30 Eylül 2009 Çarşamba

Yarına Umut Yok {CSKA Moskova 2-1 Beşiktaş}

Maç öncesinde de dediğim gibi bu maçta favoriyi Beşiktaş olarak görüyordum ama Mustafa Denizli'nin yine yanlış kadro çıkarabileceği düşüncesiyle geri adım atmıştım. CSKA Moskova ile Beşiktaş'ın kadro kalitesini karşılaştırdığımda Beşiktaş'ın daha etkili silahları olduğunu söylemem mümkün. Özellikle Beşiktaş'ın bu sezon hücum hattında çok önemli silahları var. Yalnız duruma bakınca Beşiktaş bu sezon en büyük sıkıntıyı hücum hattından çekiyor. Bu maçta bile az pozisyon buldular ama yakaladıkları şanslar %100'lük gol fırsatlarıydı. Bu kadar kaliteli hücum oyuncuları barındıran bir takımın az pozisyona girmesi zaten kötü bir durum. Bunun üstüne yakaladığın fırsatları harcayınca CSKA Moskova seni fazla pozisyona girmeden yenebiliyor. 

Saha içinde iki takımın oynadığı oyuna baktığımızda çok vasat görüntüleri vardı. CSKA Moskova'da kötü günler yaşıyordu, Beşiktaş'ta kötü günler yaşıyordu. Bu iki takım için bir çıkış maçı olması beklenen bu karşılaşmadan Beşiktaş mağlup ayrıldı. CSKA Moskova oyunun genelinde bol miktarda uzaktan şut atarak rakibin dengesini bozmaya çalıştı. Araya atılan hızlı toplarda forvetlerini buluşturma düşüncelerini Beşiktaş savunması mükemmel bir şekilde engelledi. Ben Beşiktaş savunmasının uzun zamandır bu kadar iyi oynadığını görmedim. Ama gol atamayınca yaptığın müthiş savunma bile bir işe yaramıyor. 

Mustafa Denizli'nin Kadro Tercihi

Beşiktaş bu maçta kağıt üzerinde 4-3-3 görünen ama saha içinde 4-2-3-1 oynayan bir kadroyla sahaya çıktı. İleride tek başına Nobre oynadı arkasında ise Nihat oyun kurucu misali oynadı. Beşiktaş'ın elinde bu sistemde oynayabilecek Tabata ve Yusuf gibi futbolcuları olmasına rağmen Mustafa Denizli maça böyle başladı. Zaten kendi hatasını fark etti ve Holosko'nun yerine Yusuf'u oyuna sürdü. Çünkü Beşiktaş hücum halinde organize olamıyordu. Nihat Kahveci'nin futbolda en son oynayacağı bölge forvet arkasıdır. Yusuf ortaya geçince Nihat sağ tarafa kaydı ve futboluna fena değil diyebiliriz. Koştu, mücadele etti ama beklediğimiz Nihat hala bu değil. Sol tarafta oynayan Tello'nun ise maç boyunca adını kaç kişi duydu merak ediyorum.

Orta sahada Ernst ve Ekrem Dağ orta saha hattını ne zaman görsem eleştirmeye devam edeceğim. Ernst o bölgenin banko oyuncusu tamam ama yanında oynayacak isim Ekrem Dağ olmamalı. Ekrem Dağ sağ ve sol kanat farketmeyen gerek bek olarak, gerekse açık olarak oynayan ideal bir kanat oyuncusudur. Bu futbolcuyu bir süredir orta sahanın ortasında deniyor ve ben buna anlam veremiyorum. Ekrem Dağ orta sahada oynadıkça Ernst'in de oyun sistemi haliyle bozuluyor.

Savunma hattını bu maçta çok beğendim. Ferrari'yi fazla sevmesem, ona ödenen parayı hak etmediğini düşünsem bile sağlam oyuncu olduğunu belli etti. Yanında oynayan futbolcuda gününde olursa Ferrari önemli katkılar verecektir. Bir süredir formsuz olan Sivok'ta bu maçta etkili olunca savunmanın göbeği güven verdi. Beklere gelirsek İsmail Köybaşı her geçen gün oyununun üzerine birşeyler koyuyor, İbrahim Kaş ise süper bir bek olmamasına rağmen ideal bir görev adamı diyeceğim isimlerin başında geliyor. Tabi bana sorarsanız Ekrem Dağ'ı hatta İbrahim Toraman'ı sağ bek olarak görmeyi tercih ederim. Rüştü'nün ise yediği gollerde fazla hatası yoktu ama kalesinde cidden güven vermiyor. Olmadık topları bile elinden kaçırır olmuş, kendisini çok sevmeme rağmen artık vadesinin doldu. Hakan Arıkan bu sezona formda başlamıştı ve çok kaliteli bir kaleci olduğundan şüphemiz yok. Bence Hakan Arıkan'ı kazanma yoluna gidilmeye başlamalı.

Beşiktaş'ın bu maçta işi zorlaştıkça Mustafa Denizli sistemi 4-3-3'e getirdi ve bıkmadığı, usanmadığı sevdası olan Bobo'yu sol açıkta oynatma sevdasını bu maçta yine uyguladı. Bu uygulamayla birlikte Bobo'nun piyasası oldukça düşüyor. Bobo sol açıkta gerçekten çok verimsiz oynuyor ve takımın düzenini bir bakıma bozuyor. Şu maçta Nobre'nin olumlu hareketi var mıydı merak ediyorum. Elinde Bobo gibi bir forvet varken nedir bu Nobre sevdası anlamış değilim. Şu kaliteli kadro yanlış sistemler ve oyuncu tercihleri yüzünden heba oluyorum ona yanıyorum.

Elveda Şampiyonlar Ligi

Mustafa Denizli'nin Fenerbahçe'yi şampiyon yaptıktan sonra ikinci sezonunda yaptıkları aklıma gelince Beşiktaş'ın durumuda o günlere çok benzer oldu. İnsanların aklına acaba Beşiktaş'ta bu gruptan sıfır çekerek elenir mi sorusu gelmeye başlamıştır. Manchester United ve Wolfsburg bu Beşiktaş'ı rahatça yenebilecek güçteler. En azından 3. olup Avrupa Ligi'ne Beşiktaş kalabilir diye düşünüyordum ama bu mağlubiyetle o da zora girdi. Beşiktaş'ın evinde CSKA Moskova'yı yeneceğini düşünüyorum ve Wolfsburg'dan mutlaka puan almak zorundalar. Beşiktaş Şampiyonlar Ligi'ne bu maçla beraber veda etti ama Avrupa Ligi hayelleri bile çok zora girdi.

Nobre'nin Takım Kaptanlığı

Sahada iyi bir futbol göremediğim için bende aklıma takılan ayrıntıları yazayım dedim. Beşiktaş'ta iki sezondur şu kaptanlık mevzunu bir türlü anlayamadım gitti. Geçtiğimiz sezon Toraman ve Üzülmez'in kavgası sonucunda ikisinin kaptanlığı elinden alındı ama kaptanlık Delgado ve Nobre'ye verilerek bir bakıma çöpe atıldı. Bu iki futbolcuya bakınca liderlik vasıfları sıfır, takımı yönlendirme vasıfları sıfır, bu futbolculara kaptanlığı veren zihniyet bile bana sorarsanız sıfır. Nihat Kahveci gibi bir futbolcu kadronda varken (ben transferinin gereksiz olduğunu düşünüyorum ayrı konu) hatta kalende Rüştü gibi bir tecrübe varken bu maça Nobre'nin kaptan olarak çıkması bir Beşiktaş sever olarak beni çok üzdü. Gerçi bu futbolcuları kaptan olarak görmek beni hergün ayrı ayrı üzüyor.

Sonuca gelirsek Beşiktaş Avrupa hayallerine büyük ihtimalle veda etti ve yarına umutla bakabileceklerini düşünmek bile çok saçma. Beşiktaş'ın acilen bu yönetimden, Mustafa Denizli'den kurtulması gerekiyor. Hem maddi hem manevi yönden çok yıprandılar ve eğer yeni bir yönetim gelecekse ateşten gömlek giyecek. Ama Beşiktaş'ta öyle kaliteli isimler varki ellerini taşın altına mutlaka koyacaklardır.

Günün Fotoğrafı {Ali Ece & Harry Kewell}

Ali Abi {Ali Ece} geçtiğimiz hafta 4-4-2 Ekim sayısı için Harry Kewell ile söyleşi yapmış. Ali Abi'nin Liverpool taraftarı olduğunu kendisini okuyan dinleyen herkes bilir. Liverpool günlerinden, belki de daha öncesinden Harry Kewell'a olan hayranlığıda bambaşkadır. Böyle bir röportajı Allah herkese nasip etmez. Kadir gecesi doğmuşsun abi çok şanslısın yahu :) Kıskandık gözümüz kaldı ama maşallahımızıda çektik yani. Röportaj esnasında Kewell; Ali Abi'ye; "Hayal et: Sen ve ben Liverpool'da beraber oynuyoruz, sen pivot santrforsun, ben de Kewell'ım işte" demiş. Ali Abi orda semaya yükselmiş tabi :) Bizde sevdiğimiz, bayıla bayıla izleyip dinlediğimiz bu ikilinin fotoğrafını görünce günün fotoğrafı yaptık tabi.


ps: Ayrıntılı bilgi için FourFourTwo 2009 Ekim sayısı: Harry Kewell özel röportaj sayfasını ziyaret edebilir, röportajın tamamı içinse 4-4-2 Ekim sayısını edinebilirsiniz.

Kayıp İlanı #2: Serkan Çalık

Barış Özbek'le beraber Rot-Weiss Essen'den transfer edildiğinde bu futbolcuları tanımadığım için ben çok şaşırmıştım. Bu iki futbolcu Galatasaray'a genç yaşta katıldılar ve ben bu transferleri geleceğe yatırım olarak düşündüm. Kafamda bu futbolcular 1-2 sezon başka takımlarda kiralık oynarlar, tutarlarsa Galatasaray'da oynamaya başlarlar düşüncesi vardı. İki futbolcuda Almanya Genç Milli Takımlarında forma giymelerine karşın çoğumuz bu futbolcuları tanımıyorduk. Neyse Barış Özbek ve Serkan Çalık takıma katıldı ve hazırlık maçlarında iyi görüntü çizdiler. Sezon içinde de özellikle Barış Özbek takımın bankolarından olmayı başardı, Serkan Çalık ise birçok maçta önemli süreler buldu. Kalli'den sonra takıma gelen Skibbe döneminde bizim sakatlık furyamızın ne durumda olduğunu biliyorsunuz. Serkan Çalık sakatlığını atlatmıştı ve Linderoth gibi hazırlık maçlarında forma giydi ama sakatlığı nüksetti ve koskoca bir sezonu forma giyemeden geçirdi. Buna rağmen Galatasaray Serkan Çalık'ın yaşının genç olmasına ve yeteneklerine güvenerek sezon sonunda bitecek olan sözleşmesini uzattı.

Bu sezona bakarsak hazırlık döneminde Serkan Çalık ismini pek duyamadık. Rijkaard'ın genç futbolculara çok fazla şans verdiği bir hazırlık döneminde Serkan Çalık eski patlamasını tekrar başarabilirdi. Rijkaard Yaser Yıldız, Mehmet Güven, Erhan Şentürk, Özgürcan Özcan ve altyapıdan gelen futbolcuların üzerinde çok durdu. Hatta Tobol maçında bile bu futbolculardan bazıları forma giydi. Serkan Çalık şu şanssız sakatlıkları yaşamasaydı bu hazırlık dönemi onun için ilaç olabilirdi. Kendisi tavşan forvet diye nitelendirebileceğimiz özelliklere sahip. Yalnız tavşan forvetlerin günümüzde artık pek moda olduğunu söyleyemeyiz. Kalli döneminde özellikle yabancı oyuncularımızın çok fazla sakat olduğu zamanlarda Serkan Çalık'ı sağ açık oynarken de görmek mümkündü. Hatta Fenerbahçe ile deplasmanda oynanan Türkiye Kupası maçını Dunga'da izlemişti ve Galatasaray'lı Serkan Çalık'ı çok beğendiğini söylemişti. Serkan bu maçta sağ açık olarak oynadı ve çok başarılı bir performans gösterdi. Serkan Çalık süratiyle çok önemli noktalara gelecek ama yaşadığı bu uzun sakatlığın ardından maçlarda forma giymeli ve kendini geliştirmeli. Emre Güngör'de olduğu gibi Skibbe'nin idman metodları Serkan Çalık üzerinde de olumlu sonuçlar doğurmadı.

Serkan Çalık aslında sakatlığını atlattı ve çok uzun süredir takımla çalışmalara başladı. Yalnız kendisini ne tribünde görmek mümkün ne de herhangi bir yerde görmek mümkün. Kayıp ilanı aslında tam Serkan Çalık'a göre bir konu oldu. Rijkaard hala bu futbolcuyla yolları ayırmadığına göre bir bildiği vardır diyorum. Hala bu futbolcuda ışık olmasa kadroda tutmazlar. A2 takımında en son oynama yaşının 23 olduğunu düşnürsek Serkan Çalık'ta 23 yaşında. Aydan mı kaybediyor bilmiyorum ama İngiltere'de yaptıkları gibi böyle uzun sakatlıktan çıkan bir futbolcunun A2'de oynayarak kendini hazırlaması mümkün olabilir. Tabi işin tam olarak içinde olmadığım için benim bu yazdıklarımda da yanlışlar olabilir. Neticeye gelirsek Serkan Çalık oynamaya başlaması halinde benim çok yararlı olacağını düşündüğüm futbolculardan birisi durumunda. Bu sakatlık illeti ona da bulaştığı için kendisini tam anlamıyla izleyemiyoruz. İnşallah en kısa zamanda Serkan Çalık'ın en azından ismini duymayı başarırız. Kalli döneminde Trabzonspor'a attığı gol hala hafızalarımızda olmalı.

Şampiyonlar Ligi İkinci Hafta {Birinci Gün}

Şampiyonlar Liginde ikinci hafta maçları dün oynanan karşılaşmalarla başladı. E, F, G ve H gruplarında gerçekten müthiş maçlar vardı. Geçtiğimiz hafta yaptığımız gibi bu hafta da grup grup ilerleyelim ve E grubundan başlayalım. İlk maçında Lyon; Fiorentina'yı 1-0 yenmiş, Debrecen ise Liverpool'a 1-0 mağlup olmuştu. Debrecen şüphesiz ilk haftanın en dikkat çeken ekiplerinden biriydi. Liverpool karşısında yaptığı katı savunma anlayışı Anfield Road'da olmasına rağmen Liverpool'u bir hayli zorlamış fakat 1-0 mağlup olmaktan da kurtulamamıştı. Bu hafta kendi evinde olmanın da verdiği etkiyle kuvvetle muhtemel biraz daha açık bir oyunu yeğledi. Debrecen'i bitiren de bu oldu. Ferenc Puskas Stadı'nda {düzeltildi} oynanan mücadelede konuk ekip Lyon'a galibiyeti getiren goller 3.dakikada Kallström, 12. dakikada Pjanic, 23. dakikada Czvitkovics(K.K.) ve 51. dakikada Gomis kaydetti. Ev sahibi ekip Debrecen VSC takımında 58.dakikada Szakaly ve 68. dakikada Gonalons sarı kart ile cezalandırıldılar.

Gruptaki diğer mücadelede Liverpool, Fiorentina deplasmanına konuk oldu. Liverpool'un ligdeki performansını Şampiyonlar Ligi'ne yansıtamaması pek hoş olmuyor. Ligde maçları çok zorlanmadan geçebiliyor zira. Fiorentina içinse durum tam tersi. Ligde kötü sonuçlar almasına rağmen Şampiyonlar Ligi'ne endekslenmiş durumdalar. Liverpool haftasonu Chelsea ile oynayacak acaba akıllar orada mı sorusu geliyor insanın aklına ister istemez. Fiorentina'ya yeniden dönersek ilk hafta Lyon'a gerçekten talihsiz bir şekilde kaybettikten sonra bu hafta her türlü puan çıkarmalıydı bu maçtan Şampiyonlar Ligi'ne devam etmek istiyorsa. Maç öncesinde Liverpool cephesinde iddialı açıklamalar vardı. Torres'i dolayısıyla Liverpool'u durdurmak imkansız gibi.. Torres'i çok severim ama bu açıklamaların onun üzerinde bir baskı unsuru oluşturabileceğini düşünüyordum. Sonuçta bir maçın kaderini bir futbolcunun üzerine yıkmak gerçekten ağır bir sorumluluk vermek demekti. Aklıma gelende başıma geldi. Fiorentina; Torres'i durdurdu ve maçı 27. ve 36. dakikalarda Fiorentina'nın 19 yaşındaki Karadağlı golcüsü Stevan Jovetić'in attığı goller ile 2-0 kazandı. Jovetic'e de değinmek lazım ama artık oda başka bir yazıya :)

F grubunun favori grubum olduğunu söylemiştim. Tamam Manchester'ı seviyoruz gönül verdik hatta o grupta temsilcimiz Beşiktaş var ama Barcelona ile Inter'in grubu kadar heyecanlandırmıyor. Gerçi dün akşamdan sonra bu fikrim değişebilir zira Inter; Barcelona maçından sonra ikinci maçında da berabere kaldı. İlk maçında Kiev'e 3-1 yenilen Rubin Kazan ile karşı karşıya geldi Inter dün akşam. Rubin sahasında oynanan maçta temsilcilerimizden Gökdeniz 90 dakika sahada kalırken, Hasan Kabze maç kadrosuna dahil edilmedi. Dominguez ceza sahasında Inter savunmasını çalımlayarak geçtikten sonra Cesar'ın üzerinden topu şık bir şekilde ağlarla buluşturdu. 11. dakikada Rubin 1-0 öne geçti. Bu golden sonra Inter'in ataklarını izledik çoğunlukla. Bu baskının sonucunu 27. dakikada aldı. Sağ kanattan Maicon'un ceza sahasına yaptığı ortada arka dierekte Stankovic arka direkte topu ağlara gönderdi. İlk yarı ve maç 1-1'lik eşitlikle sona erdi. Gökdeniz'in 9. dakikada sarı kart, Balotelli'ninse 60. dakikada kırmızı kart gördüğünü ekleyebiliriz. Son yarım saat 10 kişi ile mücade etmesine rağmen Inter kazanmak için geldiğini gösterir gibiydi. Fakat Rubin'in hakkını vermek lazım müthiştiler dün gece. Zaten Jose'de maç sonunda verdiği açıklamada; "Oyunun nasıl olduğunu değerlendirecek olursak, 1 puan pozitif bir puan. Açıkçası biz gruptan çıkma hakkını mümkün olduğu sürece çabuk bir şekilde garantilemek istiyoruz. Bu şartlar altında Rubin Kazan ile berabere kaldı. Kaybedebilirdik de..." diyerek maçın özetini çıkarır gibiydi.

F grubunun diğer maçında Barcelona Nou Camp'ta Dinamo Kiev'i konuk etti. Barça hep bildiğimiz gibi. Yine kazandılar. Ne sıkıcı bir takım olduğunu söylemekten sıkıldım artık. Barcelona yenilse mutlu olacağım adeta o raddeye geldim yani. Neyse benim Barcelona antipatim büyüyedursun F grubunun lideri oluverdi paşalar. Dün akşam oynanan F grubu maçında Barcelona; Kiev'i 2-0 yendi ve toplamda 4 puana ulaşarak grup lideri oldu. Aslında bu maçta çok öyle ahım şahım bir futbol yoktu sahada. Fakat yıldızları Barça'yı galibiyete götürdü. İlk yarıda Messi ikinci yarıda Pedro attıkları gollerle Barcelona'yı galibiyete taşıyan iki isim oldular. Aldığı bu galibiyete ilk hafta aldığı 1 puanda eklenince Barcelona 4 puanla F grubunun lideri oldu. Barça'nın hemen ardında aldığı Rubin galibiyeti ile Kiev gelirken Inter grupta 3. durumda. Sağlık olsun inşallah toparlayacaklar.

ps: Star'ın bu maçı yayınlayacağız deyip yayınlamamış olmasına hala inanamıyorum. Bir kişide çıkıp abicim siz ne yapıyorsunuz demiyor şu adamlara!

G grubunda ise Sevilla; Rangers deplasmanına konuk olurken, Stuttgart ise Unirea Urziceni deplasmanına konuk oldu. Sevilla gecenin en gollü galibiyetlerinden birini aldı Rangers deplasmanında. Mücadelenin ilk yarısında gol sesi çıkmazken, ikinci yarıya hızlı başlayan Sevilla Konko ile skor avantajını yakaladı, Correia ise İspanyol temsilcisini rahatlattı. Yaz boyunca adı Milan'la anılan Luis Fabiano farkı üçe çıkaran golü kayderken, 2 dakikada sonra bu kez sahne sırası Malili golcü Kanoute'ydi. Ev sahibi ekipte Novo skoru belirleyen gole imza atarken, Sevilla bu sonuçla puanını 6'ya yükselti. Gruptaki diğer maçta ise Unirea-Stuttgart maçını izledik. Karşılaşmanın henüz 5. dakikasında Stuttgart; Türk asılı oyuncusu Serdar Taşçı'nın kaydettiği golle skor avantajını yakaladı ve soyunma odasına önde gitti. İkinci yarının başında Varga, ev sahibine beraberliği getiren golü kaydetti ve Unirea'nın Şampiyonlar Ligi tarihindeki ilk golü oldu. Mücadelede başka gol olmadı ve karşılaşma 1-1 sona erdi. Maçların ardından G grubunun lideri 6 puan ile Sevilla oldu.


Son grubumuz olan H grubunda ise Arsenal-Olimpiakos ve Az. Alkmaar-St. Liege maçları oynandı. Arshavin'in yokluğunda ilk haftaki maçta Liege deplasmanında 2-0 geriye düşmüş fakat çevirmeyi bilmişti. Fakat Arshavin'li Arsenal şüphesiz daha müthiş oynayabiliyor. Dün geceki gollerden birine de imzasını attı zaten. Olimpiakos'a gelince; hafta sonu Zico ile resmen anlaşan Yunan ekibi yeni teknik direktörleri ile ilk Şampiyonlar Ligi maçına çıktı. Arsenal dün gece Van Persie ve Arshavin'in attığı iki golle Olimpiakos'u evine puansız gönderdi. Grubun diğer maçındaysa Alkmaar ile Liege karşı karşıya geldi. Karşılaşma El Hamdoui ve Traore'nin karşılıklı golleriyle 1-1 sona erdi. İlk yarısı 0-0 biten maçın ikinci yarısının hemen başında Alkmaar öne geçti. Tam maç böyle bitecek diye düşünürken 90. dakikada Traore Alkmaar'ın bütün hayallerini yıkan isim oldu.

Bugün oynanacak maçlar ise şunlar;

Cska Moskova-Beşiktaş
Manchester United-Wolfsburg
APOEL- Chelsea
FC Porto-Atletico Madrid
Milan-Zurich
Real Madrid-Marseille
Bayern Münih-Juventus
Bordeaux-Maccabi Haifa

İyiki Varsın Sen {Frank Rijkaard'ın Doğum Günü}


İyiki varsın sen serisinin açılışını Harry'nin doğum günü ile yapmıştık. Kewell'ın doğum günü yazısı biraz geç saate kalmıştı. Bugün erken davranayım gündüzden kutlayayım dedim. Bugün teknik direktörümüz Frank Rijkaard'ın doğum günüymüş. Kıvır kıvır saçlarıyla nice nice Galatasaray'lı seneler diliyorum kendisine tüm kalbimle. Duruşuyla, karizmasıyla, karakteriyle Rijkaard aslında doğuştan Galatasaray'lı gibi geliyor bana ilk geldiği günden beri. Hollanda'nın bağrından kopup gelmiş bir adama içimizin bu kadar ısınmasını başka türlü açıklayamıyorum zaten. Dışardan bakınca ciddi duruşunun yanı sıra içinin pamuk gibi yumuşacık olduğunu görüyoruz. İyiki doğmuş hocamız. İyiki var ve iyiki Galatasaray'da.. Sağlıklı nice seneler diliyoruz kendisine ekip olarak.

Doping Tartışması:Efes Pilsen' den Cevap


Dün Fenerbahçe Spor Kulübünün yaptığı açıklamaya bugün Efes Pilsen' den cevap geldi. Bizim burda yazdıklarımıza benzer şekilde bir açıklama yaptılar.

Öncelikle bizim de belirttiğimiz madem böyle bir madde, o zaman neden 5 mg/ml diye bir sınır olduğunun cevabını istiyor onlarda. Kurallar açıktır. Eğer o sınırım üstüne çıkılırsa(bkz. Kerem Gönlüm) gereken cezayı alır. Çıkıp sağda solda bütün takım doping yaptı şeklinde açıklamalarla bir spor kulübünün başarısına leke sürmeye çalışmak böyle camialara yakışmaz.

Ayrıca hukukü süreç işlerken, Fenerbahçe Ülker temsilcilerinin karar kurullarını baskı altına almaya çalıştığına değinmişler. Her şeyin açık olduğu bir ortamda hala gereksiz bir kendini haklı gösterme çabası var Fenerbahçe' de. Kural belli, sınır belli. Hatta WADA' nın bu konudaki kuralına da açıklamada yer verilmiş. İşte o kural:Yasaklı Maddeler Listesi'nde söz konusu "cathine" maddesi "Belirtilmiş Maddeler" (Specified Substances) olarak S.6.a'da sayılarak; ancak ve ancak izin verilen eşiğin üstünde olması halinde yasaklı madde olarak değerlendirileceği belirtilmiştir.

Bu arada dün Şekip Mosturoğlu önce ilacın vücuttan 24 saatte atıldığını, ardından da bugün bile saç testi yapılması halinde maddenin hangi zaman aralığında kullanıldığının anlaşılabileceğini belirtmişti. Bugün, Mehmet Demirkol Spor Servisinde, Habertürk gazetesinde bu konuda bir profesörün açıklamalarının olduğunu söyledi. Profesör' e göre: Şu anda yapılacak saç testi ile o anda doping yapılıp yapılmadığının anlaşılması imkansız. Yorum sizin...

Bakalım şimdi Fenerbahçe Ülker tarafından ne açıklama gelecek? Ya da Kerem Gönlüm bu konuyla ilgili bir açıklama yapacak mı? Hareketli günler bizi bekliyor. Mirsad Türkcan olayını da unutmamak lazım tabi. En kısa sürede gerçekler aydınlanır umarım.

Beşiktaş'ın Kaderi {CSKA Moskova - Beşiktaş}

Beşiktaş bugün belki de sezonun en önemli karşılaşmasına çıkacak. Ligde ve Avrupa'da kötü başlangıçlarını bu maçla telafi etme olanakları var ve CSKA karşılaşması onlar için çıkış maçı olabilir. Manchester United karşılaşmasında da puan almanın eşiğine kadar gelinmişti ama bana sorarsanız futbol şanssızlığı yüzünden mağlubiyet gelmişti. Maçın geneline baktığımızda ortada bir maç geçmişti ve Manchester United çok kötü bir durumdaydı. Bu maçın ardından gelen Kayserispor mağlubiyetide Beşiktaş'da soru işaretlerini beraberinde getirmişti. Sonrasında Ankaraspor maçı dolayısıyla haftayı maç yapmadan dinlenerek geçirdikleri için bu maç onlar adına bir çıkış karşılaşması olabilir.

CSKA Moskova'da Beşiktaş gibi Şampiyonlar Ligi'nde ilk maçında mağlubiyete uğradı. Ayrıca CSKA Moskova Rus Ligi'nde de hiç olumlu tablo çizmiyor ve şu an 4. durumdalar. Ayrıca Zhirkov'u Chelsea'ye gönderdiler, Vagner Love ise kişisel sorunları nedeniyle ülkesine döndü. Takımın kötü gidişinin ardından teknik direktör Zico'da görevinden alınıp yerine Ramos getirildi. Şu an görünen Ramos'un da CSKA Moskova'ya iyi gelmediği yönündedir. Yani bu maça nereden bakarsak bakalım Beşiktaş'ın mutlaka puan alması gerekiyor. Bütün göstergeler Beşiktaş'ın bu maçtan puan alacağı yönünde. İki takımda kötü olmasına karşın bana sorarsanız Beşiktaş'ın çok daha iyi bir kadro derinliği var. Sürekli Beşiktaş'ın elinde çok kaliteli isimler olduğunu ama doğru sistemde oynatılmadıkları için verim alınamadığını düşünüyorum. Mustafa Denizli eğer bu maçta macera aramazsa Beşiktaş'ın puanla dönmesi kaçınılmaz diyorum. Eğer gruptan 2. veya 3. olarak çıkmak istiyorlarsa mağlubiyet almamalılar. Gelecek mağlubiyette Beşiktaş Şampiyonlar Ligi'ne havlu atacaktır.

Beşiktaş'ın bu maçta handikapı Rusya'nın zorlu deplasman oluşu ve hava şartları olacaktır. Yalnız iki sezon önce Fenerbahçe'nin CSKA ile deplasmanda oynadığı maçı hatırlayınca Beşiktaş'ın bu ortamda fazla zorlanmayacağını düşünüyorum. Beni tek düşündüren nokta Mustafa Denizli'nin yine maceracı bir kadro çıkarma ihtimalinin olmasıdır. Beşiktaş'ın bu maçta orta saha güvenliğini mutlaka koruması gerekiyor. Deli gibi hücum yapacak bir kadro çıkarmakta Beşiktaş'ın işine gelmeyecektir. Bana sorarsanız bu maç ideal 4-4-2 maçıdır. Ben olsam:

------------------ Rüştü ------------------------
Ekrem Dağ ------Sivok --------Ferrari-------İ.Köybaşı
Holosko ------ Ernst --------- Fink --------- Tello
-----------Nihat ------------- Bobo-----------------

şeklinde bir kadroyla maça başlardım. Orta sahayı elimde tutar ve kanatlardan etkili ataklar yapardım. Mustafa Denizli bakalım nasıl bir kadro sahaya sürecek. Geçtiğimiz sezon şampiyon olmasına rağmen bu sezon Beşiktaş'ın durumunu göz önüne alınca kredisinin çok da fazla olduğunu düşünmüyorum. CSKA karşısında alınacak bir mağlubiyet Mustafa Denizli'nin koltuğunu iyiden iyice sallayacaktır. Kendisi ne kadar Türk futboluna damga vuran bir isimim dese de o damga vurduğu günler çok eskide kaldı. Mustafa Denizli günümüz futboluna asla ayak uyduramamış ve kendini geliştirememiştir. Geçtiğimiz sezon yaşanan kaos sayesinde günü kurtarmıştır. Bu sözlerimide Beşiktaş'ta bu sezon gösterdiği performansla kanıtlıyor. Son olarak bu maç benim kariyerimle ilgili birşey değiştirmez diyor ama Beşiktaş'ın kaderi bu maça bağlı.

Arap'lar ve Futbola Olan İlgileri


Aslında bu konu çok geniş bir yelpazede incelenebilir. Örneğin şeyhlerin gelip Premier Ligden takım satın almaları, bu işe inanılmaz paralar yatırıp Manchester City gibi bir takımı zirve ortağı haline getirmeleri konuları yazılıp çizilebilir. Fakat böyle analiz içeren ciddi konuları Burak'a paslamak tercihimdir her daim :) ben işin daha çok eğlencesinde ve görsel tarafındayım hep söylüyorum bunu. Bu sabah bir video izleteceğim size. Biz maçları evimizin rahatlığında televizyonumuzdan izleyemiyoruz zira Digiturk veya Dsmart sahibi değiliz. Bilhassa Avrupa Liglerindeki maçları internetten takip etmeye çalışıyoruz geçenlerde bir Barcelona maçı izlemiştik mesela. Spikere de hayran kalmıştık (:p) ben o gün yazacaktımda video bulamamıştım. Şimdi buldum sizinle de paylaşmak istedim. Cristiano Ronaldo gol kaçırıyor Tenerife maçında. Bu duruma kahrolan isim ise mechul spikerimiz;



Siz bunun bide gol attığında dediklerini duysanız. El selem el seleeeemm :))

Doping Tartışması


Fenerbahçe Spor Kulübu dün Kerem Gönlüm' de dopingli maddeye rastlanması ile ilgili bir basın toplantısı düzenledi. Fenerbahçe adına konuşan asbaşkan Şekip Mosturoğlu, sadece Kerem' in değil bütün takımın doping yaptığını iddia etti. Ayrıca Mirsad Türkcan ile ilgili de çok önemli açıklamalar yaptı.

Doping olayı ile başlayalım. Bugün Şekip Mosturoğlu' nun iddiası sadece Kerem' in değil bütün takımın doping yaptığı idi. Bunu ispatlamak için Kasun' un kanında da ''Cathine'' maddesine rastlandığını söyledi. İlacın direk performans artırıcı, narkotik bir ilaç olduğunu ve ilacın her yerde bulunamayacağından bahsetti. Şimdi benim kafama burda takılan bir şey var. Madem narkotik bir ilaç, madem dediğiniz gibi etkileri var peki neden 5 mg/ml gibi bir sınır var? Bir de Kasun' da da rastlanmışmış onun değerleri düşükmüş diyor. Ağzınla söylüyorsun işte bir sınırı var ve Kerem bilerek veya bilmeyerek(bunu kendisi bir basın toplantısı ile açıklar sanıyorum) bu sınırı aştığı için gereken cezayı(6 ay, 1 yıl, 2 yıl vs...) alacak.

Toplantıda güldüğüm diğer bir olay da, Mosturoğlu önce Cathine' in 30 dakikada etki göstermeye başlayıp 80 dakikada maksimum etki gösterdiğini ve 24 saatte ''TAMAMEN'' vücuttan atıldığını söyledi. Daha sonra ise gerekli testler yapılırsa bugün bile maddenin oyuncuda bulunabileceğinden bahsetti. Burdaki çelişkinin farkındasınız sanırım. Hani 24 saatte tamamen vücuttan atılıyordu sayın Mosturoğlu?

Hadi ikinci dediğiniz gibi kabul edelim. Hala vücutta olsun bu madde. Efes Pilsen takımının sporcularının çoğu milli takımdaydı. Madem madde hala vücutlarında neden doping çıkmadı? Yoksa FIBA Efes Pilsen' e torpil mi yaptı(!)

Toplantıda Kambala konusuna pek değinilmedi. Biz sözleşmesini feshettik dedi geçiştirdi. Yani Efes Pilsen Kerem Gönlüm ile sözleşmesini feshetse bütün sorunlar çözülecek öyle mi? Kambala doping yapmışsa bütün takım yapmıştır, Fenerbahçe Ülker' in o yılki şampiyonluğu iptal olsun diyenler de çıkabilir yakında.

Ve toplantının asıl bombası.. Mirsad Türkcan. Hani taraftarlarının sevgilisi... Şekip Mosturoğlu diyor ki: Final serisi oynanırken Efes Pilsen, Mirsad' ı ayarttı ve sözleşme imzaladı. Madem bu kadar iyi Fenerbahçeli ayartılmasın o da. Böyle bir şey olabilir mi? Bir hafta daha bekleyememiş mi Mirsad efendi? Şimdi taraftarlarının buna tepkisi ne olacak asıl merak edilen bu. Bu karekterde bir oyuncuya ne tepki verecekler bakalım?

Yazıyı yine Mosturoğlu' nun sözleriyle bitirelim. Bunların çamur at izi kalsın vs. gibi algılanmamasını istiyor. Nasıl algılamayalım. Her şey ortada işte. Klasik, başarısızlığın sonucunda suçu başkalarına atma davranışı.

29 Eylül 2009 Salı

Kayıp İlanı #1: Emre Güngör

Son iki sezondur Emre Güngör'ü ağız tadıyla izleyemez olduk. Galatasaray'a geldiği ilk sezonda formayı Song'tan kapan ve gösterdiği müthiş performansla Euro 2008 kadrosunda da yer alan Emre Güngör bu turnuvada yaşadığı sakatlığın ardından bir türlü düzelemedi. Geçtiğimiz sezon Skibbe döneminde birçok sakat futbolcu vermiştik ve bu sık sakatlıklar neticesinde sağlık ekibi çok fazla eleştirilmişti. Ben ise bu sakatlıkların nüksetmesinin sağlık ekibinden çok Skibbe'nin idman düzeninden kaynaklandığına inanmıştım. İdmanlarda iyi çalışılmamasından ötürü güçsüzleşen adeleler aldıkları ilk darbede sakatlanır olmuştu. Emre Güngör'ün de üst üste aldığı adele darbeleri sonucunda adele sakatlıkları geçirmesi bunun bir örneği olabilir.

Geçtiğimiz sezon ilk resmi maçında oynadıktan sonra uzun süre futbol oynayamamıştı. Gerçi sezonun geneline de baktığımızda hangi maça çıksa oyunda on dakika geçirdikten sonra oyundan çıktı. Emre Güngör yetenekli ve genç bir futbolcu olmasa Galatasaray kendisini çoktan kapı önüne koymuştu. Geldiğinde öylesine mükemmel bir performans gösterdiki bu hepimiz için iyi bir referans oldu. Bu sezon başında kafadan üretilen kadrolarda Gökhan Zan'dan ziyade Emre Güngör'ün ilk 11 oynaması gerektiği belirtiliyordu. Mücadelesiyle, yapısıyla Bülent Korkmaz'ın tarzına çok benzetiyorum. Sağlıklı bir Emre Güngör gerçekten bu takımda mükemmel iş yapar. Geçtiğimiz sezonda da eline çok fırsat geçti ama sakatlığı yüzünden önemli maçlarda oynayamadı. Hatta bir ara elimizde stoper kalmadı Kewell bu bölgede oynamak zorunda kaldı. Skibbe Emre Güngör'e hiç iyi gelmedi diyebilirim. Geçtiğimiz sezonun etkilerini Emre Güngör'de hala görmek mümkün.

Bu sezon aslında Rijkaard'la çok iyi bir hazırlık dönemi geçirdi. Hazırlık maçlarında forma giydi ve çok da iyi performans gösterdi. Sezona da iyi başladığını söyleyebiliriz ama bu illet sakatlıklar bu futbolcunun yakasını bir türlü bırakmıyor. Sağlık kuruluda Emre Güngör'ün bu kadar sık sakatlanmasına bir türlü anlam veremiyor. Haldun Üstünel Emre Güngör'e bu konuyla ilgili olarak Haldun Üstünel'in Emre Güngör'ü uyararak "Bu kadar üst üste adele sakatlığı olmaz. Artık sen de kendine daha fazla dikkat et. Kredini bitiriyorsun. Genç yaşta Galatasaray'da forma giyme şansı yakaladın. Artık darbe dahi almadan adale sakatlığı yaşamanı kabul edemiyoruz" dediği yazıldı.

Korktuğum noktalardan birisi bu sakatlığın psikolojik olabileceği yani kronik bir hal alması. Eğer kronikleşirse Emre Güngör'ün düşüşünün önüne kimse geçemez. Uğur Uçar koskoca bir sene futbol oynayamadı, futbol hayatı tehlikeye girdi ama aslanlar gibi sahalara döndü. Sahaya çıktığında da gördüğümüz kafasından sakatlığı atmış olmasıdır. Emre Güngör ise uzun sakatlıklar fazla yaşamamasına rağmen çok sık sakatlanıyor. Linderoth'da olduğu gibi üst üste 2 maç kendisini izleyemez olduk.

Kadroya baktığımızda Servet Çetin, Gökhan Zan, Emre Aşık ve Emre Güngör hatta Semih Kaya gibi çok kaliteli stoperlerimiz var. Hakan Balta ve Mehmet Topal'da bu bölgede görev almaları durumunda çok iyi performans gösteriyorlar. Yalnız sakatlıklar yüzünden stoperlerimizden tam manasıyla yararlanamıyoruz. Rijkaard defans bölgesinde çok sık rotasyona giden bir teknik direktördü ama bu sakatlıklar yüzünden bunu da uygulayamıyor. Emre Güngör'ü kayıp adam olarak görmek istemediğimi bir kere daha belirtmek istiyorum. 25 yaşına gelen bu futbolcunun cidden kredisi tükeniyor.

Ayhan Akman ve Linderoth {Vites Yükseltecek Futbolcular}

Ayhan Akman'ın da sakatlığının ardından Galatasaray orta sahanın göbeğinde Mehmet Topal ve Mustafa Sarp'ı oynatmaya başladı. Mustafa Sarp bu sezon neredeyse bütün resmi maçlarda forma giydi ve futboluyla büyük takdirimizi topladı. Yanında Ayhan Akman oynuyorken işin defansif tarafı kadar ofansif tarafında da oldukça etkili oldu. Zaten Rijkaard açıklamalarında bunun önemine sıkça vurgu yapıyor. Mehmet Topal ise sakatlığından ötürü sezon hazırlıklarında fazla görünmedi ve sezona sakat girdi. Ayhan'ın da sakatlığının ardından Mehmet Topal ilk 11'e yerleşti ve formasını koruyor gibi görünüyor. Mehmet Topal ile Mustafa Sarp yan yana oynadığı sürede birbirlerini bozan futbolcular. Mehmet Topal mücadele ediyor, sahanın en çok koşan futbolcusu oluyor, defansif olarak harika ama işin hücum yönünde kendisini göremiyoruz. Galatasaray gibi hızlı futbol oynamaya çalışan bir takımı durduruyor diyebiliriz. Topu ayağına aldığında dikkat edin çoğu zaman tek top yapıyor kabul ama bir 10 numara gibi topla çok fazla oynuyor. Mehmet Topal'un bu duraksamaları sonucunda da Mustafa Sarp'ın da ahengini bozuyor. Sezonun başlarında süper hücumcu olan orta sahamız bir anda defansif bir role büründü. Orta sahadan hücuma yeterli destek gelmeyince Galatasaray dört futbolcuyla hücum etmek zorunda kalıyor.

Ayhan Akman'da sezona oldukça formda başlamıştı ve Mustafa Sarp'la iyi uyum göstermişti. Ayhan seneler içinde futbolunu geliştiren, yıllanmış şarap diyebileceğimiz kalitede bir isim. Skibbe zamanında da takımın vazgeçilmezleri arasındaydı, Rijkaard geldikten sonrada ben vazgeçilmez futbolculardan birisi olduğunu düşünüyordum. Belki de hala öyledir ve tam hazır olmadığı için oynatılmıyordur. Ayhan Akman'ın önemini onun olmadığı maçlarda daha iyi anlamaya başladım. Mehmet Topal'da oynasa yanında mutlaka Ayhan olmalı, Mustafa Sarp'ta oynasa yanında mutlaka Ayhan oynamalı.

Yazıda asıl değinmek istediğim konu aslında Ayhan Akman değildi. Galatasaray'ın elinde hala oynatmasakta, sakat olsada bir Linderoth var. Bu futbolcunun kariyerini zaten yazmama gerek yok. Galatasaray'a büyük umutlarla geldiğini, sakatlıklarının sebeplerini falan çok yazdık. Bu futbolcuyu istesek takımdan 50 kere gönderebilmemize rağmen hala takımda tutuyoruz. Çünkü bu futbolcuda hala umut var. Ayhan'ın önemine değiniyorum ama Linderoth ondan da daha değerli bir futbolcu.

Linderoth'un takımda olması demek Galatasaray'ın sistem olarak istediği düzene oturması anlamına geliyor. Mehmet Topal'ı da tek ön libero oynatıp Elano ve Arda ikisi birlikte orta sahada sahaya sürülebilir. Ama Topal defansif yükü çekmesine karşın hücumda çok fazla etkili olamayacaktır. Linderoth'un dönmesi durumunda hem işin defansif yönünü uygulamasında, hem de orta sahada kurulacak pas trafiğinde etkisi fazla olacaktır. Özellikle zorluk derecesi düşük, mutlaka galibiyete oynadığımız maçlarda bu düzende oynasak göze hoş gelen, tempolu futbol izleme olanağı bulacağız.

Zorluk derecesi biraz daha fazla olan maçlarda ise defansif gücü arttırmak adına Ayhan ve Linderoth aynı anda sahaya sürülebilir. Bu iki futbolcuda işin defans tarafında aktif olduğu kadar hücum gücünede katkı veren futbolcular. Günümüzde bu tip futbolcuların önemini zaten biliyoruz, elimizde de böylesine iki kaliteli futbolcu varken orta sahada sırtımız yere gelmez diyorum. Bu ikili yan yana oynadığında hızlı futbolu uygulayabileceğiz, pas trafiğini arttıracağız ve hücum gücümüzden hiçbir şey kaybetmeyeceğiz.

Böylesine zengin bir kadromuz varken zaten sırtımız yere gelmeyecek. Eskişehirspor maçına baktığımda tribünde Linderoth, Gökhan Zan, Emre Güngör, Barış Özbek gibi futbolcularımız vardı. Yedek kulübesine baktığımızda ise Baros, Elano Aydın Yılmaz, Ayhan Akman, Caner Erkin gibi önemli futbolcularımız var. Bu kadar sakat futbolcuyu başka bir takım verse sırtlarını doğrultamazlar ama Galatasaray zengin kadrosu sayesinde bu tip sorunları hiç kafasına bile takmıyor. Panathinaikos gibi maçta Arda Turan'ı yedek bırakma lüksüne sahip bir takım. Ayrıca Eskişehirspor maçında Elano ve Baros'u oynatmayabiliyor. Bunca eksik futbolcu içinde sadece Linderoth'u kullanamadığımız için üzülüyorum. Sakatlığı tekrardan geçmiş ve oynayabilirim mesajı vermiş. Umarım bir daha sakatlanmaz ve bari bu sene Linderoth'tan müthiş katkı alırız. Onun varlığı takım kimyası açısından çok önemli. Linderoth'un takıma gelişi bize vites yükselteceği gibi rotasyon açısından çok önemli olacak.

Herkes Susacak Devler Konuşacak!

Türk futboluna damga vuracak bir olayın resmi başlangıcı bugün yapıldı. Eski futbolcuların kurdukları takımların kendi aralarında yapacakları maçlarla 13 haftalık bir lig maratonu bizi bekliyor. Bugün bir otelde tanıtım toplantısı yapıldı bu konuyla ilgili. Toplantıya televizyon programcısı, sunucusu ve organizasyonun sorumlusu Acun Ilıcalı, turnuvada mücadele edecek takımların kaptanları Sergen Yalçın, Pascal Nouma, Tanju Çolak, Pierre Van Hooijdonk, Elvir Boliç ve Hakan Ünsal ile yorumculuk yapacak olan Rıdvan Dilmen, turnuvanın hakemi Erman Toroğlu ve Futbol Federasyonu Herkes İçin Futbol Projesi İstanbul Sorumlusu Suat Okyar katıldı. Devler Ligi'nde şampiyon olacak takımın toplam 1 milyon lira ödül alacağı açıklandı. Ayhan Şahenk Spor Salonu'nda oynanacak olan turnuva 5 turlu lig usulüne göre yapılacak. Her turda 1 takımın eleneceği ve 5. turda da kalan 2 takımın final oynayacağı kaydedildi.

6 eski futbolcunun kaptanlığını yapacağı takımlarda yer alacak eski futbolcular şunlar:

Sergen Yalçın'ın takımı: Gökhan Keskin, Recep Çetin, Ömer Gülen, Kaan Dobra, Sait Cemre Özbalkan, Hakan Yurtvermez, Erkan Avseren, Çetin Kahraman.

Pascal Nouma'nın takımı: Zafer Öğer, Rahim Zafer, Fikret Demirer, Zeki Önatlı, Bayram Bektaş, Tayfur Havutçu, Yusuf Tokaç, Metin Uzun.

Tanju Çolak'ın takımı: Hayrettin Demirbaş, Ergün Penbe, Osman Akyol, Mert Korkmaz, Tayfun Hut, Soner Tolungüç, Hamza Hamzaoğlu, Taner Alpak.

Hakan Ünsal'ın takımı: Ahmet Bulut, Bekir Gür, Ümit Davala, Vedat İnceefe, Ahmet Yıldırım, Uğur Tütüneker, Saffet Akyüz, Mehmet Gönülaçar.

Pierre Van Hooijdonk'un takımı: Nurettin Yıldız, Taygun Erdem, Semih Yuvakuran, Hakan Tecimer, İlker Yağcıoğlu, Sercan Görgülü, Elvir Baliç, Şenol Ustaömer.

Elvir Boliç'in takımı: Yaşar Duran, Saffet Akbaş, Cem Pamiroğlu, Saffet Sancaklı, Atilla Güneş, Kemalettin Şentürk, Zafer Tüzün, Tarık Daşgün.

Toplantıda yapılan fikstür çekiminde, yarın saat 19.00'da Ayhan Şahenk Spor Salonu'nda başlayacak olan turnuvanın ilk hafta maçları da belli oldu. Buna göre yarın ilk olarak Boliç'in takımıyla Hakan Ünsal'ın takımı karşı karşıya gelecek. 15'er dakikalık 2 devre halinde oynanacak turnuvanın ikinci maçı Tanju'nun takımı ile Nouma'nın takımı, son maçı ise Van Hooijdonk'un takımı ile Sergen'in takımları arasında yapılacak. Benim favori takımım Hakan Ünsal'ın takımı. Ümit var, Vedat var, Uğur Kaptan var.. Hakan Ünsal'da var diyelim hadi ayıp olmasın :) Yıllardır beklenen ve istenen bir turnuvaydı bu. Ünlülerin, eski futbolcuların maçları arada oluyordu da bunun lige dönüştürülüp 13 haftaya yayılması enfes olacak. Acun Ilıcalı nezdinde emeği geçen herkesi kutlamak lazım.

Avrupa Maçları Hangi Kanalda

Bu haftaki bir kaç maçın yayınlanacağı kanalları buldum. Herkesle paylaşayım dedim. İçinden izlenmeye değer olanlar var. Hani bizim maçları zaten izleyeceğiz de diğer maçlara da göz gezdirelim dedik. Herkese iyi seyirler ve bol gollü maçlar izlemelerini temenni ediyorum. İşte Avrupa Ligi ve Şampiyonlar Ligindeki maçlar ve maçları yayınlayacak olan kanallar;

29 Eylül Salı Maçları;

Rubin Kazan - Inter: 19.30 ; Euro Futbol / Hd Tv
Barcelona - D.Kiev: 21:45 ; Euro Futbol / Hd Tv

30 Eylül Çarşamba Maçları;

Cska Moskova - Beşiktaş: 19.30 ; Star Tv / Hd Tv
M.United - Wolsburg: 21.45 ; Star Tv / Hd Tv
B.Münih - Juventus: 21.45; Euro Futbol

1 Ekim Perşembe Maçları;

Fc Sheriff - Fenerbahçe: 20.00 ; D Smart Euro Futbol kanalı
Galatasaray - Sturm Graz: 22.05 ; D Smart Euro Futbol Kanalı / Hdtv ve TNT kanalı
Twente - St. Bükreş: 20.00; Futbol Smart
D.Bukreş - Panathinaikos: 22:05; Futbol Smart

Benzemez Kimse Sana {Carlos Tevez}

Manchester United zamanlarından beri severim Tevez'i. Bakmayın Fergie ile anlaşamayıp takımdan gönderildiğine Tevez biraz Sir'ün kurbanı oldu aslında. West Ham'dan Manchester'a transfer olduğunda 23 yaşındaydı Tevez 2 sene kaldığı United'da 99 maça çıktı ve 34 gole imza attı. Sonra Alex Ferguson ile aralarında bir takım krizler oldu ve sezon ortasında gelecek sezon Manchester United forması giymeyeceğim dedi. Manchester, 5 senelik sözleşme önermesine rağmen lafının arkasında da durdu. Sezon sonunda adı bir çok kulüple anıldı ki bu kulüplerden birisi de Beşiktaş'tı. Fakat Tevez Manchester City'yi tercih ederek United'ın en büyük rakibi oldu.

Geçtiğimiz hafta oynanan derbide Manchester United ağlarına giden 2 golün mimarıydı Tevez. 2 golün asistini yapmış kendisi için açılan pankartlara aldırmadan sadece işine konsantre olmuştu. Oysa benzer bir olayı Arsenal'den Manchester City'ye transfer olan Adebayor yaşamış ve yaptıkları sonucunda 3 maç ceza almıştı. Attığı golün ardından Adebayor, Arsenal tribünlerine kışkırtıcı hareketlerde bulunmuş, Arsenal'li oyuncuları saha içinde bir hayli hırpalamıştı. Bu kısa anımsatmadan sonra Tevez'e dönecek olursak geçtiğimiz hafta eski takımına karşı bir yanlışının olmadığını söylemiştim. Attırdığı iki golü saymazsanız tabi :) Bu hafta oynanan 7. haftanın kapanış maçında ise Tevez; asıl doğduğu, parladığı takım olan West Ham'a karşı maça çıktı. Tevez bu maçta 2 gol atma başarısını gösterdi. Tevez'in gollerini atılan onlarca diğer golden ayıran özellik ise gol sonrasında yaptığı hareketti. Tevez golden sonra sevinmeyi abartmayarak West Ham tribünlerine yaklaştı ve özür dilercesine elini havaya kaldırdı.

West Ham United menajeri Gianfranco Zola, Carlos Tevez'in gerçek bir centilmen olduğunu bildiğini ve sahada bunu bir kez daha kanıtladığını ifade etti. Craig Bellamy ise takım arkadaşının fantastik ve olağanüstü bir futbolcu olduğunu belirtti. City menajeri Mark Hughes da, Tevez'in hareketinin West Ham United taraftaları ile arasındaki sıcak bir bağ olarak nitelendirdi. Tevez, Tevez'liğini gittiği her yerde koruyor. Atatürk sporcunun zeki çevik ve ahlaklı olanını severim derken Tevez'i de görmeliymiş. Zola'nın da dediği gibi o gerçek bir centilmen..

Bahar Çağlar {Bu Kızda Gelecek Var}


Dişi Aslanlarımız... Geçtiğimiz sezon Avrupa' da kupa kazandıklarında yaşadığımız mutluluğu hala unutamıyorum. Ülkemize bir uluslararası kupayı daha Galatasaray hediye etmişti ve biz bunun haklı gururunu yaşıyorduk. Bu sezona girerken ne yazık ki istemediğimiz gelişmeler oldu. Tabiki olmasa daha iyi olacaktı ama artık yapabileceklerimiz sınırlı. Bunları kendi içimizde çözmeliyiz; kol kırılır yen içinde kalır.

Bu yazıda takımımızda göze batan en büyük eksiklikten bahsedeceğiz; yani üç numara sorunundan. Geçtiğimiz sezon süperstarımız, Çikolata Prenses' imiz, Seimone Augustus o bölgede harikalar yaratıyordu. Onu her maç 38-39 dakika kullanıyorduk ki bu durumu da çok eleştirdik ama o öyle ya da böyle oynadığı her dakikanın hakkını veriyordu. Takımı özellikle skor olarak taşıyan oyuncuydu.

Bu sezon ise malesef en az 3-4 ay Seimone' dan yoksun olacağız gibi görünüyor. WNBA' de çapraz bağları koptu ve sezonun büyük bir bölümünü kaçırdı. Ocak ayına kadar yolumuza onsuz devam edeceğiz ve ardından büyük ihtimal kendisiyle 1.5 yıllık kontrat yapacağız.

Yönetim Seimone' un eksikliğinde o bölgeye transfer yapma gereği duymadı. Demek ki teknik kadro eldeki oyunculara güveniyor. Kadroya baktığımızda o bölgede kim oynar diye düşünüyoruz ve aklımıza ilk gelen isim:Bahar Çağlar.

Ceyhan' dan çok büyük umutlarla transfer edildi. Ceyhan' da harika performans sergiliyordu ancak Galatasaray' a geldikten sonra istediği süreleri bulamadı. Bulduğu kısıtlı sürelerde de bana göre elinden gelenin en iyisini yaptı. Yaz başında milli takım ile Avrupa Şampiyonası' nda bol bol süre buldu ve takımın iyilerindendi. Ben Bahar' a gerekli şansın verilmesi halinde Bahar' ın bunu en iyi şekilde kullanacağını ve takımın değişmez oyuncularından biri olacağını düşünüyorum. En azından Seimone gelene kadar o bölgede Bahar' dan iyisini bulmak zor. Sana güveniyoruz Bahar...

Yazımızda uzun uzun bahsettik Bahar' dan. Dün kendisinin doğum günüydü. Sportif Cümleler olarak Bahar Çağlar' ın doğum gününü en içten dileklerimizle kutluyoruz. Yeni yaşında yeni kupalar kazanması dileğiyle... İyi ki doğdun Bahar Çağlar.

Keita'nın İçine Tsubasa Kaçmış

Bu golden bahsetmesek gerçekten olmazdı. Eskişehirspor maçının hatıraları üzerimizde pek olumlu kalmadı ama bu golü uzun zaman unutmayacağım. Bu gol ilk yarı oynadığımız müthiş tempolu, göze hoş gelen futbolun resmen bir imzası oldu. Keita orta sahada aldığı topu mükemmel kullandı. Önce Tsubasa vari bir çalımla rakibini geçti, bu çalımın ardından gücünü koruyarak topu önce oyunda tutu sonrada hızlı bie şekilde hareket etti. En sonunda ise harika bir asist yapıp Nonda'nın golle buluşmasını sağladı. Aslında Keita bu hareketleri sürekli uyapabilecek bir futbolcu ama Afrika'lı bu futbolcularda bazen devamlılık sorunu oluyor. Devamlılık sorunu olmayanlar ise zaten Türkiye'ye uğramıyor. Keita çok hırslı ve mücadeleci bir futbolcu. Ama bazen performansında yerine göre inişler ve çıkışlar oluyor. Türkiye'ye alıştıkça bunların daha iyisini yapacak ve çok daha güzel hareketler bizlere mutlaka izlettirecek. Biz bu müthiş golü izleyerek biraz keyiflenelim.

Bu Ne Hırs Ümit Karan

Eskişehirspor'un kaptanı, eski Galatasaraylı Ümit Karan, maçın ardından yaptığı açıklamada, Ali Sami Yen'den puanla ayrılmalarının kendilerini mutlu ettiğini söyledi. Karan sözlerini şöyle sürdürdü: "Duygusallık maç başlayana kadar vardı ama ondan sonra profesyonellik başlıyor. Galatasaray'daki kardeşlerimle görüştüm ve konuştuk. İstediklerimizi yapamamamıza rağmen puan almamız bizi mutlu ediyor. Galatasaray iyi bir kadro kurdu ve iyi de oynuyorlar, umarım Avrupa Kupaları'nda da başarılı olurlar. Biz de namağlup yolumuza devam ediyoruz, umarım bu serimiz devam eder. Arkadaşlarım buradan ayrılış şeklimi biliyorlar, bütün kalpleriyle benim için oynadılar, onlara teşekkür ediyorum."

Galatasaray - Eskişehirspor maçının üstüne belki çok yazı yazdık ama bu maçtan çok fazla yazacak konu çıkarmak mümkün. Benim bu maçta en büyük ilgili Ümit Karan'ın hırslı hareketleri çekti. Maç boyunca çok hırslı mücadele etti, koştu, çalıştı. Sonrasında belki yorulduğu belki sistem gereği kenara alındı ama bir dakika yerinde oturmadı. Sürekli bir teknik direktör edasıyla kenardan takıma destek vermeye çalıştı hatta bu hırsı onun yedek kulübesinde sarı kart yemesine sebep oldu. Ümit Karan Galatasaray'dan ayrılışının hiç hoş olmadığını belirtmiş. Ayrıca bu durum kendisinin gururunu incitmişe benziyor.

Ben Ümit Karan'ın hem futbolculuğunu hemde kişiliğini çok seven birisiyim. Galatasaray'da uzun yıllar forma giydi ve büyük hizmetlerde bulundu. Bir Galatasaray'lı olarak Ümit Karan'ın yeri bende her zaman ayrı olacaktır. Ama bir futbolcunun ayrıldıktan sonra böyle davranması, bu tip açıklamalar yapması çok kötü bir durum. Ümit Karan Galatasaray'a gelmeden önce bile popüler bir futbolcuydu ama Ümit Karan'ı marka yapan kulüp Galatasaray'dır. Sadece onun için değil takımdan haksız yere gönderildiğini söyleyen çoğu futbolcumuz için bu durum geçerlidir. Sonuçta profesyonel bir ortamda yaşıyoruz ve futbolcular değil kulüpler baki kalandır. Ümit Karan artık 32 yaşına geldiği ve takıma bir katkısının olmayacağı düşünülerek takımdan gönderildi. Aslında yaş durumuna bu kadar takmamak lazım çünkü Emre Aşık'da 36 yaşına gelmesine rağmen hala yeni sözleşme yapılması gündemde olan bir futbolcu. Futbolcular biraz da kendi kaderlerini kendileri belirliyorlar. Ümit Karan daha dün gibi hatırlıyorum özel yaşamıyla son derece eleştirilen ve bu yüzden performansı oldukça düşmüş bir futbolcuydu. Galatasaray onu ısrarla korudu, sözleşmesini uzattı, ona güvenini gösterdi ve Ümit Karan'ı kazandı. Galatasaray'ın böyle büyük vefada bulunduğu bir futbolcunun ayrıldıktan sonra bu tip durumlara girmesi gerçekten hiç yakışık almıyor.

Ümit Karan böyle konuşunca Kalli dönemini hatırlatmak istedim. Fenerbahçe'den gelen teklif sonrasında oldukça kafası karışmıştı ve Kalli ona düşünmesi için süre vermişti. Profesyonel bir dünyada yaşıyoruz ve isteyen istediği takımda oynar. Bu durumda birşey yapamayız ama madem büyük Galatasaray'lısın neden Fenerbahçe'nin bu teklifi zamanında kafanı karıştırmıştı. Sonucunda o da doğrusunu gördü Galatasaray'da kaldı ayrı konu. Ümit Karan'ın zaten Galatasaray'da ki durumunu tartışmıyorum onun ayrıldıktan sonra böyle polemiklere girmesine karşıyım.

32 yaşına gelmesine rağmen Ümit Karan hala ligimizin çok önemli golcülerinden birisi durumunda. Ayrıca Eskişehirspor gibi büyük taraftar potansiyeline sahip bir takımda forma giyiyor. Eskişehirspor Rıza Çalımbay'la uzun vadeli düşünüyor ve bu sezonda oldukça iyi bir kadro kurmuşlar. Ümit Karan'da bu takımın bir ağabeyi gibi hareket ediyor. Bence Ümit Karan'ın elinde hala büyük bir fırsat var ve bu fırsatını iyi kullanmışa benziyor. İnşallah Eskişehirspor'la birlikte daha da iyi yerlere gelecektir çünkü bunu hak eden bir futbolcu. Ondan tek istediğim Galatasaray hakkında fazla polemiğe girmemesi ya da ayrılmasını haksız buluyorsa nasıl ayrıldığını açıklamasıdır.

28 Eylül 2009 Pazartesi

Daum'un En Büyük Öğretisi

Turkcell Süper Lig takımlarından Fenerbahçe, teknik direktör Christoph Daum yönetiminde çıktığı 109 lig maçının, 39'unda son dakika golü bulurken, bu 39 maçın 37'sinde galip, 2'sinde de berabere kaldı. Bu 39 maçın 12'sinde ise son dakika golleri sarı-lacivertlilerin puan almasında doğrudan etkili oldu. Turkcell Süper Lig'in 2009-2010 sezonu 7. haftasında konuk olduğu Antalyaspor'u Semih Şentürk'ün ayağından 90. dakikada bulduğu golle yenen Fenerbahçe'nin Alman çalıştırıcı Christoph Daum idaresinde bu durumu çok sık tekrar ettiği dikkati çekti. Sarı-lacivertliler, bitime az bir süre kala gol kaydettiği 37 maçtan 3 puan çıkarmasını bilirken, 2005-2006 sezonunun 15. haftasında sahasında oynadığı Trabzonspor maçının 85. dakikasında Mert Nobre ile 2003-2004 sezonunun 9. haftasında deplasmanda oynadığı Bursaspor karşılaşmsının da 88. dakikasında Pierre Van Hooijdonk'un kaydettiği gollerle beraberliği son dakikalarda sağlamıştı. Toplam 109 lig maçının 12'sinde son dakika golleriyle doğrudan puan almayı başaran Fenerbahçe, bu 12 müsabakanın 6'sında 2-1'lik skor elde ederken, 2'sinde 1-0, 2'sinde 2-2, birinde 3-2 ve birinde de 4-2'lik skor üretti.

Son dakikalarda kazanma işi gerçekten çok ilginç. Maçın genelinde tek kale oynarsınız ama son dakikada attığınız bir golle galip gelebilirsiniz veya yine tek kale oynarsınız ama olmadık bir golle son dakikada yenilirsiniz. Son dakikalarda kazanma oranı arttıkça futbol olarak çok eleştirilirsiniz ve herkes bunun büyük bir şans olduğuna inanınır. Euro 2008'de Türkiye çoğu maçını son dakikalarda kazanarak Avrupa 3. oldu. Çoğu kesim bunun şans olduğuna inanıyor ve Fatih Terim'i bu konuda çok eleştiriyorlar. Sezon içinde bu 1-2 kere olsa neyse diyeceğim ama süreklilik kazanmışsa bunun adı şans değil bence kazanma alışkanlığıdır. Fenerbahçe'de şu an şanstan öte kazanma alışkanlığını ortaya koyuyor. Futbol olarak bende Fenerbahçe'yi çok fazla eleştiriyorum ve bu durumun böyle gideceğini hiç düşünmüyorum ama bu son dakikada da olsa işi bitirmek Fenerbahçe adına çok iyi bir durum diyebilirim. Oyundan kopmuyorlar ve rakibin anlık hatasına ceza kesecek durumdalar.

Fenerbahçe'nin Avrupa arenasından çok lige önem verdiğini düşünürsek ligde böylesine hırslı, mücadeleci ve oyundan kopmayan görüntü çizmeleri çok normal. Zaten Daum'dan da beklenen buydu. Daum'un ben hiçbir dönem süper futbol oynattığını hatırlamıyorum. Ama bu adam disiplinini hiç bozmuyor ve çalıştırdığı takımlara kazanma alışkanlığını yüklüyor. Ligde şu an 7'de 7 yapmalarının en büyük göstergesi budur.

Benim Fenerbahçe'de takıldığım nokta sadece Daum değil gelen bütün hocalar Semih Şentürk'ü yeterince kullanmıyorlar ve bu futbolcunun adı nöbetçi golcüye çıktı. Bu aslında hiç hoş bir durum değil. Semih kalitesinde bir futbolcunun geldiği nokta bu olmamalı. Güiza'nın kaçırdığı golleri hep birlikte izliyoruz. Geçtiğimiz sezon pozisyona giremiyordu takım halinde kötü bir durum vardı ama Güiza bu sezon bomboş pozisyonları kaçırmakta üstüne yok. Semih'in Güiza'nın yerine oynaması her zaman tercihimdir. Milli Takım'ın banko santraforunun olduğu nokta bu olmamalıdır. Ayrıca bu kadro zenginliği değil teknik direktör yanlışıdır. Ligde daha çok puanlar kaybedilecek ve baktığımızda işin içinden çıkılmaz noktaya çok geleceğiz. Hücum futbolunu, tempolu futbolunu sezonun geneline yayabilen takım bence ipi göğüsleyecek.

Günün Fotoğrafı

Costa Rica v Puerto Rico maçından bir kare. Hani yağmur yağar yollarda su birikintileri olur, arabalar geçerken kaldırımda yürüyen insanlara sıçratırlar ya fotoğraf bunu anımsattı. Bizim burda böyle yağmur yağsa, maç tatil edilmese konuşmayan insan kalmaz.

Her Yol Elano'ya Çıkıyor

Dün Eskişehirspor maçında ilk yarı oynadığımız şiir gibi futbolun ardından ikinci yarı Eskişehirspor'un yaptığı katı savunma karşısında hücumda pek aktif olamadık. Rijkaard maçta sisteminden ödün vermedi ve aynı sistem içerisinde oyuncu değişiklikleri yaptı. Eskişehirspor'la geçen sezon oynadığımız maçlarda sürekli hücumu düşündük ama rakibin hızlı futbolcuları olduğu için kontra ataklarda goller yedik. Oynadığımız iki maça bakınca da rakibin bizi hızlı hücumlarda yendiğini gördük. Bu maça bakınca rakip 1-1'i bulmasına rağmen biz olduğu gibi hücum yapmadık. Savunmada asla açıklar vermemeye özen gösterdik. Çünkü rakibin elinde Youla gibi bir silah olduğundan vereceğimiz ilk açıkta mağlup duruma düşme olasılığımız vardı. Youla'nın normal sezonda yüzüne bile bakmam ama bu tip maçlarda çok fazla ön olana çıkıyor.

Youla oyundan çıkınca Eskişehirspor'un hızlı hücum yapma şansı kalmadı. Maçında son dakikaları yaklaştığından yapacağımız her hücum altın değerindeydi. Bu yüzden hücumu daha iyi organize edecek ve duran topları mükemmel kullanacak bir futbolcu ihtiyacı duyduk. Arda'ya bu maçta çok fazla iş düştü ve maçın sonlarında sorumluluğu tek başına ele aldı. Eskişehirspor'un da komple savunmaya gömüldüğünü düşününce bu maçta Elano'ya fazlasıyla ihtiyaç duyduk. 

Rijkaard'ın müthiş bir taktik dehası olduğundan hiç şüphemiz yok. Kasımpaşa maçında Elano ile oyuna başlamıştı ama onun etkisiz oyunu sonucunda ikinci yarıya başlarken yaptığı oyuncu değişiklikleri sonucu oyunun seyrini değiştirmişti. Ayrıca bu oyuncu değişiklikleriyle bu sezon oynanan bir çok maçta oyunda farklılıklar yarattı. Eskişehirspor maçına baktığımda ise özellikle Youla oyundan çıktıktan sonra orta sahadan bir futbolcu çıkarıp Elano'nun oyuna girmesini bekledim. Mehmet Topal ve Mustafa Sarp'ın beraber oynarken hücuma verdikleri katkı ortada. Onların önünde oynayan Arda'ya ise büyük sorumluluk bindi ve bu kalabalık savunma arasında tek başına iyi çalıştı. Elano eğer son 10 dakika bile olsa oyuna girseydi belki kullanacağı bir duran topla maçı bize döndürebilirdi. Ayrıca Arda'nın yükü daha hafifleyeceğinden hücum anlamında daha aktif olmamız mümkündü. 

Maçın geneline bakınca özellikle ilk yarıda çok tempolu oynadık ve kimilerine göre bu sezonun en iyi futboluydu. Maçın ilk yarısında gerek hücum, gerekse savunma anlamında çok aktiftik. Yalnız Keita sağ tarafta harikalar yaratırken Kewell sol tarafta çok etkisiz oldu. Keita hızlıyla sağ tarafı domine ediyor. Kewell'ın ise eski temposundan eser olmasa bile pozisyon bilgisiyle bir anda nereden çıtkı bu adam misali gollerle buluşabiliyor. Ama genel anlamda iki kanatta bu futbolcular uyumsuz görünüyor. Mesela Aydın Yılmaz veya Serdar Eylik'in oyun tarzı Keita'ya biraz daha fazla uyuyor. Eskişehirspor maçında ikinci yarıya başlarken Arda sol tarafa çekilip Elano yine oyuna sürülebilirdi. Böylece topu daha fazla ayağımızda tutacaktık ve 1-0 önde olmanında avantajıyla daha etkili hücumlar izleyebilirdik. Yani bu maçta her yol Elano'ya çıkıyordu. Şimdi Sturm Graz karşılaşmasında Kewell mutlaka yedek oturacaktır ve Elano'yu ilk 11'de görme ihtimalimiz çok yüksek. Rijkaard müthiş bir taktik deha. Dün Elano'yu oyuna sürmediğinde mutlaka bir bildiği vardır diyorum. 

Ayrıca bu takıma Linderoth'un katılmasıda çok önemli bir nokta. Takım içinde çok önemli orta saha oyuncularımız olmasına rağmen bu oyuncuların en önemlisi Linderoth diyorum. Linderoth oynamaya başladığında bu futbolcunun önüne Arda ve Elano aynı anda koyulabilir. Bazı zorluk derecesi düşük maçlarda böyle oynamak hem göze hoş gelen futbolun oynanmasında hem de temponun bütün maça yayılmasında etkili olacaktır. 

Bir Yerden Başlamalı

Bülent Korkmaz mükemmel geçen bir futbol kariyerinin ardından teknik direktör olmaya karar vermişti. Önce Kayseri Erciyesspor'u, Gençlerbirliği'ni ve Bursaspor'u ardından Skibbe'nin gönderilmesiyle hayallerinin takımını, yuvasını, Galatasaray'ını çalıştırmaya başladı. Sakatlıklar sebebiyle elinde kısıtlı bir kadro ve sezon genelinde yapılan hatalar nedeniyle de sınırlı hata yapma şansı vardı Bülent Korkmaz'ın. Ya kusursuz bir takım çıkararak şampiyon olacak ve Uefa'yı Kadıköy'de kazanacak ya da ülkemizde artık hat safhada olan teknik direktör kıyımına kurban gidecekti. Bülent Korkmaz birazda şanssızlığının kurbanı oldu Galatasaray'da. Ama insan kendi şansını da kendi yaratırmış ya işte şimdi kendi şansını yaratmaya gidiyor Büyük Kaptan..

Azerbaycan Ligi'nde ilk 4 maç sonunda 4 puan toplayarak 10. sıraya gerileyen Bakü takımıyla anlaşmaya vardığını açıklayan Korkmaz, önümüzdeki günlerde resmi imzayı atacağını açıkladı. Bakü Kulübü'nün Karabakh takımıyla yaptığı ve 1-0 kaybettiği maçı izleyen Korkmaz, resmi internet sitesine yaptığı açıklamada, yönetimle anlaşmaya vardığını söyledi. Genç teknik adamın önümüzdeki günlerde görevine başlayacağı yeni takımında uzun yıllar Türkiye'de de forma giyen Jaba da bulunuyor. Deniyor ilgili haberde.. Benim fenomenlerimdendir Bülent Korkmaz. Kim ne derse desin, nasıl eleştirirse eleştirsin bende kredisi bitmeyecek bir kaç isimden birisidir. Geçtiğimiz sezon Bülent Hoca yüzünden kendi içimizde itilafa bile düşmüştük biz. Burak ısrarla onun gönderilmesini söylerken bense kalmasını ve bir sezon daha şans verilmesini söyledim durdum. Nihayetinde Burak'ı haklı çıkaran açıklama resmi siteden geldi. Çok üzülmüştüm o gün. Bugünse inanılmaz umutluyum. Ne diyor Şebnem Ferah şarkıda; "sil baştan başlamak gerek bazen" şimdi kaptan sil baştan başlayacak ve çok kuvvetli bir şekilde geri dönecek. Şimdi Rijkaard misyonunu tamamlayıp gittiğinde takımın başına kimi getirebiliriz düşüncesindeki belirsizlik benim adıma dağılmaya başladı. Kaptan'dan iyisini bulacak değiliz ya!

Galatasaray-Eskişehirspor Macindan Enstantaneler

Dün akşam sahada herşeyden öte müthiş bir mücadele vardı. Gerek biz gerekse Eskişehirspor kazanma arzusuyla güzel bir maç izlettik futbolseverlere. İşin teknik analiz kısmını Burak dün gece maçtan sonra müthiş bir şekilde yaptı zaten. Kanije Savunması {Galatasaray:1-1:Eskişehirspor} yazısına buradan ulaşabilir, maçla ilgili analizi okuyabilirsiniz. Ben bir çok maçtan sonra yaptığım gibi bu maçta da işin biraz görsel kısmına eğildim. Tribünler, pankartlar, maç içinden kısa kısa notlar.. Futbolun görsel tarafını seven birisi olarak enstantane yazıları çok hoşuma gidiyor. Başlayabiliriz dünkü maçın görsel özetine;

Sahada 11 Metin değil 11 Alpaslan vardı dün gece..
{mor şort üstü parçalıda acaip olmuş :) }


Sadece sahada mı? Hayır tribünlerde de binlerce Alpaslan ona mektuplar yazmıştı..


Tabi mektuplarımız sadece Alpaslan Abi'ye değildi..
çArşı'dan pazardan da duyulsun istedik;


Biri bu çocuğa şu golden sonraki sevinme olayının zararlarını anlatsın.
Ya birinin boynu yada beli sakatlanacak yoksa :)


Eski kaptan.. Yeni Kaptan!


Maç sonundaki ruh halimizin Hakan ve Aydın'ın yüzüne yansıması..


Keita ile Youla'nın kanka olduğunu biliyor muydunuz?


İkinci takım tribünde.. Ah bi dönseydiniz artık..


son söz: 10'u seviyorum :)
 

Tüm Telif Hakları Sportif Cümleler 'e Aittir © 2009 -- Blogger Tarafından Desteklenmektedir