bu yönde bir hamle göremedim. Tabii anlatmak istediğim bu değil, kadronun gençleşmesinden, değişimden bahsediyoruz ama medyada gönderilecek futbolcular diye listelere baktığımızda ilk adı geçen futbolcu Jose Rodriguez. 21 yaşında, İspanya Ümit Milli Takım'ının futbolcusu. Bonservis bedeli ödenmeden takıma kazandırılmış, doğru bir adım. Tutup tutmaması değil konu, böyle bir adımı neden attı dememeli kimse ki kaybedilen bir şey yok, siz futbolcuyu geliştirmeye bakın. Gelecek sezon için de gençleşiyorum dedikten sonra Jose Rodriguez'i gönderilecek futbolcular listesinde ilk sıraya koyamazsınız. En zayıf halka bu futbolcu değil, Rodriguez'e kadar sayabileceğim birçok isim var. 

28 Mart 2016 Pazartesi

Seyreyle Maziyi #4; Cem Sultan Olayı


Yakın geçmişin en ilginç hikayelerinden biri. Sorunlu olan ve yeni futbolcu çıkartmakta zorlanan altyapının en büyük gözlerinden biriyken yaşanan bir olay neticesinde Galatasaray'dan kopma hikayesi. U21 takımlarını göz önüne aldığımda Galatasaray formasıyla çıktığı 64 maç ve 40 golü vardı ama daha da derinlere indiğimizde Galatasaray altyapılarının gol rekorlarını kırmış, 15 yaşında profesyonel sözleşmeye imza atmış bir futbolcu. Kendisini büyük bir kariyer beklerken bugün Gümüşhanespor forması giyen, kariyerini maalesef iyi şekillendirememiş bir futbolcu.

Hikayeye dönelim. 2010-2011 sezonu, Galatasaray'ın çakılış hikayesi. Rijkaard'ı gönderilmiş, devamında Hagi'yle de yollar ayrılmış ve sezonu Bülent Ünder'le tamamlama kararı alınmıştı. Bir hedef yoktu, bu süreçte hangi futbolcuyu kazansam diye bakarsınız, genç isimlere şans verirsiniz. Ama Bülent Ünder de ezberden devam etmiş ve herhangi bir yeni isme şans vermemişti. O sezon Hagi, Konyaspor deplasmanında Anıl Dilaver'i oynattı ve onun golüyle kazanmıştık, başka bir yeni hamlesi de yoktu. Bülent Ünder ise buna bile yeltenmedi, zorunluluktan Insua'yı 2 maçta oynatmış ve futbolcu Arjantin Milli Takım'ına seçildiğinde "benim sayemde" oldu demişti. Oysa futbolcu zaten Milli Takım forması giymekteydi. Bugünün Denayer örneği.

Neyse, o sezon herkesin beklediği isim Cem Sultan'dı. Altyapılarda yaptıklarıyla namını duyurmuş, bugünün Sinan Gümüş'ü misali kendisini beklerdik ama bir türlü şans bulamazdı ki 18'de bile yer alması sürprizdi. Bülent Ünder'in anlamsız hareketleri, bir de kendisini bu sezonun sonuna kadar takımın başına geçirmeyi düşündüler ki Allah korudu resmen. O sezon Cem Sultan sadece Kasımpaşa karşısında şans buldu, o da son 6 dakika. 

Hikaye şu. Galatasaray'ın idmanında Cem Sultan ve Servet Çetin kıyasıya bir mücadele giriyorlar, Cem Sultan da Servet Çetin'i sert bir faulle yere indiriyor. Olabilir, genç bir futbolcu, hırslı ve göze girmeye çalışıyor. Servet Çetin de önce tepki gösteriyor, Tugay Kerımoğlu iki futbolcuyu da uyarıyor. Devamında ise idman sonrası Servet Çetin, Cem Sultan'a tokat atıyor ve Cem Sultan tepkisini twitter'dan şu şekilde gösteriyor;


Sonra olayın kapandığı, ikilinin barıştığı söyleniyor ama nafile. Yönetim maalesef Servet Çetin'e bir yaptırım uygulamıyor, oysa ilk vukuatı da değilken. Arda Turan'a da tepki göstermişti, ben onun yaşça büyüğüyüm diyerek. Doğrudur ama Arda Turan tüm hayatını Galatasaray'a geçirmiş bir isimdi ve takımın da kaptanı. Ona gücü yetmemişti, hırsını Cem Sultan'dan aldı. Yönetim ise sessiz, herhangi bir yaptırım yok. Servet Çetin'in düşüş yaşadığı zamanlar, sahada yapamadıklarını saha dışında yapmaya kalktı.

Neticesinde ne oldu, Cem Sultan'ın bu mevzu sonrası hevesi kaçtı ve sezon sonunda da sözleşmesi bitiyordu, Kayserispor'un 5 yıllık teklifini kabul etti. Oysa Galatasaray kendisiyle devam etmek istiyordu, takımın da başına Fatih Terim geçti. Kendisi için büyük fırsattı, gelişimi açısından Galatasaray'da kalması daha önemliydi. O sezon Semih Kaya ve Emre Çolak gibi örnekleri izlemişken, Cem Sultan bunu değerlendiremedi. Kayserispor'a gitti, orada da tutunamadı, gezdi dolaştı derken bugün 25 yaşında ve Gümüşhanespor formasını giymekte.

Maalesef kariyeri doğru şekillenmedi, o tokat olayı kariyeri açısından kırılma noktası. Galatasaray'ın umutla beklediği bir genç yetenekti derken sadece 6 dakika formasını giydiği takıma veda etti. Bugün sorsak ne düşünür bilmem ama bu olayda suçlu o gün ses çıkaramayan yönetim ve teknik ekipti..

Lucescu'nun Gündeme Gelmesi Sürpriz Olmaz, İmkansız Bir İhtimal de Değil


Gündemde mi bilmiyorum ama gündeme gelmemesi sürpriz olur. Shakhtar'la sezon sonunda sözleşmesi bitiyor ve ayrılacağını da açıkladı. Bir projesi vardı ama, hatta bu proje dahilinde ülkemiz için bazı takımların da gündemine geldi. 2 yıl daha teknik direktörlük yapacaktı, bu süre zarfında oğlu yardımcısı olacak ve hazırlanacaktı. 2 yıl sonunda da sportif direktör koltuğuna geçip teknik direktörlüğü oğluna bırakacaktı. Tabii bu planı devam ediyor mu bilmiyorum.

Türk futbol tarihinin de 2000'li yıllarda iki kırılma noktası var. Birincisi Galatasaray'ın Lucescu'yu kovması. Hanedan olma fırsatını kaçırmıştık ki 2001-2002 sezonunda yaptığını da herhangi bir teknik adam başaramaz, öyle bir işti. Diğeri ise Beşiktaş'ın Lucescu'yu göndermesi, onlar adına da 100. yıl kadrosu efsaneydi ve büyük bir şampiyonluk kazanmışlardı. Onlar adına da hanedan olma fırsatı vardı ama kaçırdılar. Bu fırsattan istifade de Shakhtar Lucescu'yu takımın başına getirdi ve 12 yıllık süreçte de büyük bir hanedanlık kurdular.

Shakhtar'ın zengin bir sahibi var, dolayısıyla sınırsız kaynakları. Lucescu, her ortama uyum sağlayan ve başarılı olan bir teknik adam. Az parayla da büyük işler başardı, çok parayla da ülkesinin şartlarına uygun işler yaptı. Shakhtar Donetsk onunla bir Şampiyonlar Ligi takımı oldu, bir dönem çeyrek finalden aşağısını görmez oldular, Dinamo Kiev'le rekabetlerinde açık farkla öne geçtiler, hatta bu rekabetin ateşini daha da yükseltip Ukrayna futboluna damga vurdu. 

Bu süreçte dev yıldızlar almaktan ziyade genç isimleri partlatmayı denediler ki transferden de büyük paralar kazandılar. Fernandinho, William, Douglas Costa, Alex Teixeria ve bunun gibi birçok isim. Güney Amerika'yı talan ettiler, müthiş futbolcular buldular ve büyük kazandılar. Sınırsız imkandan kastım ise, 10 milyon avro'ya da futbolcu aldılar ama 35-40 milyon avro'lara sattıkları oldu. Öyle bir imkan Galatasaray'da yok ama Lucescu'nun gözlem kalitesi de fazlasıyla iyi.

Tabii Lucescu 70 yaşına geldi, Lucescu'nun 2000-2002 yılları arasında Galatasaray'da yaptıklarından yola çıkıp bugünü değerlendirmeye kalkarsak Mustafa Denizli dönemindeki hataya düşeriz. Yanlış anlaşılmasın, hocaları kıyaslamıyorum, Lucescu aktif bir hoca, Avrupa yarışının yıllardır içerisinde. Kariyer anlamında da dev isim, Galatasaray şartlarını da en iyi şekilde biliyor ki Galatasaray aşığı olduğunu bile söyleyebilirim. Ama heyecanın kalmamasından korkuyorum, daha genç, Galatasaray'la birlikte büyüyecek bir teknik adam hayalim. Lucescu'ya kimse hayır diyemez, ben de demiyorum, orası ayrı.

Galatasaray'ın gündemine mutlaka gelir, hatta görevi kabul etmesi de sürpriz olmaz. Bu bir algı değil, olası ihtimal. Taraftarı da heyecanlandırır, orası ayrı ama Lucescu'nun heyecanı devam eder mi, yaş haddi onu ne kadar daha aktif kılar bilemiyorum. Dev bir teknik adam ama Lucescu'nun aklından yararlansak çok daha iyisi olabilir.. 

27 Mart 2016 Pazar

Fotoğraf, Prandelli Döneminde Yapılan Komando İdmanlarından


Prandelli döneminin hakkını yediğimiz, görmediğimiz zamanlarından. Ülkeye sağlayamadığı uyum (belki de ilk yurt dışı deneyimi olmasından), 5+3 yabancı kontenjanı, Türk futbolunu bilmemesi, hiç es veremeden 2014 Dünya Kupası'nın hemen ardından Galatasaray'ın başına gelmesi gibi etmenler onu başarısız kıldı. Taktiğine uyum sağlanamadı, çok denedi ama ülke futbolcularının frekansını yakalayamadı derken oynanan kötü futbolla da görevden ayrıldı. Galatasaray tarihinin en kötü Şampiyonlar Ligi performansı yaşandı mesela, ligde de yarışın içerisindeydik ama eksi averajlarla devam eden bir Galatasaray.

Geçen sezon aklıma gelen tek uzun sakatlık Felipe Melo'nun, Hamit Altıntop'un bile istikrarlı bir şekilde geçirdiği sezondu. Sakatlıktan uzakta, mücadele gücü yüksek, 90 dakikaları çok rahat çıkaran ve sezonu da şampiyonlukla bitiren bir Galatasaray. Hamza Hamzaoğlu'nun bu şampiyonlukta payı çok büyük, kafa olarak enkaz bir takımı aldı ve sıfır transferle şampiyonluğa yürüdü ki son haftaları ele alırsak, gol yememesi gereken zamanda gol yemeyen ama kazanmasını bilen bir takım yarattı. Ama Prandelli'nin hakkını yediğimiz bir nokta var ki şampiyonlukta kilit rollerden biri de onundu.

Giambattista Venturati, Prandelli'nin kondisyoneri. Takıma müthiş bir hazırlık kampı yaşattı ki doğru yükleme sezon içerisinde takıma müthiş etki etti. Sakatlıklardan uzakta, mücadele gücü düşmeyen, ayakta kalan bir takım vardı.

Hazırlık kampları bir takımın çok şeyi, doğru yüklemeyi yapmak zorundasınız. Fatih Terim ve Prandelli dönemlerindeki hazırlık kamplarında alanlarında en iyi olan kondisyonerlerle çalıştık, Hamza Hamzaoğlu'nun ise bu sezon başlangıcı büyük bir hataydı. Galatasaray'ın doğru idman yapmadığı, sezon öncesini iyi geçirmediği hep söylendi ve etkilerini de sezon içerisinde yaşanan sakatlıklarla yaşıyoruz.

Geçen sezon oyundan düşmeyen ve skor olarak geri düşse bile bunu lehine çevirmesini bilen bir takım vardı. Bu sezon ise önde olduğumuz birçok maçı kaybettik. Son 15-20 dakikalarda Galatasaray'ın fizik anlamda bittiğini, koşmaya hali olmadığını izledik durduk ki takımda arka adalesinden sakatlanmayan futbolcu kalmadı, hatta bazı isimler 2. turu dönüyor. Bu da sezon öncesi doğru yüklemeyi yapmamakla alakalı, burada fatura maalesef Hamza Hamzaoğlu ve ekibinin. Yapmayacağını biliyorum ama Hamza Hamzaoğlu ekibini gözden geçirmek zorunda, günümüze uyum sağlamak anlamında.

Fotoğraf ise Prandelli döneminde yapılan komando idmanlarından biri..

26 Mart 2016 Cumartesi

Chuck Davis'den Gelen Ekstra Katkı


Geçen sezona göre daha düşük bir bütçe ama ortada daha iyi bir takım. Sınırlar içerisinde hareket ettik, en iyisini yapmaya çalıştık ki bunu da başardığımızı düşünüyorum. Sezon içerisinde "ödeme" gibi sorunları duymadan devam ediyoruz ve sorunsuz bir takımın da (doğru kadro mühendisliğiyle) neler yapabildiğinizi izliyoruz. Bütçe mühim, keşke daha geniş imkanlar olsaydı ama en önemlisi basketbol aklı. Ergin Ataman da meseleye odaklandığında, geçen sezon olduğu gibi "yan" sorunlar ortaya çıkmadığında hedefe doğru emin adımlarla yürüyoruz.

Bu ekonomik çerçevede de sezon ortasında yapılması gereken bazı hamleler anlamında elimiz çok rahat değil. Gelen isimlerden ziyade yeni isimler alınabilmesi önemliydi ki maddi şartlar düşünülerek bazı hamlelerin "kumar" olması kaçınılmazdı. Curtis Jerrells böyle bir hamleydi, tutmamış görünüyor ama Jerrells'ın ücretinin sadece yüzde 30'unu ödüyoruz. Yapabilecek bir şey yoktu, neden Jerrells diyemem.

Chuck Davis için de aynı durum geçerliydi. Banvit'ten tanıdığımız, hemen hemen herkesin çok beğendiği bir isimdi ama dizlerinden dolayı yaşadığı sakatlık onu 1 sene basketboldan uzak tutmuştu. Bu hamle daha büyük bir kumar mesela ama onu Jerrells'den ayıran iki özellik var. Biri sorunsuz bir basketbolcu olması, diğeri sağlam olduğunda neler yapabileceğini bilmek. Maddi imkanlar bizi böyle bir kumara sürükledi ki Chuck Davis'in ayakta kaldığında ve oynama alışkanlığını yeniden kazandığında neler yapabildiğini izliyoruz.

Caleb Green de sakatlıktan döndü mesela, bir süre yoktu ama 2 aylık sakatlığı hala atlatamadığını, kendisini bulamadığını görüyoruz. Chuck Davis ise 1 yıllık sakatlığın izlerini atlatıyor, her geçen zaman daha da üzerine koyuyor. Euro Cup'ta Abdi İpekçi'de oynanan Karşıyaka maçını büyük oynamıştı, son Bayern maçında ise ibrenin rakibe döndüğü anlarda sorumluluk alıp, koyduğu karakterle maçı yeniden Galatasaray'a çevirdi. Son oynanan Konyaspor maçında ise 3. çeyrekte rakibin bizi yakaladığı ve hava bulduğu anlarda yine sahneye çıktı, takımı oyunda tuttu.

Bu anlamda kumar tuttu, beklenen katkının da üzerinde bir verim alıyoruz. Euro Cup'ta Lasme'nin arkasında görüntü vermesini beklerken, eski günlerinden pasajlar sunuyor bizlere. Micov ve Schilb bu takımın en büyük basketbol akılları. Onlardan biri sahada olmadığında takımın hücumda tıkandığını, oyunu iyi kurgulayamadığını görüyoruz ama Chuck Davis'in en büyük artısı oyuna yeni bir akıl sunması. Topu ona verdiğinizde, kendi oyununda da (müthiş bir bire birci), sırtı dönük topu aldığında pas aksiyonunda da önemli bir silah.

Umarım yeni bir sakatlık yaşamaz ve böyle devam eder. Chuck Davis'den gelen katkı gerçekten ekstra oldu ki Euro Cup ve lig şampiyonluğu yolunda elimizi güçlendirdi..

25 Mart 2016 Cuma

Kötü Kadro Mühendisliği, Temelde Bu Var


Öncelikle Galatasaray'ın bu vizyonla yönetildiğini belirteyim, sonra futbol konuşmaya başlayalım..

Cengiz Özyalçın: "Real Madrid gibi bir kulüpten Rodriguez’i aldık. Arda Barcelona’da oynuyor diye yer yerinden oynuyor."

Habere dönersek. Doğru mu yanlış mı bilmiyorum, hatta kaynağı da fotomaç gazetesiymiş. Mesele ise haberin doğru veya yanlış olmasından ziyade mantıklı söylemler var, çoğuna da katılıyorum. Temele indiğimizde de kötü kadro mühendisliğinin eseri.

Muslera'nın alternatifi yok denilmiş, bu doğru. Ama performansının kötü olma nedeni takımın kötü durumda olması ki o da konsantrasyon kaybı yaşadı. Buna rağmen kötü bir performans yok, yine iyi ama bildiğimiz Muslera çıtası çok yukarıda. Alternatifinin olmadığı doğru ama maalesef doğru yedek kaleciyi yıllardır bulamadık.

Beklerimizin yetersiz kaldığı da doğrudur. Carole savunmacı bir bek, hücum katkısı alamıyoruz. Fenerbahçe'ye bakıyorum Caner Erkin, Hasan Ali Kaldırım, Beşiktaş'ta ise İsmail Köybaşı oyunun her iki tarafında. Telles'in kiralanması bu anlamda mantıksız ki bonservisi de henüz alınmadı. Olcan Adın'dan ise istikrarsız bir hücum katkısı alıyoruz, bek olarak güvenemezsiniz. Sağ tarafta ise Linnes doğru adımdı ama sistem içerisinde kullanabildiğinizde katkı verebilecek bir isim. Kaos oyunu oynuyoruz, haliyle katkısı kısıtlı kalıyor. Denayer zaten sağ bek değil, Sabri Sarıoğlu'na ise uzun vadede güvenmek imkansız, anlık performanslarla karşımıza çıkıyor.

Tarık Çamdal ve Jose Rodriguez bu takımda olmamalıydı denilmiş, yine kısmen haklı bir durum. Kısmen tarafı da Jose Rodriguez'den kaynaklı. Genç, yetenekli de bir arkadaş ama mevzudan çok çabuk koptu. Sezona iyi başlamıştı, önce Bilal Kısa sonra da Selçuk İnan'ın yokluğunda katkı verdi, dikine iyi çıkan, kilit pas özelliği olan ama yanlış mantıkla oynatılan bir isim. Defansif orta saha gözüyle baktık ki öyle değil, üçlü orta sahada oyunun iki yanını oynayan isim olsa ya da biraz daha 8 numara gibi oynatılsa neyse ama kullanılmadı. Sezona iyi başlamıştı, forma da ondan alınıp uzun süre kendisine verilmeyince oyunla ilişkisi kesildi, hiç piyasada yok. Kiralanması daha mantıklı olur, oynarken görmek lazım. Tarık Çamdal için ne yazsak boş, belki de tarihin en kötü Galatasaray transferi.

Sezon sonuna kadar santraforsuz oynamanın zararlarını çok yazdık, daha fazla üzerinde durmaya gerek yok. Israrla forvet almadılar, haliyle tablo bu. Koskoca Galatasaray'ın iyi bir forveti yok, durum bu. 

Stoper tespiti çok yerinde. Kağıt üzerinde bakınca Denayer, Chedjou, Hakan Balta, Koray Günter, Semih Kaya gibi isimler var ama hangisi doğru ikili, bunu bir türlü yakalayamadık. Beşiktaş'ın Marcelo ve Alexis ile şampiyonluğa gittiğini görüyoruz, Fenerbahçe'de ise Kjaer gerçeği var ama yanındaki partneri sürekli eleştiriliyor. Galatasaray'ın ise kağıt üzerinde iyi stoperleri olmasına rağmen doğru ikiliyi bulamadı ki en uyum yakalanması gereken pozisyon.

Sahada takımı ateşleyecek isimlerin de olmadığı doğrudur. Sadece Sneijder'i agresif görüyorum, onun dışında isyan eden kaç futbolcu var?

Bazı Türk futbolcuların yabancılarla sorunu olduğu da doğrudur, yılların değişmez gerçeği. Galatasaray'ın aşması gereken en büyük mesele.

Son olarak, Yasin ve Podolski'yi zorlayacak kanat oyuncusu yok denilmiş. Şöyle değiştireyim, Sinan Gümüş sakat olduğu için hesaba katılmamış olabilir ama Galatasaray'ın zayıf bir kanat rotasyonu olduğu doğrudur. Bu noktada da Bruma'nın kiralanmasını mantığım almıyor, yerini de dolduramadık ve şu an alternatifsiz durumdayız. Podolski'yi de forvet oynatma zorunluluğu doğacakken kanatlarda kimsenin kalmadığını görüyoruz. Haliyle zayıf rotasyonda da Yasin Öztekin ne kadar kötü durumda olursa olsun şans buluyor, tablo bu..

24 Mart 2016 Perşembe

Cenk Tosun Hayırlı Olsun, Euro 2016'nın Santraforunu Kazandık


Milli Takım adına en büyük soru işareti santrafor konusuydu ki çıkan devşirme muhabbeti de bunun üzerineydi. Yine yazıyorum, devşirmeye sporcuya karşıyım, her şey başarı değil ki başarısızlığı da bizim çocuklarımızla yaşayalım. Mevzu bu değil, devşirme açılımı mı daha önce de yazdım, yine yazabilirim.

Dediğim gibi, asıl soru santrafor konusundaydı. Burak Yılmaz sakat, belli ki bu sakatlık maalesef onun yakasından düşmeyecek. Haliyle bu sezonu da verimli geçmedi, geçmiyor. Ama bir şekilde takımda olacak, ihtiyaç var. Fatih Terim'in Mehmet Batdal, Emre Güral ve Muhammet Demir gibi isimleri düşünmediğini gördük. Kazanım Cenk Tosun'dan kaynaklı.

İsveç karşısında bunun cevabını bulduk, bu ülkenin birinci santraforu Cenk Tosun, en azından mevcut şartlarda. Beşiktaş'ta Mario Gomez'in arkasında olabilir ki bu kendisi için handikap da değil, bence avantaj. Gelişiminde bu rekabetin katkısı olduğunu düşünüyorum ve Cenk Tosun sonradan da girse her maç oynayan, sahada kaldığı sürede de gol ortalaması yüksek bir isim. Milli Takım'ı da Euro 2016'da taşıyabilir, ben inanıyorum. Bu yüzden de İsveç karşısında en büyük kazanım kendisi, Euro 2016'da santraforumuzu bulmuş olduk.

Fatih Terim'in de dediği gibi Milli Takım olgusu gelişiyor. Yüzüne bakılmayan, yine mi Milli maç modunda izlenen ve insanların bütünleşemediği bir takımdan herkesin heyecanlandığı, keyif aldığı ve bir olduğu bir Milli Takım'a doğru gidiyoruz. En önemlisi de bu zaten. 

Maça dönersek, orjinal stopersiz oynadık, bu anlamda denemeler var. Ömer Toprak, Serdar Aziz ve Ersan Gülüm gibi isimlerin yokluğunda Mehmet Topal stoper oynadı ki müthiş de bir performanstı. Hakan Balta'nın sakatlandığında oyuna giren Ahmet Çalık da iyi bir alternatif olduğunu kanıtladı. Yediğimiz gol duran top, bir Türk genetiği ama çok fazla pozisyon da verdik diyemem, oyunun genelinde savunmamız, mücadelemiz fazlasıyla iyiydi.

Selçuk İnan, Ozan Tufan ve Oğuzhan Özyakup. Doğru bir orta saha kurgusu ve doğru yerde oynayan Selçuk İnan'ın yarattığı fark. Hatta doğru oyuncularla birlikte oynayan diyeyim. Böyle daha ekonomik ve geriden oyunu müthiş okuyor, defansif sezgisiyle de fark yaratabiliyor. Galatasaray'da ise tam tersi, orta sahada her şey Selçuk İnan'dan bekleniyor. Eski temposu yok, haliyle de ne hücumda ne savunmada nefesi yetiyor. Oyunun iki yanını da oynayan üç orta sahayla oynadığımızda hücumda da savunmada da mücadele düşmüyor.

Hazırlık maçı neticede, İsveç önemli bir rakip ama İbrahimoviç'siz oynadılar, bu daha önemli. Önde bastığımız, mücadele gücünü yüksek tuttuğumuz dakikalarda da top yüzde 60 bizdeydi, düştüğümüz dakikalarda golü yedik zaten. Yorgunluk doğal, tempoyla oynuyoruz. Arda Turan'ı Barcelona'daki görüntüsünün aksine kanatlarda izledik, Volkan Şen açık alanda etkiliydi, özellikle 2. yarıda 2. gole en çok yaklaşan isimdi ama yoruldu. Organize anlamda çok fazla pozisyon yaratabildik diyemem ama Cenk Tosun uzun İsveç stoperleri arasında iyi boğuştu, bu da takımı hücumda tutan etmenlerden biri.

Çok Yakın Zamanlar, Muslera ve Chedjou Şampiyonlar Ligi'nde Haftanın 11'inde


Manchester United deplasmanı sonrası, 18-19 Eylül Şampiyonlar Ligi haftasının en iyi 11'i. Muslera'nın efsane performanslarından biri dahaydı ki kaybetmemize rağmen haftanın 11'inde yerini aldı. Lille forması giyen Chedjou da var, ertesi sezon Galatasaray'a transfer olmuştu..

Seyreyle Maziyi #3; Servet Çetin Marsilya'da?


Olaya Galatasaray açısından bakıyorum ve Avrupa'ya ihraç edip, iyi para kazandığımız tek isim Arda Turan. 2. bir örnek bulamıyorum ki Türk futbolunun da sorunu bu aslında. Galatasaray kısmında ise daha da büyük bir sorun. Almak konusunda varız, hatta son yıllarda çok abuk bonservislerle bile (Bruma misali) transferler yaptık ama satmak konusunda yokuz, olacak gibi de görünmüyoruz ama olmalıyız. 

2009-2010 sezonunun başına gidelim biz. Kimsenin beklemediği, sürpriz bir gelişme. Hatta gerçekleşmesi durumunda da Galatasaray tarihinin en büyük transfer gelişmelerinden biri olabilecek bir hadiseydi, Servet Çetin'in Marsilya'ya transferi. Üstelik 8 milyon avro gibi bir bonservis bedeliyle. Bonservis bedeli ödemeden kadroya kattığın, 28 yaşındaki ve insanların bir türlü sevip, beğenemediği bir futbolcudan 8 milyon avro kazanabilirdi Galatasaray. Tabii o dönemin kulüp başkanı Adnan Polat olunca da bu paradan bizlere hayır gelmezdi belki ama uzun yıllar konuşabileceğimiz bir transfer olacaktı.

Servet Çetin'in Galatasaray günlerine inelim biraz, hatta daha derine. Büyük profesyoneldi, asla lafım yok. Şu takımlıyım, bu takımlıyım dediğini görmedim. Fenerbahçe'de oynadı, sonrasında Galatasaray günleri oldu ama Beşiktaş'a da gitse şaşırmazdım. Oynar yani, forma ayırt etmez, kazandığına bakar ama işini de iyi yapmaya çalışır. Yeterlidir, yetersizdir ayrı konu, beğeni çok göreceli ama profesyonelliğine laf söyleyemem.

Fenerbahçe'ye gittiğinde genç bir yetenekti, kısa da sürmedi Fenerbahçe kariyeri ama Shevchenko ile anılan bir kariyer oldu, yediği umarsız çalımlarla. Sonra Sivasspor'a gitti, bir düşüş gibi görülebilir bu ama aksine çıkışın alameti oldu, Milli Takım'a yükseldi. Oradan da Galatasaray, bonservisi olmadan gelmesi daha da güzel bir durumdu. 2007-2008 sezonunda da Galatasaray şampiyon olurken Servet Çetin efsane bir performans göstermiştir. Çok anlatılmaz, dillendirilmez ama çok büyük oynamıştı, yanına da Emre Güngör'ü alarak. Skibbe döneminde ise aynı performans devam etti ama takım savunması çöktü. Servet Çetin'in sakatlandığı ve sezonu kapattığı bir dönem var ki, Hamburg'a elenmemiz, Skibbe'nin gidişi ile direkt etkili.

İşte bu performanslar onu Marsilya radarına sokmuş. Aslında Marsilya da böyle bir bonservisi çok rahat harcamaz, onlar açısından da tartışılan bir durum olmuştu. Eder mi etmez mi derken Galatasaray da yine akılcı bir hamle yapmış ve Servet Çetin gidiyor diye bonservisi elinde Gökhan Zan ile anlaştı. Tam bir kazan kazan durumu olacaktı ki kötü haber geldi, Marsilya Başkanı Papa Diof görevden ayrıldı ve transfer yattı. Görevden ayrılma nedenleri arasında da bu transferde ısrarcı olması yatıyor. Böylelikle Galatasaray tarihinin en büyük transfer hamlelerinden birini yapamadı.

Sonra ne oldu dersek, Servet Çetin haliyle takımda kaldı. Rijkaard göreve gelmişti, Gökhan Zan'la da anlaşıldığı için yeni bir yabancı stoper hamlesi yapılmadı. Oysa Rijkaard'a ters gelen bir durum, Servet Çetin & Gökhan Zan ikilisi. Zaten çok geçmedi, Gökhan Zan yine sakatlandı, Servet Çetin ise beklentiyi karşılayamadı, yedek kaldı, suratı düştü, haliyle futbolu da bitme noktasına geldi. Lucas Neill geldi, Hakan Balta için stoper denemeleri başladı derken Servet Çetin ne kadar hızlı yükseldiyse o kadar hızlı düştü ve kendisini Fatih Terim bile göreve geldiğinde kurtaramadı, o derece..

23 Mart 2016 Çarşamba

Hagi & Galatasaray, 22 Mart 2004


2000 - 2004 Yılları Arasında Galatasaray'ın Gündemine Gelmediği Bir Transfer Sezonu Yok

Mohamed Kallon. 36 yaşında futbolu bıraktığını açıkladı ve eski anılar tekrar canlandı. 2000 - 2004 yılları arasında Galatasaray'ın gündemine gelmediği bir transfer sezonu yok. Hakan Şükür'ün Inter'e gittiği zaman Inter'in bize takas olarak önerdiği bir isimdi ama o gün istemedik, sonrasında her transfer dönemi talip olduk ama alamadık. 

İyi bir Inter kariyeri vardı, forvet olmasına rağmen giydiği 3 numarayla akıllarda kaldı. Inter sonrasında da Monaco kariyeri var, orada da 3 sezon forma giydi ama sonrası düşüşlerle dolu. Katar'a gitti, sonra Yunanistan yaptı, tekrar Katar derken Afrika'ya döndü ve son olarak oynadığı takım FC Kallon. Sierra Leone'de kendi kurduğu bir takım. En son orada görülmüş. 

Özellikle Fatih Terim'in gözdesiydi, istedi ama aldıramadı. Keşke Galatasaray'da görmüş olsaydık. Bu vesileyle de geçmiş yıllarda Galatasaray'ın gündemine ısrarla gelmiş ama transferi gerçekleşmeyen isimleri yorum bölümüne yazarsanız tartışırız, biraz nostalji deriz..

Biz Galatasaraylılar Adına Çok Büyük Bir Motivasyon Kaynağı Euro Cup


Karar verdim ki basketbolun yarattığı gerilim ile futbolun yarattığı gerilim arasında çok büyük fark var. Basketbol izlerken ve Galatasaray söz konusu olduğunda çok fazla geriliyorum, bu akşam da gerilimin doruk noktalarını gördük.

Abdi İpekçi'de Galatasaray taraftarının yarattığı etki, Türkiye'yi geçtim belki de Avrupa'nın en iyisi. Taraftar maç kazandırıyor, rakipler adına buradan çıkmak hiç kolay değil. Bu sezon Abdi İpekçi'de oynadığımız 21 maçın da 19'unu kazanmışız. Almanya'dan 10 sayının handikapıyla dönüyorsunuz ama rövanş maçında favori siz olabiliyorsunuz. Çünkü çok büyük bir tribün avantajı var. Galatasaray taraftarının salonda yarattığı etki çok büyük.

Maça dönersek. Gergin başladık aslında, bu gerginlikte panik hücum etmemize yol açtı ama ilk periyodun ortasında durumu toparladık, istediğimiz farkı yakaladık. İkinci periyotta da farkı daha da yükselttik, müthiş bir savunmayla Bayern Münih'e nefes aldırmadık ama bu panik hücumlar üçüncü periyotta geri döndü. Üçüncü periyotta fişi çekmek, +25 sayılık fark yapmak mümkünken rakip geri döndü, hatta vantajı kaybettik.

Bir takım oyun kurucusu kadar konuşur, maalesef ki bu sezon istikrarlı bir oyun kurucu katkısı alamadık. Hatta oyun kurucularımız tamamen kendi oyunları üzerine oynayan isimler. McCollum 15 sayıyla maçın en skoreri, hatta kırılma anlarında da imzası olan bir isim (en son attığı iki faul, Chuck Davis'e asisti ve basket faul, maçın sonundaki blok gibi) ama doğru katkıyı alamadık, en çok panik olan isim kendisiydi. Jerrells'dan zaten bir katkı alamıyoruz, Sinan Güler de maçın fotoğrafını vermesine rağmen gerçek anlamda bir oyun kurucu değil derken bizi sakin tutacak ismi maç boyunca aradık ama bulamadık. Vurup geçmek istedik belki de ama sakin olabilseydik çok daha rahat bir maç geçebilirdi.

Ekstra katkılar var tabii, Chuck Davis gibi. Lasme'nin erken faul problemi oldu ama Chuck Davis orayı güzel kapattı, hücumda akıl koyan isimlerden biriydi. Göksenin Köksal'ın da ilk yarıda yarattığı baskı değerli, savunma sinerjisinde büyük katkı sağladı ama 3. periyot sonrasında hücum düşünce bu savunmaya da yansıdı ve maç çok fazla ortada gitti ama son 3.5 dakika doğru savunmayı hatırlayınca ibre yine Galatasaray'a döndü ve tur geldi.

Biz Galatasaraylılar adına çok büyük bir motivasyon kaynağı Euro Cup. Kazanabileceğimize de inanıyorum, bu tribün olduktan sonra sorun yok. Ergin Ataman da bu kupaya odaklanmış durumda, yükselmemiz gereken yerde yine yükseldik. Devamı gelecektir, gösterilen mücadeleden, savaştan fazlasıyla memnunuz..

22 Mart 2016 Salı

Denayer'in Şanssızlığı, Büyük Geçmiş Olsun


Terörün ülkesi, dini, dili, ırkı olmaz. Terör bu dünyanın en büyük belasıdır, terörden beslenen herkesin Allah belasını versin. Dün Türkiye'de, bugün Belçika'da. Rahat değiliz, huzurla sokağa çıkamıyoruz ki bu tüm Avrupa için geçerli aslında, ne zaman nerede ne olacağını maalesef kestirmek imkansız. Jason Denayer açısından bakınca olaya daha da dramatik bir durum var. Ankara saldırısı sırasında oradaydı, maç çıkışında gerçekleşti. İstanbul saldırısında orada bulunuyordu ki derbi ertelendi, ihbar dahilinde. Brüksel saldırısı sırasında da Belçika Milli Takım'ıyla orada bulunuyordu. 10 günde üç vahşi saldırı, Denayer'in psikolojisi çok daha farklı. Büyük geçmiş olsun..

SC Nostalji #54; Sergen Yalçın


Türk futbol tarihinin gördüğü en büyük yeteneklerden ama bir futbolcu nasıl yaşamamalı, neler yapmamalı üzerine de tez konusu. Çok daha iyi yerlerde olması mümkündü ama kendisini ülke sınırları içerisinde değerlendirmek durumundayız. 4 büyüklerde de forma giymiş ilk futbolcu (diğeri Burak Yılmaz), Beşiktaş'la özdeşleşmiş ama bana sorarsanız en büyük başarıları 1.5 sezonluk Galatasaray kariyerinde yaşamış.

21 Mart 2016 Pazartesi

Seyreyle Maziyi #2; Ribery'nin Galatasaray'a Vefa Borcu Var Mı Dersiniz?


2004-2005 sezonu. Maddi anlamda sıkıntıların konuşulduğu, futbolcuların alacaklarını alamadığı için idman boykotunu gündeme aldığı zamanlar. Özhan Canaydın, ilk 2 sezonunda öyle transfer harcamaları yaptı ki ertesi 3 sezonda doğru dürüst transfer yapılamadı, özellikle bonservis anlamında neredeyse hiç para harcanmadı. Buna rağmen başarılıdır Galatasaray, kazanılan bir şampiyonluk var. O şampiyonlukta da 2004-2005 sezonunda Hagi'nin attığı temelin payı var tabii.

Beğenmeyiz ama 2003-2004 enkaz kadrosunun üzerine neredeyse hiç hamle yapılmadan yeni bir temel atıldı, o temel de ertesi sezon şampiyonluk yarışı verdi, Türkiye Kupası kaldırdı. Song, Tomas hamleleri elbette fark yarattı ama beğenmesek bile Cihan Haspolatlı'nın sağ, Orhan Ak'ın sol bek'e geçişi, Ayhan Akman'ın sol kanatta oynaması gibi etmenler hep yokluktan. Hagi'nin o dönem yaptığı çok kritik hatalar olmasına rağmen ben başarılı bulurum, sıfır olan kadrodan bir hedef yarattığı için. İnsanlar bunu çok görmek istemez ama gerçek olan bu. 

Gelelim o sezonun ara transfer dönemine. Galatasaray ne kadar maddi anlamda imkansızlık yaşıyorsa, Fenerbahçe ise iddialı hamleler yapabiliyordu. 2004-2005 sezonunun ara transferinin son gününde Anelka'yı getirdiler, üstelik en hit olduğu dönemlerden birinde. Çok büyük bir hamleydi bu, herkes konuştu. Galatasaray ise aynı günlerde yine bir Fransız olan Frank Ribery adındaki genç futbolcuyu kiraladı. O dönem Anelka'nın bonusu diyorduk, Ribery'nin ilerleyen yıllarda Dünya'nın en iyi futbolcularından biri olabileceğini nereden bilebilirdik.

Galatasaray'a bu tip potansiyeller hep geldi. Carrusca, Fabio Pinto, Bruma ilk akla gelenler, listeyi uzatabiliriz de ama en sessiz sedasız gelen futbolcu en büyük patlamayı yaptı ve bunu da tabii ki Galatasaray formasıyla değil de, Galatasaray'dan ayrıldıktan sonra. Hikayenin hazin tarafı da bu adamı bedavaya kaçırmaktı, 100 bin avro alacak uğruna. Yoksulluk kader olamaz mı diyelim yoksa dönemin yöneticilerine faturayı mı keselim? Bu öyle büyük bir skandaldır ki, Galatasaray tarihinde ilk sıraya koymak mümkün.


Ribery ise o yarım sezonda potansiyelini gösterdi, iyi maçlar çıkardı. 1-2 ay sonra bonservisi alındı, kendisiyle ilgili gelecek planları kurduk. Sezonun bitiminde yeni sezon için 10 numarayı ben giymek istiyorum diye gitti, bir daha gelmedi falan. Çok büyük bir hikaye bu. Galatasaray formasıyla attığı en büyük imza da Fenerbahçe'yle oynanan Türkiye Kupası finalidir. Müthiş futbolunu golle süslemişti ama Hagi'yi kötü teknik direktör diye nitelendiren hatalardan biri de gelmişti. Oyundan erken çıktı, skoru korumak uğruna. Oysa kanal kapakları açıktı, Galatasaray 5-1 değil de çok daha dramatik bir fark yakalayabilirdi. Bunun da imzası, bulduğu boş alanlarda Ribery'nin olacaktı.

Kendisiyle ilgili çeşitli rivayetler de var. Galatasaray'ın hülle yollu kullanıldığına yönelik. Normalde Marsilya bu transferi çok daha önceden bitirmiş ama Metz bu futbolcuyu Marsilya'ya yollamamak için yarım sezonluk Galatasaray kullanılmış. Gerçeklikten uzakta ama böyle bir rivayet olduğunu da eklemek istedim.

Ribery, Galatasaray'dan sonra Marsilya'ya gitti, arada müthiş bir 2006 Dünya Kupası yaşadı ve finali gören kadronun en büyük pay sahiplerinden oldu, sonra Bayern Münih'e rekor transfer ve uzun yıllar içerisinde Bayern Münih'in kurduğu hanedanlığın en önemli kozlarından biri. 32 yaşına geldi, son yıllarda büyük sakatlıklar yaşadı ve sözleşmesi bitiyor. Hayal ama Ribery'nin Galatasaray'a bir vefa borcu var mı dersiniz?

Gelirken Ne Umuyordu, Geldiğinde Ne Buldu?


Linnes'i düşündüm bir an. Ülkenin yaşadığı üzücü olaylar, derbinin ertelenmesi, bir de Galatasaray'ın aldığı men cezası ve üzerine çoğu maçta yedek oturması. Büyük umut ve beklentilerle geldiğine eminim, Galatasaray'ı bir sıçrama tahtası olarak düşündü ama maalesef ki şartlar ne kulüp ne de ülke açısından iyi değil derken hayal kırıklığı yaşadığını düşünüyorum. Aslında sadece Linnes için de değil, İstanbul, Ankara gibi şehirlerdeki çoğu yabancı da böyle düşünüyor olabilir ve haklarıdır da. Bir şey diyemem, herkes önce kendisini düşünmek durumunda.

Linnes'den şu ana kadar umduğunu bulamayan bir kesim de var ama şöyle diyeyim, ne bekliyorduk. Molde'nin iyi veya kötü bir sistemi vardı ve sistem içerisinde de Linnes'in hücum opsiyonunu iyi kullanıyorlardı. Linnes'den de beklentimiz hücum anlamında, sağ kanadı domine etmesi üzerine. Galatasaray'ın bir sistemi var mı, tabii ki yok. Daha çok doğaçlama, yetenekli oyuncuların sahne almasıyla etki yaratmaya çalışan bir takım var. Allah'a emanet bir anlayış, haliyle de Linnes'i sistemli bir şekilde kullanmanın imkanı yok. 

Bu anlamda Linnes adına konuşmak için erken. Beklemek zorundayız, özellikle de yeni sezon için. Türkiye Kupası'nda Gaziantepspor'la oynanan bir maç var, Sinan Gümüş'le birlikte sağ kanadı müthiş kullandıkları. Beklentimiz o yönde, umarım önümüzdeki dönemde bunu izleriz. Her ikisi de ileriye dönük, yetenekli futbolcular. Sinan Gümüş'ün de dönüşü belki Linnes'e olumlu yansır.

Linnes'i başka pozisyonlarda da izledik aslında. İlk maçını sağ açık olarak oynamıştı ve beğenmiştim. Orta sahada da denendi, kötü değildi. Sağ bek ama başka opsiyonları da var, değerlendirilebilir. Zaten en kötü hali bile takımın en iyi orta yapanı, boş ortasını hatırlamıyorum. İyi bir forvet bunları bitirebilir. Çizgiye kadar inen, hatta çizgiden içeri kat eden özelliğini de gördük ama maçın geneline yansıtamadığı için kötü görünüyor. Savunmada da aksıyor, dengeyi henüz kuramadı. Dediğim gibi, sistemli bir takım içerisinde Linnes faktörü fark yaratır, beklemek lazım.

20 Mart 2016 Pazar

Galatasaray'da İbra Edilme Şartlarının Ne Kadar Aşağıda Olduğunu Gördük


Mali kurulla ile ilgili konuşulacak çok fazla şey yok, sözün bittiği yerlerdeyiz. Galatasaray'da ibra edilme şartlarının ne kadar aşağıda olduğunu gördük. Hadi maddi yönü bir yana bıraktım (o konuda da büyük hatalar olmasına rağmen) ama idari anlamda büyük bir başarısızlık varken çok büyük bir oy çoğunluğuyla yönetim ibra oluyor. 

Mali kurulla ilgili beklentilerim vardı, daha sert geçmesini bekliyordum ama büyük hayal kırıklığı oldu. Ne varsa yine genç üyelerde olduğunu görüyoruz, çoğu müthiş konuştu, taraftarın sesi oldular. Bu tarz genç üyelere daha çok ihtiyaç var, ayrıca bu genç üyelerin de yılda bir kez değil, en azından 3-4 kez seslerini duyurmaları gerekiyor. 

Bugün için sevindiğim noktalardan biri bu genç üyelerdi. Diğeri de ekim ayınca yapılacak yeni üye alımıyla ilgili kongre olacak. O gün bir şeyler değişebilir, acilen bu üye sisteminden kurtulmamız gerekiyor, Galatasaray'ın bir numaralı çıkış noktası bu. Olacağına da inanıyorum, elinde sonunda bu bitmiş düzen ilerleyemeyecek, yenilik arayacak. Bu noktada inanmaya ve çalışmaya devam.

Dursun Özbek yönetimine inanmadığımı ve güvenmediğimi söylemiştim, yine o noktadayım. Geçmişi çok konuştuk, önümüze bakmak istiyorum ama gelecek anlamında da çok umutlu değilim. Doğru akılları bekliyorum ama hala ortada yoklar. Maalesef ki bu yönetimde birkaç yönetici hedef seçildi (genç subaylar diye adlandırılan) ve onların da büyük başarısızlıkları olmasına rağmen iyi anlamda çabalayan isimler de onlar. Ama günah keçisi ilan edildiler, ihale onlara kaldı.

Son olarak, heyecanlandığım tek konu (yönetimin bunu da başarabileceğine inanmamakla birlikte), yeni spor salonu projesi. TT Arena'nın yanına yapılacağı söyleniyor, bugün ilk kez çizimini de gördük. O bölge tam anlamıyla bir spor kompleksi olur, basketbolun da kurtuluşudur bu. Büyük atılım olur. Ayrıca salonu yapan firmanın TT Arena'nın da açılır kapanır çatısını yapacağı belirtiliyor ki bu sayede üst kullanım hakkı alınır alınır. Böylece TT Arena'nın dışarıdan görülen o ruhsuz halinden de kurtulmuş oluruz.

Heyecanlı Bir Kadro, Keyifli Bir Türk Milli Takımı


Önce bir Galatasaraylı olarak yazayım, Sinan Gümüş'ün sakatlığı açıklanan son Milli Takım kadrosunun ardından beni tekrar üzdü. Formdaydı, yükselerek geliyordu. Son kadroya baktığımda her ne durumda olursa olsun Yasin Öztekin'i tekrar görünce Sinan Gümüş sağlıklı kalabilseydi kesin şu kadroda yer alırdı dedim ve Euro 2016 için de büyük bir şansı vardı.

Genel itibariyle bakınca, beklediğim kadro, çok fazla şaşırdığım isim yok. Hakkaniyetli de diyebilirim, formda olan isimlerin yanında yeni ve genç isimleri de görüyoruz. Ayrıca Nuri Şahin'e de hoş geldin denilmiş, seni unutmadık mesajı bu. Uzun zamandır sakatlığı vardı ama kalitesi ortada bir isim. 

Fatih Terim de A Milli Takım'da Nuri Şahin'i ilk oynatan teknik adam, unutmadığını gösterdi. Ömer Toprak'ın ise sakatlığı olduğu söyleniyor, o yüzden yok. Bu kadroda yer alacağını düşünüyorum ki onun varlığı savunma anlamında Milli Takım'ın seviyesini en az iki sınıf yukarı çeker. Çünkü en zayıf pozisyonlarımızdan biri stoper.

Ersan Gülüm yok mesela, Burak Yılmaz ise sakatlığına rağmen çağrılmış. Ersan Gülüm için "gözden uzak, gönülden uzak" günleri başlamış olabilir ama forvetsizlik Burak Yılmaz'ı mecbur kılıyor. Stoper pozisyonundan daha zayıf bir pozisyon varsa o da forvet rotasyonu. Cenk Tosun, şu takımın sağlıklı tek forveti. Emre Güral, Muhammet Demir gibi isimler de düşünülebilir. 

Yeni isimler de var tabii. Altınordu'dan gelen Çağlar Söyüncü gibi. Kendisinden büyük bir gelecek bekleniyor, çok yetenekli bir stoper. Ahmet Çalık'ı da o sınıfa sokabiliriz. Sol bek için ise üç iddialı isim var, ikisi seçilmiş. Hasan Ali Kaldırım da fazlasıyla hak ediyordu ama İsmail Köybaşı sürekli oynuyor ve iyi durumda. Caner Erkin de Terim'in olmazsa olmaz sol beki. Neden bu seçildi diyemem, sol bek konusunda saygı duyuyorum. Sağ bek için ise Gökhan Gönül ve Şener Özbayraklı'dan vazgeçmiyor Terim. Doğru da yapıyor, neredeyse tüm elemelerde Şener Özbayraklı oynadı. Konyasporlu Ömer Ali Şahiner de bu rotasyon için bekliyor, kadroda olmasa bile iyi bir sağ bek daha var.

Diğer isimler klasik olduğundan, çok üzerinde durmuyorum. Yasin Öztekin'in varlığını sorguladım bir tek, onun dışında doğru rotasyon. Gökhan Töre zaten sakat, Volkan Şen, Kerim Frei, Alper Potuk gibi isimler de hak etti. Arda Turan, Ozan Tufan, Mehmet Topal, Hakan Çalhanoğlu, Oğuzhan Özyakup ve Selçuk İnan zaten klasikler. En güçlü rotasyonumuz da bu orta saha ve forvetin arkasındaki hücum hattı.

Tartışılan konu Volkan Demirel. Ülkenin en iyi yerli kalecisi, onun seviyesinde bir yerli kaleci olmadığını ben de biliyorum ama doğru olan bu. Yaptığının bir yaptırımı olmalı, formayı terk etti ve gitti. Milli Takım'ı kulüp mantığıyla yönetemezsiniz, bu formanın büyük bir ağırlığı var. Dünya'nın en iyi kalecisi olsa bile bu gösterilen duruşun gelecek herhangi bir başarıdan daha önemli ve değerli olduğunu düşünüyorum. 

Volkan Babacan'la elemeleri geçtik zaten. Şu an oynayan Harun Tekin yedeği. Muammer Yıldırım'ın Mersin'de önemli işler yaptığını düşünüyorum. Onur Kıvrak'ın da durumuna bakacaklar, o da tecrübeli bir isim. Hatta son haftalardaki formuyla Tolga Zengin de olabilirdi, atlamamak lazım.

18 Mart 2016 Cuma

Lazio 0-3 Sparta Prag, Akıllara Galatasaray Geldi


Lazio deplasmanı kadrosu, TT Arena'da 1-1 berabere kaldığımız maçın rövanşı. Şu kadronun öyle bir dizilimi vardı ki;

Muslera
Denayer Chedjou H.Balta Carole
Donk Selçuk
Podolski Sneijder Yasin
Sabri 

İlk maçta bol stoperli bir Galatasaray vardı, gördük ki tutmadı. Savunma amaçlı kurulan bir 11'di ama baskın olan taraf Lazio'ydu ve Galatasaray yine savunamadı, hücumu da kaybetti. Bu maça baktığımızda da gizli forvet gibisinden Sabri Sarıoğlu'nu izledik, garip bir dizilimdi derken Lazio'nun turu rahat geçtiğini düşünüyorum. Galatasaray yine hücum yapamadı, aynı zamanda savunamadı da ve Lazio'nun rahat geçtiği bir tur.

Lazio'yu konuşmaya gerek yok, bu sezon en az Galatasaray kadar kötü durumdalar ama biz Lazio'yu öyle büyüttük ki elenmek doğaldı. Sparta Prag ise dün İtalya'da ilk yarıdan 3-0'ı buldu ve tur atladı. Şu tabloda emeği olan herkese selam olsun, başka diyecek bir şey yok. Galatasaray'ın bu kadro yapısıyla çok fazla ilerleyemeyeceğini ben de biliyordum ama takımı bu duruma getirmek de büyük iş. Şampiyonlar Ligi çeyrek finalisti Benfica'yı yendi mesela bu takım, deplasmanda da beraberliği son dakikada kaçan boş kaleyle kaçırdı. Durum o kadar da kötü olmamalıydı ama en kötüsü yaşatıldı. Bunda da Mustafa Denizli'nin payı çok büyük.

Biraz da bu yüzden Galatasaray, Galatasaray olduğunu tekrar hatırlamalı diyorum. 2010-2011 sezonunda da unutmuştuk, sonrasında hatırladık. Şimdi yine unuttuk, hatırlamak zorundayız..

17 Mart 2016 Perşembe

Her Şeyi Anlarım da Federasyonun Forma Konusunda Kulüp Mantığıyla Hareketini Anlamadım


Euro 2008 totemi mi bilmiyorum ama turkuaz renginin geri döndüğünü görüyoruz. Söz konusu Milli Takım olduğunda fazlasıyla gelenekçi bakıyorum. Kulüp takımı olsa farklı düşünebilirim ama Milli Takım söz konusu olduğunda geleneklere sadık kalmak gerektiğini düşünüyorum. Kırmızı ve beyaz forma bence yeterliydi ya da son zamanlarda yaşadığımız acı veren olaylara bakarak bu şampiyona özelinde siyah renge de hayır demezdim ama turkuaz geri dönmüş. Ben çok tutmuyorum, özellikle de Euro 2008'deki formaya kıyasla bu formanın deseni de daha kötü. Ayrıca klasik olan, ay yıldızı göğsünde taşıyan formalar da gitmiş, o da bir Milli Takım klasiğiydi ama yeniliğin kurbanı olmuş. Kırmızı formaya yakından baktığımızda da desenlerinden kaynaklı "örümcek adam kıyafeti" benzetmesi yapıldı ki gerçekten de öyle, andırmıyor değil. Hepsinden ötesi ise bu formaların 140 liradan satılacak olması. Yine kulüp takımı mantığıyla gidilmiş ama federasyonun böyle bir gelire mi ihtiyacı var, özellikle de kenetlenme anlamında (ülkemizin mali şartları düşünülerek) daha uygun bir fiyattan formalar satılamaz mıydı? En önemli sıkıntı da bu. Genel olarak bakınca ben çok beğenmedim ama umarım bu formalar altında büyük başarılara imza atarız..

Bülent Korkmaz Büyük Bir Galatasaray Kahramanı Ama Teknik Direktörlük Farklı Bir Konu


Beni Galatasaraylı yapan isimlerin başında Bülent Korkmaz gelir. Böyle de bir Galatasaray kariyeri yok, bana sorarsanız açık ara en büyük Galatasaray kariyeri de kendisinin. Altyapısından yetiştiği Galatasaray dışında başka hiçbir takımda forma giymeden kazandığı sayısız kupa. Saymaya kalksak yazı çok başka noktalara gelir. Özellikle de benim jenerasyonum açısından Bülent Korkmaz büyük bir kahraman ama teknik direktörlük farklı bir konu. 

Futbolculuk döneminden gelen bir kredi elbette olacak ki o kredi sayesinde yeniden Galatasaray'ın gündemine geliyorsunuz. İlk Kayseri Erciyesspor dönemini başarılı sayıyorum. Belki küme düştüler ama imkansız içerisinde yarattıkları imkan ve Türkiye Kupası'nda da final oynamaları çok büyük işti. Sonrası başarısızlıklar içeriyor. Galatasaray dönemi başarısızdı, hadi tecrübesizdi diyelim. Diğer Anadolu kulüplerinde de bir harikasını göremedim, farklılığı nedir bilmiyorum. Ama hala genç bir teknik adam, belki ileride büyük işler yapar, bilemem. Büyük de bir Galatasaraylı ki şu tabloda Galatasaray'ın gündemine gelmiş olması beni ilk etapta şaşırttı.

Burada iki hata var. Yönetimin olası seçim kararı alma durumuna karşı bağlayıcı bir sözleşme yapmaması gerektiğini düşünüyorum. Ayrıca, istatistiksel, bilimsel, şöyle böyle gibi kriterler koyduktan sonra Bülent Korkmaz'la 1.5 yıllık sözleşme yapmak büyük hayal kırıklığıydı. Teklif sezon sonuna kadar olmalıydı, sonrasında iş ona dönmüş ama ilk etapta 1.5 yıl dedikten sonra da sözleşmenin sezon sonuna kadar değiştirilmesi Bülent Korkmaz'ı vazgeçirmiş olabilir, saygı duyarım.

Ama üzüldüm. Bülent Korkmaz'ın şu şartlarda Galatasaray'dan daha iyi bir takım çalıştırma ihtimali kısa vadede yok. 3-4 maçlığına olsa bile görevi kabul edersiniz ve olası iyi performansınız size yeni kariyer kapıları açabilir. Bakınız İsmail Kartal. Kötü bir teknik adam ama bugün her Anadolu kulübünün gündemine gelebiliyor, çünkü Fenerbahçe geçmişi çok yeni. Bülent Korkmaz'ın da bunu düşünerek sezon sonuna kadar bile olsa gelmesi gerekirdi.

Diğer konu da şu, hani zor günlerin adamıydık. Takım zor durumda, sen de Bülent Korkmaz'ın. Galatasaray'ın efsane kaptanlarından, futbolcularından biri, hatta en başındasın. Profesyonelliğe saygım var ama bazı şeyler vefa gerektirir, gözü kara ateşe atlarsınız. En azından Bülent Korkmaz'dan beklediğim buydu, yapmadı. Yönetime kırıldı belki de ya da güvenemedi, bilemiyorum. Saygım var ama beklediğim hareket bu değildi.

Temele inersek, Bülent Ünder & Bülent Korkmaz gibi isimlere teklif yapmak yanlış, o ayrı konu. Ben teklif yapıldıktan sonraki sürece bakıyorum. Riekerink'le devam etmek doğru hareketti, geç kalındı.

Daha sonra Hasan Şaş'a falan da teklif yapıldığını öğrendik. Anlaşılan Galatasaray yönetimi hemen hemen tüm eski Galatasaraylılara teklif yapmış. Dediğim gibi, her şey Fenerbahçe maçı için, günah keçisi arıyorlar, ihaleyi bırakmak anlamında. Neden 3-4 hafta önce olmuyor da bunlar, Fenerbahçe derbisinden 1 hafta önce yaşanıyor..

Kalan Haftalarda Beklentim, Yerli - Yabancı Ayrımından Uzak, Hak Edenin Forma Giydiği Bir Galatasaray


Riekerink'in teknik direktörlüğüne yönelik çok fazla bilgi elimizde yok. Kendisinin antrenörlük yılları daha çok altyapılarda geçmiş, genç futbolcular üzerine çalışmış. Daha çok Ajax'ın altyapısında kendisini görüyoruz, uzun ama aralıklı yıllarda görev alan bir isim. Bu süre zarfında da Sneijder, Van Der Vaart gibi isimlerin onun tedrisatından geçtiğini görebiliyoruz. Porto'da bir sezon yardımcı antrenörlük deneyimi var, Genk ve Emmen gibi takımlarda da 1. adam olmuş ama son teknik direktörlük deneyimi (kulüp bazında) 2005 yılında. Son yıllarda da Çin'in U16, U19, U20 gibi takımlarında çalıştığını görüyoruz. Diğer bir konu da verdiği danışmanlıklar. Van Gaal, Koeman gibi teknik adamlara transfer konusunda danışmanlık yapıyor.

Galatasaray'da ne yapar sorusunun cevabı bende yok. Bilmiyorum, görmek gerekecek. Ligi tamamlaması bekleniyor ama hala hedefi olan, ayağa kalkması gereken bir Galatasaray var. Avrupa bileti alınmak zorunda. İlk maçı da Fenerbahçe karşısında olacak ki şu şartlarda Galatasaray'ın teklifini kabul edecek teknik adama "deli" denmesi gerektiğini söylemiştim, Riekerink sorumluluktan kaçmadı ve başa geldi. Unutulmaması gerekir ki, kendisi altyapıyı düzenlemesi için geldi ve koordinatörlük yapacak ama ilk etapta takımı yeniden ayağa kaldırma görevi var.

Mevcut durumdan daha kötü olmayacağını ben de düşünüyorum. Başakşehir karşısında galibiyet ararken Emre Çolak & Tarık Çamdal değişikliğini yapan (o ana kadar maçın adamı olan Emre Çolak) bir Orhan Atik gerçeği var, kendisiyle gitmeyeceği belli oldu ki geçici de olsa yeni teknik adam arayışına gidildi. Bence en doğrusu Riekerink ile devam etmekti ama 2-3 haftayı yalandan kaybettik. Bülent Ünder, Bülent Korkmaz gibi isimlerin bile reddettiği bir ortam bu, arayışla zaman kaybetmeden, kendi içimizden böyle bir çözüm en mantıklısıydı. Dua edelim ki Mustafa Denizli'nin varlığında bu göreve atanmış, yoksa saçma arayış ve teklifleri izlemeye devam edecektik.

İlk icraatı da Sneijder ve Selçuk İnan'la görüşmek olmuş. O da klasik yoldan yürümüş, köklü bir değişiklik yapmasını da beklemiyorum zaten. Sadece doğru oyuncular doğru yerlerde oynasın, ilginç değişiklikleri izlemeyelim, en önemlisi de yerli - yabancı ayrımından uzak, hak edenin forma giydiği bir Galatasaray olsun. Kalan haftalarda umarım Avrupa bileti alınır.

Fotoğraf ise çok eski yıllardan, twitter'da Taro Misaki paylaşmış. Riekerink, Ajax altyapısındayken Sneijder'li kadrosuyla çektirdiği takım fotoğrafı..

16 Mart 2016 Çarşamba

Jan Olde Riekerink, Bu Hamleye Şaşıran Olmamıştır


Beklediğim bir gelişme, hiç şaşırmadım. Hatta olması gereken oldu. Bu yönetimin bağlayıcı bir sözleşme yapmaya hakkının olmadığını düşünüyorum, cumartesi günü mali genel kurulda muhtemel bir seçim kararı alma durumu var. Galatasaray'ın çıkmazda olduğunu ve çok kötü yönetildiğini düşünenlerdenim. 3 kupalı, geçen sezon 4. yıldızı takmış bir takım ertesi sezonda böylesine bir dip yapıyorsa bu yönetimin devam etmemesi gerekiyor, baş sorumlu kendileri. Yani Galatasaray'ın geldiği bu konum onların eseri.

Teknik direktör konusuna dönersek, yeni bir isimle bağlayıcı bir sözleşme yapmadan, yeni altyapı koordinatörü Jan Olde Riekerink ile sezonu tamamlamak en mantıklı hareketti. Orhan Atik'le sezonun bitmeyeceğini geçtiğimiz 3 maçta gördük, sonuçta Galatasaray adına sezon bitmedi. Alınması gereken bir Avrupa vizesi var ki ceza 1 yılla sınırlı kalsın. Bu yüzden de bir an önce ayağa kalkmak ve mücadele etmek gerekecek. Riekerink doğru bir isim midir bilmem ama en azından yerli teknik adama doymuş Galatasaray taraftarı için farklı bir yol olacak.

Ama görev tanımını da açıklamak lazım, o konuda bir şey söylenmedi. Orhan Atik'in lisans sorunu vardı, bu yüzden 4. maçta takımın başında çıkamıyor. Acaba Riekerink görüntü vermek amacıyla mı takımın başında olacak ve takımı yine Orhan Atik kuracak? Yönetimin sezon sonuna kadar bir teknik adamla anlaşmak istemesinden ötürü böyle olacağını düşünmüyorum, böyle olsa zaten ilk başta karar verilirdi.

Bülent Ünder ve Bülent Korkmaz'a sezon sonuna kadar takımın başında olmaları için teklif yapıldı ama kabul etmediler. İkisi de geçmiş dönemde başarısız olmuş isimler ama Bülent Korkmaz'ın daima bir kredisi var. Kötü bir teknik direktör olduğunu, ilk Kayseri Erciyesspor macerası hariç hemen hemen her dönem başarısız olduğunu yazdım ama en azından benim için farklı bir isim, sezon sonuna kadar takımın başında olmasını isterdim. Bu yüzden de teklifi kabul etmediği için biraz üzüldüm aslında, zor şartlar ve günler derken taşın altına elini koyabilirdi ama uzun vadeli bir iş istedi. Hakkıdır, bir şey diyemem ama beklentim de çok yoktu, hatta kalan 8 maç kendi geleceği açısından da yeni kapılar açabilirdi.

Tabii yönetim bir günah keçisi arıyor Fenerbahçe karşısında. Yoksa bu teklif neden 3 hafta önce değil de Fenerbahçe derbisi öncesi yapılıyor? Aksi sonuçta tepki yönetime gelecek, yönetim de bu tepkiyi biraz olsun azaltmak adına teknik direktör kozu oynadı ama başaramadı. Kimse Riekerink'den hesap sormaz, Galatasaray yönetimi adına çok sıcak bir hafta sonu geliyor. Cumartesi günü mali genel kurul, pazar ise Fenerbahçe derbisi..
 

Tüm Telif Hakları Sportif Cümleler 'e Aittir © 2009 -- Blogger Tarafından Desteklenmektedir